Bulutlu Pazarlar, Güneşli Pazartesiler

İki takım da sahadaki yerlerini aldı, hava güneşli, zemin ve şartlar top oynamaya oldukça müsait. Hakem yardımcıları ile göz göze geldi ve mücadele başladı. Her iki takıma da başarılar diliyoruz.
Bu cümleler bizim nesil için değilse de bizden önceki jenerasyonlar için radyo başında en sık duyulan futbol cümlelerinden. Birazdan maçı anlatacak spiker önce hava durumunu değerlendiriyor ve hava güneşli, zemin de futbola elverişli ise eğlenceli bir 90 dakika bizi bekliyor. Öyle ya futbol için güneşli bir pazar öğleden sonrasından daha güzel bir an olabilir mi?maxresdefault

1954 yılının 4 Temmuz Pazar günü sabahın erken saatlerinde perdesini arayan Batı Almanya kaptanının içini bir sıkıntı kaplamıştı. Hava oldukça güzel, güneş alabildiğine parlaktı. Evet, hava şartları top oynamaya oldukça elverişliydi ancak savaştan kalma sıtma belası yüzünden güneşli havalarda kaslarının ağrısı onu çok etkiliyor ve çoğu kez istediği gibi oynayabilmesini engelliyordu. Öğlededen sonra oynanacak Dünya Kupası finalini ve Puskas’lı Macarları göz önünde bulundurunca, bu ihtimali hiç de arzulamadığı açıktı. Neyse ki öğleye doğru kara bulutlar imdadına yetişti. Günün sonunda kaptanı olduğu Batı Almanya tarihinin ilk Dünya Kupası şampiyonluğunu kazanacaktı.
1954’teki Dünya Kupası şampiyonu takımın kaptanı Fritz Walter, 31 Ekim 1920 yılında Kaiserslautern’de dünyaya geldi. Babası Kaiserslautern kulübünün bünyesinde bir taverna işletiyordu. O ve onun gibi futbol delisi olan küçük kardeşleri Ottmar ile Ludwig için başka bir kulüp ihtimali tartışmaya kapalıydı. 8 yaşında Kaiserslautern’in altyapısında top koşturmaya başladı. Kardeşleri Ludwig, Ottmar, mahalleden arkadaşı Werner Liebrich ve onun abisi Ernst ile doğduğu şehrin sokaklarında top oynarken ilerde birlikte Dünya Kupası’nı kazanma hayalleri kurdular mı ya da öyle bir organizasyondan haberleri var mıydı bilmiyorum ama Bern Mucizesi’nin mimarlarının üçü bu kadrodaydı.
Onlar mutlu mesut Kaiserslautern’de oynamaya devam ederken Avrupa’da işler karışmıştı. Almanya’nın başındaki Hitler, bütün dünyayı sonu insanlık tarihinde unutulmaz acıların yaşanacağı bir yola soktu. Başlarda savaşı her cephede rahat bir şekilde sürdüren Almanya’da futbolcuların askere alınması için bir neden yoktu. Hayat Almanya sınırları içerisinde olağan koşullarda devem ediyor, ligler oynanıyordu. Hatta milli takım bile içerde-dışarda maçlara çıkmayı sürdürüyordu. Gerçi bu maçların çoğu ya müttefiklerle ya da işgal edilen ülkelerle oynanıyordu ama son tahlilde futbol bir şekilde oynanmaya devam etti. Hele 1942’de oynanan bir maç vardı ki sadece bir kişinin değil belki de bütün bir ülkenin kaderini etkilemişti.

