Şampiyon olunamamış bir sezonun ardından özellikle İsmail Kartal’a gelen eleştiriler, takımın yaşlı bulunması, taraftarın istediği baskılı, istekli futbolun çoğunlukla oynanaması gibi etkenlerin ardından Fenerbahçe yeni sezona yep yeni bir “bakış açısı” ile girdi.
Neydi bu bakış açısı?
Özellikle son senelerde Aziz Yıldırım’ın adeta takımın teknik patronu olduğu yönündeki söylentilerin ardından – ki son haftalarda maç sırasında kulübe ile yapılmış olan telefon konuşması buna dayanak gösterilebilir- başkan tamamen karşıt bir tavır sergileyerek yeni sezon için adeta kendisinin futbol takımının üzerinden elini ayağını çekeceğini cümle aleme göstermek istercesine bir sportif direktör getirdi. Bununla da yetinilmedi, bir de yabancı bir teknik direktör getirtildi.
Tüm Fenerbahçeliler bu sürecin nasıl geçeceğini merak etmeye başladı. Hatta sportif direktör olarak işin başına getirilen Terraneo’nun bıyıkları özellikle sosyal medyada ufak ufak alay konusu bile oldu. Ancak sonrasında gerek teknik direktör Pereira’nın geçtiğimiz sezon taraftarın teknik direktöründen göremediği duruş, hal ve tavırı fazlasıyla göstermesi, gerekse de sportif direktör Terraneo’nun çok kısa bir sürede ikisi en üst seviye transfer olan toplam 8 transferi kamp dönemine yetiştirmiş olması Fenerbahçe’deki havayı bir anda müthiş bir enerjiye dönüştürdü. Bu enerjinin açığa çıkmasında yapılan transferlerin hemen hemen hepsinin doğru bölgelere yapılmış olduğu kanaati ve takımdaki değişimin yaşları 33-34 üzeri oyuncular öncelikli olarak yapılmasının payı olduğu muhakkak. Burada sanırım tek hemfikir olunamayan konu kaleci Mert oldu.
Yönetim, oluşan bu pozistif havayı dünyanın en önemli gol silahlarından birini, Robin van Persie’yi de getirerek Avrupa çapında büyük bir sükseye imza attı. Özellikle İngiltere medyasını her gün takip eden biri olarak İngilizlerin Persie ve hatta Nani transferlerinden çok şaşkın olduğunu belirtmem gerek. Bir anda bu oyuncuların yapacağı kamp yerleri, Topuk Yaylası’nın boy boy fotoğrafları yayımlandı.
Şeytanın Avukatlığı
Biraz da şeytanın avukatlığını yapayım ve önümüzdeki süreçte Fenerbahçe’yi bekleyen tehlikelerden bahsedeyim.
Öncelikle yepyeni bir hoca ve yepyeni bir yabancı oyuncu topluluğu Fenerbahçe. Ben insanların yaşadığı coğrafyaya, iklime, sosyal yaşamına adapte sürecinin olduğuna inananlardanım. Tabiki bu durum bazı futbolcularda çok çabuk atlatılırken bazı oyuncularda aylar sürebiliyor. Bu kadar fazla yeni transfer varken bu bir soru işareti.
Pereira’nın demeçlerine bakılırsa yep yeni bir oyun anlayışı olacak. Bu yeni anlayışa yeni oyuncuların kısa sürede adapte olup olmayacağı da soru işareti.
Bu soru işaretlerinin 28 temmuz ön eleme maçından sonra ayyuka çıkacağı da aşikar. Muhtemel bir galibiyet “bu takımdan zaten beklenen buydu” dedirtecek. Öte yandan alınacak bir yenilgide ise bu durumu taraflı tarafsız hazır bekleyenler tarafından “acaba bu toplama takım gereken patlamayı yapamayacak mı” sorularını da gündeme getirecek. Teknik ekipte ciddi bir baskının oluşmuş olduğunu da söylemek lazım. Her ne kadar Pereira “baskı beni motive ediyor, baskı ile yaşamayı biliyorum” gibi bir açıklama yapmış olsa da , Türkiye’yi daha “yaşamamış” olduğunu unutmamak gerek. Türkiye’deki inişler ve çıkışlar başka bir ülke futbol ikliminde kolay kolay görülmez. Şu an “yeni Morinho” havası estirilen Pereira bir anda “çaylak antrenör” yaftasını yiyebilir. Ülkenin gerçekleri bunlar.
Süreci hep beraber göreceğiz. Ancak Fenerbahçe’deki bu köklü değişimin kulübün menfaatine olduğunu düşünüyorum. Kulüp başkanının teknik – taktik olarak takımın iç dinamiklerinden uzaklaştığı, iş bilen bir sportif direktör, başarıya aç, karizmatik, bilgili bir teknik direktör ve maliyetli de olsa yerli yerinde yapılmış transferler Fenerbahçeli taraftarların önümüzdeki sezonlara umutla bakmalarına sebep oluyor.
Herkese iyi haftalar dilerim.