Büyük golcülerin futbol tarihinde ayrı bir yeri vardır. Oyunun nihai amacının gol atmak olduğu düşünüldüğünde bu alanda ustalaşanların ününün yıllar boyu sürmesinde şaşılacak pek bir şey yok. Her dönem belli isimlerle anılır. 90’lar ve 2000’lerin ilk yıllarında dünya futbolundan bahsederken Vieri, Van Basten, Kluivert, Andy Cole, Robbie Fowler, Alan Shearer, Gabriel Batistuta, Weah, Jean-Pierre Papin, Ronaldo, Del Piero,Totti gibi forvetlerin isimleri anmadan fazla bir şey konuşmuş olmazsınız. İllaki saymadıklarım vardır ama o dönem futbol izlemiş herkes bu isimleri hatırlayacaktır diye düşünüyorum. Hatta onların en nadide işlerinden bir kaçı da aklımızdadır.
Messi ve Cristiano Ronaldo’nun dünya sahnesine çıkışıyla birlikte futbolda başlayan çağ ise bu ikilinin adıyla anılacak. Onların oyuna dahil olmalarıyla birlikte diğer herkes bir ölçüde gölgede kaldı. Özellikle Ronaldo’nun da LaLiga’ya gidişiyle futbol gündemi bir anlamda onların etrafında şekillendi. Bunda takımlarıyla kazandıkları Şampiyonlar Ligi kupaları ile rüştlerini ispatlamalarının da payı büyük elbette. Onların seviyeleri herkesten farklı ve bu dönemde diğerlerine ancak yardımcı roller düşüyor.
Yine de sonraki jenerasyonlara aktaracağımız önemli golcüler izliyoruz. Kariyerinin ilk dönemiyle Fernando Torres, hala beğeniyle izlediğimiz Sergio Aguero, Rooney, Tevez, Zlatan İbrahimovic, Suarez, Neymar, Griezmann gibi oyuncular isimlerini sonraki nesillere de taşıyacaktır diye düşünüyorum. Bir diğer golcü var ki, onun hak ettiği kadar övgü almadığını düşünüyorum. Halbuki yıllardır Almanya gibi önemli bir futbol coğrafyasına sessiz sedasız hükmediyor. Şampiyonluklar kazanıyor, Şampiyonlar Ligi Finalleri’nde yer alıyor. Belki hiç disiplininden kopmadan sadece işini yaptığından ve yaptığı işi çok kolaymış gibi gösterdiğinden yeterince takdir toplamıyor olabilir. Sanki herkes ondan zaten daha azını beklemiyormuş gibi davranılıyor. Ancak ulaştığı seviye en elit oyuncuların arasında ve şimdiye kadar başardıklarıyla bile futbol tarihinin en güzide 9 numaraları arasında çoktan yerini aldı.
Robert Lewandowski’den bahsediyorum. O sahadayken golle buluşmasının mümkünden de öte olduğunu hissediyorsunuz. Gol attığında kimse şaşırmıyor. Döneminin en büyük golcülerinden olmasına rağmen spor sayfaları dışında adına neredeyse hiç rastlanmıyor. Skandallara karışmayıp gereksiz söz dalaşlarına girmiyor. Fazla röportaj vermiyor. Verdiğinde ise gündeme damga vuracak bir açıklama yapmadığını görüyoruz. Sadece futbol oynuyor, gollerini atıyor. Biraz geç keşfedilmiş bir yıldız olarak en üst seviyedeki her dakikasının ciddiyetini kavramış gibi hareket ediyor. Hiçbir dakikayı boşa harcamıyor. Hatta bazen abartıp 9 dakikaya 5 gol sıkıştırdığı bile oluyor. Hem de bir Bundesliga maçında.
Polonya Yılları
2006-2007 sezonunda genç Cristiano Ronaldo ayak oyunları ve sert şutlarıyla Old Trafford çimlerinde bizi kendine hayran bırakırken, Lewandowski Polonya 3. Ligi’nde şampiyon takımın gol kralı oyuncusuydu. Messi aynı dönemde Barcelona ilk on birine bir daha çıkmamak üzere yerleşmiş, çoktan dünya çapında ün kazanmıştı. Lewandowski muhtemelen her ikisini de televizyondan takip ediyordu. Bir gün onlara karşı Şampiyonlar Ligi’nde oynayıp sahadan galip takımın en önemli oyuncusu olarak ayrılacağını tahmin etmiş midir acaba?
