Ender ve eşsiz bir an: Irak’ın Asya Kupası zaferi

1

Futbolun geniş kitlelerce neden bu denli sevildiği yıllar boyu sorgulanan bir konu oldu. Bu sorunun cevabı tek başına estetik zengini bir çalımı veya görsel festival niteliğindeki bir golü izleme isteği gibi yalın bir nedenle açıklanamaz. Futbol ve insan arasındaki ilişki bundan çok daha karmaşık bir yapıda, çok daha derin ve duygusal bir düzlemde yer alıyor.

Futbolda nadiren de olsa en büyükler yeniliyor, mazlumlar zafere yürüyebiliyor. Yokluktan gelen bir genç bu dünyanın tepesine çıkabiliyor. Çok çalışan, çok mücadele eden, çok isteyen bazen tabelada, bazense onların yolculuğuna tanıklık edenlerin vicdanında mükâfatını alıyor. Oyunun ardındaki hikayelerde herkesin ideallerine yer bulunuyor. O hikayelerden birinin öznesi olan oyuncu ya da takım ile kendini özdeşleştiren kişiler, adeta alternatif bir gerçekliği yaşama hazzına erişebiliyor.

Futbol, ona gönül verenlerden zamanını, parasını, terini, gözyaşını, emeğini, hatta bazı trajik durumlarda hayatını talep edebiliyor. Ancak tek bir zafer anında, kitlelerin sevinci olarak borçlarının tümünü geri ödeyebiliyor. İnsanların ortak hırslarını, umutlarını, hayallerini taşıyor. Futbol, insanları ortak bir amacın etrafında toplayıp, aynı duygusal yoğunluğu paylaşmaya sevk ediyor. Aramızdaki farklılıkları unutturup birlik olmanın gururunu hatırlatıyor. Farklılıklarımıza rağmen ortak bir noktada buluşabileceğimiz umudunu perçinliyor.

Bundan 10 yıl önce, ülkemize çok da uzak olmayan bir coğrafyada futbolun birleştirici gücü bir kez daha kendini göstermişti. Irak topraklarına uzun yıllardır savaş, işgal, acı, şiddet ve umutsuzluk hakim. Halk da toplumsal bir ayrışmanın eşiğinde bulunuyor. 2007 yılının Temmuz ayında ise büyük trajedilere göğüs geren ülke halkı, birkaç günlüğüne de olsa futbol aracılığıyla tekrar kenetlenmişti. Irak milli takımı, aleyhindeki ihtimallere meydan okuyarak kimsenin tahmin edemediği bir başarıya imza atmış, tarihinde ilk kez Asya Kupası’nı kazanmıştı. 29 Temmuz 2007 tarihinde Bağdat sokakları ortak bir gurur ve sevincin yankıları ile inledi.

2

Şiddete Aşına Bir Takım

Şampiyon takımın futbolcuları farklı bölgelerden gelip, farklı kültür ve mezheplere mensup olarak yetişseler de ülkelerinin şiddet dolu ortak geçmişinin paylaşıyorlar. Turnuvadaki tüm maçlarda forma giyen orta saha oyuncusu Hawar Mulla Mohammed işgal sürecinin zorluklarını hatırlıyor. Hava saldırıları sürerken antrenman yapmaya çalıştıklarını, evinin yakınına düşen bombaların sallantısı hala aklında.

Amerikan saldırıları öncesinde de Irak milli takımı korku ve şiddete çok uzak değildi. Saddam Hüseyin’in en büyük oğlu Uday, sahadaki başarısızlığın bedelinin acımasız bir şekilde ödendiğinden emin olurdu. Oyuncuların karşılaştığı zulümler arasında dayak, işkence ve hapis cezası bulunuyordu.

2003 yılında sonra takım üzerindeki bu gaddar baskı hafiflese de 2007 yılına gelindiğinde, gerek ülkede gerekse takımdaki kargaşa sürmekteydi. Turnuvanın başlamasına yalnızca haftalar kalmasına rağmen ekibin bir teknik direktörü yoktu. Brezilya’dan Jordan Vieira son anda takımın başına getirildi.

“When Friday Comes: Football, War and Revolution in the Middle East” kitabının yazarı ve gazeteci James Montague, turnuva öncesinde takımla vakit geçirmiş. Kamp dönemine dair, oyuncuların ülkelerindeki gelişmelerden fazlasıyla etkilenmiş olduğunu aktarıyor: “Birçoğu şiddet olaylarında yakınlarını kaybetmişti. Bazıları isyancılar ve suç çetelerinden kendilerine ve ailelerine yönelik tehditler alıyordu.” Montague ayrıca takım arkadaşları arasında bir yoldaşlık hissi ve birlik duygusuna da değiniyor. Oyuncular etnik, kültürel ve mezhepsel farklılıklarının takım içinde rahatsızlık yaratmasının önüne geçerek birlik olmanın yolunu bulmuşlar. Ancak ülkelerinde yaşanan vahim gerçekliğin yükünü taşıyorlardı.

Teknik Direktör Vieira, oyuncularının o dönemki psikolojik durumlarını yönetmenin çok zor olduğunu söylüyor.  Turnuva öncesi Ürdün’deki kamp esnasında, takımın fizyoterapisti doğum yapacak karısının yanında olmak için Irak’a dönmek üzere izin almış. Kampa dönüş için biletini almaya gittiğinde ise bir bombalı saldırı dolayısıyla hayatını kaybetmiş. Bu olay karşısında Vieira, “Böyle bir olay karşısında, onlarla oturup ağlamalı mısınız yoksa güçlü olmalarını söyleyerek teselli etmeye mi çalışmalısınız bilemiyorsunuz.” şeklinde yaşanan zorlukları aktarmaya çalışıyor.

