Barcelona’da kupalar kazanmasına rağmen hiç başrolü üstlenemedi. Messi’nin geniş gölgesinden sıyrılamayan büyük bir yetenek olarak kaldı. Sonrasında rotasını İngiltere’ye kırdığında Wenger’in sonunda taraftarın “Daha fazla harca!” talebine kulak verdiğinin göstergesi olarak kadroya katıldı. Bir diğer İspanyol devi Real Madrid’de hak ettiği değeri göremeyen Mesut’la birlikte Arsenal’i tekrar şaha kaldıracakları beklentisi, birlikte oynadıkları 3. sezonda da henüz karşılanmış değil.
Şimdi her ikisi de kariyerlerinin en parlak dönemlerinde Londra kalıp kalmamanın muhasebesini yapıyor. Hırslı Sanchez başrolde olacağı kupalar kazanmak istiyor. Bunu yaparken kariyerinin en yüksek kazancını sağlamak istemesi ise Wenger’in mali kriterlerine takılmış gibi görünüyor. Kontrat yenileme görüşmeleri askıya alınmış durumda ve bu belirsizlik Arsenal taraftarını endişelendiriyor. Henüz takımla birlikte sadece FA Cup’ı ve kimsenin çok da umursamadığı Community Shield’ı kazanmış olsa da taraftarın sevgisini ve takdirini kazandığı aşikar. Sanchez belki de Wenger’e istediği parayı hak ettiğini göstermek istercesine bu sezon adeta ortalığın tozunu atıyor.
Kariyer Yolu
Alexis Sanchez’in futbol hayatı ülkesi Şili’de başladı. Deportes Cobreloa forması altında geçen gençlik yıllarının ardından 2004-2005 sezonunda A takıma yükseltildi. İlk kez bu dönemde, daha sonra defalarca terletip zaferden zafere koşacağı milli formayı sırtına geçirdi. 27 Nisan 2006 tarihinde, henüz 17 yıl 4 ay ve 8 gündür dünya üzerindeyken A milli takım formasını giyerek, ülkesinde bu gururu yaşayan en genç futbolcu oldu. Onu ilk kez milli takıma çağıran hocaların hocası olarak tabir edebileceğimiz Bielsa’ydı. Halen rekoru elinde bulunduruyor oluşu ve henüz 28 yaşında ülkesi adına 101 kez bu formayı giymesi bahsedilmeye değer diğer başarıları olarak kayıtlarda yer alıyor. Ondan fazla Şili milli takımı forması giyen tek ismin, 33 yaşındaki başarılı eldiven Cloudio Bravo olduğunu da ekleyeyim. Ayrıca ülkesi adına attığı 34 golle de en golcü 3. İsim konumunda. Önündeki isimler Salas (37 gol) ve Zamorano’nun (35 gol) emekli olduğu düşünüldüğünde yakın zamanda zirveye ulaşması garanti diyebiliriz.
Avrupa kıtası, Sanchez’in yeteneklerini keşfetmekte gecikmedi. 1 Ocak 2007 tarihinde Udinese 3 milyon Euro karşılığında genç Şililiye, kulübün ekonomik gücü göz önüne alındığında önemli bir yatırım yaptı. Udinese, transferin üzerinden henüz 1 ay geçmişken onu, ülkesinin en büyük takımlarından Colo-Colo’ya kiralayarak yeteneklerinin yetiştiği topraklarda serpilmesi için yatırımlarına zaman tanımış oldu. Colo-Colo dönemini, River Plate ayları takip etti ve sonunda Serie A seviyesine eriştiğine kanaat getirildiğinde 2008 yılının Eylül ayını gösteriyordu.
