Mourinho | Daha iyisi yokmuş gibi  

“Özel, bir şey. Ona dair hatırladığım ilk şey bu. Nedenini o zamanlar açıklayamazdım ama şimdi geriye dönüp bakınca artık neden olduğunu biliyorum. Jose Mourinho Chelsea’ye geldiğinde çok gençtim. 23 bile değildim. Gelişinin ardından birkaç antrenmandan sonra gittim, kendime bir not defteri aldım ve olup biteni defterime not etmeye başladım.

Takım toplantılarında söylediklerini, maçtan önce söylediklerini ya da basına verdiği demeçleri… Bazen antrenmandan sonra gelir yaptığımız ne varsa her şeyi yazardım. Takımdakiler bana biraz şey der gibi bakardı: “Ne yapıyorsun? Senden başka böyle bir şey yapan yok.” Ama burada yapıyor olduğumuz şey çok ilgimi çekmişti ve merakımı uyandırıyordu.

Soyunma odasına gelirdik ve herkes az önceki antrenmanın ne kadar iyi olduğundan bahsediyor olurdu; belki bugüne dek yaptığımız en iyi antrenman. Kendimizi mükemmel, kusursuz ve zinde hissederdik. Böyle zamanlarda herkesin yorumlarını yazmak istiyordum – bu güzel bir antrenmandı, herkes büyük bir keyif aldı. Ya da bazen nadir de olsa soyunma odasına girdiğimde çocukların o kadar da memnun olmadığını görürdüm. Tamam, bunu da not alalım derdim kendime.

Böyle notlar tutmak istediğimi anlamamı sağlayan Jose’ydi. O notlar bugün halen bende. Daha gençken ileride bir gün bu notların işe yarayabileceğini biliyordum. Jose geldikten sonra, artık antrenör olmak istediğimi biliyordum. Ondan önce sahaya çıkar ve bir oyuncu olarak sadece oynardım. Antrenmanlar hakkında düşünmezdim, antrenörlük üzerine düşünmezdim; antrenman yaptığımız sahanın ölçülerini ya da başka herhangi bir şeyi düşünmezdim.

Ama sonra, özel bir şey gördüm. Her şey hazırlık yapmakla, hazır olmakla alakalıydı.

Jose sabah 8’de sahaya çıkmış olurdu. Konileri çıkarıp sahaya yayardı, sahada yeterli sayıda formamız, yeleğimiz ve topumuz olduğundan emin olurdu. Antrenmandan önce top toplayıcı çocukları antrenman sahasında hazır ederdi ki dışarı giden toplar bir an önce sahaya geri dönmüş olsun. Sadece ben değil bütün bir oyuncu grubu olarak daha başından itibaren onun ne kadar iyi olduğunun farkındaydık. Sadece antrenman sahasında da değil, dışarıda da. Ve zihinsel alanda…

Şimdi üzerinde biraz daha düşününce; sakat olduğum bazı zamanlar olurdu, antrenmana çıkamazdım, önümüzdeki birkaç maç oynayamacağım belli olurdu. Jose içeri girerdi ama tedavi odasında benimle konuşmazdı bile. İçeride dolaşır, herkesle konuşurdu ama benimle hiç konuşmadan oradan çıkıp giderdi. Bu takımın kaptanı olarak o an şöyle düşünürdüm: “Benimle niye konuşmadı ki?” Bir keresinde fizyoterapiste şöyle dedim; “Yarın antrenmana çıkıyorum. Benimle konuşmayan bir antrenörüm olamaz.”

Ne yaptığını o kadar iyi biliyordu ki. Damarıma nasıl basacağını da biliyordu ama aynı zamanda beni ne zaman kucaklaması gerektiğinin de farkındaydı. Bana ne zaman en iyi olduğumu söyleyeceğini, basına ne zaman benim Frank’ın, Didier’in, Petr’in, Ashley’in dünyadaki en iyi oyuncular olduğumuzu söyleyeceğini çok iyi biliyordu. Size şöyle söyleyeyim, onun yönetimi altında gerçekten sahaya en iyi olduğunuzu düşünerek çıkıyordunuz. Bunun bizim performansımız üzerinde büyük bir etkisi oldu ve bunu sağlayan Jose’ydi.

Dünyadaki en iyi oyuncular biz miydik? Muhtemelen hayır. Ama bize öyle hissettirirdi.

Jose her gün en iyiye ulaşmak için çaba sarf etti. Kaybetmekten nefret ederdi. Antrenmanda özellikle bir olay hatırlıyorum; futbolda her gün yapacağınız sıradan bir beşe beş maçıydı. 3-0 kaybettik ve deliye döndü. Savunmacılar üç gol yiyor ve sen bu normalmiş gibi yürüyüp gidebiliyor musun? Bunu kabullenemezsin. Size söyleyeyim, sezonun geri kalanındaki antrenman maçlarında skor en fazla 1-0 ya da 2-1’di. Her seferinde çok zorluydu ve başa baş geçti. Jose böyleydi; her zaman sınırlarımızı dener, olabileceğimizin en iyisi olmamız için bizi zorlardı.

İşler iyi giderken her takımda her şey mükemmeldir. Herkes de buna inanır. Ama zor zamanlar da var; art arda birkaç maç kaybettiğinizde işler sizin için iyi gitmez. Etrafınızdaki arkadaşlarınıza bakarsınız. Böyle zamanlar büyük oyunculara ihtiyacınız vardır; soyunma odasında büyük karakterlere ihtiyaç duyarsınız. Jose’nin yönetimindeki o ilk Chelsea takımına dönüp bakıyorum da… O zaman kaptandım, kulüp içinde ve dışarıda çok fazla şey yapıyordum ama ikinci kaptan Frank’ın yaptıkları olmadan bugün olduğumuz yere varamazdık. Ama o takımın omurgasına bir bakın; Pete, Ashley, Didier. Joe Cole, Duffer, Robben – daha sayabilirsiniz. O oyuncu grubu ölümcüldü ama hepimizin başında güçlü bir adam olduğunu bilmemiz bizim için çok önemliydi. Ve Jose bunu çok belirgin bir şekilde yaptı. Jose böyledir…

O, çalıştığım en iyi antrenör ve benim antrenör olmak isteme sebebim.”

 

Bu yazı John Terry tarafından Coaches’ Voice için yazılmıştır. Yazının orijinaline buradan ulaşabilirsiniz.