Robert Lewandowski sporcu bir ailenin sporcu çocuğu. Polonya Şampiyonu bir judocu ve 2. Ligde top koşturmuş bir babanın oğlu olarak babasından atletik genler, sıkı bir disiplin ve futbol sevgisi devralmış. Lewandowski’nin annesi de profesyonel bir voleybol oyuncusu. Oğul Lewandowski babasının yolunu seçip futbola meylederken, küçük kız kardeşi ise annesinin izini takip edip profesyonel bir voleybolcu olmuş. Magazinsel kısmı Lewandowski’nin 2013 yılında evlendiği eşinin de madalyalı bir karateci olduğunu söyleyerek noktalayalım ve futbola dönelim.
Lewandowski ilk transferini yalnızca 15 bin Euro bonservis bedeli karşılığında yaptı. Gençliğinde birçok kulüp dolaşmış olan Polonyalı oyuncu, sonunda Legia’nın alt takımından 3. Lig şampiyonluğu yaşayacağı Znicz Pruszków’a, bugün maç başı ücretinden bile az olduğunu tahmin ettiğim bir miktara transfer oldu. Şampiyonluğun ardından 2007-2008 sezonunda takımıyla birlikte Polonya ikinci liginde boy gösteren Lewandowski, yine gol kralı olarak ülkesinin en büyük takımlarından Lech Poznan’ın dikkatini çekti. 380 bin Euro’luk bonservis bedeli karşılığında Lech Poznan’ın ateşli taraftarının önünde gollerini sıralamaya başlayan Lewandowski’nin, adını duyurması çok uzun sürmedi. Yeni takımındaki iki sezonluk mesaisine 82 maçta 41 gol 20 asistlik bir performans sığdırmış, fiyatını ise defalarca katlamıştı. Polonya’daki son sezonunda hem takımıyla şampiyonluk yaşadı, hem de kariyerinde 3. kez gol kralı oldu. Gol krallıkları gelmeye devam edecekti.
Almanya’ya Gelişi
2010-2011 sezonu öncesinde 4.75 milyon Euro karşılığında Borussia Dortmund’a katıldı. Aynı yıl Klopp önderliğindeki Dortmund yıllar sonra ilk kez şampiyon olacaktı. Ekonomik krizden çıkmış takım, genç ve yetenekli oyuncuları, dinamik oyun tarzıyla tarihe geçen bir şampiyonluk kazanmıştı. Klopp’un o ilk şampiyonluğunda kadroda henüz 18 yaşındaki Götze, 21’indeki Hummels, Subotic, Sven Bender, Nuri Şahin, Lewandowski ve Kagawa vardı. Şampiyon takımın yaş ortalaması yalnızca 23.77’ydi. Bu şampiyonluk her birinin kariyerine altın harflerle yazılacaktı.
Lewandowski daha çok bir hamle oyuncusu olarak ikinci yarılarda forma bulsa da ligde 33 maçta yer almış, şampiyonluğa 8 golle katkı vermişti. Hocasının güvenini kazanarak ertesi sezon formayı kaptı. 2011-2012 sezonunda Dortmund formasıyla tüm dünyaya kendini ispat edeceği yıl olacaktı. Sezonu tüm kulvarlarda çıktığı 47 maçta 30 gol 12 asistle tamamlayarak elit seviyedeki bir golcü olduğunu gösteriyordu.
Dortmund, Almanya Şampiyonu unvanıyla katıldığı Şampiyonlar Ligi’nde Arsenal, Marsilya, Olympiakos’la mücadele ettiği grupta sonuncu olsa da takımın genç oyuncuları önemli bir tecrübe kazandı. Aynı sezon ligdeki şampiyonluklarını yineleyerek Bayern Munih’i bir kez daha saf dışı bıraktılar. Başarılarının tesadüfi olmadığını kanıtlamışlardı. Klopp’un baskıya dayalı futbol anlayışı birçok teknik direktörü etkiledi. Başarılı kadronun oyuncuları ise dünya devlerinin iştahını kabartıyordu.