Serie A’daki ilk maçında Juventus karşısında yarım saat sahada kalırken, sezon içerisinde zaman zaman parlasa da genel olarak sancılı bir alışma süreci geçirdiğini söylemek yanlış olmaz. Ligde 18’i ilk 11’de olmak üzere 32 maçta yer buldu. 3 gol 2 asistlik katkı verebildi. Aynı süreye 5 sarı kart sığdırması ise bir hücum oyuncusu olarak ne denli hırçın bir profil sergilediğinin emaresi olarak karşımıza çıkıyor. Aynı yıl takımıyla Uefa Kupası’nda boy göstererek Avrupa arenasına da giriş yapmış oldu. Udinese turnuvaya çeyrek finalde veda ederken, Sanchez’in bu kulvarda forma giydiği 9 maçta kayda değer tek istatistiği gördüğü 3 sarı kart oluyordu.
Udinese’deki ikinci sezonunda alışma sürecini geride bırakan Sanchez için işler daha yolunda gidecekti. Aldığı süreleri, hem gol hem de asist bağlamında skora katkısını arttırmıştı. (5 gol 4 asist) Ancak hala kendisinde beklenen patlamayı yapmamış olması üzerindeki baskıyı arttırıyordu. Sezonu istikrarını bozmayarak 5 sarı kartla kapattı.
2010-11 sezonu ise Sanchez’e Barcelona’nın yollarını açan yıl oldu. Bir önceki sezona çok yakın bir süre sahada kalmasına rağmen tüm istatistiklerini ikiye katladı. Sezonu 12 gol 10 asistle tamamlarken, takımını adeta sırtlamıştı. Sezonluk 5 sarısının yanına bu kez bir de kırmızı kart eklemişti.
Bir orta sıra takımı olan Udinese’de, kanatta oynayarak bu denli skora katkı vermesinin yanında İtalya’da geçen 3 sezonda gelişen fiziğiyle de dikkatleri üzerine çekti. Yırtıcı bir kanat oyuncu olarak gole odaklı ve çok hırslı bir futbol ortaya koyuyordu. Udinese’nin artık ona küçük geldiğinin kanıtı bir performansla dünyanın o dönemki en büyüğünün yolunu tuttu.
Barcelona Yılları
Sanchez için ödenen 26 milyon Euro, Udinese’nin geçmişte yaptığı yatırımın karşılığını fazlasıyla almasını sağladı. Barcelona 2010-11 sezonunda tozu dumana katmış, Guardiola yönetiminde dünyaya ait olmayan bir futbol oynadıklarına dair birçok beğeni dolu yorumun öznesi olmuşlardı. La Liga ve Şampiyonlar Ligi’ni kaldırdıkları bir sezonu geride bırakmışlardı. Futbolları göz dolduruyordu. Sanchez’in takıma katılmasından önce, Guardiola yönetiminde mümkün olan tüm kupaları kazanmışlardı. Sanchez, Guardiola’nın son yılında o rüya takımın hızının kesildiği bir dönemde kadroya katıldı.
2011-2012 sezonu beklendiği üzere yine Barcelona hanedanlığının devamını ilan eder şekilde başladı. Uefa Süper Kupası’nda Porto mağlup edilerek kupa koleksiyonu genişletildi. İki ayaklı bir El Classico niteliğindeki İspanya Süper Kupası kıran kırana bir mücadelenin ardından Barcelona şehrine geldi. Dünya Kulüpler Kupası zaten Barcelona’nın zafer turuna dönüşmüştü. Ancak sezonun geri kalanı beklendiği gibi olmadı. Barcelona bir önceki yılki akıl almaz başarısını yenileyemeyerek hem La Liga, hem de Şampiyonlar Ligi’nde zirveye yakın dursa da ipi göğüsleyemedi. Şampiyonlar Ligi’nde Di Matteo’nun Chelsea’si, ligde ise ezeli rakibi Real Madrid’in 100 puanlık muazzam performansı onlara mani oldu. Guardiola, Kral Kupası zaferiyle veda etti.
