Jürgen Klopp: “Bende şu herkese yardım etme hastalığından var. İnsanları gerçekten önemsiyorum.”

Liverpool menajeri Klopp ile, Roma karşısındaki Şampiyonlar Ligi yarı finalini, Mohammed Salah ile üç saatlik sohbetini ve sağlık problemlerini konuştuk. Ve de Brexit’i…

Jürgen Klopp sakin ve dingin. Şampiyonlar Ligi yarı finallerinin ilk ayağında Liverpool’u bekleyen büyük mücadelenin ümidiyle, yüzü ışık saçıyor. İtalyanların sergileyeceği merak uyandırıcı mücadeleyi değerlendirirken neşeyle öne doğru eğiliyor. Saha kenarında çılgınca dırdır eden amigo Klopp klişesinin ötesinde; 50 yaşındaki Alman, Premier Lig’in şampiyonu Manchester City karşısında bu sezon Liverpool’u üç kez zafere taşırken, ilham verici yönetimi ve taktik dehasını, bir kez daha, kanıtladı. Şampiyonlar Ligi çeyrek finalinde City karşısında iki maç sonundaki 5-1’lik zafer, dirençli ve canlandırıcıydı.

Liverpool’un antrenman sahasında Klopp’un futbol haricinde; Angela Merkel, Brexit, gerçek hayat ve girift politikaları tartışırken de nasıl canlanmış olduğunu görmek, dikkat çekici. Muhabbet akıp gittiği anlarda Klopp’un ayrıntılara verdiği önem, iletişim becerileri ve empati yeteneği sayesinde Alman şansölyeliği seçimlerini kazanacağı iddiasını değerlendirirken şamata hiç bitmeyecekmiş gibi geliyor. Fakat birçok düşünce dolu an da var; özellikle Klopp çok tartışılan Brexit meselesini ve Britanyalıların AB’de ya da dışında kalma konusunda, gelecekleri hakkında tekrar oylama hakkı olması gerektiğine dair inancını ifade ederken.

Biz yine de Klopp’un gençliğindeki doktor olma isteğini yad ederek başlıyoruz. O gençlik sevdası, “her gün daha iyi” olmaları için insanlara yardım etmekteki inatçı tutumu ve zıt yönlerde gelişim gösteren Dejan Lovren ve Mo Salah gibi futbolcularla olan çalışmalarıyla örtüşüyor.

“Doktor olmayı düşündüğüm zamanlar gençtim,” diyor Klopp tebessümle, Glatten’in Black Forest köyünde büyüdüğünü hatırlıyor. “A seviyesinden üç yıl öncesine kadar böyle bir düşüncem vardı. Ama tıp okumak için A seviyesi notlarınızın fantastik olması gerekiyordu. Doktor olmamam, bıçak altına alacağım herkes için iyi oldu. Ama dürüst olmak gerekirse neredeyse oluyordum.”

Bu özlem dolu cümleyi kahkahası bastırıyor. Ancak Dr. Klopp fikri saçma gelmiyor. Klopp etrafına bir doktorda hepimizin görmek isteyeceği zeka ve sıcaklığı yayıyor. “Bende şu yardım etme hastalığı var,” diyor. “İnsanları gerçekten önemsiyorum ve onlar hakkında hemen hemen her şey için kendimi sorumlu hissediyorum.”

Klopp’un başarısının kökeninde, oradaki herkesin kendini önemli ve değerli hissetmesini sağlayan kapsamlı liderliği var. Liverpool’a bağlılığı bu kadar derin seyrettiğine göre Kloop da bir Liverpool’lu mu oluyor? Klopp sırıtıyor, fincanını sağa sola sallıyor: “Buradaki bu çay, mesela. Bir yere yeni geldiğimizde ailem oraya uyum sağlamayı sever. Biz buradaki insanlar gibi yaşamak istiyoruz. ‘Biz Almanya’da bunu şöyle yapardık, böyle yapardık.’ diyecek bir adam değilim. Birbirimize çok benziyor gibi görünsek de bayağı farklıyız. Bu gerçekten enteresan. İki oğlum da Almanya’da çalışıyor ama futbol delisi oldukları için sık sık buradalar. Onlar bana gece hayatını anlatıyor, ben ülkenin gündüzlerini yaşıyorum.”

