Sosyal ve Siyasi Açıdan Türkiye’de Futbol

futbol-baronlari-guc-ve-siyaset_1429706698

Ülkemizde, futbolun insanlar üzerindeki etkisi hemen her dönemde siyasilerin ilgisini çekti ve bu insanlar, futbolun topluluklar üzerindeki etkilerini sık sık kullandılar. Futbol takımları, kitlelerin ortak bağlarını oluşturan mekanizmaların en güçlülerinden biri. Çünkü bir birey; dilini, dinini hatta milliyetini değiştirebilir. Fakat tüm bunların yanında tutulan takımı değiştirmek bütün değişimlerin en zoru hatta neredeyse imkansız. Takımını değiştiren bir kişiye en ağır hakaretler yöneltilir. Bu bağlılığın sonuçlarını tıpkı siyasetteki milliyetçilik kavramı gibi fanatizm adı altında görüyoruz.

spor1

Coşkulu taraftarlar tarafından havalimanında karşılanan Didier Drogba.

Futbol dışında neredeyse hiçbir alanda insanların 2 haftada bir yüzlerce kilometre yol gitmesini veya havaalanında karşıma törenleri yapılması gibi etkinlikleri göremeyiz. Siyasi oluşumların, futbolu siyasete malzeme ettiği hatta çıkmaza girilen durumlarda başvurulan bir can simidi olduğu tarih boyunca birçok örnekte karşımıza çıktı.

spor5

spor4

Gittikleri her yerde halka daha yakın gözükmek için bölge futbol takımınlarının atkılarını boyunlarından çıkarmayan liderler.

 

CUMHURİYETİN İLK YILLARINDA FUTBOL

Büyük savaşlardan çıkmış ve ulus-devlet olma yolunda çizdiği yolda yürüyen Türkiye Cumhuriyeti’nde spora da ciddi anlamda önem verilmiş ve “spor-beden kültürü politikası” hazırlandı. Çünkü spor aynı zamanda muasır medeniyetler seviyesine ulaşmaya giden yoldaki önemli noktalardan biri. Kemalist rejime göre spor, kitlelerin ruhsal ve fiziksel gelişimini sağlayan araç olmanın yanında “birleştirici ve bütünleştirici” bir boyuta sahip olmalıydı.

PROPAGANDA TAKIMLARI TÜRKİYE’DE

İkinci Dünya Savaşı yıllarında savaşın her iki tarafı da denge politikası izleyen Türkiye’yi yanına çekmeye çalıştı. Amaç böyle olunca bu ülkelerin futbol takımları ülkemize bile gelip, çeşitli “dostluk” maçları yaptılar. Türkiye’ye önce İngiliz sonra da Alman takımlar gelmiş böylece bu takımlar taraftarların desteğini ve ilgisini toplayıp siyasi desteğin altyapısı oluşturmaya çalıştı. İngiliz Wanderers takımının Ankara ve İstanbul’da yapmış olduğu maçlarda dostluk rüzgarları esse de 1942 yılında Türkiye, sınırlarına kadar gelen Almanya’yla da arasını iyi tutmak için bu sefer Hitler’in propaganda takımı olarak bilinen Admira takımını Wanderers takımından farklı olarak bizzat davet etti. Bu takım özellikle savaş sırasında tarafsız ülkeleri ziyaret ediyor ve Almanya için sempati toplamaya çabaladı. Yine Wanderers takımından farklı olarak Admira takımı dostluk maçları için yalnızca İstanbul’u seçerek futbol yoluyla vermek istediği mesajı sadece kamuoyuna verdi. Wanderers takımı ise Ankarayı’da ziyaret etmiş ve siyasileri de içeren daha kapsamlı bir mesaj iletmiş oldu.

fado-fiesta-futbol

SALAZAR’IN “3F” SİHRİ

Ülkemizde bu tip olaylar yaşanırken Avrupa’da da futbol, kitleleri kontrol altında tutmak veya yönlendirmek için kullanılan önemli bir araçtı. Bu aracın gücünü Portekiz’in 1932-1968 yılları arası diktatörü olan Salazar’ın halkını 30 yıl boyunca 3F ile nasıl uyuttuğunu belirtmesinden anlayabiliriz. Burada 3F ile belirtilen;

  • futbol
  • fiesta (festival, şölen)
  • fado (kader, alın yazısı anlamına gelen Portekiz Halk Müziği türü)’dur.

Salazar bununla da yetinmeyip Lizbon Stadyumu’nu “Bana on binleri uyutacak bir beşik yapın” sözleriyle yaptırdı.

Bir diğer diktatör Franco ise futbolun toplum üzerindeki etkisini “Futbol olmasaydı, kitleleri yönetmek zor olurdu” sözüyle açıkladı.

