Gecenin bir vakti, hiç de işlek olmayan bir muhitte kapınızı iki adam çalsa ve içerde uyumakta olan oğlunuzun bacaklarını görmek istediklerini söyleseler ne yapardınız?
Soğuk bir kış akşamında Hector-Amelia çiftinin kapısında Fiat bir araba durdu ve içinden iki adam indi. Kapıyı çaldılar, çift kapıyı şaşkınlıkla açtı. Çünkü oldukça küçük bir kasabada oturuyorlardı ve bu saatte gelen misafire de pek alışkın değillerdi. Gelenler Newell’s Old Boys takımının altyapı direktörü Jorge Griffa ve genç takım menajeri Marcelo Bielsa’dan başkası değildi. Çifte kendilerini tanıtıp içeri girdikten sonra Bielsa, herkesi şaşırtan o soruyu sordu: “Oğlunuzun bacaklarını görebilir miyim?” Böyle bir soru karşısında ilk şaşkınlığı atan anne-baba Bielsa’yı oğulları Mauricio’nun odasına götürdü. Çocuk uyurken bacaklarına şöyle bir bakan Bielsa küçük çocuğun hayatını değiştirecek olan cümleyi kurdu: “Evet, bunlar tam futbolcu bacakları.” Sabah olup uyandığında annesinin anlattıklarını duyan çocuk önce kendisiyle dalga geçtiklerini düşünse de bavulu hazırlanmaya başlanınca olayın ciddiyetini kavradı. Bielsa ve Griffa o gece sözleşmeyi imzalayıp oradan ayrılırken Mauricio’nun hayatında yeni bir evre başlamıştı.
Tarım işçisi bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmiş ve küçük yaştan itibaren abisiyle birlikte ailesine yardım etmişti. İlk çocukluk yıllarında en değerli oyuncağı yıpranmış futbol topuydu. Kendisi gibi futbol oynayan abisinin maçları ile kendi maçları çakıştığında birinin evde kalıp ailesine yardım etmesi gerekiyordu. Bir beden işçisi olarak edindiği kuvvet ilerleyen futbol yaşantısında en büyük kozlarından biri olacaktı. Futbol tarzı skora yönelik değildi. Takımın savunmasında her şeyini ortaya koyarak verdiği mücadele en büyük özelliğiydi. Bunların yanında takım içi liderliğiyle de dikkat çekiyordu. Bütün bu özellikleri birleşince Bielsa’nın radarına girdi ve onu kaptırmak istemeyen Bielsa gecenin bir vakti kapısına dayandı. Küçük yaşta ailesinden uzakta geçirdiği geceler ve yüksek antrenman temposu onu zorlasa da hayallerinden vazgeçmedi. 1988 yılında A takımla ilk maçına çıktığında hayalleri yavaş yavaş gerçek olmaya başlamıştı. Tatillerde ve maç aralarında eve gittiğinde ise hala tarlada ailesine yardım ediyordu. Disiplin ve sıkı çalışma, hayatında vazgeçilmez düsturlarıydı.
1990 yılında takımın başına altyapıdan hocası Bielsa getirildiğinde zorlu antrenmanlar geri dönmüştü. Sıkı çalışmanın karşılığını alıyorlardı. Bielsa Pochettino ile özel olarak ilgileniyordu. Her pazartesi gazeteleri aldırıyor ve bir sonraki haftanın forvetleriyle alakalı rapor hazırlattırıyordu. Yıllar sonra bunu Pochettino analiz yeteneğini geliştiren en önemli şeylerden biri olarak gösterecekti. 1990 yılında Apertura,1992’de Clasura’yı kazanıp üzerine Libertadores’te final oynayan kadronun en önemli isimlerinden biriydi.
Arjantin’den Avrupa’ya
1994 yazında artık yuvadan ayrılık vakti gelmişti. Bir gece haberi bile olmadan Newell’s’a transfer olduğunda 13 yaşındaydı. Aradan geçen 9 yılda çok şey öğrendi ve kendini farklı bir yerde sınamak istiyordu. Espanyol o sezon lige geri dönmüştü ve 22 yaşında yeni bir maceraya atılmak için makul bir yerdi. Önce takımda ilk 11’e girdi sonrasında vazgeçilmez oldu. Tekmeye kafa sokan savunmacı tabiri onun yanında kırılgan kalıyordu. 1998’de kısa süre için de olsa Bielsa’yla yeniden çalışma fırsatı buldu. 1999-2000’de kazandığı Kral Kupası, İspanya’daki en büyük başarıydı. 2001 yazında iz bırakmış, efsane bir futbolcu olarak Paris’e transfer oldu. Liderlik özelliği ve mücadeleci tavrı dikkat çekmiş olacak ki henüz Fransızca bile bilmemesine rağmen dördüncü ayının sonunda takımın ikinci kaptanı oldu. Kısa süreli Bordeaux ve Espanyol kiralık döneminin sonunda 2007 yılında ait olduğunu söylediği Espanyol’da bıraktı.