Nuri Şahin ilk şampiyonlukta önemli bir rol oynamış, Almanya’da yılın oyuncusu ödülünü de aldıktan sonra bu etiketle Real Madrid’in yolunu tutmuştu. Yerine alınan İlkay Gündoğan da Klopp’un tezgahından geçtikten sonra sakatlıklardan mustarip kariyerine rağmen büyük bir oyuncu olacaktı. İkinci şampiyonluktan sonra takımdan ayrılanlar arasına Manchester United’ın yolunu tutan Kagawa da eklendi. Yerine Marco Reus transfer edilmiş, takımın iskeletini oluşturan isimler bir süre için daha kadroda tutulmuştu.
2012-2013 sezonunda Almanya’nın iki devi dünya futboluna damga vurdu. Panzerler Şampiyonlar Ligi’nin yarı finalinde iki İspanyol deviyle karşılaşıp rakiplerini yerle bir etmeyi başardılar. Bayern Munih yarı finaldeki Barcelona’yı 4-0 ve 3-0’lık skorlarla süpürürken, Dortmund ise Lewandowski’nin kendi seyircisi önünde 4 gol birden attığı maçta Real Madrid’i 4-1 mağlup ediyor. Rövanşı İspanya’da 2-0 kaybetmelerine pek de aldırış eden olmadı. Lewandowski o sezon Şampiyonlar Ligi’nde attığı 10 golle takımını sırtlamıştı.
Finalde son zamanlardaki en parlak sezonunu geçiren rakipleri Bayern Munih’le karşılaştılar. Panzerlerin finalinde kazanan kırmızılar olacaktı. O sezon hem ligi, hem Almanya Kupası’nı hem de Şampiyonlar Ligi’ni kazanarak bir hanedanlığın başlangıcını ilan ettiler. Her üç kulvarda da Dortmund’a üstünlük sağladıkları gibi, hem Almanya Kupası hem de Şampiyonlar Ligi’nde onları mağlup etmişlerdi. Final öncesinde Dortmund’un en önemli silahlarından Götze’nin serbest kalma bedelini ödeyerek transfer etmeleri ise gündemi uzun bir süre işgal edecekti. Götze Dortmund’dan Bayern’e açılan kapıdan geçen ilk isim olacaktı.
Dortmund sonraki sezonda da şampiyonluk ipini göğüsleyemedi. Götze’nin ayrılışının ardından takıma katılan Mkhitaryan ve Aubameyang transferleri büyük başarılar olsa da Bayern daha güçlüydü. Lewandowski attığı 20 golle ligin en golcü oyuncusu olurken Bayern Munih üst üste ikinci şampiyonluğunu kutluyordu. Sonraki şampiyonluk kutlamasında Lewandowski de yer alacaktı.
Bayern Münih’e Geçişi
Bayern ile Dortmund arasında kalite farkı artık Klopp’un taktiksel zekasının da kapatamayacağı bir seviyeye ulaşmıştı. Bayern daha iyi finansal kaynaklara sahipti ve daha iyi oyuncuları zorlanmadan kadrosuna katabiliyordu. Bayern Münih transfer yapmak istediğinde bankanın krediler bölümüne değil, direkt kasa kısmına gidecek kadar sağlıklı bir ekonomik yapıya sahipti. Ayrıca yeni transfer politikası olarak ligdeki rakiplerinin yetenekli oyuncularına göz dikip hem kendi kadrolarını güçlendirmeyi hem de rakiplerini zayıflatmayı amaçlıyorlardı. Dortmund ise altyapıya yönelip aynı zamanda potansiyelli genç oyuncuları da kadrosuna katmaya çalışarak farkı kapatmaya çalışıyordu. Klopp gençlere güveniyor, onların potansiyellerini açığa çıkarma konusunda inanılmaz işler çıkarıyor, fakat bu süreç zaman alıyordu. Lewandowski bu sabrı göstermeyecekti.