TERÖRE ÇÖZÜM: VANSPOR ÖRNEĞİ

Devlet, 1980’li yıllarda PKK’nın da ortaya çıkmasıyla doğu illerde artan terör olaylarını “silahsız” bir şekilde bastırma yolunu da ciddi bir biçimde denedi ve bu yol için en etkili yöntemin futbol olduğuna karar verdi. Çünkü futbol, doğu illerdeki halk tarafından da çokca seviliyordu. Bu stratejiye göre devlet doğu illerin futbol takımlarına destek verip güçlenmelerini sağlayacak böylece Güneydoğu için yer edinmiş “öteki” izleniminin silinmesi hedeflendi. Futbolun gücü kitleleri aynı anda geren, gevşeten, haz veren ve ortaklaştıran adeta ilaç niteliğindeydi. Bu düşünceyi siyasilerin yaptıkları mitinglerde bölgenin futbol takımlarıyla yakından ilgilenmelerinden anlayabiliriz. Zaten futbolla birlikte, kişiler, yaşamış oldukları bunalımları ve skıntıları bir nebze olsun unutuyor, yine futbol sayesinde yaşadıkları mutlulukları kişisel başarıları gibi sahipleniyorlar. Devlet bizzat doğuda OHAL uygulaması içinde olan bölgedeki kulüplerin birçoğuna destek verdi. Fakat Vanspor diğer destklerle kıyaslandığında çok daha fazla destek gördü. Ciddi destekle birkaç sezon 1. Ligde bulunan Vanspor, taraftarlarca ciddi anlamda destek gördü. İstanbul’daki üç büyüklerin farklı dini, etnik ve sosyo-ekonomik yapıya sahip insanları birleştirme özelliği doğudaki bir takım üzerinden kurgulandı. Hatta 90’lı yıllarda Vanspor için “siyah-kırmızı, doğunun yıldızı” gibi tezahüratlar yapıldı.

Van ilinin valisi olan Mahmut Yılbaş aynı zamanda Vanspor kulüp ve şirketinin (Malatyaspor’un ardından şirket kuran ikinci kulüptür) başına geçti. Başkan Yılbaş Vanspor’a bağlı olan şirkete ait bir de tekstil fabrikası kurmuş ve İran’la yapılacak olan ticaretin %1’lik gelirini de kulübe düzenli gelir olarak aktardı. Bununla birlikte Van Et, “özel idare” tarafından satın alınmış ve Vanspor’un sponsoru oldu. Devletin yoğun desteğiyle bir anda ön plana çıkan Vanspor 1.lige kısa sürede yükseldi, takıma destek vermek için seyirciler stadyuma akın etti. Vanspor birkaç sezon 1.ligde mücadele etti ve 350 kişiye istihdam sağlayacak kadar büyüdü. Ayrıca, Van ilinin sembolü haline gelip şehrin reklamı Vanspor üzerinden yapılmaya başlandı. Devletin, dönemsel yapmış olduğu aşırı desteğin sonuçlarını Pınar Türenç özel bir kanalda şöyle açıkladı:

Doğu’da futbol ve Vanspor’un başarısı konuşuluyor. Bölgede kalpler Vanspor için atıyor. Doğu insanı birinci sınıf olmanın keyfini yaşadı. Doğu, terör ve PKK ile anılırken Vanspor bunu kırdı. Vanspor sadece futbol değil, doğunun kabuk değişimi ve batıya meydan okumasıdır. Doğu insanı doğulu olmak istemiyor artık. Vanspor Van’ın sesini Türkiye’ye duyurdu. Vanlı İstiklal Marşı’nı okudu. Doğunun gururu Van. Adeta doğunun kurtuluşu, doğunun batıya isyanıydı.

Milliyet ise 21.09.1994 yılındaki başlığını: “Terör yok Vanspor var” olarak attı.

spor2

Devlet desteğiyle 1.lige yükselen, Fenerbahçe’yi yenip büyük başarıya imza atan 90’ların Vanspor takımı.

 

GEZİ OLAYLARI VE E-BİLET   

Adelet ve Kalkınma Partisi 3 temmuz süreci Gezi eylemleri gibi büyük birkaç olayla kendi tabanı dışındaki kitleyle zıtlaşmasını had safhaya çıkardı. Ayrıca, bu kitleye uygulanan baskıcı politika sonucu, naklen yayınlanan futbol maçları, toplulukların sesini geniş kitlelere duyurup kendilerini görünür kılabildikleri sayılı alanlardan biri olarak kaldı. Kitlesel tepkiyi engellemek için e-bilet uygulaması devreye girmiş, devlet desteği dışında gelişen kitlesel reaksiyonların önüne bir kere de futbol sahalarında geçildi.

spor3

Stadyumlarda Gezi eylemlerinin yansımaları farklı görüşteki gruplarca tepkiyle karşılanmıştı. 

Devlet, halk üzerinde etkili uyuşturma etkisi olan bu “afyon”un geçmesine izin vermiyor. Yalnızca bir spor olarak basite indirgediğimiz futbol, her türlü kaos ortamında, sosyal ve siyasi karışıklık anında halkın bütün ilgisini ve konsantrasyonunu başarıyla üzerine çekebilecek eşsiz bir güce sahip.