“Türkiye’nin Kupası” olarak lanse edilen Ziraat Türkiye Kupası’nda yıllardır sabitlenmiş bir formata sahip değiliz. Yayıncı kuruluşa tam bağımlı şekilde yönetilen bu organizasyonda kulüplerimizin kazandığı paralara, kupa formatına, büyük takımlar ve küçük takımlar için neler ifade ettiğine ve neler ifade etmesi gerektiğine bakacağız.
Rakamlar
2015-2015 sezonu itibariyle Türkiye Kupası’na katılım hakkı elde edip gruplarda mücadele edecek her takıma 50.000 Dolar katılım payı ödeniyor. Gruplarda alınan her galibiyete 40.000, her beraberliğe ise 20.000 Dolar prim ödeniyor. Gruptan çıkan her takım 100.000 Dolar prim alırken tek maçlıeleme sistemine göre oynanan turda elde edilen galibiyet 100.000Dolar ile ödüllendiriliyor. Çeyrek finale kalan ekip 100.000 Dolar daha kazanıyor. Federasyon çeyrek finalde galip gelen takıma 150.000, beraberlik durumunda ise 75.000 Dolar ödeme yapıyor. Oynanan iki maç sonunda yarı finale yükselen ekibe katılım bedeli olarak bu kez 150.000 Dolar ödeniyor. Yarı finalde galip gelen takıma 200.000, berabere kalanlara ise 100.000 Dolar prim veriliyor. Bu rakamlar doğrultusunda Bir takım, finale kadar tüm maçlarını kazanması durumunda toplamda 1.440.000 Dolar para kazanıyor.Finalde ise kupayı kaldıran takım 2.300.000, mağlup olan takımsa 875.000 Dolar elde ediyor. Bu durumda oynadığı bütün maçları kazanarak kupayı alan ekip, 12 maçlık sürecin ardından toplamda 3.740.000 Dolar gelir elde ediyor.
Rakamlar takımlarımız için ne ifade ediyor?
Yukarıda bahsettiğimiz performans ve katılım ödüllerini formattan bağımsız incelemek yanlış olur. Mevcut formata göre çift maçlı grup sisteminde dağları, tepeleri aşıp Türkiye’nin Kupası’na katılmak isteyen zayıf bir takımın gruptan çıkma şansı çok düşük. Dünyadaki diğer örneklere baktığımızda örneğin İngiltere’deki tek maçlı eleme sistemi kupayı kupa yapan etmenlerin başında geliyor. Amatör kümeden gelip büyük takımlara kafa tutacak bir takımın 2 maçta da aynı formu göstermesi imkansıza yakın bir durum. Kupanın önemsenmemesinden yakınan insanların bu formatı tekrar gözden geçirmesi gerekiyor.
Gelelim sorunun cevabına. Tamamen lige odaklanmış, şampiyonluk için bastıran bir takımın örneğin Beşiktaş’ın çift maçlı formatta çıkacağı bütün maçları %100 konsantrasyonla oynamasını bekleyemezsiniz. Patates tarlasından hallice sahalarda şampiyonluğa koşan bir takımdan yıldız oyuncularını riske ederek oynatmasını da bekleyemezsiniz. Yani isminin başına Türkiye koyarak bu kupayı ülkeye kolayca mal edemezsiniz. Grup primlerine bakınca bütçesi 5 milyon Dolar’ın altındaki takımlar için iyi rakamlar görüyoruz. Özellikle amatör kümeden gelmeyi başarıp burada mücadele edecek takımlar için rakamları çok iyi buluyoruz ancak az önce de dediğim gibi özellikle 4 büyükleri düşünecek olursak grup primleri yetersiz. Yani pastanın büyük kısmını yine futbol dışı ögeler yiyor.
Saha & Oyuncu İlişkisi
Amatör küme takımlarının sahaları her futbolcu için tehlike arz etmekte. Bu tip sahalarda oynanan maçlarda futbolcular gereğinden fazla çabasarfederek ciddi tehlikelere kafa tutuyor. Türkiye Kupası gibi bir organizsyonda genç oyuncuları görme şansı bulmak da bu yüzden kolay olmuyor. Şimdi soruyorum; ligden bağımsız ilerleyen ve her çeşit takımı izleme fırsatı bulduğumuz bu organizasyonda genç oyuncularımızı değerlendiremeyeceksek nerede değerlendireceğiz? Yani yayıncı kuruluşun rating kaygısını göz önüne almaktan önce futbolu oynadığımız sahalar için bir fon ayırmak çok daha mantıklı olur. Aksi takdirde büyük takımların, takımları için ciddi önem arz eden futbolcularını tarlalarda futbol oynatmaya götürmemesi eleştirilemez.
Çift maçlı grup sistemi
Çift maçlı grup sisteminin kullanılmasının bana göre iki önemli sebebi var:
- Büyük takımların kupada kalmasını sağlamak dolayısıyla daha fazla yayın geliri elde etmek.
- Daha fazla maç oynatmak dolayısıyla daha fazla yayın geliri elde etmek
Gördüğünüz gibi olay dönüyor, dolaşıyor yine aynı yere geliyor. Endüstriyel futbolun vazgeçilemez, vazgeçilmesi teklif dahi edilemez unsuruna, para…
Büyük takımların daha doğrusu büyük ekonomik güce ve diğer takımlara oranla daha büyük hedeflere sahip takımların kupada kalması demek yayın geliri yüksek maçların sayısının artması demek. Maç saatlerini, dizi saatlerine göre ayarladığımız şu günlerde beklenmeyecek bir şey değil. İşin garip yanı çift maçlı grup sisteminden büyük kulüpler de memnun değil çünkü kupaya uzanan yol bu takımları asıl amaçları olan lig hedefinden uzaklaştırıyor. Kimse deplasman yapıp tarlalarda futbol oynamak istemez değil mi? Elde edilecek gelir de aradaki zararı kapatmıyor.
İngiltere’ye bakmadan duramıyor insan. Futbolun beşiği İngiltere’de tek maçlı eleme sistemi maçları çok heyecanlı bir hale sokarken küçük takımlara da ciddi bir fırsat sunuyor. Kazanılan rakamlardan o kadar memnunlar ki ligi domine eden takımlar Avrupa Ligi’ne gitmek yerine kupalarına yöneliyor. Hatırlayacak olursak Liverpool geçtiğimiz yıllarda Avrupa Ligi’ne katılmayı reddetmiş, yerel kupalarına ve hazırlık turnuvalarından gelecek geliri tercih etmişti.
Özetle büyük kulüplerin kazanacağı rakamlar onları bu kupayı kazanmaya teşvik etmiyor. Rakamların teşvik ettiği kulüplerin ise mevcut formatta gruptan çıkması mucize. Yani tek kazananlı bir sisteme sahibiz ancak bu kazananın futbolla bir alakası yok.