Haziran ayı başlarında, Fenerbahçe taraftarları geride kalan keşmekeş sezondan sonra biraz şaşkındı. Yanal-Yıldırım krizi, İsmail Kartal’ın göreve getirilmesi, oynanan futbol ve takım otobüsünün kurşunlanması derken, ligi ikinci sırada bitiren takımın demirbaşlarının miadını doldurduğu ve değişimin şart olduğu yükselen bir ses halini almıştı. Ancak İsmail Kartal ve oyuncuların, başkan Aziz Yıldırım ile olan iyi ilişkileri sayesinde kadrodaki devrimin bir anda olmasını bekleyenlerin sayısı hayli azdı. Öte yandan, 2015 yazında sözleşmeleri biten oyuncuların sayıca fazla olması (Kuyt, Webo, Emre, Selçuk, Bekir, Egemen, Mert) ve kadronun yaşlı kurtlarından olmaları yeni yapılanma için iyi bir fırsattı (Gidenlerin yaş ortalaması 32.2). Milan’ın Kaka ve Sheva’lı altın çağından sonra yaşadığı yaşlanma sendromundan kaçış için daha iyi bir zamanlama olamazdı. Bunun yanında değişen yabancı sınırıyla transferde daha özgür olma fırsatı da yakalanmıştı.
Don Terraneo
Kulüp 2015 yazındaki ilk hamlesini, sportif direktörlüğe Terraneo’yu getirerek yaptı. Aykut Kocaman’ın teknik direktörlüğe geçişinden sonra rafa kalkan bu mevkinin sınırlarının net bir şekilde çizilemediğini Kocaman bizzat söylemişti. Doğal olarak İtalyan futbol adamının Türkiye’de belirli bir karşılığı olmayan bu göreve anlam kazandırıp kazandıramayacağı merak konusu olmaya devam ediyor.
Görevi bırakan Kartal’ın yerine Vitor Pereira ile anlaştıktan sonra, son yıllarda kulüpte görülmeyen bir transfer sirkülasyonu başladı. Nani, van Persie, Kjaer, ve Josef başta olmak üzere yüksek bütçeli transferlerle son yıllarda taraftarın gittikçe azalan iştahı yeniden alevlendi, bunu 35.000’e dayanan kombine satış rakamlarından anlamak mümkün. Geçen sezon sonunda lig ikincisi olarak katılmaya hak kazanılan Şampiyonlar Ligi Ön Elelemeleri’nden neredeyse hiç umudu olmayan taraftarlar, bu gelişmelerin ardından beklentileri bir anda büyüttü. İlk ön eleme turundan Shakhtar çıkmasına rağmen tribünlerin olası bir kötü sonuçta hayal kırıklılığı yaşayacağını görmek için sosyal medyada ufak bir tur yeterli.
Önceki Sezonlarda Ne Oldu?
Neredeyse tamamen yenilenen Fenerbahçe için henüz çok erken olmasına rağmen beklentiler bu kadar artmışken, kulübün yakın tarihine bakmak ve dersler çıkarmak mümkün. Milenyum sonrasına baktığımızda yaz transferinin bu kadar ateşli geçtiği 4 sezon görüyoruz: 2000-2001, 2003-2004, 2010-2011 ve 2015-2016. Bu sezonların bir başka ortak noktası da; sezona yeni antrenörlerle başlanması. (Mustafa Denizli, Christoph Daum, Aykut Kocaman, Vitor Pereira)
Yüzeysel olarak baktığımızda henüz yeni açılan 2015-2016 sezonu haricindeki 3 sezonda da takımın ligi şampiyon olarak bitirdiğini görüyoruz. Mustafa Denizli ve Daum dönemlerinde takımın Avrupa kupalarında olmaması sebebiyle, lige daha konstantre bir hazırlık dönemi geçirildi. Aykut Kocaman döneminde ise erken başlayan Avrupa maceresı dolayısıyla takım kimyasının oluşması için Antalya’daki devra arası hazırlık kampına kadar beklemek gerekecekti.
2000-2001: Denizli Pragmatizmi
Sezona Mustafa Denizli’yle başlayan Fenerbahçe; Rapaic, Revivo, Andersson, Balic, Lazetic, Zoran Mirkovic, Misko Mirkovic, Yusuf Şimşek gibi transferler yaparak Galatasaray’ın dört yıllık hanedanlığını yıkmak için önemli adımlar attı. Ali Güneş ve Serhat Akın gibi genç gurbetçilerin transferleri, sezonun zorlu virajlarında yaptıkları katkılarla rotasyona önemli bir katkı yapıldığını herkese gösterecekti.
Sezona üçlü defans ile başlayan Mustafa Denizli, hücumdaki yeni silahlarının hepsini aynı anda sahaya sürmemekte ısrarcıydı. Altıncı haftada Kadıköy’de oynanan Yozgatspor maçına kadar Revivo-Rapaic-Balic ve Anderson’u aynı anda sahaya sürmeyerek önce takım savunması dediğini gösteriyordu. Kariyeri boyunca pragmatizmiyle istediği sonuçları almayı başaran Mustafa Denizli, ilk 10 haftada aldığı 7 galibiyet, 1 beraberlik ve 2 mağlubiyet ile yeni bir takım için başarılı bir başlangıç yaptı. Ligin ikinci yarısına da 6 maçlık galibiyet serisiyle başlayan Fenerbahçe, Mustafa Denizli önderliğinde 4 senelik aradan sonra şampiyon olmayı başardı.