Sanchez Barcelona’daki ilk sezonunda hücum bölgesinin neredeyse her alanında zaman zaman forma giydi. O zamana kadar daha çok sağ kanatta forma giymesi bakımında bu değişiklik onun oyun bilgisini ve yeteneklerini geliştirecekti. Forma buldukça iyi değerlendirse de hiçbir zaman Guardiola’nın takımının vazgeçilmedi olamadı. Yıllardır beraber oynayan takımda liderlik rolleri de çok önce paylaşılmıştı. Sanchez, Udinese yıllarında olduğu gibi takımı sırtlayan güç olamıyordu.
Guardiola sonrası dönemde de takımdaki rolü değişmedi. Guardiola’nın yeri için işaret ettiği isim Tito Vilanova takımı devralsa da sağlık problemleri nedeniyle yetkiyi zaman zaman Jordi Roura ile paylaşmak durumunda kaldı. Sezonu ligde zirvede tamamlayan Barcelona, Şampiyonlar Ligi’nde ise yarı finalde Bayern Munih duvarına tosladı. 2 maçta 7 golle adeta süpürüldüler. Sanchez ise hala istediği kadar süre alamıyor ve ön plana çıkma fırsatını bir türlü yakalayamıyordu.
Barcelona’daki üçüncü sezonu, tıpkı Udinese’de olduğu gibi ilk ikisine kıyasla çok daha parlak geçecekti. Ligde sağ kanadı sahiplenen oyuncu, ligi 19 gol 12 asistle tamamladı. Ancak Şampiyonlar Ligi’nde grup maçlarından sonraki aşamada bir hamle oyuncusu rolüne geriledi. Devler Arena’sında yer aldığı 9 maçta gördüğü sarı kartlardan daha az sayıda skora etki edince ( 3 sarı kart 2 asist) yükseleceği şehrin Barcelona olmadığı gerçeğini kabullenmek durumunda kaldı.
Arsenal’e Transferi
Barcelona Messi’nin şehriydi ve başarı veya başarısızlık halinde övgüler ile yergilerin adresi, Sanchez henüz bu şehre ayak basmadan çok daha evvel belirlenmişti. Burada geçirdiği 3 sezonda en parladığı anlarda bile başrolde olamadığı gibi, istediği şekilde düzenli forma da bulamıyordu. Yetenekleri bu şehir tarafından yeteri kadar takdir görmüyordu. Maradona’yı izlemiş, Messi’yi yaşayan bir şehre kendinizi kabul ettirmek ve onların kahramanı olmak zordur. Denemediğinden değil ama Sanchez bu şehirde kendine uygun yeri bir türlü edinememişti.
Yeni bir maceraya atılmanın tam vaktiydi. 26 yaşındaki oyuncu, kariyerinin en parlak yıllarını adayacağı, lideri olup takdir edileceği, el üstünde tutulacağı bir yer arayışına girdi. Yıllardır zaferlere hasret kalan Arsenal, bir çok ismin yıldızlık mertebesine ulaşmasında önemli pay sahibi olan tecrübeli hoca Wenger ve başarıya her zaman aç olan, kendini en yüksek seviyede kanıtlamak isteyen hırslı Sanchez üçlüsü uyumlu bir kombinasyon oluşturuyor gibi görünüyordu.
Yıllardır cimrilikle suçlanan Wenger sonunda elini cebine attı. Yeteneği seçebilen keskin gözlere sahip olduğunu defalarca kanıtlamıştı. Sanchez’de de yanılmayacaktı. Onun meziyetlerine ödenen 42.5 milyon Euro, devasa boyutlara erişen futbol endüstrisi içerisinde değerini karşılayan bir harcama olarak sınıflandırılabilir.
Bir önceki yıl Real Madrid’de hak ettiği değeri göremeyen Mesut Özil takıma katılmış, Arsenal kadrosu yıllardır olmadığı kadar güç kazanmıştı. Wenger, en iyi yılları önünde olan iki kabiliyetli isme para harcamaktan geri kalmamış, kadro kalitesini arttırmıştı. Kupaların kazanılmasının önünde kağıt üzerinde bir engel kalmamıştı. Taraftarlar Wenger’in kariyerinin ikinci baharını yaşayabileceğine dair güçlü umutlar beslemekten kendilerini alamıyorlardı.
