Türkiye’de 2019/20 sezonunun tamamlanıp tamamlanmayacağı hala soru işareti iken takımlar bir yandan kendi içlerinde hazırlıklarını sürdürüyor.
Fenerbahçe de zorlu geçen iki sezonun ardından tekrardan bir yapılanma sürecine girmiş gözüküyor. Bir yandan Ali Koç Sportif Direktör koltuğuna inancını bir kere daha vurgularken, bir yandan da bu koltuğa kimin geleceğinden bağımsız bir şekilde teknik direktör arayışı sürüyor gibi gözüküyor. Medyada her geçen gün adayların sayısı artarken öne çıkan isimlerden biri de 48 yaşındaki Hırvat teknik direktör Nenad Bjelica. Son olarak Dinamo Zagreb’i çalıştıran Hırvat hoca 16 nisan 2020’de kulüpten ayrıldı. Kariyerinde şu ana kadar toplam 7 takım çalıştıran Bjelica’nın sözleşmesinin sona ermesi eğer anlaşmak isteniyorsa Fenerbahçe için bir şans olarak görülebilir. Zira aklıma Philip Cocu için PSV’ye ödenen 2 Milyon Euro’luk tazminat geliyor.
Bjelica ismi çokça yazılmaya başlayınca ben de evde kaldığımız bu karantina günlerinde biraz geçmişe dönüp hocanın sırasıyla 2014 yılında İtalya’nın bir alt ligi Serie B’de çalıştırdığı Spezia’dan başlayıp 2016’da Polonya’da Lech Poznan ve son olarak 2018’de ilk defa Hırvatistan’da geçirdiği Dinamo Zagreb süreçlerine bir göz attım. Bu yazı Bjelica’nın yönetim, taraftar, futbolcu grubu, medya gibi unsurlar ile olan iletişiminden ziyade hocanın saha içinde neler yaptığı, neler düşünmüş olabileceği ile ilgili olacak.
Yazıyı maç maç ilerleyerek yazdım. Bunun sebebi Bjelica’nın farklı oyun tarzlarını denediğini burada sizlerle paylaşmak, sizlerin de kafasında bir profil oluşturabilmek. 3 farklı takımda toplam 10 maç ve daha önce oynanmış olan Fenerbahçe-Dinamo Zagreb maçları için izlemiş olduğum 6 maçla birlikte toplam 16 maçını analiz etmiş oldum. Bjelica’yı geçtiğimiz sene Antalya FIFEX Antrenörlük seminerinde de dinleme şansına sahip olduğumu belirtmiş olayım.
Spezia
Sadece 35 maç süren Avusturya Vien macerasından sonra Bjelica 2014 haziranında Serie B takımlarından Spezia ile anlaştı. Spezia başındaki puan ortalaması 1,52. Maç başı gol ortalaması 1,36 iken yediği gol ortalaması 1,16. Rakamlar da pek açıcı değil, benim izlediğim 3 maçtaki oyun da.
Spezia-Pro Vercelli
1-1 berabere biten karşılaşmada hoca sahaya ligimizden de aşina olduğumuz 4-2-3-1 dizilimi ile çıktı. İlk yarım saat içinde bulunan tek şut ile golü buldu Spezia. Topla birlikte ağır bir görüntü içindeydiler. Özellikle 2. yarıda attıkları şutlar ile etkili olmaya çalıştılar. Topsuz olarak da rakibi genellikle 2. bölgede karşılamaya gayret ederek savunmayı da derine kurdular.
Livorno-Spezia
Bjelica 1-2 Spezia galibiyeti ile biten karşılaşmaya 4-3-3 dizilimi ile başladı. Özellikle Brezilyalı tecrübeli santraforları Nene’nin fiziki yapısının uygunluğu ve top tutabilme becerisinin olması sebebiyle 1. bölgeden orta ve uzun pas tercih ettiler. Topsuz oyunda yine derinde bekleyip rakibe baskıyı 2. bölgede yaptılar. 9 şutta %67 isabet buldular.
Modena-Spezia
Hoca bu karşılaşmaya da 4-2-3-1 düzeninde çıktı, sahadan 1-1’lik beraberlikle ayrıldı. Benim takımı en etkili bulduğum maç oldu. 3. bölgede daha fazla sayıda adamla hücum ettiler. 18 şutta %33 isabet kaydederlerken 10 anahtar pas atıldı.
Doğrusunu söylemek gerekirse izlediğim üç maç da biraz kör dövüşü şeklinde geçti. Spezia’nın oyun karakterini 3 maç izleyerek çıkartamasam da bana tüm sezonu izlersem çıkartabileceğim izlenimini de vermediler.
Buradaki süreç ile ilgili birkaç şey söylemem gerekirse mücadele gücünün yüksekliğinden bahsedebilirim. Ancak Serie B’yi yakından takip eden biri olmadığım için bu durumun hocanın Spezia’sına getirdiği bir yaklaşım mı yoksa ligin genel tavrı mı bu şekilde bilemiyorum. Zira oynadığı üç rakip de kora kor mücadele etti.