Karmaşık bir hazırlık dönemi geçirerek turnuvaya katılan takımdan beklentiler oldukça sınırlıydı. Futbolcular dahi grup maçlarından sonra evlerinin yolunu tutacakları düşüncesine sahiptiler. Turnuvanın ilk maçında Tayland karşısında alınan beraberlik, bu algıyı değiştirmeye yetmeyecek zayıf bir sonuçtu.

3

Sonraki maçta turnuvanın favorilerinden Avustralya karşısında alınan 3-1’lik galibiyet ise ülkelerindeki insanların ve dünya çapında turnuvayı takip eden futbolseverlerin dikkatini çekmeyi başardı. Turnuva kadrosundaki oyunculardan Salih Sadir, her maçtan sonra soyunma odasına dönüp ülkelerindeki insanların ve ailelerinin tepkilerini takip ettiklerini hatırlıyor.  Sadir o günleri, “İnsanların bize olan desteği giderek artmaya başlamıştı. İnsanları birleştirdiğimizin farkına varmıştık. Oyuncular olarak kupayı Bağdat’a getirmeye kararlıydık.” şeklinde anlatıyor.

Zafere Giden Kanlı Yol

Irak grubu lider bitirdi. Sonraki turda rakibi Vietnam oldu ve 2-0’lık galibiyet takımı yarı finale taşıdı. Güney Kore maçı öncesinde turnuvanın gözbebeği olmuşlardı. Kupa yarışında onlara verilen destek dünya çapında yayılmıştı. Her milletten turnuvayı takip eden futbol severler, ülke halkının birkaç günlüğüne de olsa acılarını biraz olsun hafifletecek bir zafer gecesi yaşamasını diliyordu. Normal süresi golsüz beraberlikle geçilen maçta penaltı atışlarıyla finalist belirlendi. Irak’ın kupaya uzanması için son bir adım kalmıştı.

Derken ülkenin yıllardır içinde bulunduğu zalim gerçeklik çirkin yüzünü tekrar gösterdi. Takımı finale taşıyan galibiyetin kutlamalarını hedef alan bombalı saldırılar 50 kişiyi hayattan kopardı. Oyunculardan bazıları final maçına çıkmak konusunda şüpheler yaşamaya başladı. Bir futbol maçı uğruna daha fazla kan akmasından çekiniyorlardı.

Öte yandan bu vahim olayla birlikte turnuvanın anlamı değişmişti. Saldırılara karşı oluşan tepkiler, final maçının bir onur mücadelesine dönüşmesine sebep oldu. Saldırılarda 12 yaşındaki oğlunu kaybeden acılı bir anne, ulusal televizyona çıkarak takım şampiyon unvanıyla ülkeye dönene kadar vefat eden oğlunu toprağa vermeyeceğini açıkladı. Bu bir dönüm noktasıydı. Oyuncular bir araya gelerek yola devam etme kararı aldılar. Artık acı çeken bir halkın yükünü omuzlamışlardı. Kazanmak zorunda hissediyorlardı.

4

29 Temmuz 2007 akşamı turnuvayı daha önce üç kez kazanmış Suudi Arabistan’ın karşısına çıktılar. Yürekleri yettiğince savaştılar. Dakikalar 72’yi gösterdiğinde özlemle beklenen gol geldi. Suudi kalecinin hatasında iyi yükselen takım kaptanı Younis Mahmoud tarihi bir gole imza atarak ülkesini sevince boğdu. Oyuncuların gol sevinci, kelimelere dökülemeyecek çok fazla duyguyu barındırıyordu. Zaferi, saldırılarda oğlunu kaybeden o acılı anneye adadılar.

Maçı bitiren düdüğün ardından coşku Bağdat sokaklarını sardı. Sadece birkaç gün önceki saldırılar kimseyi durdurmamış, halk sokaklara dökülmüştü.  Bölgede görev yapan o dönemki CNN muhabirlerinden Arwa Damon, o günü Irak’ta bulunduğu süre içerisindeki en mutlu gün olarak tanımlıyor.  Mümkün olacağını düşünmediği sevinç manzaralarına tanık olduğunu söylüyor. İnsanların sokakları doldurup galibiyeti hep birlikte kutladıklarından bahsediyor. Son yıllarda bunca şey atlatmış bir halk için ender ve eşsiz bir an.

5

Fakat bu kısa birliktelik ve mutluluk anının hatırası çabuk solacaktı. Irak o günden sonra da tehlikenin, şiddetin ve toplumsal bölünmenin hüküm sürmeye devam ettiği bir coğrafya oldu. Ancak şampiyon takımın kadrosundaki emeği geçen herkese, Irak halkına o günü yaşattıkları için teşekkür etmek gerekiyor. Ülkelerine, üzerinden 10 yıl geçtikten sonra bile gurur ve mutlulukla hatırlanacak bir zafer kazandırdılar.

Yazımı o kadrodaki isimlerden Mohammed’in sözleriyle noktalamak istiyorum. “Her birimizin içinde yanan bir ateş vardı. Patlama, hayatını kaybeden insanlar, onlar hakkında duyduklarımız… Bu mutluluğu Irak halkına yaşatmalıydık.”

Onlar uzun zamandır acı çeken bir ulusa ender ve eşsiz bir mutluluk yaşattılar ve izleyen herkesin saygısını kazandılar.

Kaynak: CNN