Guardiola, half space ve serbest 8 üzerine

Ottmar Hitzfeld, Borussia Dortmund ve Bayern Munich eski antrenörü, ceza sahasının hemen önündeki merkezi bölgeyi niteleyen “kırmızı alan” kavramından çokça bahsederdi. O alanı kontrol ettiğinizde oyunu da kontrol etmiş olurdunuz. Kendi yarı alanınızda o bölgede rakibe topla oynama şansı vermezseniz rakibi kenarlara itersiniz, kenar ortaları tehlikeli olsalar da düşük yüzdeli bir gol yoludur diye düşünüyordu.

Hücum bölgesindeyse o alanda topla buluşan ve defansın arasına toplar atabilecek, şut atabilecek bir oyuncu çok büyük bir tehdit demekti. Takımlar, genel olarak iki defansif orta saha kullanarak, kırmızı alanı savunmayı başardıkça “tehlike bölgesi” kavramı değişti. Özellikle Manchester City, Hitzfeld kırmızı alanının hemen yanında bulunan alanı, yani merkez savunma oyuncusuyla bek oyuncusu arasında olan bölgeyi -half space- hedef alıyor.

Aslında bu bölgenin hücuma zafiyeti, kırılganlığı yeni keşfedilmiş bir şey değil. 4-4-2 dizilişinde herhangi bir taktik bilgisi olan bir forvet oyuncusu o alanı kullanmayı, oradan hücum etmeyi deneyebilir. Muhtemelen merkez savunmacı ve bek oyuncuları kendi aralarında birinden birinin kademe olduğunu düşünür ve forvet oyuncusu da bir anda demarke pozisyonda kalır. Ya da ikisi de aynı oyuncuya baskıya gider ve başka bir bölgede boşluk meydana gelir. Diğer bir ihtimalle de bir savunmacı forveti marke ettiğinde forvet oyuncusu diğer savunmacının bölgesine doğru hareket ederek savunmanın dengesini ve yapısını bozabilir.

Bu oldukça basit bir fikir gibi görünüyor fakat Thierry Henry’nin Sky kanalında anlattığı gibi bu üst düzey futbolda hala çok etkili. Savunmanın dengesini bozma, markaj sisteminden kaçılabilecek boşluklarda ve bölgelerde olma fikri Pep Guardiola Barcelonası’nın kalbindeydi. “Eğer siz sağ stoper ve sağ bek oyuncusunun arasında duruyorsanız, Samuel Eto’o ya da ben aynısını diğer tarafta yapıyorum, ve bir anda dört oyuncuyu tutmuş oluyorsunuz. Önde kenarlara açılarak ve tekrar içeriye geri dönerek aslında dört oyuncuyu dondurmuş oluyorsunuz çünkü savunma arkasına geçmek üzere tehdit oluşturuyoruz.” diye eklemişti Thierry Henry.

Defans oyuncuları Eto’o ya da Henry’i boş bırakmaktan çok korktukları için fazla öne çıkmazlardı ve bekler de orta sahaya pek yaklaşmazdı. Amaç, Lionel Messi’nin sahte dokuz gibi oynayarak merkeze yaklaşması ve Xavi ile Iniesta’nın hücuma katılabilmesi için (Dani Alves’in sağ bek pozisyonundan yarattığı akımlara ek olarak) orta sahada boşluklar yaratmaktı.

Manchester City de aslında genel olarak aynı mentaliteyi biraz farklı biçimde kullanmaya çalıştı fakat merkez savunma oyuncusu ile bek oyuncusu arasındaki bölgede oluşan kanalların önemi ve etkisi, Guardiola’nın Bayern’de de yaptığı gibi, antrenman sahalarını 20 bölgeye ayırmasıyla daha net anlaşılıyor. Prensip olarak aynı yatay düzlemde üçten, ve aynı dikey düzlemde ikiden fazla bölgede oyuncu bulunmamalı. Eğer bir oyuncu aynı yatay düzlemde dördüncü alana doğru hareket ederse diğer üç oyuncudan biri takım arkadaşına iki ya da üç pas opsiyonu sağlamak adına hareket etmeli. Önemli noktalardan biri de sahayı bu şekilde bölgelere ayırmak, merkez savunmacıyla bek arasında olan bölgede oluşan kanalların önemini vurguluyor.

Geçen sezonu şampiyon tamamlayan Chelsea’nin en önemli özelliklerinden biri bu kanalları çok iyi kontrol edebiliyor olmalarıydı. Kullandıkları 3-4-2-1 sisteminde, merkezde Kante ve Matic gibi savunma özellikleri ön planda olan orta sahalar ve rakip merkez savunmacılarının, beklerinin ve defansif orta saha oyuncularının doğal savunma bölgeleri dışındaki alanlarda boşluklar bulabilen iki hücumcu (Hazard ile Pedro ya da Willian) bulunuyordu.

Pep Guardiola, geçen sezonun başından beri kanatlardan içe kat eden forvet oyuncularının o kanalları kullanabilmesi için Kevin De Bruyne ve David Silva’ya “serbest sekiz” rollerinde görev verdi. Chelsea ile aradaki büyük fark ise şuydu ki, City kanat bekleri yerine “başlıbaşına kanat oyuncularıyla” devam etti. Guardiola sezon başında üçlü oynamayı da denedi. Sergio Agüero ve Gabriel Jesus’u aynı anda kullanabilmek için de olsa Chelsea’nin 3-4-2-1’i yerine 3-3-2-2 hatta bazen 3-1-4-2 dizilişlerini kullandı. Bu sistem iki galibiyet ve bir beraberlik getirdi fakat belki öndeki altı oyuncu, forvetlerin De Bruyne ve Silva’nın ceza sahası koşuları yapması için orta sahaya yaklaşmalarından dolayı sınırlandıkları için, 4-3-3’e geçişle birlikte gelen 6-0’lık Watford ve 5-0’lık Crystal Palace maçlarından sonra üçlü sistemler kullanılmadı. Özellikle iki bek oyuncusunun da hücum olduğu durumlarda Fernandinho’nun savunmayı koruma görevi City için oldukça kritik. Aynı zamanda sezon genelinde beklerin (Özellikle Chelsea deplasmanında Fabian Delph’in yaptığı gibi) içe kat ettiğini pek çok kez izledik. Bu sayede rakip merkez savunma oyuncuları da geniş alana açılıyor ve De Bruyne ile David Silva için alan açılmış oluyor. Geriden oyun kurulduğunda bu oldukça işe yarar bir durum – ve burada Ederson’un oyun kurmada ve topa sahip olmadaki sakinliği de oldukça önemli. Özellikle Etihad’da Tottenham ile oynadıklarında gönderdiği oldukça isabetli uzun toplarla Tottenham presini de kırmada önemli rol oynamıştı. Bu, aynı zamanda City’e kontralara karşı koruma da sağlıyor – gerçi Liverpool maçında görüldüğü üzere bazen yeterli olmuyor. City’nin hücumda bu kanalları domine etmesi onların zaferi oldu, kendi yarı alanlarında bunu başaramamaları da felaketi.

Kaynak: Jonathan Wilson / The Guardian

Görsel The Guardian’dan alınmıştır*