Bir tarafta ev sahibi Brezilya tüm iddiası, taraftar desteği ve ihtişamı ile sahadaydı. Diğer tarafta ise hırs, gurur ve makus talihini bozmaya kararlı Şili vardı.
Yıllardır süregelen ve maçta da sürekli işittiğimiz “Brezilya bu turlarda Şili’yi hep eleyip, yoluna devam etmiştir.” cümlesini tekrar etmeye kararlı bir oyunla başladı maça ev sahibi.
Maçın 18. dakikasında David Luiz’e yazılan, ancak gören gözün kabul edeceği bir golü kendi ağlarına Jara yolluyor ve Brezilya 1-0 öne geçiyordu. Bu dakikaya kadar özellikle Neymar’ın etkili oyunu vardı sahada.
Golden sonraki bölümde ise Brezilya 10 dakika kadar neredeyse nefes aldırmadı Şili’ye. Bu futbol maçın geneline yayıldı mı? Hayır.
Dakikalar 32’yi gösterirken “Dünya’nın en pahalı defans ikilisi” çocukluktan gelen bağlara rağmen sahada arayı biraz fazla açınca, Alexis Sanchez bunu değerlendiriyor ve enfes bir pasla buluşup topu ağlara yolluyor ve eşitliği sağlıyordu.
Şili eşitliği bulduktan sonra ve genelde topla oynama yüzdesini yükseltiyor, Brezilya ise o nefes aldırmayan takımdan çok uzak bir görüntüye bürünüyordu.
Özellikle maçın 2. yarısında Neymar’ın oyundan düşmesi ile Şili kontrolü ele alıp topa hakim oldu.
Şili’nin bu hakim oyunda belki de Sampaoli’nin değişiklikleri ile kaderini çiziyordu. Öncelikle 57.dakikada Vargas-Gutierrez değişikliği ile etkisiz ama “ne zaman ne yapacağı” belli olmayan oyuncularından birini eksiltiyor, dakikalar 87’yi gösterirken bir diğer önemli oyuncusu Vidal yerini “gol fakiri” Pinilla’ya bırakıyordu. 10 senede 1 gol atmış bir oyuncu belki risk, belki kader çizebilir fikrini de cebimize koyup uzatmaları izlemeye başlıyorduk.
Uzatma devrelerinde daha rölanti ve sakin bir maç izlerken, Brezilya’nın ev sahibi avantajı, oyuncu kalitesi ile bu kadar vasat ve korkak oynaması en büyük çıkarımdı belkide. Elindeki avantajların farkında olmayan, sahada sadece Neymar’a bağlı olan (ki bunu devam ettirirlerse kaybetmeye mahkumlar), orta saha hakimiyeti olmayan bir takım izletiyordu bize ev sahibi. Şili’de de durum aslında yapılan oyuncu değişiklikleri ile çok farklı bir durumda değildi. Vidal ve Vargas çıkınca herkes Sanchez’in ayağına bakar olmuştu.
Maçın kırılma anı ise Pinilla’nın şutu ve direğin buluşması oluyordu. İşte bazı hamleler kendi kaderini çizdirir takım patronlarına. Bu vuruş ve şutun golle sonuçlanmaması zaten “yazı-turadan” farksız bir kaderin olduğu penaltılara giderken Şili’nin içten içe işinin zor olduğu fikrine kapılıyorduk.
Penaltılarda ise Pinilla yine sahneye çıkıp, “gözü yaşlı” kaleci Julio Cesar’ın topu çıkarması ile ne denli önemli bir değişiklik olduğunu(!) Brezilya’ya sağladığı fayda ile kanıtlıyordu.
2-2 girilen son penaltılarda ise Neymar, yıldız olmanın gereğini yerine getirerek 3-2 takımını öne geçiriyordu.
“Kader, yazı-tura” gibi benzetmeler yaptık ya penaltılara, Şii’nin son penaltısında topun gerisinde Jara vardı. Topu kendi ağlarına yollayan Jara, aslında iyi bir vuruşla Cesar’ın doğru tahmin ettiği ancak yetişemediği köşeye topu gönderiyor fakat yine “direk” gole izin vermiyor ve geometri kanunlarını hiçe sayan bir yol alış ile top ağlara gitmiyordu…
Direkler mi dersiniz? Kader mi dersiniz? Hatalı hamleler mi dersiniz? Hangisini derseniz deyin, düşünürseniz düşünün, daha iyi oynayan ve isteyen Şili turnuvaya veda ederken, Brezilya yoluna devam ediyordu.
Rakip yine “istekli” ve “iddialı” Kolombiya. Brezilya’nın işi kolay değil ve bu zorluğu kendileri yaratıyor. Neler olacağını bekleyip göreceğiz.