2008-2009 UEFA Kupası yolculuğunda Baros’un Hamburg’a attığı gol sonrası spiker ‘Baroş baroş aman ne hoş’ tarzında bir ifade kullanmıştı. Sonrası malum…
Kadıköy’deki finale ramak kalmışken 3-2’lik travmatik bir mağlubiyet Ali Sami Yen’in ışıklarını kapatmıştı.
Hasan Şaş’a gösterilen tepkiler, Bülent Korkmaz’ın stoper oynatmak zorunda kaldığı Kewell’a kadar çok şey yazıp, çizildi.
Geriye bu takım neden 1.5 milyon Euro için Meira’yı sattı denmişti.

Aradan geçen 15 sene sonra Çekya’da maçı izlemeye gelen Baros, muhtemelen Sparta Prag – Galatasaray maçında bizler gibi DEJAVU yaşadı.
O dönem yapılan stoper tartışmaları bu defa yerini beklere bıraktı.
Maçın kırılma anları da benzerdi zaten. Kayış bir anda kopunca geriye izlemek kaldı.
Bu film bize çok tanıdık gelmişti. Fragman uyarmıştı ama sanırım en can alıcı noktası yeniden izlemekti.
Sonucunda Old Trafford çimlerini ezip geçen takımla Letna Stadyumu’ndan hayal kırıklığı ile dönen takımın aynı olduğunu söyleyemesek de başındaki hoca Okan Buruk’un bu proje için en doğru kişi olduğunu gönül rahatlığı ile söyleyebiliriz.
Bir soru işareti ise şu konu: 2000’li yılların başlarında Şampiyonlar Ligi’nde mücadele eden Türk takımları Kopenhag, Sparta Prag ve benzeri takımlara karşı zorlanmadan kazanırdı ama yakın döneme bakıldığında bu tablonun değişmesi bazı gerçekleri suratımıza vurdu.
Yapılan yıldız görünümlü transferlere rağmen beklenen etkinin oluşmaması asker – general oyuncu tartışmasını bir kez daha hatırlattı. Kim bilir belki de yeni nesil taraftarlar ilerleyen yıllarda mücadele gücü yüksek, estetik görünmeyen ve takım aidiyeti yüksek isimleri isteyecek.