Milli Kariyer ve Savaş

Walter ilk milli maçına 1940 yılında Romanya karşısında çıktı. Sahanın adeta tozunu attıran Walter 3 gol kaydederken takımı sahadan 9-3 galip ayrılıyordu. Teknik direktör Herberger’in zamanla gözdesi haline gelen futbolcu, milli takımın değişmezleri arasına girmişti. Savaş döneminde oynanan birçok karşılaşmada da forma giymeyi sürdürdü.
1941 Nisan’ında Köln’de Macarları konuk eden Almanlar, rakibini 3-1’lik skorla mağlup etmişti. Macarlar’ın rövanş talebi geri çevrilmedi ve rövanş maçı her ne kadar dünya tarihi açısından sıradan bir maç gibi gözükse de ilerleyen yıllarda Walter Kardeşler’in hayatını kurtaracaktı. Budapeşte’de oynanan karşılaşmanın ilk yarısını Macarlar 3-1 önde kapattı. Her baskıcı, totaliter rejimde olduğu gibi o dönem Almanya’sında da spor önemli bir propaganda aracıydı ve savaş döneminde deplasmanda alınacak ezici bir mağlubiyet takıma pahalıya patlayabilirdi. Herberger futbolcularına bu gerçeği unutmamalarını söyledi. İkinci yarı yüksek bir performans sergileyen Almanlar, Fritz Walter’ın 2 gol kaydettiği maçı 5-3 kazandı. Bu maç her ne kadar sıradan bir dostluk karşılaşması olsa da etkisini yıllar sonra hissettirecekti.
Nazi Almanya’sının başbakanı Goebbels seferberlik ilan edildiğini açıkladığında artık Herberger’in futbolcularını savaştan uzak tutabilecek gücü kalmamıştı. O evine dönerken hepsi asker olabilecek yaşlardaki futbolcuları orduya katıldı. Fritz Walter da hava indirmede görevli, paraşütçü bir er olarak Doğu Cephesi’ne göderildi. Ordu içinde kurulan takımda top oynamaya devam etse de savaş artık hareket imkanı bırakmayacak kadar çetinleşti ve futbolun kışladaki zamanları da sona erdi. ”Savaşçı Kırmızı Pilotlar” takımı Romanya’da Sovyet askerlerine esir düştü. Sovyetler tarafından esir olarak alınan diğer askerler gibi sonları Sibirya’da çalışma kamplarında ölmek olacaktı. Romanya’dan Kiev’e göderildiler. Orada Sibirya’ya gidecek treni beklerken Subaylar ile Mahkumlar arasında bir futbol maçı organize edildi. O zamanki organizasyonun Zafere Kaçış filmindeki gibi mi yoksa Cehennemde İki Devre gibi mi olduğunu kestirmek zor ancak Walter, ömrünün son maçını oynarmışçasına oynadığı maçta subayları fena halde bozguna uğrattı. Maç içerisinde subaylar takımında görev alan Macar bir subay, maç boyunca bu yetenekli mahkumu nereden hatırladığını düşünmüş ve sonunda bulmuştu. Bu mahkum 1942’deki maçta Budapeşte’nin altını üstüne getiren Alman futbolcu Fritz Walter’dan başkası değidli. Hemen Fritz ve kardeşi Ludwig’in adları Sibirya’ya gönderilecek mahkumlar listesinden silinerek ikisi de Almanya’ya yollandı.

Savaş Sonrası ve Dünya Kupası

Almanya bölünmüş, ülke savaş sonrası toparlanmaya çalışırken futbol maçları yeniden oynanmaya başlanmıştı. Tarihin ilk bayrak adamlarından olan Fritz, kariyerini Kaiserslautern’de sürdürdü. 1950 Dünya Kupası’na çok istelemelerine rağmen FIFA ambargosu nedeniyle katılamadılar. 1951 ve 1953 yılında şampiyon olan takımın kaptanlığını yaptı. 1954 Dünya Kupası için kadro hazırlayan Herberger, Walter ve çetesini takıma çağırmayı ihmal etmedi. 5 Kaiserslautern’li barındıran kadro çokça eleştirilse de, Herberger İsviçre’ye giden ekipte bir değişikliğe gitmedi. Grubu ise dönemin en muhteşem takımını barındırıyordu. İlk maçta milli takımımızı 1-0 öne geçtiğimiz maçta 4-1 mağlup eden Almanlar bir sonraki grup maçında ise tarihlerinin önemli mağlubiyetlerinden birini yaşadılar. Sihirli Macarlar, ‘Dörtnala Giden Binbaşı’ları’ Puskas önderliğinde Batı Almanya’yı 8-3 ile darmadağın etti. O dönemki grup uygulamasında her takım grubundan iki takımla mücade ediyor ve eğer puanlar eşit olursa baraj maçı oynanıyordu. Güney Kore’yi mağlup eden Türkiye ile Türkiye’yi mağlup eden Batı Almanya ikişer puanlı ikincilik adayları olarak karşı karşıya geldi. Walter Kardeşlerin (Ottmar-Fritz) birer gol attığı maçı 7-2 kazanan Almanlar bir üst turdaydı.
Çeyrek finalde Yugoslavya karşısında pek şans tanınmayan Batı Almanya sahadan 2-0 galip ayrılarak yarı finale yükseliyordu. Yarı finalde Walter’lar yine iş başındaydı ve Avustralya’yı 6-1 ile geçtiler. Fakat yolculuğun sonuna gelmiş gibi görünüyorlardı. Finalde rakip Macaristan’dı ve grupta 8-3 kaybetmişlerdi. Macaristan kazanacağından o kadar emindi ki sonraki gün resepsiyon için bir otelden rezesvasyon yaptırmışlardı. Hatta Macaristan’da Dünya Kupalı 17 bin posta pulunun basımı bile başlamıştı.


