Şampiyonluğun son haftalarda geleni makbuldür…
Öyle bitime bilmem kaç hafta kala gelen şampiyonluk ne takımı ne taraftarı tam tatmin etmez.
Son topa, son düdüğe kadar verilen mücadele ve bitiş düdüğüyle sahanın içine koşan yedek kulübesi, tribünlerde çılgınlar gibi sevinen taraftar..
Önce seri adımlarla saha içine girip futbolcularına sarılan ardından kravatı düzeltip rakip hocanın elini sıkan antrenör ve sevinçten önce rakip takım futbolcularını avutan delikanlı tecrübeli kaptan.
Genelde son maçta rakip ya şampiyonluk yarışı verilen takımdır ya da o maçta kaybedince küme düşer. Bu son cümle Hollywood klişesi gibi duruyor olsa da bu genelde böyledir.
Son maçlara kalmış şampiyonluk mücadelelerinin vazgeçilmezleri vardır bir de. Bizim nesil belki hayal meyal hatırlar ama bizden öncekiler iyi bilirler stadyumda cep boy radyonun ne işe yaradığını. Öyle maçlar olur ki sahada önünde oynanandan daha kritiktir şehrin diğer yakasındaki maç. Böyle durumlarda şimdiki gibi golü anında haber veren aplikasyonlar olmadığından TRT Radyo’da ya Erdoğan Arıkan’a ya Yalçın Çetin’e bağlanılır İstanbul’dan Ankara’dan dakika-skor alınırdı. Yanlarında çocuklarıyla gelen orta yaşlı babalar, emekli ve tribünde nispeten tecrübeli amcalar, radyodaki maçı sahadakinden daha dikkatli takip ederler ve önemli anları geriye dönüp yüksek sesle duyururlardı. (Ben cep boy kulaklıksız radyolara yetişememiş olsam da telefon radyolarıyla benzer senaryoları yaşadım)
2000 sonrası sezonlara baktığımızda hemen aklımıza birkaç maç gelir böyle. 2006 Galatasaray, 2007 Fenerbahçe, 2010 Bursaspor şampiyonlukları ilk etapta birçok futbolseverin zihninde canlanacaktır. Sağdan ceza alanına giren Cihan, tribünlerden gelen gol sesiyle afalladı ancak pasını aktardı. Topla buluşan Necati ise tribünlerin neye sevindiğini anladığında top pekte umurunda olmamıştı. Orta sahada sevinçten depar atan Hasan Şaş, taç çizgisinin kenarına kadar gelen Iliç, golden dakikalar sonra topu oyuna sokarken bile göz yaşlarına hakim olamayan Mondragon’u hepimiz hatırlıyoruz. O çalmayan bitiş düdüğünü doğumhanenin önünde bir baba namzedi edasıyla bekleyen binlerin ve futbolcuların sevinci, geçen sene evde toplanıp pijama ve terlikle şampiyonluk kutlayan Galatasaray’ın yerlilerinkinden tabi ki daha unutulmazdı. Ya da Türk futbol tarihine geçen şampiyonlukta endişeli gözlerle İstanbul’dan gelecek bitiş düdüğünü bekleyen Ertuğrul Hoca unutulmazlar arasında ki yerini çoktan aldı. Ada’yı ve son yılları düşündüğümüzde de 50 yıl aradan sonra gelen Manchester City şampiyonluğu ve Agüero ilk hatırlananlardan olacaktır.
Şimdilerde ise endüstriyelleşmenin taze getirisi reyting kaygısıyla ayrı günlerde oynatılan son maçlar var. Şampiyonluk yolundaki takımların maçları yayıncı kuruluşların baskısıyla, ısrarla ayrı günlere konuluyor. Hal böyle olunca ne sahada canhıraş mücadele eden futbolcu ne de maaşının yarısını ya da son ay aldığı tüm bursu bilete yatırmış taraftar stadyumda değil evde pijamalarla karşılıyor şampiyonluğu.
