Geçtiğimiz haftalarda Ballon d’Or adaylarında ilk 3 açıklandı. Ronaldo-Messi ikilisi son dokuz yılda sekizinci kez ilk üçte yer alırken bu seneki üçüncü Neymar oldu. Son yıllarda iyice Messi-Ronaldo ve Barca-Real rekabetine dönüşen organizasyonda, o ödülü 2007’de Messi ve Ronaldo’nun önünde kazanan son isim ise şimdilerde Orlando’da macera arayan Kaka’ydı.
Brezilya’ lı birçok futbolcunun aksine futbol onun için tek kurtuluş yolu değildi zira o diğerleri gibi favelalarda değil Sao Paolo’nun elitlerinde büyümüştü. İnşaat mühendisi babası ve matematik öğretmeni annesi sayesinde oldukça iyi eğitim görmüş ve alışılmış Latin futbolcu görüntüsünden oldukça uzaktı. Daha sonraları onun peşinden Milan’ a transfer olan küçük kardeşi Diago’nun Ricardo ismini telaffuz edemeyip abisine ‘Caca’ diye seslenmesinden gelen lakabına binaen dünya futbolunun KAKA olarak tanıdığı Ricardo Izecson dos Santos Leite, 22 Nisan 1982 tarihinde Brasilla’da dünyaya geldi. Ailesinin babasının işi dolayısıyla Sao Paolo’ya taşındığı yıl aktif spor yaşantısına tenis ile başladı. Okuldaki beden hocasının yönlendirmesi ile Sao Paolo’ nun altyapısında futbol oynamaya başlayan Kaka, ilerleyen yıllarda ülkesinde az rastlanır şekilde hem futbol oynamaya hem de okuluna devam etti. 14 yaşına geldiğinde sabahları yaşıtlarından 2 saat erken kalkarak okul derslerine çalışmak zorunda kalıyordu. 12 yaşındayken doktor kontrollerinde büyüme ve gelişme geriliği tespit edildi ve iki yıllık bir tedavinin ardından yaşına göre sağlıklı bir boy uzunluğuna ulaşabildi.
Tehlikeli Sakatlık
Kaka, 18 yaşındayken Sao Paolo genç takımı ile ligin ortalarında çıktığı bir maçta sarı kart görüp bir sonraki maç için cezalı duruma düştü. Aralıksız süren yoğun antrenman ve maç temposunda cezalı olduğu haftayı tatile dönüştüren Kaka, ailesi ile birlikte uzun süredir ziyaret etmediği büyükannesini görmeye gitti. Güneşli bir hafta sonu sabahı ailecek gidilen su parkında kaydırakta hızını alamayan Ricardo kafasını havuzun zeminine çarptı. Kafasının kanadığını fark eden kardeşinin yönlendirmesiyle ilk yardım merkezine giden Kaka oradan hemen hastaneye götürüldü. Doktorlar çekilen filmlere bakıp korkulacak bir şey olmadığını söyleyerek eve gönderdiklerinde Kaka’nın altıncı omurgasındaki kırıktan o an için hiç kimse haberdar değildi. Trenle Sao Paolo’ya döndükten sonra salı günü antrenmanda durumu kulüp doktoruna anlatınca kulüp tarafından yeniden hastaneye gönderildi. Tetkiklerde kırığın farkına varan doktorlar bir daha futbol oynayamamaktan ziyade bir daha yürüyememe ihtimali olduğunu söylediklerinde iyileşeceğine olan inancını kaybetmedi. Kaka 2 ay boyunca boyunluk ve omurgasını sabitleyen bir aparatla yatarak tedavi gördükten sonra eski sağlığına kavuştu ve futbol hayatına devam etti.
2002 Dünya Kupası ve Avrupa
Sao Paolo A takımı ile çıktığı maçlarda kendini göstermeyi başaran yıldız futbolcu, ilk milli maçına 2002’nin Ocak ayında Bolivya karşısında çıktı. İlk golünü 7 Mart’ta İzlanda’ya attı. Takip eden aylarda sergilediği performansla Scolari’nin 2002 Dünya Kupası kadrosunda yer almayı başardı. Güney Kore-Japonya ortaklığında düzenlenen turnuvada bizimle birlikte C grubunda yer alan Brezilya’da, 5-2’lik Kosta Rika maçında 19 dakika forma şansı bulabildi. Final maçının son dakikalarında Scolari onu oyuna almak için dördüncü hakemin yanına yolladı. Ancak oyun durmayınca tabelada numarası yanmayan Kaka, finalde oyuna dahil olamasa da Dünya Kupası’nı kazanan kadrodaydı.