Arsenal Yılları ve Milli Başarılar
Arsenal’e katıldığı 2014-2015 sezonunda yeni takım arkadaşı Gibbs, Sanchez’le sadece birkaç günlük antrenman tecrübesinden sonra onun ne denli disiplinli, yetenekli ve çalışkan bir oyuncu oluşunu ilginç bir şekilde tanımlamıştı: “Onunla antrenmanda karşı karşıya geldiğinizde, o günün bir savunma oyuncusu olarak en iyi gününüz olmayacağını bilirsiniz. O antrenmanlarda sanki bir hayvan gibi. Her yerde ve koşmayı bırakmıyor.”
Sanchez gerçekten de dünya klasında olduğunu kanıtlama aşkıyla özverili bir şekilde çalışıyor, kendini Premier Lig’deki ilk sezonuna mümkün olan en üst seviyede hazırlıyordu. İtalya yıllarında güçlenen fiziği, Barcelona’da gelişen tekniği, yaratıcılığı ve çok yönlülüğü ile Premier Lig’in ona sağlayacağı rekabet düzeyine hazırdı. İngiltere’deki ilk sezonunda hiç bocalamadı. Sol kanadın sahibi olmuştu ve içeriye kat ettiği etkili koşularla rakiplere korku salıyordu. Tüm kulvarlarda çıktığı 52 maçta 25 gol 12 asistle muazzam bir katkı verdi. Takımın en büyük kozu, itici gücü olmuştu.
Özlenen şampiyonluk gelmemişse de kimsenin aklına bunun için Sanchez’i suçlamak gelemezdi. Görevini layıkıyla yerine getirmiş, hırsı ve çalışkanlığıyla taraftarın gönlünü fethetmişti. Arsenal taraftarı onun adına besteler yapıyordu. Thierry Henry’den beri bekledikleri yıldız isim Sanchez olabilirdi. Tek eksik şampiyonluktu.
Sanchez’in milli takım kariyeri de zirve yapıyordu. Güney Amerika kıtasının en prestijli kupası olarak bilinen Cupa America’da zafere uzanan Şili Milli Takımı’nın başrolünde Sanchez vardı. Takımın bir diğer yıldızı Arturo Vidal ile teknik direktör Jorge Sampaoli önderliğinde tempolu ve coşkulu bir takım yaratmışlardı. Bielsa’nın temellerini attığı takım, onun tarzını benimseyen Sampaoli’nin ellerinde yükseliyordu.
Hücuma yönelik, enerjik ve baskılı tarzları dolayısıyla “Kızıl Dalga” lakabıyla anılmaya başlandılar. 2010 ve 2014 Dünya Kupası’ndaki futbol zaten önlerindeki başarıların habercisi niteliğindeydi. 2010’da 2-1 yenilmelerine rağmen kıran kırana mücadele ettikleri İspanya’yı 2014’de 2-0’la geçmiş, sonraki turda ev sahibi Brezilya’yı sallasalar da devirememişlerdi. Penaltı atışları sonrası turnuvaya veda ettiler. 2015’de Cupa America zaferiyle geri döndüler. Finalde rakip Arjantin karşısında bu kez penaltı atışları sonrasın gülen taraf Şili oldu. 6 maçta 13 gol atarlarken, sahada bir an bile hareketsiz durmayan bir takım olarak izleyenleri mest ettiler. 2016 finalinde Arjantin için bir rövanş şansı doğsa da sonucu yine penaltılar belirleyecek, kupanın galibi değişmeyecekti. Sanchez her iki kupa zaferinde de övgülerin çoğunu memnuniyetle kucaklıyordu.