Bjelica Serie B’de sahaya dörtlü bir savunma hattı ve önde iki uç oyuncusuyla (4-4-2), bazen de önde tek santrafor ve kanatlarda iki forvet oyuncusu ile çıkarken (4-3-3), kulüpteki son dönemlerinde yine dörtlü savunma hattı, önde tek santrafor ve iki defansif orta saha tercihi (4-2-3-1) yaparak çıktı. Önde tek santrafor çıktığı maçlarda özellikle istediği skoru elde edememesi durumunda hemen her zaman ileri ucu ikiliyor. dörtlü savunma dışında nadiren de olsa üçlü savunma hattı, ve tek santraforlu iki kanat forvetli 3-4-3 veya yine üçlü savunma hattı, tek defansif orta saha ve ilerde iki santrafor ile çıktığı maçlar oldu.
Lech Poznan
Bjelica 2016 yılının yazında Polonya ekiplerinden Lech Poznan ile anlaşıyor. 78 maça çıkan Bjelica’nın bu süreçteki puan ortalaması 1,85. Maç başı gol ortalaması 1,79 iken yediği gol ortalaması 0,81. İlk sezonunda ligi 3. tamamlarken 2. sezon şampiyonluğa oynadığı son süreçte takımdan ayrılıyor. Belki Poznan’daki puan ortalaması daha yüksek beklenebilir -özellikle ilk sezon ortalamayı biraz düşürmüş olmalı- ancak izlediğim ilk maçtaki oyun özellikle Spezia döneminden sonra ilaç gibi geldi diyebilirim.
Lech Poznan-Termalica Nieciecza
Poznan dörtlü savunma, biri kesici ve top dağıtıcı olarak genellikle diğer ikilinin gerisinde konumlanan üçlü bir orta saha, kanatlarda iki forvet ve uçta tek santrafor ile sahaya çıkıyor. 4-3-3 denebileceği gibi 4-1-4-1 demek de mümkün, rakamlara hiç takılmadığım için saha formasyonunu mümkün oldukça daha uzun cümlelerle anlatmayı daha uygun görüyorum.
Özellikle ilk yarıda uyum, ahenk, akışkanlık müthişti. Daha ilk dakikadan başlayarak oyuncuların kaymaları, alan açmaları, hareketlilikleri üst düzeydi. Golden önce sürekli denediler, belki çok etkili sonuçlanamadı o ana kadar ama İlk gol de hareketlilik, alan değiştirmeler ile geldi.
Aşağıdaki pozisyonda rakip 10 oyuncu yarı sahanın sol yarısında toplanmışken kanat değiştirilip oradaki boş alanı kullanmaya çalışıyorlar. Bu süreçte de rakip dizilimlerde sıkıntı yaşanma ihtimali, hareketsiz olan oyuncuların topla ağır bir tempoda oynamalarından çok daha yüksek olacak.
Örnek birkaç pozisyon daha;
Bu denemelerin ardından ilk gol geliyor; Top yine kanat değiştirilerek sağ kanada aktarılıyor. Dribling sonrası tekrar sol kanada. Hareketlilik, doğru adam paylaşımı rakip takım savunma anlayışının dengesini bozmak için etkili oluıyor.
Hemen ardından bir savunma hatasından buldukları ikinci golden sonra da aynı oyun anlayışını sürdürdüler. Ön taraftaki hareketlilik orta alandaki oyuncuya alan sağlıyor. Oyun Poznan sağ kanadından devam ediyor. Kanat oyuncusunun [Jevtic] pastan sonra ceza sahası koşusu müthiş.
Rakibi karşılarken ise yüksek baskı yapmaya çalıştılar tüm maç boyunca, skor ne olursa olsun. Özellikle 2. bölgede baskı yoğunluğu çok daha yüksek oldu.
Rakibi karşılarken de agresifler, doğru baskılar, alan-pas açısı kapatmalarla rakibi kendi kalesine doğru itmeyi hedeflediler.
Skor 2-0 iken 73. dakikada köşe vuruşundan gol yediler. Ancak bu çok fazla sıkıntı yaratmadı takımda. 3. golü bularak maçı 3-1 kazandılar. Toplam 16 gol şansı buldular, buna karşın rakibe sadece 3 gol şansı tanıdılar. %76 başarılı aksiyon, 25 şut %44 başarı oranı ile, 23 tane de anahtar pas atılmış. İlk maçta çok olumlu gördüm takımı.
Lech Poznan-Piast Gliwice
Bu karşılaşmaya da dörtlü savunma hattı, önlerinde tek defansif orta sahalı üçlü bi hat, tek santrafor ve kenar forvetlerle çıktı. Açıkçası izlediğim ikinci Poznan maçında ilk edindiğim heyecanı bulamadım. Bunda bazı oyuncuların yokluğu ve henüz ligin nispeten daha başları olmasının da bir etkisi olabilir.