link İLGİLİ YAZI   Bern Mucizesi


Svájc, Fritz Walter és Puskás Ferenc /j2/ az elsõ Magyarország-NSZK mérkõzés elõtt. (MTI/ )
4 Temmuz sabahı güneşli hava, yerini kara bulutlara bırakmasa belki de kazanırlardı. Hava tam ”Fritz Walter Havasıydı”. İlk 8 dakika sonunda Macarlar 2-0 öndeydi. Almanlar oyundan kopmadan skoru 2-1’e getiren isim Max Morlock’tu. 18.dakikada ise Max Rahn sahneye çıktı ve skora denge geldi. Devre arası soyunma odasında değişen krampon çivileri yağmurlu havalarda yere daha sağlam basmaya imkan veriyordu. Hava iyice bozsa da bu en çok Fritz Walter’ın işine geldi. Dakikalar 84’ü gösterirken Rahn bir kez daha filelerle buluştu. Puskas’ın golü ofsayt gerekçesi ile geçerlilik kazanmadığında ise artık maçın sonuna gelinmişti. Maç sonunda Herberger’in dile getirdiği ”maç 90 dakika” ve ”top yuvarlak” gibi söylemlerse unutulmamak üzere kazındı futbol hafızalarımıza. Almanya kaptanı Fritz Walter omuzlarda kupaya doğru taşınıyordu. Bu yalnızca bir kupa şampiyonluğu değil, adeta bir ülkenin yeniden varoluş mücadelesiydi. Kupayı kazanan Alman takımının treni eve dönüş yolunda her istasyonda durduruldu, halk futbolculara sarılıyor birlikte ağlıyorlardı. İkinci Dünya Savaşı sonrası her kurumuyla çöken, genç neslinin önemli bir kısmını kaybeden bir ülke açısından oldukça sembolik bir kupaydı.

515152_full-prt
Walter eve döndükten sonra 1956 yılında milli takımı bıraktı. Sovyetlerin Macaristan’ı işgali sonrasında ülkeden kaçan sporculara yardım etti. 1958’de Herberger’in ısrarlarına dayanamayıp milli formayı tekrar geçirdi sırtına. İsveç’te yarı finale kadar yükselen takımda kaptan olmasa da önemli görevler üstlendi. Milli takım kariyerini toplamda 61 maç 33 gol ile noktaladı. 1959’da Kaiserslutern’de bıraktığında ise 379 maça çıkmış ve 306 gol kaydetmişti. Bir forvet arkası futbolcusu için hiç fena istatistikler değildi. Kariyeri boyunca savaş öncesi ve sonrası dönemde Avrupa’nın birçok yerinden teklifler gelse de onun bir yere gitmeye hiç niyeti olmadı. Doğduğu şehrin takımına sadakatini hiç yitirmedi. Ömrü boyunca bir Kaiserslautern’e bir de karısı İtalia’ya ya olan aşkı hiç eksilmedi. 65. yaş gününde kulübü Kaiserslatern stadyumunun adı Fritz Walter Stadyumu olarak değiştirildi. Yıllar sonra 2006’da Almanya’da oynanacak Dünya Kupası maçları için açıklanan stadyumlar arasında bu stadın da ismi vardı. En büyük hayalinin bu stadyumda bir Dünya Kupası maçı izlemek olduğunu söylemişti bir keresinde ancak 2002 Dünya Kupası zamanı karısı İtalia’dan 6 ay kadar sonra hayata gözlerini yumdu. 2006 Dünya Kupası’nı göremedi ama ne Almanya ne de dünya futbolu onu unutmadı. Almanya’da hala yağmurlu havalar ”Fritz Walter Havası”.

ddp-archiv-8

Fritz Walter’ın ansınına saygıyla…