Bu küçük adada yaşam ona sığ ve dar görüşlü mü görünüyor? Çünkü Klopp geldiğinden beri özellikle siyasi iklim dramatik şekilde dönüştü. “İngilizlerin dışadönük olmadığına dair şeyler duyuyorum ama ben böyle düşünmüyorum. Formby’de yaşıyorum ve Liverpool’da çalışıyorum. Buradan oraya arabayla gidiyorum ve maçlar için bazen başka şehirlerde oluyorum. Yani ülke hakkında yeteri kadar bilgim yok ama insanların Britanya’ya gelme sebebi, dünya dilinin İngilizce olması.”

“Almanya’nın daha açık olduğunu söyleyemem. Almanya’da ters birilerine sorarsanız size ‘Evet, yabancıları dışarda tutmak için bir çit isteriz, bu arada, Berlin Duvarı kadar yüksek yapabilir misiniz’ der. Avrupa son birkaç senedir garip. Kayak için Avusturya’ya gitmeyi seviyorum ama onlar yalnızca göçmenleri Bayan Merkel’e kabul ettirmeye çalışıyor. Böyle bir durumda lider olmak zevkli bir şey değil. Kolay bir yolu yok.”

Brexit taraftarlarınca savunulan seçenek ise yanlış yönlendirilmiş ve umut kırıcı gözüküyor. Klopp “Anlıyorum,” diyor, “En yetkin insan değilim ama bu konuya ilgiliyim. Bay Cameron referandum kararı verdiğinde şöyle düşünüyorsunuz: ‘Bu, insanların bir anda karar vereceği bir şey değil.’ Sadece sunulan bazı argümanlardan etkileniyoruz ve karar bir kere verildiğinde kimse size onu değiştirmeniz için yeniden gerçek bir şans sunmuyor. Seçim; kalmak, ki o da mükemmel değil, ya da nasıl işleyeceği hakkında kimsenin hiçbir fikri olmadığı yeni bir şeye kalkışmaktı.”

“Sonuçta bu büyük kararı almak için insanlara bir şans veriyorsunuz. Sonra oylar 51-49 [51.9%-48.1%] çıkıyor ve düşünüyorsunuz: ‘Vay, %49 ülkeyi dönüştürecek bu karardan memnun değil.’ %51 ise eminim ki seçimden kısa bir süre sonra ‘Biz ne yaptık?’ diye yaptıklarının farkına vardılar.”

“Ayrılıkçı kanadın iki lideri sonra bir kenara çekildiler. Bu kendilerinin de oylamadan çıkan sonuca şaşırdıklarının net bir göstergesiydi. Tamam, bu olabilir. Ama sonra, hadi ama, hadi tekrar birlikte oturalım. Bunun hakkında tekrar düşünelim ve doğru bilgiyle tekrar oylayalım – Brexit kampanyası sırasında oradan buradan edindiğimiz bilgilerle değil. Bu bilgiler belli ki doğru değildi, hepsi değil. Bana hiç mantıklı gelmiyor.”

“İnsanlarla konuştuğumda bana ‘Avrupa’da kalmak istiyorum ama bunun hakkında konuşmak istemiyorum çünkü henüz bir birey olarak bu durumu hissetmiyorum.’ diyorlar. Ben bunu sürekli hissediyorum çünkü buraya geldiğimden beri pound düşüyor. İnsanlar tatile çıkıyor ve ‘İspanya çok pahalı!’ diyorlar. Ama bu sadece pound artık eskisi kadar güçlü olmadığından. AB mükemmel değil ama sahip olduğumuz en iyi fikirdi. Tarih bize mütemadiyen gösteriyor ki bir arada kaldığımızda sorunları çözümleyebiliyoruz. Ayrıldığımızda ise kavgaya başlıyoruz. Tarihte hiçbir an yok ki bölünme, başarı yaratsın. Yani benim açımdan Brexit hala manasız, hiçbir anlam ifade etmiyor.”