Maçın başında rakibin 1. bölgesinde baskıya başladılar. Bunu yaparken de stoperlerin arasına girilip bağlantının kesilmesi rakibi bir kanada doğru oynanmasına yol açıyor, rakibi dar alana sıkıştırmak savunan için avantajlı olabilir. Ayrıca bunu oyuncu özelinde yapmak da iyi sonuçlar verebiliyor.
Hocanın pas takımı yaratayım, sabırlı oynayayım, doğru zamanda riski alıp sek ama tam istediğim gibi bir hücum girişimi olsun gibi bir bakış açısının olmadığı bir maç oldu. Daha direkt oynadılar, orta üçlü orta-uzun mesafe pasları sıklıkla denedi. İlk 40 dakika hiç etkili olmadılar, hatta 35. dakikada seyircilerden homurtular yükselmeye başladı. İmdada 40. dakikadaki penaltı golü yetişti. İlk 45 dakikada toplam 3 isabetli şut var, biri penaltı, biri köşe vuruşu dönüşü bir deneme, diğeri de rakibin bir basit pas hatasıyla bulunan 2. gol, iyi bir hücum geçişi olduğu söylenebilir.
Maçı 5-1 kazansalar da oyun olarak dominant değillerdi. Hücum geçişlerini iyi yaptıkları söylenebilir ve mücadele gücünün yüksek olduğunu söylemek gerekir (Ligin mücadele gücü rakiplerini de izledikten sonra oldukça yüksek olduğunu düşündürttü).
Wisla Krakow-Lech Poznan
Rakip olarak şu ana kadar izlediklerim arasında en dişli takım Wisla Krakow oldu. Bjelica’nın da üçlü savunmacı ile çıktığı ilk karşılaşma oldu benim için. Ortada 4’lü bir hat, önde yine tek satrafor ve kanat forvetlerle.
12. dakikadaki pozisyonu incelemeyi önemli buluyorum. Poznan sol beki topu havadan orta mesafeli bir pas oynuyor ve top kaybı oluyor. Belki rakibin hızlı hücuma çıkamamasının da etkisi olmuş olabilir ama savunma geçişinde oyuncuların pozisyon alışlarını çok beğendim. Kompakt kalıp, çok hızlı derine inmeden rakibi geciktirdiler. Karşılarken iki blok şeklinde değil de katmanlı karşılamış olmaları bu geciktirmeyi sağlıyor. Tabi rakibin o kalabalık, sıkışık alandan topu diğer kanada çıkarabilmiş olması tehlikenin büyümesine sebep olabilirdi. Sonrasında ise 3 pasla ceza sahasına girmelerini de önemli buluyorum.
30. dakikada yine bir serbest vuruştan 1-0 geriye düşüyorlar. İlk yarıda hücumda geçişler harici set oyununda çoğalmakta güçlük çeken bir Poznan vardı. 41. dakikada bir penaltı yine imdatlarına yetişti. Bu maçta Poznan’ın en önemli özelliği geçişleri iyi yapması oldu, 3. golü de bu şekilde buldular ve karşılaşmayı 1-3 kazandılar.
Lech poznan-Gornick Zabrze
Bjelica’nın ayrılmasından kısa bir sre önce oynanan (nisan 2018) bir karşılaşma, hoca dörtlü savunmanın önünde defansif bir orta saha, önlerinde yine 4’lü bir hat ve ileri uçta tek oyuncu olacak şekilde maça çıkıyor. Bu karşılaşma hocanın Poznan’a oynattığı oyun ile ilgili -izlemiş olduğum diğer üç maçtan sonra- daha net bir fikir vermesi açısından önemli oldu. Daha somut fikirler oluştu kafamda.
Fenerbahçeli taraftarlar 1. bölgeden toplu çıkışları kendi takımlarına benzetebilirler; iki stoper kenarlara açılır, defansif orta saha aralarına girip genellikle topu alır, bekler çizgide öne çıkar, kanat oyuncuları savunma hattı ile yakın noktaya gelir.
Farklı olarak 1. bölgeden top çıkartılırken eveleyip gevelemiyorlar, 2. bölgede de aynı şekilde. Temel amaç 3. bölgeye topu geçirip – genellikle orta ve uzun mesafeli toplarla- orada seken topları toplamak veya ayağa, özellikle ileri uç oyuncusuna top oynanmışsa burada çoğalabilmeyi sağlamak. İlk gol bu şekilde geldi;
Golü bulduktan sonra da oyun formatlarında çok fazla bir değişiklik olmasa da izlediğim maçlarda oyunu skor anlamında koparmakta zorluk yaşadılar (5-1’lik maçta bile 2-1’e yakalandılar).
