Yılın ilk derbisinde Beşiktaş, Galatasaray’ı Olimpiyat Stadında konuk etti. Fakat ambiyans olarak tam bir derbi havası yoktu. 80.500 kişilik Olimpiyat Stadına sadece 28 bin taraftarın gelmesi, hava şartlarının kötü oluşu ve beraberinde sahanın da dakikalar ilerledikçe ağırlaşması. Bunlar hepimizin aklındaki klasik BJK-GS derbi atmosferinden uzak oluşunun başlıca sebepleriydi.
İlk Yarı
Gündüz ile gece kadar birbirinden farklı iki 45 dakika izledik. İlk yarısı durağan, iki takımın birbirini zorlayamadığı, iki takımın da çok fazla top kaybı yaptığı bir yarı oldu. Öne çıkan noktalardan biri de sanki Galatasaray ev sahibi de , Beşiktaş konuk takım gibi oynamasıydı. Galatasaray pas ağırlıklı, olgun ataklar oluşturmaya çalışan bir takım görüntüsü sergilerken, Beşiktaş da uzun paslar ile kontraya yönelik bir oyun anlayışı vardı.
İkinci Yarı
İkinci yarıya Galatasaray önde baskılı başladı ve kornerler sonrası dönen topla golü erken buldu (50.Dk Melo). Golden hemen sonra Beşiktaş kendine geldi ve Galatasaray kalesine daha etkili ataklar ile gelmeye başladı. Veli’nin 62.dakikada gördüğü kırmızı kart sonrası çoğu izleyici gibi ben de Beşiktaş’ın oyundan düşeceğini, Galatasaray’ın maçı çok rahat oynayacağını düşünüyordum. Aksine 11-11 olduğundan çok daha dirençli, istekli ve agresif bir Beşiktaş takımı vardı sahada. Galatasaray da benim gibi düşünmüş olmalı ki 62. dakikadan 90. dakikaya kadar mental olarak maçtan koptuklarını sezdim. Bu dakikalarda 5-6 kontra ataktan pozisyon bulmalarına rağmen Galatasaray’lı oyuncular sanki gol atamak istemediler ve atmamak için, pozisyonları harcamak için birbirleriyle yarıştılar.
Galatasaray
Hamza hocanın Galatasaray’ın başına gelmesi ile birlikte birçok şey değişmeye başladı. 1 buçuk senedir kötü oyunu ile eleştirilen Selçuk, her geçen maç 2 sene yaşanan şampiyonluklardaki performansına yaklaşıyor. Aynı şekilde Burak, Melo, Telles ve özellikle Bruma’nın performanslarında gözle görülür bir çıkış olduğunu söyleyebiliriz.
Hamza hocanın gelişi ile değişen bir başka şey ise gerektiğinde saha dizilişinin değişebiliyor olması. Altını tekrar çizmek istiyorum, Galatasaray’ın ligde oynadığı son 4 maçı incelediğimizde hep 4-4-2 taktiğini kullandığını görüyoruz. Hamza hoca bu maç için 4-5-1 dizilişi ile maça başladı. defans kurgusunda bir değişiklik yapmadan ileri hattının dizilişini değiştirdi. Oyuncu seçimi hücum, oyun anlayışı olarak defansif bir oyundu. Galatasaray’da maçın oyuncusu olarak iki aday gösterebilirim; Chedjou ve Semih. Deplasmanda Beşiktaş gibi büyük bir takımı yenen bir takımda maçın en iyi oyuncularının stoperler oluşu biraz garip değil mi ?
Beşiktaş
Beşiktaş tarafında ise Atiba’nın yokluğu fazlasıyla hissedildi. Demba Ba sakatlıktan henüz tam anlamıyla dönememiş oluşu, Sosa’nın maç içinde kayıpları oynaması Beşiktaş’ın hücumda istediği gibi etkili olamayışının başlıca sebepleri olarak gösterebiliriz. Beşiktaş adına (hatta her iki takım adına ) sahanın en iyi oyuncusu tartışmasız Gökhan Töre idi. Maç boyunca hem sağ hem sol kanattan yaptığı bindirmeler ile Galatasaray savunmasını tek başına huzursuz etti.
Ligin daha ilk yarısını tamamlanmasına bir maç kaldı ve henüz şampiyonluk söylemleri için erken. Fakat Galatasaray’ın potadan kopmaması adına bu galibiyet önemliydi. Uzun yıllardır görmediğimiz, 3 büyüğün de kıyasıya yarıştığı bir şampiyonluk yarışı izliyoruz.