Avrupa’yı kucaklayışı Klopp’un Britanyalı futbolcuları küçümsediği anlamına gelmiyor. Onun kadrosu Premier Lig takımlarının çoğundan daha fazla İngiliz çekirdeğine sahip. Jordan Henderson, James Milner, Alex Oxlade-Chamberlain, Adam Lallana, Trent Alexander Arnold, Joe Gomez, Nathaniel Clyne, Dominic Solanke ve Danny Ings’e, İskoçya’dan Andrew Robertson ve Galler’den  Ben Woodburn gibi diğer genç yetenekler ekleniyor.

“Onlar buradalar çünkü gerçekten iyiler – İngiliz ya da Britanyalı olduklarından değil. Ama eğer aynı seviyede iki oyuncunuz varsa ve biri İngiliz diğeri başka bir yerden ise ben her zaman İngiliz olanı tercih ederim. Atmosferi iyi tutuyorlar ve onlar için kulübün tarihini hissetmek kolay. Ama dünyanın dört bir yanından fantastik gençlere sahibiz ve bu kulübe aşıklar. Roberto Firmino’da tam bir Liverpool kalbi var. Ama oyuncu grubunu İngiliz gençler yönetiyor. Tottenham ile biz hemen hemen İngiltere Milli Takımı gibiyiz ve bundan memnunum.”

Liverpool’un ve Profesyonel Futbolcular Birliği’nin ‘Sezonun Futbolcusu’ Mısır’lı. Salah salı günü eski kulübünün karşısına çıkacak. (Röportaj Şampiyonlar Ligi yarı finalleri başlamadan önce yayımlanmıştı). Salah’ın Roma’dan transferinde Klopp’un sezgisinin altı çiziliyor ve 35 milyon pound’luk transfer ücretinin kıymeti şimdi anlaşılıyor. “Mo Roma’da çok iyi iş çıkarıyordu ama Roma’da Edin Dzeko vardı, ki müthiş bir forvet. Onu bazen kanatta oynatmak onların taktiğiydi. Şimdi, bir yaş daha aldı ve bize özgüveni oturmuş olarak geldi. İlk maçında gol attı ama iki önemli fırsatı kaçırdı. Yani inanılmaz bir şekilde çok daha fazlasını atabilirdi [daha fazlası; Salah bu sezon, röportaj yayımlandığı sırada 41 gol atmıştı]. Salah’ı zaman içinde tanıdık, onu adım adım öğrendik; çünkü sürekli aynı pozisyonda oynuyor. Bu sezon daha ziyade onun gol atma yeteneğinin bir yorumu ve çünkü Roberto Firmino çalışma delisi olduğu için Mo’ya gerçekten alan veriyor. Mo’yla birçok kez konuştuk ve diğerlerinin onun için neler yaptığının farkında.” (Çeviri notu: Klopp, Firmino hakkında workhorse kelimesini kullanıyor. Sözlük anlamı: bir işin esas yükünü çeken kişi – çalışma delisi).

 

Salah’la sözleşme imzalamadan önce onun karakterini inceleyip değerlendirmek için çok zaman harcadı mı? “Sözleşme imzalamadan önce her zaman oyuncularla buluşurum. İnsanlar hakkında sezgilerim kuvvetli olduğu için kararımı onlarla bu buluşmalarımda veririm. Fantastik bir konuşmaydı. Açık biri, sürekli gülümsüyor. Çılgın kıvırcık saçları var ama gerçekten iyi bir çocuk. Ayrıca pasaportunda yazandan çok daha olgun da gözüküyor. Yirmi dört? ‘Vay, gerçekten mi?’ oldum. Onun ailesinden benim aileme kadar her şey hakkında üç saat boyunca konuştuk ve sonunda beraber çalışmak için anlaşmıştık. Oyunculara ara sıra bu anlaşmalarımızı hatırlatmayı severim. Mo ile gerçekten iyi gidiyor.