Bir başka uzun oynanan top; sekeni aldıkları noktada 3. bölgeye girişi deniyorlar hızlı bir şekilde, hem toplu hem topsuz koşularla. Bu konuda agresifler.
Uzun oynana toplar dedim, merak ettim acaba kaleci Putnocky bu karşılaşmada kaç tane uzun top oynamıştır diye. 27 (!) çıktı.
Çok fazla diye düşündüm, kalecilerin Bjelica döneminde oynadıkları uzun top sayılarına baktım; maç başına ortalama 17 uzun top oynanmış kaleciler tarafından. Benim izlediğim maçlarda 20’lerin üzerindeydi. Kafamızda birşeylerin netleşmesi açısından farklı takımlara baktım;
Manchester City -Pas yapan bir takım olması ve en uç örnek olması açısından özellikle seçtim- kalecileri maç başına 5.5 uzun top oynamış bu sezon.
Galatasaray 13, Fenerbahçe ise 9 uzun top oynamış maç başı. Yani Poznan, Fenerbahçe’nin neredeyse iki katı.
Şahsen çok tercih ettiğim bir oyun şablonu olmasa da özellikle pas oyununu sıkıcı bulan bazı Fenerbahçeli taraftarları memnun edebilir bu format.
Pas sayılarına da baktım, Bjelika’lı dönemde Poznan’ın maç başı pas sayısı 495. Fenerbahçe’nin ise bu sezon 599, %20 gibi bir fark var. Tabi bu noktada liglerin farklı olması gibi gol şansı yaratma, 3. bölgeye giriş sayısı, ceza sahasına atılan pas gibi farklı verilere de bakmak lazım, bu noktada o detaylara girmeyeceğim.
Önceki maçlarda da dikkati çeken özellikleri, hücum geçişlerini iyi yaptılar. 3. bölgeye uzun oynanıp sekenleri almaları durumunda yaptıkları toplu ve topsuz derin koşular hücum geçişlerinde de görülüyor;
Poznan’ın öne çıkan bir başka özelliği de switch play oldu, oyunun yönünü ters kanada doğru değiştirme. Böylece rakibi dengesiz yakalama şansı yakalayabiliyorlar. 59. dakikada Majewsky arkası dönük olsa da, topu kontrol ederken gördüğü baskı üzerine terse dönmeye çalışıyor. Doğru bir tercih olmayabilir, ama bana hocanın switch play’de ısrarcı olmak istediğini düşündürten anlardan biri oldu.
Bu maçta da penaltıdan da olsa 1-1′ e yakalanıyorlar ancak kurdukları baskı ile 2’yi, sonrasında da 90+3’te 3. golü bularak karşılaşmayı 3-1 kazanıyorlar.
Kafamda Bjelica’nın Poznan’ına dair birşeyler oluştu, tabi çok daha fazla maç izleyip daha kesin yargılara varılabilir, bu noktada Dinamo Zagreb sürecine geçeceğim. Hocanın Fenerbahçe’nin başına geçmesi durumunda önceki dönem maçlarına daha da detaylı bakabilirim.
Dinamo Zagreb
Dinamo Zagreb-Fenerbahçe
Aslında Fenerbahçe ile oynanacak maç için 2018’de 6 maçlarını izlemiştim. Aradan o kadar süre geçmiş olsa da takımı görünce birçok şey kafamda tekrar canlanmaya başladı.
Dinamo Zagreb Fenerbahçe karşısına dörtlü savunma hattı, önlerinde 21 yaşındaki Sunjic’i defansif orta saha olarak, sol içe 19 yaşındaki Olmo ve sağ içe 21 yşaındaki Gojak’ı koyarak başladı. İleri ucu tek bırakıp sağ ve sola ceza sahası koşusu yapabilecek iki oyuncu Orsic ve Galatasaray’dan da hatırlayacağımız Hajrovic’i hücum hattı olarak çıkardı.
Fenerbahçe karşısında top rakipteyken yüksek baskıdan çok 2. bölgeye kadar izin vermiş göründü Fenerbahçe’ye. 15. dakikada köşe vuruşundan oluşan karambolde golü buldular.
Dinamo Zagreb’i -daha önce izlemiş olmanın avantajı ile- hücum geçişlerini iyi yapmaya gayret eden bir takım olarak gördüm.
26. dakikada orta üçlüden biri olan Gojak topu alıyor, rakipten herhangi bir baskı yok, ölçüyor biçiyor, Bjelica’nın çok muhtemelen özellikle istediği uzun topu hedef olan ileri uç oyuncusuna atıyor. Bu noktada Hajrovic’in topsuz koşusunu da vurgulamak gerekir, onun koşusuyla açılan alana da arkadaşı koşu yaparak tamamen demarke bir şekilde top istiyor.