Evde milli forma altında kupalar gelse de Avrupa kıtasında Arsenal formasıyla şampiyonluk geciktikçe soru işaretleri çoğalıyordu. İngiltere’deki ikinci sezonunda beklentiler azalmadığı gibi omuzlarındaki baskı da artıyordu. Wenger’in mevcut kadroya rağmen geçmişteki başarılarını tekrarlayamaması sonrası yükselen eleştiriler giderek takıma da yansıtılmaya başlanmıştı. Sanchez ilk sezondakine yakın bir form tutturmayı başarsa da ne takım ne de şahsen o, bir önceki yılın üzerine koyamadılar. Sanchez’in Aralık ayının tümü ve Ocak’ın büyük bölümünü kaçırmasına sebep olan sakatlığından istatistikleri de etkilendi. Tüm kulvarlarda 41 maçta 17 gol 11 asistlik bir katkı sağladı. Bir diğer sezon kupasız geçilmişti. Bu artık Arsenal’i sevenlerin gönülsüzce alışmaya başladığı, can sıkıcı bir döngü oluşturuyordu.
Ufukta Ayrılık mı Var?
Yeni sezon Arsenal’den henüz umudunu kesmeyenler için yeni bir heyecanla başladı. Fakat umutları taze tutmak pek uzun süre mümkün olmayacaktı. Arsenal yine hücuma yönelik ve göze hoş gelen bir futbol ortaya koyma geleneğini sürdürüyor olsa da, zirveden uzağa demir atmakta gecikmediler.
Üstelik takımın en önemli iki ismi Mesut Özil ve Sanchez’in 2018’in Haziran’ında sona erecek kontratlarının yenilenmesi hususundaki görüşmelerin de tıkandığı söyleniyor. Her iki oyuncunun da kulüpten yüksek bir maaş talep etmesi görüşmelerin başarısızlıkla sonuçlanmasının nedeni olarak gösteriliyor. Bir diğer neden ise Wenger’in Arsenal’deki geleceğinin belirsiz oluşu. Taraftarların her iki oyuncuyu da kaybetmek istemiyor. Her ikisi de şampiyonluk hayallerini canlı tutan isimlerin başında geliyor.
Wenger’in geleceği de tıpkı takımının iki yıldızı gibi belirsizliklerle dolu. Önceki başarılarına rağmen taraftarın ona karşı sabrının giderek azaldığı söylenebilir. Ufukta bu sezon sonunda da şampiyonluk görünmüyor ve Wenger de giderek gençleşmiyor. Bu yaz sona erecek kontratını yenileyip yenilemeyeceğine dair kesin kararını vermediği, bu durumun Sanchez ve Mesut’un da imzalarını geciktirdiği söyleniyor.
Sanchez yakın zamanda medyaya verdiği bir demeçte Arsenal’de “mutlu ve rahat” hissettiğini beyan etti. Burada önemli bir oyuncu olarak kendini kabul ettirdiğini hissettiğini ve hem taraftarın hem de takım arkadaşlarının, takdir edildiğini her gün hissettirdiklerinden bahsetti. Kendisinin de onlar için her maç ve her antrenman özveriyle mücadele ettiğini belirtti. Takımda birçok yetenekli oyuncu olduğunu, takımın potansiyeline inandığını ve taraftarlar için bir lig şampiyonluğu veya Şampiyonlar Ligi Şampiyonluğu kazanmak durumunda olduklarını da sözlerine ekledi. Wenger de son basın toplantısında Sanchez’in kalmak istediğini ve bir orta yolun yakın zamanda bulunacağına inandığından bahsetti. Sözleri Arsenal taraftarının içini rahatlatsa da resmi imzaların atılmadığı her gün manşetleri bir transfer haberi korkusuyla okuyacaklardır.
