Çok değil, henüz bir buçuk ay öncesinde Fitbol Dergisi’nde yayımlanan yazısında şöyle diyordu Şota Arveladze: “Türkiye’de futbol kamuoyu, daha göreve gelir gelmez, ‘Başarılı olacak mısınız? Kalıcı olacak mısınız?’ diye soruyor. Bunların hiçbirinin cevabı bende yok. Ama şunu biliyorum: Kalıcı olmak başka, başarılı olmak başka bir şey. Özellikle de Türkiye’de, bir takımda uzun süre çalışmayı sağlayan bir sistem pek yok. Ben bunu değiştiremem. Çalışmak istiyorsan, bu riski almak zorundasın. Ya kalıp çalışacaksın ya da o riski alıp çalışmayacaksın.”
Trabzonspor, geçmişe duyulan özlem, sil baştan bir heyecandı belki; yeni transferler, mevcut yetenekler, şampiyonluğa olan hasret derken, bir kez daha geçebilirdi Trabzonspor tarihine Gürcü teknik adam. Ama olmadı… Teknik adam olarak en son çalıştırmak isteyeceği kulübün Trabzonspor olacağını defaatle belirtmesine rağmen, Ersun Yanal’ın görevi bırakması sonrası ateşten gömleği üzerine geçiren Şota, huzursuzluğun huzur doğurduğu bu Doğu Karadeniz kentinde 2 Temmuz günü başlayan serüvenine 11 Kasım tarihinde son verdi. Korktuğu başına gelerek hem de, kaçan bir penaltının hemen sonrasında…
Şota, Trabzonspor tarihinin yenilgi oranı en yüksek üçüncü teknik direktörü oldu
Futbolcusu olarak adını altın harflerle yazdırdığı bordo-mavili camiada, teknik direktör olarak aynı başarıyı gösteremedi Arveladze. Peki, “Trabzonspor’un Alex Ferguson’u olmak istiyorum” diyen Şota için bu son nasıl geldi?
1. Güvensizlik ortamı: Şota Arveladze, futbolculuk kariyerinde Ajax ve Glasgow Rangers gibi üst düzey takımlarda başarılı dönemler geçirse de, aynı başarısını teknik anlamda sahaya yansıtamadı. Gerek Kayserispor’daki, gerekse de Kasımpaşa’daki deneyimleri hem Trabzonspor taraftarı hem de futbol kamuoyu için en başından beri kuşku uyandırdı. Kayserispor’un başında iken gelecek vaat eden genç oyuncularla çalışma şansı yakalayan Şota, takımdan maksimum verim almayı sağlayamazken, kendisinin halefi Robert Prosinecki ise sarı-kırmızılılar ile büyük bir çıkışa imza atarak ligi beşinci sırada tamamlamayı başardı.
Aynı örnek, Şota’nın Kasımpaşa deneyiminde de geçerli oldu. Kulüp yönetiminde yaşanan değişiklik sonrası çehre değiştiren ve kadro yapısı itibariyle Süper Lig’in başaltı takımlarından biri hâline gelen Kasımpaşa, Arveladze idaresinde beklenen patlamayı bir türlü yapamadı ve İstanbul temsilcisi, kimi zaman beş maç üst üste kazanan, kimi zaman da on hafta galibiyet alamayan kalburüstü bir takım hüviyeti elde etti. Takımın başında üç seneye yakın bir süre görev alan ve ülkemizde çoğu teknik adama nasip olmayacak şekilde yönetim desteğini arkasında bulan Şota, bu fırsatı gerçek bir kariyer inşasına çeviremedi. Tüm bu gelişmeler de Trabzonspor’daki kariyerine daha başlamadan olumsuz etki etti.
Şota’nın teknik direktörlük kariyeri…
2. Onur Kıvrak & Süleyman Hurma anlaşmazlığı: Şota, takımın başına geçeli henüz bir ay dahi olmadan önünde çözülmesi gereken büyük sorunlar buldu. Bunlardan en önemlisi de, Makedonya’da oynanacak olan Rabotnicki maçı öncesinde Süleyman Hurma ile Onur Kıvrak arasında yaşanan büyük tartışmaydı. Yaşananlar sonrası kampı terk ederek Türkiye’ye dönme kararı alan Kıvrak, yoğun bir taraftar desteği ile karşılandı ve Trabzonspor taraftarının büyük bir kısmı, Süleyman Hurma başta olmak üzere Şota’ya karşı açık cephe aldı.
Ancak Şota’nın kulüpteki geçmişi, bu sorunun çözümünde işlevsel bir rol gördü ve birlik-beraberlik mesajının verilmesi uzun sürmedi. Yine de bu sorun, ileride gerçekleşecek olası sorunlara karşı kullanılacak kredinin erkenden tüketilmesini sağladı.