Hajrovic’in ceza sahasına yüksek tempo koşusu aslında son derece beklenen bir durum. Zira oyuncu o dönemde takımın en çok şut atan ve gole en fazla katkı sağlayan oyuncusu. Rakibin bu durumlarla ilgili nasıl bir hazırlığı vardı bu ayrı bir yazı konusu.
Fenerbahçe’nin 46. dakikada köşe vuruşundan bulduğu gol tekrar maça dahil etmiş olsa da 56. dakikada çok kolay bir gol ile skor 3-1’e geliyor. Burada şanssızlık, sakarlık, adını ne derseniz deyin haklı olabilirsiniz. Ama aslında tam da bu noktada futbolun bir takım oyunu olduğunu düşünmek gerek. Evet bireysel hata bir takımın yenilmesine sebep olabilir. Ama bu bireysel hataları her futbolcu da her seviyede görebiliyoruz. Önemli olan takım olarak buna nasıl refleks verildiği.
Aynı maç içinde Dinamo stoperinin Slimani yerde ayakkabılarını bağlarken topu ‘ikram’ ettiği bir pozisyon oldu. Fenerbahçe’nin yediği 3. golden daha büyük ve basit bir kişisel hataydı aslında. Ama takım arkadaşı kaleci olaya müdahale etti, arkadaşının hatasını telafi etti. Etmeseydi de maçın kalan kısmında bu telafiyi yapmaya bakmak gerek. Bjelica takımlarında bunu hissetmek mümkün gibi geldi bana, takım olma anlayışı ve bunun için en üst seviyede mücadele gücü. Taktiksel bilgi yanında mental olarak da hazırlık gerekiyor şüphesiz.
59. dakika, Zagreb kendi yarı alanından bir duran top kullanıyor. Yani aslında rakip de pozisyonunu almış, yerleşik beklediğini düşünmek gerek. Yine boş alan bulunan ters kanada uzun bir top oynanıyor. İlk bindirme bekten geliyor. İleri uç oyuncusu da iki rakip oyuncu arasından kendini gösteriyor. Sonrasında sol iç oyuncusunun yüksek tempolu koşuyla iki hat arasında koşusu geliyor. Sürekli olarak bir opsiyon oluşturmak peşinde olan bir takım görünümündeler, sürekli olarak oyunun içindeler. bunu da skor 3-1 iken yapıyor olmalarını önemli buluyorum. Bu hareketliliğe rakip takım refleks gösteremiyor, 4. gol geliyor.
Bjelica bu maçta da pas oyunundan ziyade -evet 3. bölgeye yerleştiklerinde hareketlilik esaslı pas trafiği oluşuyor mutlaka- daha direkt bir oyunu tercih etti. Bunu özellikle rakibin organizasyon problemlerinden faydalanıp hücum geçişleri ile birleştirince bu skor ortaya çıktı diye düşünüyorum.
Bunu desteklemek amacıyla da rakamlara bir bakmak istedim. Fenerbahçe 898 aksiyon yapmış [topla birlikte yapılan tüm hareketler, pas, şut, top sürme, ikili mücadele vb]. Dinami Zagreb ise 640.
Pas sayıları; Fenerbahçe’nin 542 iken Dinamo Zagreb’in 325. Bu neredeyse %60’lık farka rağmen Fenerbahçe 12 anahtar pas atarken Dinamo Zagreb neredeyse iki katını atmış [23].
Uzun pas [+40 metre] sayılarında ise Dinamo Zagreb’in 36 uzun pasına karşılık [%78’i kaleciden] Fenerbahçe’nin 22 uzun pası [%59’u] bulunuyor.
Dinamo Zagreb toplamda daha az pasla daha fazla anahtar pas atmış, bununla birlikte toplam 11 gol şansı üretmiş [Fenerbahçe 3] ve Fenerbahçe’nin daha fazla toplam pas sayısına karşın Dinamo Zagreb daha fazla uzun top kullanmış.
Dinamo Zagreb-HNK Rijeka
Ligi Dinamo Zagreb’in altında 2. bitiren Rijeka ile olan maçlarına geldi sıra. Fenerbahçe maçında 6 ay sonra oynan bir karşılaşma, ilk 11’de yeni isimler dikkat çekiyor ve belki de bundan dolayı sahada farklı bir Dinamo Zagreb görülüyor. Bunun sebebi rakip mi yoksa daha temel bir sistem farklılığımı bunu anlayabilmem için biraz daha maç izlemem gerekecek. Uzun top oynamamaya dikkat edildi bu karşılaşmada, kaleci Zagorac 6 uzun top kullandı [hepsi 2. yarıda]. Özellikle 23 yaşındaki sol ayaklı sol stoper Peric hocanın bu pas oyununa uygun olarak görev aldı. 6 kere topla 2. bölgeye çıktı, pas dağıttı.
