Seven Nation Army ve Futbol

Takvimler 22 Ekim 2003’ü gösterirken bu sonbahar gününün gecesinde Club Brugge, San Siro’da Milan’a konuk olacaktı. Belçikalı taraftarlar maç öncesinde Milano’da bir barda demlenirken bir melodi duyuldu. Bu melodi, başlığı okuduğunuzdan beri kafanızda çalan melodinin ta kendisiydi.

The White Stripes… Jack White & Meg White tandeminden oluşan bu güzide rock grubu, 1 Nisan 2003’te Elephant albümüyle 2 yıl sonra sahalara dönmüşken albümün giriş şarkısı olan Seven Nation Army kelimenin tam anlamıyla bir meydan okuma parçasıydı. Tandemin lideri Jack White’ın sihirli ellerinden ve kaotik zihninden çıkmıştı. Çok sevildi, çok söylendi, çok çalındı ve gruba asıl popülaritesini kazandırdı. 2004 Grammy Ödülleri’nde En İyi Rock Şarkısı ödülüne layık görüldü. Yıllar içerisinde şarkıyı coverlamayan grup (Hard-Fi ve Audioslave coverları iyidir) kalmadı. Çalınmadık enstrüman (2CELLOS versiyonu tavsiyemdir) bırakmadı. Gitarı ilk defa eline alan herkes Smoke on the Water’dan sonra Seven Nation Army’e bulaşmadan edemedi. Kulağa iyi geliyordu ve oldukça basit bir riff’ti. Yedi düvele meydan okuyan bu rock parçasının, stadyumlarda konserler dışında da söylenmesi ise asıl konumuz.

Yazıya bir şehir efsanesiyle (NME öyle diyor) başladık, devam edelim. Club Brugge, grup aşamasının üçüncü maçında Şampiyonlar Ligi’nin son şampiyonu Milan’la, Milano’da oynayacaktı. İlk maçta Celta Vigo’yla beraber kalmış, ikinci maçta Ajax’a yenilmişlerdi. 1 puanları vardı. Zor bir maçtı. Maldini, Nesta, Cafu, Seedorf, Pirlo, Kaka ve Shevchenko gibi yıldızları vardı son şampiyonun. Hepsiyle savaşmaları gerekiyordu.

Club Brugge’ün, Blue Army isimli taraftar grubu barda duydukları parçayı çok sevdiklerinden olsa gerek bunu tribünlere taşıdılar. Gecenin sonunda Milan’ı, San Siro’da Mendoza’nın golüyle devirerek bir sürprize imza atan Belçikalılar, çok değerli bir 3 puanla birlikte yepyeni de bir marşla dönüyordu Belçika’ya. The White Stripes’ın Seven Nation Army’si; başka bir çubuklunun yani Belçika’nın Mavi-Siyah çubuklularının, Blue Army taraftar grubunun üyesi oluyordu.

İtalyanların, bu şarkıyla futbol sahalarında karşılaştığı ilk maç geride kalmıştı ancak zamanın ruhundan olsa gerek henüz onu sahiplenememişlerdi. Şarkının İtalyanlarla ikinci karşılaşması ise bir daha ayrılmayacakları bir birliktelik oluşturacaktı. Sonrasında ise yeşil sahaların bir parçası olacaktı bu ölümsüz melodi.

Takvimler 15 Şubat 2006’yı gösterirken UEFA Kupası son 32 eşleşmelerinde Club Brugge evinde Roma’yı ağırlayacaktı. 44’te Vanaudenaerde’nin kendi kalesine attığı golle öne geçen Roma’ya 61’de Portillo’nun golüyle yanıt gecikmedi. Stadyum Seven Nation Army ile inlerken Totti de fazlasıyla etkilendiğini ve sonrasında tüm albümü dinlediğini açıklayacaktı. 74’te Perrotta ile tekrar öne geçen ve galibiyete uzanan taraf Roma olurken bu sefer Romalı taraftarlar hep bir ağızdan ‘o’ melodiyi söylüyordu: Seven Nation Army ya da halk arasında bilinen haliyle Po po po po po po!

Milano’da bir bardan Belçika’ya götürülen sonrasında Roma aracılığıyla tekrar İtalya’ya dönen şarkının yeşil sahaların bir parçası haline gelmesi uzun sürmedi. 2006 Dünya Kupası geldi, çattı. İtalyanlar, Roma sayesinde şarkıyı özümsemişti. Almanya’da Zidane’ın kafasına rağmen İtalyanların ellerinde yükselen kupa da bu şarkıyla özdeşleşmişti artık. İtalya, Dünya Kupası’na uzanırken yedi (7) ülkeyle karşılaşmış ve hepsiyle savaşmıştı. Bu da Jack White’ın soloları kadar güzel bir detaydı.

İtalya, Dünya Kupası’nı San Siro’da Rolling Stones ile birlikte coşkulu bir şekilde kutlarken her şeyin başladığı yerde yine ‘o’ melodi vardı. Üstelik bu kez Materazzi ve Del Piero da eşlik ediyordu.

2006 Dünya Kupası’ndan sonra özellikle milli turnuvaların bir parçası haline gelen şarkı Euro 2008, Euro 2012 ve Euro 2016’da da sıkça duyuldu. Bayern Münih ve Marsilya gibi pek çok takım bu marşı kullandı. Beşiktaşlı taraftarlar Matias Delgado’nun ismini bu melodiyle tezahürat haline getirirken Ada’da aynı melodi Robin van Persie’nin ismiyle hayat buluyor ve yeşil sahalarda dolanmaya devam ediyordu.

Jack White, İtalyanların şarkıyı sahiplenmesini gurur verici buluyor ve müzikte hiçbir şeyin bir şarkının benimsenmesinden daha değerli olmadığını söylüyordu. Bu amaçla yazmamıştı. Futbola da soccer diyordu muhtemelen ama fark etmez, zamanı aşan ölümsüz bir melodi yaratmış ve bunu da spor dünyasına bilerek olmasa da hediye etmişti.

Seven Nation Army basit bir melodiydi. Futbol da basit bir oyundu. İkisini basitleştirmek de zor olan değil miydi zaten?