Kontratı izin verdiği an Bayern’le anlaştı. Bayern’in önüne koyduğu teklifin ve hem Almanya hem de Avrupa’da başarı projesinin cazibesine kapılmıştı. Takımı daha önce Barcelona’yla mümkün olan her şeyi kazanmış Guardiola çalıştırıyordu.
Götze gibi hain ilan edilme pahasına Bayern Munih saflarına katıldı. Taraftarın tepkisi sert oldu. Evinin önüne park ettiği aracının 4 lastiğini birden söktüler. Belki de ona bir yere gitmemesi gerektiği mesajını vermek istiyorlardı. Yine de onu takımda tutamadılar. Üstelik takıma tek kuruş kazandırmadan en büyük rakibin yolunu tuttu.
2014-2015 sezonuna Bayern Munih’in kırmızılı forması altında, Guardiola’nın takımında başladı. Aynı sezon tekrar Almanya’da şampiyonluğa ulaşsa da asıl hayalini kurduğu Şampiyonlar Ligi Şampiyonluğu’nu elde edemedi. Yarı finalde Guardiola’nın eski öğrencilerine takıldılar. Almanya Kupası’nda ise eski dostlarına kaybetti. Yarı finalde karşılaştıkları Dortmund maçı uzatmalara gitmiş, kaybeden taraf Bayern Munih olmuştu. Sezon başındaki Almanya Süper Kupası’ndan da Dortmund galip ayrılmıştı. Lewandowski sanki taraftarın ahını almış gibiydi.
Yine de Dortmund için o sezon iyi gitmemiş, Lewandowski’nin ardında bıraktığı boşluğu doldurmakta güçlük çekmişlerdi. Sezonun büyük bölümünü alt sıralarda geçirdiler. Son haftalarda çıkış yakalayarak ucu ucuna Avrupa potasına girseler de Klopp’la yollar ayrıldı. Takımın başına Klopp’un izinden gidecek bir diğer genç Alman teknik direktör, Thomas Tuchel getirildi. Oynattıkları enerjik hücum futbolu ve gençlere verdikleri önem benzeşiyordu.
Lewandowski Bayern’deki ikinci sezonunda da şampiyonluk yaşadı. Bu kez 30 golle Almanya topraklarında ikinci kez ligin gol kralı oluyordu. Aynı yıl milli takım forması altında da Avrupa Şampiyonası Elemelerinin en golcü ismi olup, Polonya’yı Euro 2016’ya taşıdı. O sezon kulübü adına 51 maçta 42 gol 7 asistlik bir performans ortaya koymasına rağmen, Bayern bir kez daha Avrupa’nın en büyüğü unvanını elde edemedi.
Takvim yaprakları 22 Eylül 2015’i gösterdiğinde ise 9 dakika içerisinde birkaç rekor birden kırdı. Wolfsburg karşısında sonradan oyuna dahil olarak 8 dakika 59 saniye içerisinde tam 5 gol birden bulup takımını 1-0’lık mağlubiyetten 5-1’lik bir galibiyete taşıdı. Bu akıldışı performansla Bundesliga tarihinde atılan en hızlı 5 gol, yapılan en hızlı hattrick (sadece 3 dakika 59 saniye sürdü) ve yedek bir oyuncunun attığı en çok gol rekorlarını adeta paramparça etti.
Ancelotti Dönemi ve Meziyetleri
Bayern Munih yönetimi, Şampiyonlar Ligi hayallerini gerçekleştirmesi için takımın başına Carlo Ancelotti getirildi. Daha önce bu kupayı iki ayrı takımla tam 3 kez kaldırmış İtalyan teknik adam, yeni sezona Dortmund’un kaptanı Hummels’i takıma katarak başladı. Böylece Lewandowski ve Hummels tekrar buluşuyor, Dortmund taraftarı ise bir kez daha zalim rakiplerinin transfer hamlesi sonrası çileden çıkıyordu.
Ancelotti yönetimindeki Bayern lige 6-0’lık sükseli bir galibiyetle başladı. Lewandowski hattrick yaparak yeni hocasına güven veriyordu. Ligde ilk 3 haftayı 5 golle tamamlasa da sonrasında 5 maç sürecek bir suskunluk periyodu geçirdi. Bu dönem takımı da galibiyet serisini sürdürememişti. Augsburg maçında 2 gol 1 asistle geri döndü. Deplasmandaki Dortmund galibiyetine engel olamasa da birer ikişer atmayı sürdürdü. Ligde 17 maç geride kalırken 14 gol 3 asistle maç başı 1 gollük katkı sağladı.
