Kasımpaşa’nın golleri Mbaye ve Koita’dan gelirken Galatasaray’ın tek sayısını ise Garry Rodrigues’in ayağından buldu. Saha dışı tartışmaları tamamen bir kenara bırakarak bir şeyler karalamaya çalışacağım.
Galatasaray çıktığı son 7 deplasman karşılaşmasının 6 tanesini kaybetti. Şampiyonluk hedefiyle yola çıkan bir takım için böyle bir deplasman karnesi kabul edilemez. Puan durumunu iç saha ve dış saha performansları olarak ikiye ayırdığımızda iç sahada en yakın rakibinin 6 puan önünde olan Galatasaray, deplasmanda ise 7. sıraya kadar düşüyor. Şunu açıkça söyleyebiliriz ki bu sezon ekstra bir iç saha performansı olmasaydı bu takımın şampiyonluk yarışında kalması mümkün değildi.
Tudor’un Galatasaray’ı deplasmanlarda topa hükmediyor, oyunun kontrolünü elinde tutuyor fakat kapalı savunmaları aşamıyordu. Kapalı savunmaları aşamadığı için duran toplar veya bireysel hataları sonucu yediği goller sebebiyle de istediği sonucu bir türlü elde edemiyordu. Fatih Terim’in Galatasaray’ı ise deplasmanlarda topa hakimiyet kuramayıp savruk, serseri ataklarla gole gitmeye çalışıyor. Savunma disiplini bir basamak daha yukarıda olsa da hücumda kilitlenen bir takım görüyoruz.
Yukarıda ortalama pozisyonlara baktığımız zaman sayısal fazlalık olarak Kasımpaşa’nın üstün olduğunu görüyoruz. Ayrıca daha da dikkat çekici bir nokta var. İki takımda bu bölgede üçer oyuncu ile başladı. Galatasaray ikinci yarı Donk’u çekerek merkezde iki oyuncuya düştü. Kemal Özdeş ise onar dakikalık arayla bu bölgeye iki oyuncu daha takviye ederken maçı merkeze yakın oynayan toplam 4 oyuncuyla bitirdi.
Fatih Terim geldiğinden beri hemen hemen her maç bu takımın topa hükmetme konusunda sıkıntılı olduğunu yazdım. Tek kale oynaması gereken maçlarda bile %45-50 bandını zor geçen bir Galatasaray gördük. Bunun sonucunda rakibini hapseden, dominant bir takım izleyemiyoruz. Yukarıdaki topla oynama yüzdesinin sarmal haline gelmesinin en önemli sebebi bu. Bu yüzden de Galatasaray oyunu koparamadığı karşılaşmalarda rakibinin oyuna girmesine engel olamıyor.
Eren hamlesinden Fatih Terim’in 4-4-2 üzerinde çok ciddi olarak düşündüğü çıkarımını yapıyorum. Geçen maç, Selçuk veya Belhanda’nın topsuz oyunda Gomis’in yanında prese katılarak, 4-4-2 şeklinde bir dizilimle baskı merkezi oluşturmuştu. Bu sayede kanat oyuncularının, top ayağında olan rakibine basma yükünü hafifletmişti. Fakat üç kişilik bir orta sahaya karşı, merkezi iki oyuncuyla savunmaya çalışırsanız ilk dikkate alınması gereken oyun sertliği ve enerjidir. Eğer Donk, merkezde oynamaya devam etseydi Galatasaray’ın 4-4-2 dizilişiyle rakibine kafa kafaya oynaması mümkün olabilirdi. Sayısal eksikliği rağmen Tolga ve Selçuk’la rakibe karşılık vermek mümkün değil. Çünkü Tolga’nın hem oyunu yönlendirmede eksiği var hem de sürekli rakip ceza alanına koşular yaptığı için alanını boş bırakıyor. Yani Tolga’nın çıktığı her atakta arkada eksik yakalanma şansınız yüksek. Dolayısıyla Tolga, yanında iki merkez orta saha daha varken daha etkili oluyor. Bunu Arsenal’ın Xhaka-Ramsey ile yaşadığı sorunlara benzetiyorum. Ramsey sürekli alanını boşalttığı için Xhaka bu bölgede tek başına kalıyor. Dünya üzerinde bu yükü taşıyabilecek bir oyuncu yok. Ramsey’in milli takımda arkasında Ledley ve Allen varken daha rahat oynamasının bir sebebi de bu. Kısacası bu tarz oyuncular çok özel fakat çift merkezde oynamak için yeterli değil. Yani diyebiliriz ki Fatih Terim’in 4-4-2’ye geçmesi mantıklıydı fakat Donk’u orta bölgeden çekmesi hatalı olandı. Maçtan sonra bunu kendisi de söyledi zaten.
Galatasaray’ın hamle sayılarına bakarsak ikinci yarıda orta sahanın nasıl etkisiz hale geldiğini daha net görebiliriz. İlk yarıda işaretlediğim merkez bölgede sarı-kırmızılı oyuncular topa 11 hamle yaparken ikinci yarıda bu sayı 1’e düşüyor. Amiyane tabirle Galatasaray orta sahası ikinci yarıda Kasımpaşa orta sahasından dayak yedi. Kasımpaşa oyuncuları çok rahat bir şekilde rakip sahaya geçti.