Bjelica bu karşılaşmaya da dörtlü savunma hattı, önlerinde tek defansif orta sahalı 4-3-3 ile çıktı. Maça agresif başlasalar da 5. dakikada geriye düştüler. Yine hücuma geçişlerde fark yaratmaya açlıştıkları bir karşılaşma oldu.
Dakika 23; Sunjic iki stoperin arasına giriyor, kağıt üzeride 4-3-3 olan dizilim saha içinde daha çok 3-4-3 formatını alıyor (illa sayı vermek gerekiyorsa). Bek çizgide ileri çıkınca sağ bek içeri giriyor ve sağ iç oyuncusu da kanada gelerek oradan birşeyler çıkarmayı deniyor. Fenerbahçe taraftarı aslında benzeri senaryoya aşinalar, ancak burada temel fark mevcut kanattaki varyasyonlar kadar ters kanattan ceza sahasına koşular olabilir. Zira sayısal olarak az yakalandıkları kanat yerine ters kanada pas niteliğinde bir orta geliyor.
Dakika 41’de çok adamla ceza sahasına girdikleri bir pozisyonda 1-1’i buluyorlar. İkinci yarıda önce duran top sonrası Peric kafa vuruşu ile skoru 2-1’e getiriyor, daha sonra da bir ceza sahası karambolünde skoru 3-1’e getirerek maçı kazanıyorlar.
Bjelica 80. dakikada Moro’yu oyundan alıp Atiemwen’i santrafor arkasına konumlandırıyor. Majer de Sunjin’in yanında savunmanın önünde defansif bir ikili olacak bir düzene geçiliyor.
Bu maçta Dinamo Zagreb 488 pas yapıyor. Toplamda ise 6 gol şansı üretiyor, %50 gole çevirme oranı olsa da pozisyon üretmek anlamında kısır kalıyorlar.
Lokomotiva-Dinamo Zagreb
2019/20 sezonunu 3. bitiren Lokomotiva deplasmanı, zorlu geçmesi beklenirken 0-4’lük galibiyet geliyor. Bjelica bu karşılaşmaya da 4-3-3- düzeni ile çıkıyor.
9. dakikada 1-0 öne geçiyorlar;
Bekler orta saha çizgisinin gerisinde. Santrafor’un vücut hareketi ile birlikte çok derin bir pas çıkıyor ceza sahasına. Petkovic’in vücut hareketi aslında bir “çağrı”. Top çizgiye inerken sağ ön oyuncusu Kadzior’un ön direğe yüksek tempo koşusu müthiş, aynı şekilde güçlü ayağı ile bitirişi de. Kanatlarda ters ayaklı oyuncu oynatılıyorsa bunu sadece top içeri çekip güçlü ayağı ile şut çekmesi için değil, buradaki gibi çok etkili koşular ile bitirişi yapması için de kullanmak önemli. Burada da oyuncu tercihleri devreye girecek mutlaka.
2. gol ise 57. dakikada bir geçiş ile oldu. Aynı şekidle 1 dakika sonra yine bir geçiş ile 3. golü buldular. Takım konsantrasyonu üst seviyede.
68. dakikada yine geriden hücuma çıkıyor Dinamo Zagreb. Bekler önde, defansif orta saha iki stoperin arasında. Aslında 3-4-3 gibi düşünmek lazım ama orta üçlüyü özellikle kırmızı ile belirtmek istedim, sürekli hareketli ve alan değiştirerek oynuyorlar. Sağ ön oyuncusu çizgide, rakip bekin onunla kalmasını sağlıyor. İleri uç oyuncusu da sol stoper ile eşleşince orta üçlüden biri Olmo kendini öne, bek ile sol stoper arasına atıyor, önündeki iki rakip oyuncunun da arasından pas isteyecek şekilde. Derin bir pas geliyor ve net bir gol pozisyonu oluşuyor.
73. dakikada bir gol daha bulup maçı net bir skor ile kazanıyorlar. Dinamo Zagreb bu deplasmanda 588 pas yapıyor. Rakibi ise 421’de kalıyor. 588 pasta 41 anahtar pas çok rastladığım bir veri değil doğrusu. 19 tane de gol pozisyonuna girilmiş. xG (Gol Beklentisi) de 4.5 çıkmış, atılan gol ile paralel denebilir. Rakip ise 0.4 gol beklentisinde kalıyor. Çok pas yapıp üretken olabildikleri bir karşılaşma oldu.
Şampiyonlar Ligi Maçları
Sıra geldi en üst seviyeye. Hem üst seviye maçlar olması, hem çok heyecanlı geçmiş olmaları ve hem de yakın tarihlerde oynanmış olmaları Shakhtar ve Atalanta maçlarını analiz etmek adına tekrar izlemem için yeterli sebep oldular.
Dinamo Zagreb-Shakhtar Donetsk
Bjelica bu karşılaşmaya farklı planlarla hazırlanmış. Kağıt üzerinde 3-4-3 olarak gözüken diziliş, rakibi karşılarken 4’lü savunma hattına dönüyor.