Lovren daha uzun bir deneme sürecinde; Spurs ve Manchester United karşısında hatalar yaptı. Ki bu birçok Liverpool taraftarının onu suçlamasına sebep oldu. Geri dönüşünü tamamladı ve City karşısında açık bir şekilde bir liderdi. “Liverpool’da gerçekten zor bazı şeyler var,” diyor Klopp. “Tüm Liverpool ailesi ne zamandır büyük kupalar kazanamıyor olmaktan hoşnut değil – yani her zaman bir neden buluyorsun. ‘Sorun yeterince para harcamıyor olmamız.’ Ya da ‘Oyuncular hata yapıyor’. Yani, gerçekten, Liverpool kalecisi olmak zor iş. Burada herkesin memnun olduğu son kaleci kimdi emin değilim. Bayağı olmuştur. Ve eğer Sami Hyypia değilseniz savunma oyuncusu olarak da hayatınız zor.”

“Dejan’ın Liverpool’daki ilk zamanları hakkında tam olarak bilgim yok ama birkaç hata yapmış. İnsanların aklında sürekli ‘Of, yine Lovren!’ var. Ama uzun zamandır bu işi yapıyorum. Dejan’a şunu söyledim: ‘Eğer biri bana, hadi ama, santrahaf yaratma şansın var dese… Bunun için bir yol bulduk, genetik olarak, bam bam bam.’ Lovren güçlüdür; çabuktur ve ki ayağını da kullanabilir, deli gibi kafa vurur ve tavana kadar zıplar. Onda ihtiyaç duyduğunuz her şey var. Evet geliştirebileceğiniz birkaç şey var, konsantrasyonu gibi. Ama bunlar insan evladı.”

“Diğer santrahaflar da hata yapıyor. City karşısında Virgil van Dijk, müthiş bir insan ve fantastik bir oyuncu ama, onlar golü atmadan topu uzaklaştırmış olmalıydı. Virgil bunu biliyor. Ama kimse bunun hakkında konuşmuyor çünkü kazandık. Öyle gözükmüyor ama bu tarz şeyleri değerlendirmekte gerçekten rahatımdır. Yeteneği gördüğümde, ve ikna olduysam, sakinimdir.”

Her ne kadar Roma’nın yarı finallerdeki en güçsüz takım olduğuna dair yaygın bir kanaat olsa da Liverpool zorlu bir sınavla karşı karşıya. “Roma ilginç,” diye başlıyor Klopp. “Büyük bir muharebe bekliyoruz. Dzeko’ya sahipler, genç Çek çocuk [Patrik] Schick’i getirdiler ve genç Türk var [Cengiz Ünder]. Fantastik. [Daniele] De Rossi orta sahayı kontrol ediyor. Savunmaları gerçekten tecrübeli. Alisson fantastik bir kaleci. Barcelona’yı yendiler. Gruplarını birinci bitirdiler, Şampiyonlar Ligi’nde şu ana kadar kendi sahalarında gol yemediler. Onlarla ilgili etkileyici birçok şey var.”

Klopp’un daha önce buralarda bulunmuş olması ona yardım ediyor olsa da, 2013’te Dortmund’un Bayern Münih’e finali kaybetmesinden önce yaptığımız röportajı hatırlayınca yüzünü ekşitiyor. “O maçı asla tekrar izlemedim. Çok can yakıcı.”