İlk Antrenörlük Deneyimi
İlk teknik direktörlük kariyeri de ilk transferi kadar olmasa da ilginçti. Gerekli lisansları tamamladıktan sonra antrenman tekniklerini uygulamak ve kendine takım bulana kadar antrenörlüğe alışmak için Espanyol’un Kadın Takımı’nda göreve başladı. Espanyol’da işlerin iyi gittiği de söylenemezdi. 13.hafta gönderilen Bartolomé Márquez’in yerine gelen Mane de yalnızca 6 hafta dayanabildi. 19.haftanın sonunda ligin dibine demir atmış Espanyol kurtarıcısını ararken pek de uzakta olmayan Pochettino, Kral Kupası’nda Barcelona ile oynanacak çeyrek final maçına 24 saatten az bir süre kala takımın başına getirildi.
2008-2009 Barcelona’sı birçoklarına göre Barcelona tarihinin Altın Çağı’ydı. Mücadele ettiği her kulvarda sezon ortasından şampiyon kabul edilen Barcelona’nın karşısında henüz kariyerinin baharında bile olmayan Pochettino’nun işi, zorun çok ötesindeydi. İlk antrenmana maçtan önceki gece çıktı. Maç sabahı da kısa yarım bir antrenmanın sonunda soyunma odasında öğrencilerine çıkıp mücadele etmelerini söylerken aslında gelecekte nasıl bir antrenör olacağını da göstermişti. Maç 0-0 sona erdiğinde bütün camia mutlu, Pochettino ise düşünceliydi. Kalan 19 maçta işleri hiç de kolay olmayacaktı. Rövanşta 3-2 yenilseler de Kral Kupası’ndan daha önemli olan ligde kalmalarıydı. 24.haftada Nou Camp’ta maça çıkarken Barcelona’ya karşı rakiplerinin cesaret edemediği kadar cesur oynadı. Karakteri çalıştırdığı takımda vücut bulmuştu ve Guardiola’ya karşı ilk galibiyetini alırken, Espanyol’un da 27 yıllık deplasman galibiyeti hasretini sona erdiriyordu.
Kalan haftalarda işler bir iyi bir kötü giderken 28.haftada Osasuna’ya kaybedilen kritik maç sonrasında ligin sonunda düşme hattının 7 puan gerisindeydi. Son 10 maçta gelen 8 galibiyet/1 beraberlik sonunda kümede kalan Espanyol için umudun adı Mauricio Pochettino’ydu. Sezon sonunda Espanyol’un genç takımını çalıştırmayı düşünürken bir anda kulübünü sırtlamış ve kümede kalmayı bilmişti. Takımda eski takım arkadaşları da vardı ancak aralarında bir sorun olmuyordu çünkü birlikte oynarlarken de patron hep o idi. Ekonomik sıkıntılar dolayısıyla 28’de 20 genç futbolcularla çıktığı sezonlarda takımının iştahı ve hırsı dikkat çekiciydi. 2012-2013 sezonun başlamasından çok geçmeden Espanyol’daki teknik direktörlük görevinden ayrıldı.
Ada Günleri
2013’ün ocak ayında Southampton ile anlaştı ve ilk sezonundan kazandığı Manchester City, Liverpool ve Chelsea maçalarıyla dikkatleri üzerine çekmişti. İkinci sezonunda ligi sekizinci sırada tamamlarken artık dünya futbolunda kendine yer edineceği kulüp Tottenham ile anlaştı. İlk sezonunda beşinci, ikincisini üçüncü ve son olarak geçen sezonu ikinci bitiren Tottenham’da şimdiden efsaneler arasına girdi. Gençlere dayalı kadrosu, her daim koşan dinamik ve pes etmeyen cesur futbol tam olarak Pochettino’nun oyun mantalitesini yansıtır nitelikte.
13 yaşında Bielsa ile tanışan ve önce Newell’s Old Boys’ta sonra Espanyol ve milli takımda öğrencisi olan Pochettino, ‘dahi deliden’ çok şey öğrenmişe benziyor.