Hücumda ise Bjelica kompakt olarak dar alanda bekleyen rakibine eşleşme problemi yaratmak ve daha kalabalık olarak 3. bölgede yer almak adına sağ stoper Catherine’i bir kanat oyuncusu gibi 3. bölgeye sokmaya çalıştı. Bu noktada henüz ikinci bölgede hücumu olgunlatırırken ters kanattaki oyuncuların da rakibi açmak adına topsuz olarak çizgiye yaklaşmaları bir avantaj olabiliyor.
Bu durum rakibin dengesini bozmuş olmalı, zira yukarıdaki videodan [18. dakika] 6 dakika sonra yine Catherine’in bindirmesi ve sonrasındaki ortası ile eşitliği yakalıyor.
Yine iyi hücum geçişleri yapıyor bu maçta Dinamo Zagreb, hatta bir tanesinde de direğe takılıyor. Maçın 78. dakikasından sonrasına iki kırmızı kart ve uzatmaların sonunda bir penaltı olmak üzere 4 gol oluyor ve iki takım da birer puanla sahadan ayrılıyor. Bu arada 10 kişi kaldıktan sonra durum 1-1 iken 20 yaşındaki Dira’yı oyuna alması da önemli olabilir diye düşünüyorum.
Ancak bu maçta Bjelica bana üst seviyelere göz kırpar bir iş çıkardığını düşündürttü.
Dinamo Zagreb-Atalanta
Ve belki de Bjelica’nın ismini daha geniş kitlelere yayılmasını sağlayan maça geldi sıra. İki takım da savunmada 3’lü başladı. Hücumu izlemek bir yana özellikle ilk yarıdaki savunma anlayışlarını izlemek yorucu ancak keyifli oldu. Herkes yüksek efor ve yardımlaşma ile oynadı. Üç stoper ile kenar beklerin ve önlerindeki orta üçlünün takım savunmasına katkıları üst düzeydi. Atalanta’nın 3. bölgeye girdikten sonra savunma kaymalarla sürekli değişmek suretiyle genelde 5’li bir hat oluşturdu.
Bir başka örnek; kaymaları o kadar iyi yaptılar ki, son derece kolayşmış gibi gözüktü maç boyunca. Savunmaya orta sahadan gelen bu destek ile sol stoper yerini kaybetmemiş oldu. İletişim, konsantrasyon ve uyum için de çalışma gerektiriyor.
İzledikçe örnekleri paylaşmak istiyorum, rakibi kendi kalelerine doğru “püskürtüyorlar” adeta. Bir pas sonrası rakibi yüzü kendi kalesine dönük yakalamak -ki bu pozisyonda öyle oldu-, yine rakip tarafından iyi kontrol edilemeyen bir top baskıyı tetikleyen, baskıyı birkaç oyuncu ile birlikte başlatmak için tetikleyici etkenlerden bazıları ve Zagreb bunları maç boyunca son derece etkili şekilde uyguladı.
Sonuçta her hoca antrenmanlarda kafasındaki önem verdiği noktalara göre antrenmanı şekillendirmeye çalışıyor. Doğru ya da yanlış değil, her hocanın farklı öncelikleri olabilir, bu öncelikler ve bunun oyuncu grubuna uygunluğu, bu öncelikleri ekibe ne kadar yansıtabildiği, ne ölçüde uygulatabildiği ve ekibin bu öncelikleri ne kadar uygulayabildiği gibi birçok parametre var. Bjelica’nın bu kaymalara, savunma agresifliğine en az hücum varyasyonları kadar kafa yorduğunu düşünüyorum.
30. dakikada 2-0’ı sol kanat oyuncusunun derine inip ceza sahası yayına çıkardığı bir pozisyonda buluyorlar.
3. gol ise yine bir geçiş ile geldi, Olmo’nun top taşıma özelliği bir kere daha ön plana çıktı, topla hızlı çıktı ama acele etmedi, top boş olan diğer kanada aktarıldı. Esas pozisyonu defansif orta saha olan Ademi – bu karşılaşmada farklı görevler de verilmişti belli ki- ceza sahasında asisti yapan isim oldu, maç içinde ona ceza sahası koşusu yapması görevinin verildiği başka pozisyonlarda oldu.
Bu savunma anlayışı Atalanta’ya pozisyon üretmek anlamında sıkıntı oluşturdu, ilk isabetli şut 45. dakikada kalecinin üzerine atılan bir şutla olabildi. Geçişlerde de her zaman çok hızlı olmasa da akılcı hareket ederek sonuca ulaştılar. İkinci yarıda Zagreb’in attığı tek gol ile maç 4-0 sona erdi. İkinci yarı Atalanta önemli pozisyonlardan faydalanamadı, skor bu kadar gösterişli olamayabilirdi belki ancak Zagreb adına oynanan oyun son derece tatmin edici oldu.