Manchester City o Şampiyonlar Ligi acısını Liverpool karşısında hissetti – ama bitime beş maç kala lig şampiyonluğunu kazanarak kendilerini teskin ettiler. Gelecek sezon City’nin ünvanını devralmaya Liverpool ne kadar yakın?* “Bu ilginç bir soru çünkü biz oldukça fazla gelişirken onlar aynı şeyi yapıyor. City’nin parıltılı bir sezonun ardından şöyle diyeceğini hayal edemezsiniz: ‘Ah, böyle çok iyi, aynı kadroyu koruyacağız.’ Yeni oyuncular bulacaklar. İlginç bir şey de fark ettim. Dünyadaki her kulüpten daha fazla paraları var ama City’li çocukların pubta gerçekten hoş şekilde kutlama yaptıklarını gördüm. Bu bize gerçek bir takımı gösteriyor.”

Yorucu bir sezonu daha geride bırakıyoruz ama Klopp iyi ve formda görünüyor. Kasım ayında hastaneye gittiğinde küçük çaplı bir sağlık sorunu yaşadığı söylendi. “Zaman zaman hepimiz kontrol için gidiyoruz ama kimsenin haberi olmaz. Aslına bakarsanız komik bir durumdu. Beni arka kapıdan getirmeyi denediler ama güvenlikçinin bir telsizi vardı ve ‘Klopp burada!’ dedi. Ama, gerçekten, iyiyim. Bu işe aşığım, ama biri bana ‘Eğer devam edersen erken öleceksin’ derse hemen şöyle söylerim: ‘Teşekkürler. Ben kaçtım, eve gidiyorum.’”

Yedi yıl konusuna dikkat çektiğimde meraklanmış gözüküyor. Hem Mainz hem Dortmund’da menajer olarak yedi sene geçirdikten sonra, Liverpool’daki sözleşmesi de 2022 yılına kadar devam ediyor. Böylece üçüncü kez, aşık olduğu bir kulüpte yedi yıllık görev süresini tamamlamış olacak. “Yedi yıl bir tesadüf. Evliyseniz ve yedinci yılınızı geride bıraktıysanız tamamsınız demektir. Ama aslında bu tarz bir yerleşmeye ihtiyacım yok. Doğamda yok. Ama bir kulüpteyken tamamiyle oradayım.”

Liverpool Klopp’a sahip olduğu için şanslı ama yedi yıllık şu döngüyü düşünerek Klopp’la şakalaşıyorum. Bazı insanların akıllarında onun için farklı işler olduğunu söylüyorum. Martin Quast, Alman spor yazarı, dedi ki: “Eğer ki Klopp Alman başkanlığı için yarışmak istesin, seçilir. İnsanları biraraya getiriyor, onlara rehberlik ediyor, onları mutlu ediyor.”

Kahkahası bittikten sonra Klopp, Quast’ın Mainz’dan olduğunu anlatıyor. “Belki 2004’te Mainz’ın şansölyesi olabilirdim. Ama siyasetle ilgileniyor olmam haricinde kesinlikle başka hiçbir meziyetim yok. Bir siyasetçi normal bir insan gibi konuşsa bu beni eğlendirir ama bu karmaşık bir iş. Siyasetteki iyi insanlarımıza ihtimam göstermeliyiz çünkü onlardan çok yok. Teknik direktör olmak gibi bir şey. Birçok insan futbolla ilgili ama sadece birkaçı tüm yetenekleri harmanlayabiliyor. Siyaset daha da zor. Asla yapamam, yapmak da istemem.”

Alman şansölyesi olarak Klopp yine de eğlenceli olurdu ve belki Britanya’ya Brexit konusunda yardım etmenin bir yolunu bulabilirdi. “Hmmm,” diyor Klopp alaycı ciddiyetiyle. “Angela Merkel’in senede iki boş iki haftası var. Benimkinden daha az. Kesinlikle benim hedefim değil. Tatillerde herkes onu takip ediyor. Dağlarda güzel bir yürüyüş ve her sene Angela ile kocasının aynı resmi. Onu gerçekten beğeniyorum ve inanılmaz bir iş yapıyor. Ama çok zor bir iş; hem futbol menajerliği kadar kazandırmıyor. Ben Liverpool’u bırakmayacağım.”

Röportajın orijinalini şuradan okuyabilirsiniz: Donald Mcrae – The Guardian