3. Rabotnicki maçı ve Avrupa Ligi’ne erken veda: Trabzonspor, Mustafa Reşit Akçay idaresinde de, Vahid Halilhodzic yönetiminde de eleme turlarını bir bir geçerek Avrupa Ligi grup aşamalarına katılmasını başarmış ve hatta her ikisinde de bir üst tura çıkma başarısını göstermişti. Ancak Rabotnicki karşısında alınan şok başarısızlığın ardından Avrupa Ligi’ne veda eden Trabzonspor’da, özellikle Yusuf Erdoğan’ın Rabotnicki hakkında kahvede okey oynarken yaptığı yorumların basına yansıması, Şota’nın takım içerisinde gerekli motivasyon duygusunu uyandıramaması konusunda haklı eleştiri oklarının adresi oldu.
4. Uzlaşmacı kişilik: Şota Arveladze, sempatik tavırları ve espritüel kişiliği ile futbolseverlerin en sevdiği teknik adamların başında gelse de Şota’nın sahip olduğu bu uzlaşmacı tutum, rakibini her ne şartta olursa olsun alt etmenin mubah sayıldığı futbol ortamında sorun yarattı. Zaman zaman oyuncular üzerinde otorite kurulmasının da önüne geçen bu durum için, “astığı astık, kestiği kestik” Valih Halilhodzic’in hazin hikâyesini de düşününce, Şota’nın başarısızlık hikâyesindeki en masum yan diyebiliriz.
Hacıosmanoğlu, “O kupa müzeye gelecek,” sözlerinin arkasında durmaya devam ediyor.
5. Fantom ağrılar ve yanlış tedavi: 2010-11 Sezonu, Trabzonspor’un bütün hayat enerjisini söktü aldı yerinden… Öyle ki, tam dört yıldır kupa ile yatıp kupa ile kalkıyor bordo-mavililer. Psikoloji biliminde fantom ağrı olarak adlandırılan bu durum, olmayan, daha doğrusu kol ve bacak gibi kesilen bir uzvun beyinde var gibi hissedilmesi neticesinde bünyede beliren ağrıların sözlük anlamına karşılık geliyor.
Peki, tedavi yöntemi? Trabzonspor, kendi reçetesini kendi yazan bir hasta gibi, her başarısız sonucun ardından yıldız transferine yöneldi. Özellikle İbrahim Hacıosmanoğlu başkanlığında takıma kazandırılan yeni oyuncu sayısı otuz dokuzu buldu ve bunların içerisinde verim alınan futbolcu sayısı bir elin parmaklarını geçmeyecek denli az sayıda kaldı. Geçtiğimiz yıl öncesinde Vahid Halilhodzic ile beraber sil baştan bir takım yaratan ve takıma tam yirmi altı yeni oyuncu kazandıran Hacıosmanoğlu yönetiminde gelir-gider dengesi iyice bozuldu ve bordo-mavililer, Finansal Fair-Play kuralları kapsamında UEFA’nın ilgi odağındaki kulüplerden biri hâline geldi.
Tüm bunların Şota’ya yansıması da, anı yaşayamayan, geçmişe saplanıp kalan bir camia içerisinde yeniyi aramak oldu.
6. Trabzon Dövüş Kulübü: Süleyman Hurma vs Onur Kıvrak, Erkan Zengin ve Oscar Cardozo, Erkan Zengin ve Mehmet Ekici, İbrahim Hacıosmanoğlu vs Hakemler; Şota sonrası dönemde Aykut Demir vs Marko Marin. “Dövüş Kulübü’nün ilk kuralı, Dövüş Kulübü hakkında konuşmamaktır.”
Trabzon basını, Şota’ya altı farklı dilde “Git buradan” diye seslendi.
7. Yerel basın: Kimi yeterince sevmez/Kimi fazla sever/…/Kimi gözyaşı döker öldürürken/Kimi kılı kıpırdamadan/Çünkü herkes öldürür sevdiğini/Ama herkes öldürdü diye ölmez…
Milliyetçilik duygusu ile harmanlanan Trabzon topraklarında, söz konusu bir de Trabzonspor olunca mikro-milliyetçilik duyguları girer işin içine ve işte o zaman, herkes öldürür sevdiğini… Trabzon için ayrılık vakti, yerel basının gazete başlıklarında başlar, orada da sona erer.
Ama herkes öldürdü diye ölmez; Şota gibi, futbolun bu denli endüstriyelleştiği, her şeyin para üzerinden değer kazandığı bir ortamda, futbolun her zaman sahadaki oyundan ibaret olmadığını da gösterenler çıkar kimi zaman, adına tazminat denen serveti geride bırakarak acı bir huzurla elveda derler kente, Boztepe’nin en zirvesinden…