Belki gol ya da asist üretemedi ama Olmo’nun Dinamo Zagreb’in topu özellikle 2. bölgeden 3. bölgeye taşınması anlamında önemli bir rölü oldu. Maçı 12’si başarılı 14 dribling ile tamamladı. Önümüzdeki dönemde çalıştıracağı yeni takımında da bu rolde bir oyuncu profili düşünecektir.
İzlenimler
Nenad Bjelica pragmatist bir teknik direktör. Zaten basında da daha haberi çıkar çıkmaz bu minvalde tanımlamalar yapılmıştı. Hangi dizilişi tercih ediyor, hangisini en çok seviyordan ziyade saha içinde istediği oyuna uygun oyun planı üzerinde kafasını yoruyor gibi gözüküyor. Çalıştırmış olduğu üç takımda da bir takım olma durumu, beraber hareket etme, ahenk, uyumdan söz etmek mümkün bana göre.
Farklı oyun formatları denese de en temel önem verdiği noktalar dirençli bir takım yaratmak, orta saha oyuncularının mutlaka hem hücuma hem de savunmaya (3. ve 1. bölgelere) desteğini sağlamak, kesinlikle etkili geçişler yapabilmek ve switch game – hücumun bir noktasında topun ters kanada aktarılması- denebilir.
Spezia’dan sonra Lech Poznan ve Dinamo Zagreb dönemleri bana gösteriyor ki Bjelica elindeki malzeme kalitesi arttıkça kendi çıtasını ve dolayısıyla takımın çıtasını yukarıya çekme potansiyeli olan bir teknik adam. Kafasında planlar var, bu planları elindeki oyuncu grubu kalitesi arttıkça sahaya daha fazla yansıtmış gibi geldi bana. Bu sebepten dolayı da aslında kendi kariyeri açısından bundan sonra atacağı adım çok önemli olacak, sadece Fenerbahçe açısından düşünmemek gerek. Bir alt ligde [Serie B] iyi işler yapmaya gayret eden, elinde daha iyi imkanı bulunca gelişim gösteren, arayan, deneyen bir teknik adamın bir sonraki hamlesi mutlaka önemli kulüpler tarafından da merakla bekleniyor olmalı. Bir sonraki durağında yapacağı iyi işler onu bir üst sınıfa çıkartabilir. Bu durum onu yeni görevi için daha seçici ve daha motive edici yapabilir.
Fenerbahçe’yi seçmesi onun için de riskler barındırsa da yeni yapılanma sürecinde yönetimin önümüzdeki süreç ile ilgili planları hocayı ikna edebilir.
Fenerbahçe’ye ne kadar uygun sorusu da önemli tabi. Öncelikle hala “potansiyeli olan hoca” sıfatından dolayı maddi anlamda isim hocalardan daha makul seviyelerde olma ihtimali yüksek olacak.
48 yaşında, günümüz modern ama daha karmaşık, daha sıkışık futbol anlayışına adaptasyonu, motivasyonu daha yüksek olabilir. Farklı liglerde ve seviyelerde çalışmış olması da bence ülkeye uyumu açısından bir avantaj olabilir.
Pragmatik olduğundan bahsetmiştim, belli ki rakip analizlerine de önem veriyor, ona göre farklı kurgular deneyebiliyor. “Gençlere önem veriyor” dan ziyade elindeki oyuncu grubundan oynanacak maça en uygun olan ekibi seçiyor demek daha doğru. Yani zorluk derecesi yüksek de olsa bir maça eğer vereceği görevi yerine getireceğine inanıyorsa bir genç oyuncu ile de başlayabilir. Bu anlamda önümüzdeki sezon Fenerbahçe’nin başında olursa Ferdi ve Zajc hatta eğer takımda kalırsa Allahyar için bir fırsat olabilir diye düşünüyorum.
Oyuncu profili olarak da mutlaka belli transferler isteyecektir. Ancak eldekilerin de parlatılması son derece önemli. İlk 11 için yapılacak 4-5 yeni transfer ve gidecek oyuncuların durumuna göre farklı oyun formatları için farklı profilde transfer edilebilecek 3-4 oyuncu takımın çehresini değiştirebilir.
Her hoca mutlaka soru işaretleri barındıracak Fenerbahçe için, bundan kaçış yok. Yani “X gelirse kesin şampiyon yapar”, “Y gelirse hayatta başarılı olamaz” söylemleri benim için fazla havada. Bjelica makul ihtimallerden biri, gelirse ona her hocaya sağlanması gerektiği gibi uygun bir çalışma ortamı yaratıp ne yapacağını beklemek gerekiyor. Burada camia olarak yönetimin verdiği kararı desteklemek önemli, aksi durumda son senelerdeki kaotik ortamı tekrar tekrar yaşamak çok da zor değil. Bu durumun TEK sorumlusu da -bir kere daha- yeni gelen hoca olmayacak.