Tottenham Stamford Bridge’de başladığı işi bitiremedi. 2-0 öne geçen Tottenham skoru koruyamayınca Leicester City bitime iki hafta kala şampiyonluğunu ilan etti. Leicester City tarihinde bir ilk olan bu şampiyonluk, aynı zamanda bütçesel olarak kıyaslandığında diğer takımlara oranla oldukça küçük kalan bir kulübün önemli bir zafer öyküsü. Futbolcular maçı takımın en golcü oyuncusu ve hiç şüphesiz Mahrez ile birlikte şampiyonluğun en büyük mimarı Vardy’nin evinde takip etti. Yıllar boyunca anlatılacak ve efsane olacak olan bir şampiyonlukla alakalı tek kare dişe dokunur görüntü yok. Belki evden ilginç Youtube videoları ya da sosyal medya mesajları düşecek ama hiçbiri gözyaşları içerisinde gelen bir şampiyonluk tadında olamayacak. Artık haftaya içerde oynanacak Everton maçında ne malzeme çıkarsa.
Alternatif hikayede biz futbol romantiklerinin inanmak istediği senaryoda dün akşam ki maç bir önceki gün Manchester United maçıyla aynı saatlerde oynandı. Maçın başında geri düşen Leicester City 17.dakika da beraberliği sağladı. Oyunda tam olarak üstünlük sağlayamayan liderde arka arkaya gelen Tottenham golleriyle moraller iyice bozuldu. Puan farkı yediydi. Bu şekilde bitse bile son iki haftaya 5 puan önde gireceklerdi ancak kalan maçlar ve stres hem takımın hem taraftarın gözünü korkutmuyor değildi. Devre arası Ranieri futbolcularına ‘torunlarınıza anlatacağınız bir hikayeniz olacak çıkın ve bunun için oynayın’ derken bir yandan da eski yuvasından mutlu haberler bekliyordu. İkinci yarı Old Trafford’da durgundu. Manchester ara ara kaleyi yokluyordu. Derken 58. dakikada Cahill durumu 2-1’e getirdi. O sırada kırmızı kart cezalısı Vardy tribünden sahadaki en iyi anlaştığı adamla göz göze geldi. Vardy işaretlerle Mahrez’e skorun 2-1 olduğunu anlattı. Leicester iyiden iyiye geriye gömülmüşken birden deplasman tribününde ve yedek kulübesinde bir hareketlenme yaşandı. O sırada oyunun durmasını fırsat bilen futbolcular kulübeye geldi. Mahrez hocasına sarılmış göz yaşalarını tutamazken, takımın belki de en tecrübeli ismi Hunt arkadaşlarını toparladı. Derken iki dakikaya kalmadan Drinkwater için ikinci sarı karttan kırmızı kart havadaydı. Takım on kişi kalmıştı. Geriye kalan dakikalarda oyun hemen hemen misafir ekibin ceza alanında oynandı ancak kalede Schmeichel babasından aldığı mirasa baba evinde sahip çıkıyordu. Son düdük geldiğinde takımın hemen hemen tamamı kulübenin oraya toplanmışken Fuchs, Morgan ve Kante orta yuvarlağın orda Londra’dan gelecek bitiş düdüğünü bekliyorlardı. Altı dakikanın sonuna yaklaşılırken kulübede tabletten izlenen maçta Chelsea tribünlerinin Ranieri’ye olan tutkulu sevgisi net olmasa da seçilebiliyordu.
Ve beklenen düdük geldi. Peri masalı mutlu sona ulaştı. Vardy ve Mahrez hocalarına sarılmış şampiyonluğu kutlarken orta yuvarlaktaki üç futbolcu deplasman tribününün önüne taraftara koşuyordu…
Tribünlerde bir gün şampiyon olacakları günü bekleyen cefakar taraftarlara selam olsun…