2003-2004: Çılgın Daum
Kabus gibi geçen 2002-2003 sezonunu lider Beşiktaş’ın 34 puan arkasında 6. Sırada bitiren Fenerbahçe, yeni sezona Daum ile başladı.Transferde van Hooijdonk gibi büyük bir tecrübe ve kalitenin yanında Luciano, Aurelio, Selçuk Şahin, Tomas, Petkov, Servet Çetin, Enke kulübe kazandırıldı.
Avrupa kupalarında bu sezon da olmayan Fenerbahçe, lig odaklı bir hazırlık dönemi geçirerek, ligin ilk haftasında Aykut Kocaman’ın İstanbulspor’u karşısında 0-3’lük şok bir yenilgiyle başladı. Daum ise şuursuzca olarak eleştirilen ofansif oyun arzusundan vazgeçmeyerek düzeninde bir değişikliğe gitmedi. Devre arasında Nobre’nin alınmasıyla forvet ikilisinde ideali bulan Fenerbahçe, Tuncay-Nobre-Hooijdonk ve Serhat ile zaman zaman 4-2-4’e evrilen bir takım olarak sezonu şampiyon bitirdi.
2010-2011: Kocaman Değişim
Daum dönemi yine son haftada kaybedilen bir maçın ardından katastrofik bir şekilde bitti. Daum ile yolların ayrılmasından sonra, Aykut Kocaman direksiyonun başına geçti. Daha önceki demeçlerinde 3-5-2 sistemini, kanat oyuncularına çok yük bindiği için demokratik bulmadığını söyleyen genç hoca, kuracağı takımda da sorumlulukları eşit dağıtma peşindeydi. 4-3-3 sistemini oynatmayı planlayan ve transferleri bu minvalde yapan Kocaman, önceki beş sezonda takımın saha içi lideri olan Alex’i bu sisteme adapte etmekte gayet zorlandı. Hatta bir süre sonra Alex’in olaylı ayrılışına kadar kafasındaki sistemi rafa kaldırmak zorunda kalacaktı.
Niang, Stoch, Dia, Yobo ve Caner gibi önemli transferlerle sezona 22 milyon Euro harcayarak başlayan Fenerbahçe’nin Şampiyonlar Ligi Ön Elemesi öncesi sadece bir ayı vardı. Ancak transferlerin geç yapılmasından dolayı Young Boys eşleşmesinde sahada yeni transfer olarak sadece Stoch vardı. Kazım Kazım, Gökhan Ünal ve Bilica gibi oyuncuların ilk 11’de sahada oldukları bu eşleşmede, İsviçre temsilcisi şok bir sonuçla turu atladı. Niang ve Yobo transferlerinin geç yapılması büyük eleştiri alırken, Kocaman’ın sistemi de Alex’in etkisizleştirdiği için hedef tahtası haline geldi.
Lige de kötü başlayan takım, ilk yarı sonucunda 10 galibiyet, 3 beraberlik ve 4 yenilgiyle 33 puan alarak taraftarlarını endişeye sürükledi. Kadıköy’de alınan 2-0’lık kritik Trabzonspor galibiyetiyle ivme yakalayan takım, yakaladığı galibiyet serisiyle sezonu averajla şampiyon tamamladı.
Nasıl Başlamak Lazım?
Son yıllarda büyük değişimler sonunda kurulan üç kadronun da sezonu şampiyon tamamladığını gördükten sonra, Pereira’dan da aynı başarının beklenmesi kaçınılmaz, özellikle de Türkiye şartlarında. Ancak Portekizli hocanın en büyük handikabı; çok çabuk bahar havasına girme özelliğine sahip olan taraftarların, Şampiyonlar Ligi beklentilerinin de bir hayli artması. Lucescu’nun İskandinav ülkeleri kadar sistemli takımı Shakhtar karşısında, Pereira’nın yeni ve henüz kurulma aşamasında olan ekibinin işi bir hayli zor.
Örneklerimiz arasında Avrupa arenasına erken açılan tek takım olan Kocaman’ın kadrosunun, Young Boys ve PAOK karşısında ne kadar dağınık olduğunu hatırlamak, Fenerbahçe taraftarları için Shakhtar maçı öncesi beklentileri gerçeğe yaklaştırma açısından mantıklı olacaktır. Pereira’nın Kocaman’a göre olan en büyük artısı transferlerin zamanında yapılmasıyken, en büyük eksisi ise Young Boys yerine Shakhtar gibi bu seviyeleri gözü kapalı oynayabilecek bir gelenekle karşılaşacak olması.
İlk basın toplantısından beri ısrarla ofansif ve baskılı bir oynayan takım yaratacağını söyleyen Portekizlinin, ilk maçında nasıl bir takım sahaya süreceği de merak konusu. Mustafa Denizli gibi sağlamcı mı olacak, Daum gibi maceracı mı? Hızlı ataklar konusunda uzman olan Donetsk temsilcisi karşısında önce gol yememeye çalışan, Denizli pragmatistliğinde bir kadro sonucu almaya daha yakın gibi gözüküyor. Ama son karar geldiği ilk günden beri camia ve taraftarların desteğini arkasına alan Vitor Pereira’nın.