Arsene who?
1996 yılının Ekim ayında İngiliz futbolunun lokomotiflerinden Arsenal’ın başına Arsene Wenger adında genç bir Fransız getirildi. Özellikle basın tarafından, o dönemde son olarak bir Japon takımını çalıştırdıktan sonra bu genç adamın Highbury’e ayak basmasının ardından, “Arsene who?” şeklinde spekülatif yorumlar yapılmaya başladı.
Arsene, üzerindeki tüm baskıya rağmen takımıyla tam anlamıyla geçirdiği ilk sezonda yani 1997/98 sezonunda takımına Premier Lig ve FA Cup şampiyonlukları kazandırarak duble yapmayı başardı. 2001/2002 sezonunda bir kez daha duble yapmayı başaran Fransız menajer artık kalitesini hem İngiliz basınına hem de taraftarlarına kanıtlamıştı. 2003/2004 sezonunda 49 maçlık yenilmezlik serisi yakalayarak ve Premier Lig şampiyonluğuna bir kez daha uzanarak inanılmaz bir rekora imza attığında ise Arsene Wenger’in Kuzey Londra’daki ömrünün çok daha uzun olacağı fikri hemen herkesçe kabul görmüştü.
Ancak Kuzey Londra’da kariyerine çok önemli bir başlangıç yapan Wenger, bu sezonun ardından hiç Premier Lig şampiyonluğu yaşayamadı. Hatta FA Cup zaferleri de 2004/2005 sezonunda kazanılan son kupadan sonra uzun bir duraklama dönemine girince Arsenal taraftarı tekrar bir kupa zaferi yaşamak için 2014 yılına kadar beklemek zorunda kaldı. Bu dönemde 2006 yılında Şampiyonlar Ligi’nde finale kalma başarısı gösterse de bu uzun soluklu kupa kıtlığı adada homurdanmalara ve sonrasında ağır eleştirilere sebep oldu.
Her zaman sonuçlardan ve kupa zaferlerinden çok daha fazlası olduğunu kanıtlayan Wenger, futbol dünyasına kazandırdığı Patrick Viera, Nicolas Anelka, Cesc Fabregas, Robin van Persie, Petit ve bunun gibi sayısız isimlerle saygıyı hak ediyor. Arsenal kulübünde komple bir menajer olarak stadyum yenileme ve tesis gelişimi gibi konularla da direkt ilgilenerek kulübünü adeta bir dünya markası haline getiren Fransız, futbolun endüstriyelleşme çağına en kolay ayak uyduran ve kalitesini göstererek kalıcı olmayı başaran en nadir isimlerden.
Tabi ki her şeyden önce futbolun sonuç odaklı bir oyun olduğu düşünülürse 2004 yılından bu yana Premier Lig şampiyonluğu yaşayamamak Londra’nın kırmızıları için çok önemli bir eksik. Özellikle 93 yıl ev sahipliği yapan Highbury’den ayrılıp Emirates’e geçtikten sonra inanılmaz gelirler elde eden kulüpte Arsene Wenger için yapılan bir diğer eleştiri de parayı harcamakta çok çekingen davrandığı ve takımın ihtiyacı olan yıldız oyuncular transfer etmediği yönündeydi. Mesut Özil ve Alexis Sanchez transferleriyle bu eleştirilere de iyi birer cevap vermiş olan Wenger , 2013/14 ve 2014/15 sezonlarında arka arkaya iki FA Cup kazanarak taraftarlarının yüreğine su serpmeyi başarsa da Premier Lig şampiyonluğuna olan hasreti bir türlü dindiremedi.
O sene bu sene mi?
Bu uzun soluklu Premier Lig hasretini dindirmenin ve takımını zaten belirli bir profile oturtmayı başardıktan sonra çıtayı sürekli yükseltmenin yollarını arayan Wenger için bu sezon işler yolunda gidiyor desek yanılmış olmayız. Her dönem yaşadıkları sakatlık problemlerini bu sezon da yaşıyorlar ve Jack Wilshere, Santi Cazorla gibi önceki dönemlerde takıma çok önemli katkılar sağlayan oyunculardan şuan için yoksun bir şekilde yollarına devam ediyorlar ama geniş kadronun verdiği avantajla bu oyuncuların eksikliklerini çok da fazla hissettiklerini söyleyemeyiz.
Emirates sakinlerinin bu sezonki kahramanları şüphesiz Mesut Özil. Şuana dek yaptığı 17 asist ile inanılmaz bir performans ortaya koyan Mesut, kadronun belki de en vazgeçilmez parçasını oluşturuyor. Aslında zaten hemen her sezon çok önemli hücum oyuncularına sahip olan ve gol yollarında büyük problemler yaşamayan Topçular’ın bu sezonki zirve yarışında öne çıkan bir diğer özelliği savunmadaki iyileşmeler. Geçen sezon 26. Haftaya kadar olan bölüm incelendiğinde kalesinde gördüğü gol sayısı tam 6 gol azaldı. Bunu tecrübeli kaleci Petr Cech’in performansıyla ilişkilendirmek de mümkün. Geçen senelerde de kritik maçlarda yaşanan kaleci sıkıntılarıyla önemli puanlar kaybeden takıma hala bu seviyelerde çok rahat oynayabilen ve tecrübesiyle çok şey katan Cech adeta nokta transfer niteliğinde.
Kadrodaki genç oyuncuların çokluğuyla dikkat çeken ekipte geçtiğimiz sezonlarda taktiksel ve fiziksel eksikliklerden ve dezavantajlardan çok tecrübe eksikliği göze çarpıyordu. Mevkisel olarak kalecinin mevkii de bu tarz handikapların zararlarının en çok hissedildiği bölge olduğundan Cech öncesi dönemde kalıcı isimler ve başarı sağlanamadı. Cech’in bu noktadaki eksikliği gidermesiyle ve kadronun dinamizm ile tecrübeyi her sezon daha iyi harmanlamasıyla nihayet bu sezon Premier Lig’de dördüncülükten çok daha fazlasını hedefleyen bir Arsenal var.
Diğer yandan ligin bu sezonki durumu da Arsenal için bir avantaj. Leicester rüyasının ne kadar süreceğini kestirmek zor ama özellikle kısıtlı rotasyonlarını hesaba katarsak son ana kadar şampiyonluk potasında olmaları biraz zor gibi. Manchester şehrinin devlerinin eski formlarını aratması, Chelsea’nin yaşadığı hüsran, Liverpool’un yarıştan çoktan kopmuş olması Arsenal’ın bu yolda şansını artırıyor. Leicester’ın dışında Topçular’ın en önemli rakibi şehrin bir başka ekibi Tottenham. Pochettino yönetimindeki Tottenham bu sezon çok farklı bir profil çizse de Arsenal’a kıyasla daha tecrübesiz bir kadroya sahip ve geçtiğimiz sezonlara baktığımızda Arsenal’ın onlara karşı önemli bir üstünlüğü bulunuyor . Tüm bu etmenler ile birlikte Topçular’ın bu sezon 12 yıllık Premier Lig hasretine son verme şansları oldukça yüksek.
Kaynak : Opta, Squawka
if (document.currentScript) {