Türk futbolu, tarihinin en hızlı transfer dönemlerinden birini yaşıyor.
Özellikle Fenerbahçe’nin -ve tabii ki Antalyaspor’un- sükse yaptığı bu süreçte dünyaca ünlü yıldızlar takımlarımıza katılıyor, aynı zamanda Arda Turan ve Enes Ünal gibi millî futbolcularımız da dünya devlerine transfer olarak lejyonerlik görevi üstleniyorlar.
Ülkemizdeki transfer mantalitesi yüksek meblağ ile takıma yeni yıldızlar kazandırıp bu futbolcuları yok pahasına elden çıkarmak üzerine inşa edilmişken, Beşiktaş öncülüğünde yeni bir dönemin de kapısı aralanıyor. Öyle ki, siyah-beyazlılar altı milyon Euro’ya takıma katılan Demba Ba’yı on üç milyon Euro’ya, altyapıdan yetişen Atınç Nukan’ı ise beş milyon Euro’ya takımdan gönderebiliyor.
Kuşkusuz transfer dönemindeki hareketliliği etkileyen unsurların başında yabancı oyuncu sınırlamasının kaldırılması geliyor. Kural sayesinde ederinin oldukça üzerinde rakamlar ile sözleşme imzalayan ve yine aynı şekilde fahiş bonservis bedelleri ile transfer edilen yerli futbolcular, bugün hak ettikleri asıl değerler ile karşı karşıya kaldılar.
Galatasaray, Yerli-Yabancı Rekabetinde Taraf mı?
Tabii ki yerli ve yabancı oyuncu ayrımının tam anlamı ile sona erdiğini iddia edemeyiz. Yerli teknik adamlarımızın “gönül bağı” kurdukları futbolcuları peşlerinden sürükleme gibi önlenemez bir huyları var. Bunun son örneğine de -ve en yoğun eleştirilere tâbi olanını da- Bilal Kısa’nın Galatasaray’a transferi sonrasında tanıklık ettik.
Buna ek olarak Sabri Sarıoğlu’nun sözleşmesinin ücret artışına giderek uzatılması da Galatasaray taraftarları açısından kabul edilebilir bir durum değildi. Bir “mizah ikonu” hâline gelen Sarıoğlu’nun sözleşmesinde “gereksiz” artırıma gidilmesi, taraftarların Hamzaoğlu’na karşı duydukları ilk çekincenin yeniden tezahür etmesine sebebiyet verdi.
Felipe Melo’nun olası transferine karşı her ne olursa olsun çok alternatifi bulunan bölgeye kapalı bir kutu olan Jem Paul Karacan’ın transferi ise Galatasaray camiasında yeni bir infiale sebep oldu. Kulüp başkanı Dursun Özbek, rakiplerine oranla sezonu daha geç açacaklarını ifade ederek acele edilmemesi gerektiği konusunda uyarılarda bulunurken, mevcut futbolcu sayısı kırkı bulan Galatasaray’ın oyuncu satışı konusunda atılım gösterememiş olması da kulübü “yeni” transfer döneminin sessizlerinden biri hâline getirdi.
Antalyaspor Turist Futbolcu Değil, Turizm Elçisi Getiriyor
Antalyaspor ise -kabul edelim ki- gerçek bir halkla ilişkiler faaliyetinde bulunuyor. Bacasız sanayinin lokomotif kenti olan Antalya’nın, futbolu bugüne kadar bir tanıtım aracı olarak kullanmamış olması şehrin ayıbıydı. Ancak Türkiye’nin jeo-politik konumundan ötürü kimi zaman sekteye uğrayan turizm faaliyetleri şehri hareketi geçme konusunda tetikledi ve yeni yol arayışlarına sebebiyet verdi. Bu mecburiyet de biz futbolseverler için Samuel Eto’o ve henüz nihayete ulaşmamış olsa da Ronaldinho ve Victor Valdes gibi yıldızları ülkemizde izleme şansı yarattı. Şöyle mi desek, “Her kriz yeni fırsatlar doğurur.”
Geçtiğimiz yıl transfer piyasasının altını üstüne getiren Trabzonspor bu yıl Ersun Yanal’dan boşalan koltuğa Şota Arveladze’nin getirilmesi ve Avrupa Ligi şampiyonu Sevilla’dan Stephane M’Bia’nın transferi dışında ilgi çekecek bir hamlede bulunamadı. Buna rağmen Kayserispor’da iken büyük takımların “belalısı” olan Süleyman Hurma ismi transfer döneminin son anına kadar Trabzonspor’u sürprizlerin beklediğine işarettir.
Bursaspor ise 2015-16 Hasan Doğan Sezonu’na yeni stadı Timsah Arena’da başlayacak olmanın heyecanını yaşasa da transfer gurularının üzerine en çok üşüştükleri kulüp olma özelliği ile de çan seslerini tepesinde hissediyor. 2009-10 sezonunun şampiyon ekibi yeniden Ertuğrul Sağlam ile yola devam kararı alsa da, Bursaspor yönetiminin Ozan Tufan, Volkan Şen ve Emre Taşdemir gibi oyuncuların aklının sezon ortasında menajerler tarafından karıştırılmasına karşı önlem alması gerekiyor.
