“Doğrudan rakiple etkileşim ve şiddet içermesine rağmen boks veya diğer dövüş sporları neden futboldaki gibi izleyici kitlesini saldırganlaştıramıyor?”
Günümüzde futbolun gelmiş olduğu nokta basit bir spor olmanın çok ötesinde. Futbol artık içinde milyar dolarların döndüğü, savaşların çıktığı ve uğrunda insanların öldüğü başlı başına bir kurum. Basit bir oyundan böylesine karmaşık bir yapıya geçişi anlamak için bazı evreleri incelemek gerekiyor.
Futbol tarihinin en önemli tribün olaylarından “Heysel Faciası”
Bu oyunun ilk olarak 19. Yüzyıl İngiltere’sinde belirli kurallar dahilinde kurumsallaşarak oynanmaya başladığı dönemde “ada”, sanayi devriminin ve etkilerinin yoğun olarak yaşandığı bir süreçten geçiyordu. Dönemi sosyolojik açıdan ele alırsak; kentlerde artan nüfus, şehir sorunları ve sınıf çatışmaları gibi birçok sorun ortaya çıktı. Bahsi geçen bu dönem, sosyal bilimlerin gelişmesine ciddi anlamda katkı sağlayacak kadar probleme sahipti.
Modern futbolun ilk yazılı kurallarını oluşturan “Cambridge Kuralları”
Toplum içinde belirgin tabakalaşma ve diğer sorunların olduğu dönemde kurulan futbol kulüpleri alt sınıfa mensup insanlar tarafından destek gördü. Bu kişiler gerek kulübün kurucu-yönetici kadrosunda yer almış, gerek futbolcu olarak bulunmuş gerekse de taraftar olarak takımı benimseyip sahiplendi. Böylece birçok futbol kulübü sınıf çatışması yaşayan insanın davalarını farklı alanlara taşıyabildiği bir alan haline geldi. İşçilerce kurulan Manchester United, yine cephane işçileri tarafından kurulan Arsenal takımları akla gelen ilk örnekler. Ayrıca bu kişiler kendilerini futbol üzerinden de görünür kıldılar. Futbolun üstlendiği bu sosyal rollerin benzerlerini “Punk” ve “Hip Hop” kültüründe de görebiliyoruz.
Cephane işçileri tarafından kurulan Arsenal kulübünün top mermisi bulunan logosu
Dünyada Futbol
Ada dışındaki Avrupa ülkelerine baktığımızda da kurulmuş futbol takımlarının, dönemin konjonktürüne bağlı olarak ideolojik kökleri olduğunu görebiliriz. Ayrıca, bu ideolojik kökler, takımlar arası rekabetin futbol dışında da varolmasına neden oldu. Böylece kazanmak ve kaybetmek maç sonucu olmasının ötesinde sosyal ve siyasal başarının simgesi haline geldi. Barcelona-Real Madrid, Glasgow Rangers-Celtic, Benfica-Sporting Lizbon, Steaua Bükreş-Dinamo Bükreş, Olympiakos-Panathinaikos, Roma-Lazio ve daha birçok önemli derbinin büyüklüğü futboldan öte temsil ettikleri değerlerle ilgili.
Bir kulüpten daha fazlası anlamına gelen Barcelona kulübünün sloganı: “Mes Que Un Club”
Türk Futbolu
Türk futbolundaki kulüpleşme sürecini ele aldığımızda ise İngiltere’deki kuruluş sürecinden daha farklı bir geçmişe sahip olduğumuzu görüyoruz. Öncelikle bizim coğrafyamızda futbol, İngiltere’deki gibi kırsalda oynanıp kente yayılma şeklinde değil de doğrudan elit İngiliz aileler tarafından İzmir gibi büyük şehirlerde oynandı. Yayılma kısmında ise futbol, yüksek statüye sahip gayrimüslim kişilerden yine üst sınıfa ait Türkler’e doğru bir yol izlemiştir. Bu kulüpleşme sürecini incelendiğinde, üç büyük Türk kulübü dahil yerli takımların kuruluşunda görev alan insanların toplum içinde yüksek statüye ve birikime sahip kişiler olduğu görülüyor. Bununla birlikte Türk kulüplerinin başlıca amacı gayrimüslimlerin kurmuş olduğu kulüplerle rekabet etmek ve işgal yıllarındaki bağımsızlık mücadelesini farklı alanlara taşıyor. Yabancı takımlara karşı alınan her zafer bağımsızlık yolunda bir adım ve motivasyon kaynağı olmuştur.
Türk kulüplerinin kurucularının üst sınıfa ait kişilerden oluşması, bu kulüplerin birbirleri arasında yaptıkları müsabakaların Avrupa’daki gibi ideolojik temellere oturmamasının en önemli nedeni. Bununla birlikte futbol, ülkemizdeki birçok siyasi oluşumun ve statü sahibi kişinin ilgisini görmüştür, görmeye de devam ediyor. Zaman zaman Türk kulüpleri, diğer kulüplerce, rekabet ortamının yarattığı gerginlikle, belirli ideolojik zemine oturtulmaya çalışılıp ötekileştirilmek istense de bu çabaların pek bir etkisi olmadı. Türk kulüpleri gelinen bu noktada neden siyasi-dini-etnik temellere sahip olmamasına rağmen birbirlerine karşı bu kadar şiddet yanlısı, tahrik ve tehditkar bir tutum sergiliyor?
Dünya genelinde futbolun endüstrileşmesi ve küreselleşmesiyle birlikte zamanla kulüpler ideolojik köklerinden büyük ölçüde kurtulup çok daha geniş kitlelere yayılmayı hedefledi. Çünkü artık bir futbol kulübünün varolabilmesi ve rekabet ortamından kopmaması için güçlü bir ekonomiye ihtiyacı var.
Futbol kulüplerini devlet metaforu üzerinden incelersek artık kulüpler kendi marşı, bayrağı, renkleri, ekonomisi, yönetimi ve yalnızca kendileri için önem taşıyan alanları ve ritüelleri bulunan küresel oluşumlar. Fenerbahçe Cumhuriyeti gibi söylemlerin içi böyle doluyor. Geçmişte olduğu gibi şuanda da futbol sadece sahada oynanıp biten bir oyun değil, saha dışında da güçlü bir ekonomik çekişmeye sahne olan bir alan.
Simon Kuper’in dediği gibi: “Futbol asla sadece futbol değildir.”