2016-2017 Sezonundaki Formu
Sanchez’in Güney Amerikalı genlerinin izini futbol sahasında sürmek mümkün oluyor. Kıvrak, hızlı, teknik ve yetenekli olarak tarif edilebilir. Karakter olarak ise kararlı, hırslı ve ateşli bir futbolcu. Onu izlerken içindeki Güney Amerika ateşini gözlemleyebiliyorsunuz. Çalışkanlığı ise topu elde edip skora dönüştürme hırsıyla doğru orantılı. Topla oynamak istiyor, dolayısıyla önce topu kazanmalı ve kovalamaktan vazgeçmiyor. Takım hücumdayken sürekli arayışta, istekli. Tüm bu özelliklere bir de onları sergilemeye elverişli, atletik bir fizik ekleyin. Sanchez’i yalın bir biçimde özetlemiş olursunuz. Eksik kalır, fazla gelmez.
Sanchez’in yeteneklerini, karşılaştığı savunmacılardan birinden dinlemek daha belirleyici olabilir. Premier Lig’de bu sezon ilk kez forma bularak, en üst seviyedeki rekabete dahil olan Middlesbrough’un genç savunmacısı Ben Gibson, onun oyununu şu şekilde aktarıyor: “Sanchez sürekli hareketli, sürekli oyunun içindedir ve hiç yoktan bir tehlike var edebilir. Orta yaparken veya bir hareket esnasında çok hızlıdır ve iki ayağı da çok beceriklidir. Ona alan bırakamayacağımı, yoksa beni cezalandıracağını biliyordum.”
Sanchez bu sezon birçok savunmacıyı cezalandırmaktan geri kalmadı. Bu yazı yazılırken Ligde ve Şampiyonlar Ligi’nde geride kalan 26 maçta 15 gol 13 asistlik harika bir performans ortaya koymuştu. Ligde 20 maçta yaptığı 13 gol 8 asistlik formuyla takımının şimdiye kadar attığı 44 golün 21’ine doğrudan katkı sağladı. Ayrıca gol + asist sayısında Avrupa’nın 5 büyük liginde yer alan oyuncular arasında da zirvede yer alıyor. Bu değişimde takım içindeki pozisyonunun değişmesi ve sezona Sahte 9 numara diye tabir ettiğimiz rolde, hücum hattının en ucunda başlamasının da payı büyük. Fakat son haftalarda Giroud’un takımdaki yerini geri kazanmasıyla sol kanada döndüğünde de skor üretmeyi sürdürüyor oluşu tek nedenin bu olmadığını gösteriyor.
Son Söz
Alexis Sanchez şimdiye kadar Arsenal formasıyla kariyerinin en parlak dönemini geçirdi. Rakamlar da bunu açıklıkla ortaya koyuyor. Tüm kulvarlarda çıktığı toplam 119 müsabakada 57 gol 36 asistlik bir performans söz konusu. Sanchez’in bu sezonki formu için de rahatlıkla kariyerinin zirvesi yorumunu yapabiliriz. Dolayısıyla onun transferinin ardında doldurulması çok güç bir boşluk bırakacağı kesin. Henüz 28 yaşındaki oyuncu kariyerinin zirve yıllarını rahatlıkla birkaç sezon daha sürdürebilecek kadar kendine iyi bakıyor.
Mesut’a dair de benzer yorumlarda bulunulabilir. Her ikisini de Londra’ya getirmek için önemli paralar harcayan Arsenal’in, onları kadroda tutmak için de benzer şekilde cebinin derinliklerine uzanması gerekecek. Bu dahi yetmeyebilir. Çünkü her iki oyuncuya da istedikleri miktarı ödemeye can atacak büyük kulüpler pusuda bekliyor.
Kesin olan şu ki gerek Wenger’le gerek Wenger’siz, Arsenal yönetimi kısa süre içerisinde iki yıldızının önüne onları tatmin edecek bir gelecek planı koymalı. Aksi halde bu ikilinin takımdan ayrılışı Arsenal taraftarı için bardağı taşıracak son damla olabilir.