Yukarıdaki harita ise Galatasaray’ın Osmanlıspor karşılaşmasındaki ikinci yarıda yapmış olduğu hamleleri gösteriyor. Belhanda o karşılaşmaya ikinci yarıda oyuna dahil olmuştu. Hamle sayısı neredeyse takımın geri kalanına eşit. Oyunun iki tarafını oynayabilen oyuncuların önemi burada daha net anlaşılıyor. Rakip oyuncu Belhanda’yı geçse bile yıpranmış olarak geçiyor. Bu da arkadaki oyuncuların topu daha rahat bir şekilde süpürmesine imkan sağlıyor.
Galatasaray’ın fiziksel olarak Kasımpaşa’ya karşı maç boyunca üstünlük kuramadığını görüyoruz. Fakat hamle(20), pas arası(23) ve serbest top toplama(26) konularında özellikle rakip yarı sahada çok etkili olduğunu gördük. Bu istatistiğin büyük bir bölümü ilk yarıda oluştu. Galatasaray üçlü orta saha oynamaya devam etmeli. Fernando-Selçuk-Belhanda üçlüsü şuanda en ideal üçlü olarak öne çıkıyor.
Galatasaray’ın hücum konusunda ise şut verimliliğinde sınıfta kaldı. Yani takımın tamamının ceza alanında rahatça şut çekebileceği pozisyon sayısı düşüktü. Belhanda’nın olmadığı her maç bu sıkıntı yaşandı. Ndiaye’nin gidişi sonrası takımda en alternatifi olmayan oyuncu. Belhanda’nın olmayışı Galatasaray’ı öngörülebilir bir takım haline getirdi. Maç öncesinde de yazmıştım Galatasaray’ın üzerinden oynadığı tek oyuncu vardı sahada o da Selçuk’tu. Yani Kasımpaşa’nın Selçuk’u kilitlemesi demek Galatasaray’ı kilitlemek demekti. Onun haricinde alternatif sadece hızlı ataklar ve bireysel yaratıcılığa kalıyordu.
Ayrıca bu maç Galatasaray’ın uç noktadaki oyuncularının(Rodrigues hariç) bireysel performanslarının en dip yaptığı maçtı. Feghouli, ikinci yarıda oyundan çıkana kadar oynadığı 15 dakikalık dilimde isabetli pas dahi atamadı. Gomis’in ikinci yarıda sadece 4 isabetli pası var. Oyuna değiştirmesi beklendiği için, ikinci yarıda oyuna giren Eren, Sinan ve Yasin rakip ceza alanına 2 tanesi isabetli olmak üzere sadece 3 pas attı. Bunun en önemli sebeplerinden birisi, sahada bu oyuncuların hareketlenmelerini ödüllendirecek oyuncu eksikliğiydi.
Ayrıca Galatasaray ikinci yarıda kanatları hiç kullanamadı. Çift santrfor ile oynuyorsanız kanatlar olmadan skora gitmek çok zordur. İkinci yarıda oyuna giren Sinan ve Yasin sürekli içe çekerek oynayınca(tarzları gereği) Galatasaray’ın bekler haricinde çizgiye inebilecek oyuncusu kalmadı. Sahada kanat diyebileceğimiz 3 tane oyuncu(Rodrigues-Sinan-Yasin) vardı. Bu oyuncuların tamamı da zayıf ayağının olduğu kanatta oynadı.
Son olarak Linnes’e değinip yazıyı tamamlamak istiyorum. Linnes bu maç 2 key pas denedi, rakip ceza alanına 2 tanesi isabetli 8 top attı. Ayrıca 3 tanesi rakip sahada olmak üzere 10 pas arası yaptı ve 5 tanesi rakip sahada olmak üzere 10 tane serbest top topladı.
Defansif olarak pas arası ve serbest top toplama konusunda tüm takımın en iyisiydi. Ayrıca hücum olarak Mariano’nun ortalamalarının üzerine çıktı.
Mariano’nun daha çok önde oynadığını ve Maicon’un da ağır bir oyuncu olduğu için ikili arasındaki mesafenin sürekli açıldığını ve sene başından beri Galatasaray’ın en zayıf yerinin bu bölge olduğunu defalarca yazdım. Dolayısıyla Linnes-Maicon ikilisi Mariano-Maicon ikilisinden daha etkili. Fakat ön bölgeye baktığımız zaman ise Feghouli ile Mariano’nun uyumunun çok daha yüksek olduğunu görüyoruz. Mariano’nun sakatlıktan ritmi bozulmuş olarak dönmesi, yaşından dolayı fiziksel olarak git-gel sayısının azalması ve Linnes’in sağa geçtikten sonra Fatih Terim ile birlikte artan performansından dolayı ikili arasındaki makas daraldı. Dolayısıyla defansif garantiye ihtiyaç olduğunu pozisyonlarda Linnes’in, ofansif olarak yaratıcılık ve top yönlendirme konusunda ihtiyaç olduğunda ise Mariano’nun oynamasından yanayım.
Galatasaray’ın deplasman fobisi artarak devam ediyor. Fakat daha fazla kredi kalmadı. Şampiyonluk yarışında önemli bir aktör olmak için bu problemin çözülmesi gerekiyor. Bu konuda ligin en tecrübeli hocasının takımın başında olması önemli bir avantaj. Kasımpaşa ise hak ettiği bu galibiyetle küme düşme potasından uzaklaştı ve üst sıralara doğru tırmandı.