Geçtiğimiz Cuma akşamı Freiburg karşısında da takımının 2 golünü birden atarak deplasmanda 1-0 geriye düştükleri maçta takımına değerli bir galibiyet getirdi. Sinirleri çelik gibiydi. Son saniyeye kadar sakinliğini korudu. 90+’da şansı yakaladı ve golü yaptı. Golü attığında bile aşırı bir sevinç göstermedi. Bu gollerle birlikte Bayern Munih adına ligde çıktığı 80 maçta attığı 61 golle, Bundesliga’da 60 gol barajını en kısa sürede geçen oyuncu oldu. Dortmund formasıyla attığı 74 golü de eklediğimizde ise 135 golle Bundesliga tarihinin en çok gol atan ikinci yabancı oyuncusu payesini takıyor. 190 gollü Pizarro ligde uzun yıllar forma giyerek attığı 190 golle bu kulvarda ilk sırada. Yine de transfer olmadığı takdirde Lewandowski’nin çok geçmeden onu geride bırakacağı üzerine bahse girebilirsiniz.
Kariyeri boyunca her golle burun buruna geldiğinde soğukkanlılığını muhafaza etmeyi başarmış bir adamdan bahsediyoruz. Kaleciyle karşı karşıya kaldığında neredeyse her zaman yapılması gereken en doğru vuruşu tercih edeceğine güvenebilirsiniz. Çoğu zaman basit ve etkin oynar ancak bu yetenek konusunda eksiklik yaşadığı şeklinde algılanmamalıdır. Top kontrolü ve vuruşları son derece başarılıdır. Maçlarını izleyenler güçlü fiziğiyle ayağında top tutabilmesinin yanında, istediğinde rahatlıkla top sürerek iler taşıyabildiğini de fark edebilirler. 1.85’lik boyu ve doğru zamanlamasıyla havadan da etkili bir isimdir.
Uzaktan şutları da kalecilerin çekinmesi gereken meziyetleri arasında yer alır. Oyun görüşünün bir golcü olarak ne denli gelişmiş olduğu yaptığı asist sayılarına bakılarak ortaya konabilir. Topsuz oyunda başarılı olamayan bir oyuncunun bu seviyede bu kadar sık gol atması ise düşünülemez. Göze batan en önemli eksiği olarak defansif katkısının düşüklüğü gösterilebilir.
Son Söz
Lewandowski Almanya topraklarında attığı gollerle göz doldurmaya devam ediyor. Alman devi Bayern Munih’in gol yollarındaki en etkili ve değişmez ismi olmayı sürdürüyor. Adı zaman zaman Real Madrid’le transfer dedikodularına karışsa da Bayern Munih’in onu kimseye kaptıracağını sanmıyorum. Dönemimizin en önemli golcüleri arasına çoktan girmiş olsa da kazanacağı bir Şampiyonlar Ligi Kupası’yla tarihteki yerini sağlamlaştırabilir.
Ancelotti yönetiminde katıldıkları her kupaya göz koymuş durumdalar. Bu yıl Bundesliga’da taktiksel bir dönüşümün getirdiği rekabetin Bayern için işleri zorlaştırdığı muhakkak. Üst sıralardaki Hoffenheim, Leipzig, Hertha Berlin, Frankurt ve elbette ki Dortmund onlar için üst üste beşinci şampiyonluğu olabildiğince zor hale getirmeye çalışıyor. Şampiyonlar Ligi’nde ise daha da güçlü rakiplerle yüzleşmeleri gerekecek. Yine de Lewandowski gibi bir golcüye sahipken, kalece Neuer gibi bir dev ve Hummels-Boateng’den oluşan kaya gibi sağlam defans hattı ile kaptan Lahm’ın ve takımın başındaki Ancelotti’nin tecrübesiyle, kim peşinen başaramayacaklarını söyleyebilir ki?