Bu noktada, “yeni transfer dönemi” savımıza ve dolayısıyla bunun öncüsü olan iki kulübe, yani Fenerbahçe ile Beşiktaş’a dönelim.
Fenerbahçeliler Mutlu: “We Have Bıyık, They Dont”
Fenerbahçe geçtiğimiz yılı gizli bir “feda” sezonu şeklinde geçirdi desek abartıya kaçmış olmayız. Beşiktaş’ın 2012-13 sezonunda resmi ideolojisi olan “feda”, Fenerbahçe için aleni olmasa da el altından yürürlüğe kondu. İsmail Kartal idaresinde sezonu tamamlayan Fenerbahçe, forma sponsorluğu konusunda da aradığı desteği bulamadı.
Futbolun bu denli endüstriyelleştiği, Barcelona gibi bir geleneğin temsilcisi olan takımların dahi göğüs reklamı almaktan imtina etmediği bir dönemde Fenerbahçe camiasının, “bizim sponsorumuz taraftarımızdır” şeklinde yapmış olduğu açıklama gerçeklikten oldukça uzaktı. Yine de Fenerbahçe şampiyonluk iddiasını son haftaya kadar korumayı başardı.
Bugün ise sportif direktörlük makamına getirilen Giuliano Terraneo ile beraber çehre değiştiren bir Fenerbahçe var ve diyebiliriz ki, Fenerbahçe “arayan” değil, yeniden “aranan” takım hâline geldi. İç piyasadan Şener Özbayraklı ve Fernandao gibi iki üst düzey oyuncuyu kotaran sarı-kanaryalar, Lille takımının Danimarkalı stoperi Simon Kjaer ile Manchester United’ın dünyaca ünlü starı Nani’yi takıma bağlayarak büyük sükse yaptı. Robin van Persie’nin takıma katılmasının da an meselesi olduğu şu günlerde Fenerbahçe’nin yeni gündemi “stat sponsorluğu” olacak gibi gözüküyor.
Fenerbahçe’nin transfer politikası, “Parayı veren, düdüğü çalar” sözleri ile eleştirilebilir. Ancak geçtiğimiz yıl maddi kaynaklarını koruma politikası izleyen ve önümüzdeki günlerde stat ismine bir sponsor alması ihtimal dâhilinde olan kulübün, mevcut kadrosu ve yapmış olduğu yerinde transferler ile Şampiyonlar Ligi grup aşamalarına kalması durumunda elde edeceği gelir, transferler için ayrılan kaynağın karşılanmasına yeterli olacaktır.
Şenol Güneş ile “Gençleşen” Beşiktaş
Beşiktaş ise en büyük transferini Şenol Güneş ile anlaşarak yaptı aslında. Güneş, genç oyuncuları takıma kazandırma konusunda gerçek bir üstatken, Beşiktaş’ın mevcut kadrosu da kendisine istediği ortamı sağlama açısından önemli avantajlar sağlıyor. Almanya’nın Red Bull Leipzig takımına “kulüp politikası” gereğince transfer olan Atınç Nukan’ın, “Bana güvenmeyenleri mahcup ettim” sözleri ile eleştirdiği Slaven Bilic’in genç oyunculara yaklaşımı ile Şenol Güneş’in yaklaşımı arasında büyük bir uçurum olduğu aşikâr.
Şampiyonluk iddiasına sahip rakipleri arasında genç oyuncularla yoluna devam etme konusunda daha tecrübeli olan Beşiktaş, bu yönü ile hem 2015-16 sezonunda iddialı olacak, hem de kulübün -biraz da zorunluluktan doğan- yeni transfer politikası ekseninde başarılı adımlar atacaktır. Cenk Gönen, Günay Güvenç, Necip Uysal, Oğuzhan Özyakup, Gökhan Töre, Cenk Tosun, Ömer Şişmanoğlu ve hatta Mustafa Pektemek’in önüne böylesine tarihi bir fırsat geçmişken, siyah-beyazlıların bu ortamdan maksimum verim alması şaşırtıcı olmayacaktır.
Son söz olarak ise, Türk futbolunun gayriresmi karar alma mekanizması olan “duyguların”, yerini profesyonelliğin bir gereği olan “mantığa” bıraktığını söyleyebiliriz. Galatasaraylı taraftarların hâlâ kırgın olduğu Arda Turan, eğer ki, Los Galacticos’a çağrışım yapılan Melo’lu, Muslera’lı, Eboue’li, Ujfalusi’li takımda kalma kararı alsaydı, bugün Barcelona’ya transfer olabilir miydi diye sormaya gerek var mı?
Arsenal taraftarı, Arsene Wenger’e yeni bir dönemi nasıl başlattı: “Spend, spend, spend” diyerek… Aynısını kendimize, Kardeş Payı’nın dillere pelesenk olan repliğini esas alarak şöyle uyarlayalım: “Satın gitsin, sat abi, sat, sat, sat, sat.”
One thought on ““Yeni” transfer döneminde öne çıkanlar”