Etkili dribblingleri, ayaklarına olan hakimiyeti, rakip ceza alanına yönelttiği adrese teslim pasları ile Avrupalı scoutların dikkatini çeken Kaka, 2003-2004 sezonunun başında 8,6 Milyon dolara Milan’ a transfer oldu. Ancelotti’nin Milan’ınında pek forma şansı bulması beklenmeyen Kaka, ligin onuncu haftasında Rui Costa’dan devraldı. Takımı şampiyonluğa yürürken Shevchenko’yla yakaladığı uyum bu başarıda önemli pay sahibiydi ve Kaka İtalya’ da yılın futbolcusu seçildi. Bir sonraki sezon İstanbul’ da Liverpool’ a oldukça trajik şekilde kaybedilen finalde İngilizlerin geri dönüşünün yanında, Kaka’nın üçüncü goldeki asisti de gecenin unutulmazları arasına giriyordu. Sonraki sezon Fenerbahçe savunmasına yaşattığı acizlikle Türk seyircisinin de hafızasında yer edindi.
2006-2007 sezonunun başında Amerikalı eşinin ‘İngilizce’ baskısına dayanamayan Shevchenko yakın dostu Abramovic’in Chelsea’sine yol alırken Milan’ın zor günler yaşayacağını düşünenler bir kez daha yanıldı. Sezona Calciopoli Skandalı nedeniyle -8 puanla başlayan Milan, Kaka-İnzaghi ikilisiyle ligi ilk dörtte tamamladı. Şampiyonlar Ligi’nde ise grubunda liderdi. İkinci turda 0-0 ‘ın rövanşında İskoçya’ da uzatmalara giden maçta, Kaka sahne aldı ve muhteşem dribblinginin finalinde kaleci Boruc’un bacaklarının arasından yuvarladığı golle takımını bir üst tura taşıdı. Çeyrek finalde Bayern Münih’i elediklerinde son dörtte üç İngiliz bir İtalyan vardı. Kaka turun ilk ayağında Manchester savunmasını perişan ederken gözler Chelsea-Liverpool eşleşmesindeydi. Herkes iki yıl öncesinin intikamı için gözüne Liverpool’ u kestirmişti. 1 Mayıs’ ta Liverpool tur atlayınca, 2 Mayıs’ ta Milano’daki maçta Milan Manchester’ı 3-0′ la ezdi geçti. 2 yıl önce İstanbul’daki hesap 2007’de Atina’da ödendi. İnzaghi’nin iki golüyle 2-1 kazanılan finalle Kaka ilk ve tek Şampiyonlar Ligi kupasına uzanıyordu. Shevchenko’nun gidişiyle takımdaki en önemli futbolcu haline gelen Kaka, Messi ve Ronaldo’nun önünde Ballon d’Or’a kazandı. Sonraki sezonlar İtalya’da Inter hegemonyasıyla geçildi.
Madrid Yolcusu
2009 baharında adı Manchester City ile anılmaya başlanan Kaka, Haziran ayında Florentina Perez’in teklifini geri çevirmeyerek Real Madrid ile anlaştı. Kaka, Ronaldo ve Benzema transferleriyle sezon rüya gibi başladı ancak o da Milan lanetine tutuldu. Shevchenko ve Crespo gibi o da Milan’dan sonra başarılı olamadı. İlk iki sezonunda yaşadığı sakatlıklarla formdan düşerken 2010 yazında Güney Afrika’da esen ‘Özil Rüzgarı’ en çok onu vurdu. Düşen performansı, sakatlıkları, Özil transferi ve Madrid medyası sonu oldu. 2013 yılında Milan’a döndüğünde herkes umutlansa da eski görüntüsünden çok uzaktaydı. Futbolun Ayvalık’ı MLS yolcusu oldu. Orlando’nun kiralık yollamasıyla altı ay yuvası Sao Paolo’da forma giydi. Şimdilerde Orlando’da forma giyen Kaka, maçlarını aktif takip etmesek de son dönemin internet çılgınlığı Instagram’la kendini hatırlatmaya devam ediyor.
Evangelizm ve Kaka
Dindar bir ailede kiliseye ve Katolik değerlere bağlı olarak büyüyen Kaka’nın 2002’deki Dünya Kupası finali ve 2007’deki Liverpool maçındaki tişörtleri hafızamıza kazınmıştı. Birçok kilise projesinde aktif görev alan Kaka, dünyanın birçok yerindeki Hristiyanlık faaliyetleri için yüklü bağışlar yapmış. Kaka ile tanıştığında henüz 15 yaşında olan Caroline Celico’da kilise faaliyetlerine ve gospel seslendirmelerine Kaka ile sevgili olduğu dönemde başlamış.
Futbolun güzel ülkesinin güzel adamalarındandı Kaka. Saha içinde veya dışında herhangi bir münakaşasını hatırlamamakla beraber, aklımda kalan tek kırmızı kartı da o dönem Galatasaray forması giyen Keita’nın dünya kupasında hakemi aldattığı pozisyondu. Bizim için Kaka hikayesinin sonu çok iyi bitmedi ancak futbolseverlerin birçoğu onu 22 numaralı kırmızı-siyah formasıyla hatırlayacak.