Hepimiz okuldan eve döner dönmez kapıdan çantayı sallayıp önlükle sokakta futbol oynamışızdır. Asfaltta, betonda, toprak sahada düşüp de yaralamışızdır dizlerimizi. Birçoğumuz biliriz yenen tekmenin verdiği acıyı. Masumdu ama bizim tekmelerimiz. Sinirlenip tartışmışızdır belki, bazen hızımızı alamayıp kavga da etmişizdir. Barışırdık ama biz. Bizim için rekabet o sahada kalırdı, en fazla akşam eve dönünce biterdi. Akşamları evlerimizde televizyondan izlediğimiz maçlarda da hakem barıştırırdı hep futbolcuları. Barışmayanlar olmuş mudur? Olmuştur herhalde.
80′lerde Avrupa’da Balkan takımları bugüne nazaran çok daha başarılıydı. Tito’nun Yugoslavya’sında spor barış ve birliktelik için bir araçken Tito’dan sonra siyasilerin toplumu ayrıştırırken üstünlük sattıkları şovenist rekabetlere malzeme oldu.
Etnik kavgaların soğukluğunun iyiden iyiye hissedildiği bir Mayıs günü Kızılyıldız şampiyonluğunu ilan etmiş olarak geldi Zagreb’e, Maksimir Stadı’na. Maçın bir coğrafyanın kaderini değiştireceğini kimse bilmiyordu. CNN yıllar sonra bu maçı tarihi değiştiren 5 maç arasında gösterecekti. Hırvatların Franjo Tudjman’ı seçmesiyle iyice küplere binen Sırplar seçimlerden bir hafta sonra büyük bir kin ve nefretle daldılar Zagreb sokaklarına. Tudjman önderliğinde Hırvatlar bağımsız bir Hırvatistan hayali kuruyorlardı. Sırplarsa bu fikrin antisi olarak Slobodan Milosevic’in önderliğinde Sırpların yönettiği Yugoslavya idealini savunuyorlardı. Dönemin medyasında çıkan kışkırtıcı haberlerin de etkisiyle Maksimir Stadı’nda oynanacak karşılaşma bir futbol müsabakasının çok ötesine geçmişti.
Kızılyıldız o gün Zagreb’e 3.000 kadar Delije fedaisiyle geldi. Delije Sırpların aşırı milliyetçi taraftar grubuydu ve başlarında belki de bugüne kadar insanlık tarihinin gördüğü en büyük pisliklerden biri olan Zeljko Raznatovic ya da bilinen namıyla Arkan vardı. Daha sonra iç savaş yıllarında ‘Arkan’ın Kaplanları’ olarak hatırlanacak bir Sırp Milis Ordusu -çetesi desem daha doğru olabilir- kuracak, binlerce masumu katledecek ve daha telaffuz dahi etmek istemediğim bir dolu çirkinliğe maruz bırakacaktı. 14 yaşında bir kadının çantasını çalarak başlattığı suç sicili bir hayli kabarıktı. Avrupa’nın birçok yerinde hapse girse de hepsinden bir şekilde kaçmayı başaran Arkan, ülkesinde ise bizzat devlet yetkilileri tarafından kollanıyordu. Hakkında verilmiş 5 yıllık hapis cezasına rağmen içişleri bakanı hapse girmesine engel oluyordu. Savaştan önce ve savaş sırasında Milosevic ile yakın ilişkiler içerisindeydi. Hatta söylentilere göre milis güçlerini kurma görevi bizzat Milosevic tarafından verilmişti.
Her iki taraf da yıllarca maçtan önce çıkan olayların karşı tarafça planlandığını iddia etti. Kavgayı başlatan hep diğer taraftı. Tel örgülerden ilk kurtulanlar Sırplar oldu. Hatta hâlen inanılan bir söylentiye göre Delije grubu stada sülfürik asit getirmişler ve tel örgüleri bununla eritmişlerdi. Dinamo Zagreb’in önde gelen tribün grubu Bad Blue Boys’un da tel örgülerden kurulmasıyla futbol sahası bir savaş alanına dönüştü. Sahada tam bir meydan savaşı yaşanırken Kızılyıldız ve Dinamo futbolcuları soyunma odasına kaçmıştı. O zamanlar Hırvat polisinin yapısında birçok farklı etnik kökenden polis bulunuyor ve bunların çoğunluğunu Sırplar oluşturuyordu. Hırvatistan polisinin de milliyetçi duyguları ağır basmış ve onlar da Sırpların yanında yerlerini almışlardı. Soyunma odasından sahaya dönüp taraftarlarını polisten kurtarmaya çalışan futbolcular da vardı. Bunların en öne çıkanı ise muhtemelen Zagreb takımının kapatanı Zvonimir Boban’dı. Bir Hırvat taraftarı coplayan polise attığı uçan tekme hala futbol tarihinin unutulmazları arasında. Boban o tekmenin bedelini ağır ödedi. 6 ay futboldan men edildi ve o yıl düzenlenen 1990 Dünya Kupası’nı kaçırdı. Ayrıca Boban olayla alakalı mahkemelik oldu. Polisin bir Sırp değil de Boşnak olduğu sonradan ortaya çıktı. Polis Boban’ı affettiğini açıkladı.
O gün sahada yaşanan kavga gecenin ilerleyen saatlerinde polisin şiddetli müdahalesiyle bastırıldı. Boban bir halk kahramanı oldu ve Maksimir Stadı’nın önüne o günün anısına bir anıt dikildi. Ancak Boban’ın o tekmesinden sonra Yugoslavya bir daha toparlanamadı. Birçoklarına göre savaşı başlatan kıvılcım o tekme olmuştu. 1987′nin Ümit Milli şampiyonu Yugoslavya’dan beklentiler büyüktü. Daha sonra farklı liglerde birçok takım o karodan faydalandı ancak Yugoslavya için futbol artık bir öncelik olmaktan çıkmıştı. Oysaki Tito yıllarca sporu ve özellikle de futbolu Yugoslavya’da birlik için kullanmıştı ama artık Tito’nun Yugoslavya’sı dağılıyordu. Bir sezon sonra Kızılyıldız ligin son şampiyonu olarak tarihe geçti. Slovenya, Hırvatistan, Bosna Hersek ve Makedonya’nın bağımsızlığını ilan etmesinin ardından lig feshedildi. Ülkede yaşanan karışıklıklar nedeniyle UEFA Yugoslavya’yı 1992 Avrupa Şampiyonası’ndan men etti. Ligin dağılması ve ülkede savaş durumunun baş göstermesinin ardından Boban ve Prosinecki gibi isimler ülkeden kaçıp futbol yaşantılarına güzel Avrupa şehirlerinde devam ettiler. 13 Mayıs günü sahada kavga edenlerinse bir kısmı Sırp, bir kısmı da Hırvat ordusunda yerlerini aldı ve kavgalarını farklı bir boyuta taşıdılar. Arkan, Uluslararası Savaş Suçları Mahkemesi’nde hakkında açılan soruşturmanın hemen akabinde kendine ait bir otelin lobisinde yüzleri maskeli kişilerce kurşunlandı ve öldü. Yugoslavya’da yaşanan iç savaşta on binlerce insan can verdi. Bu ölümlerin müsebbibi tabi ki futbol değildi ancak bu sona yaklaşılırken önemli bir katalizör olmuştu.
Yugoslavya’da katledilen binlerce güzel insana selam olsun . . .