1954 Dünya Kupası neresinden bakarsanız bakın dünyanın gördüğü en değişik ve dokunaklı turnuvalardan biridir. Gerek eleme grupları gerekse turnuvadaki gruplar ve fikstüre şimdi bile açıp baktığınızda anlamak için biraz kafa yormanız gerekir. Elemelerde neye göre ayarlandığı belli olmayan kimi ikili kimi üçlü gruplar, takımların birbirleriyle oynadıkları maçlarda değerlendirmeye katılmayan averaj ve turnuvadaki grupların her birinin dörtlü olmasına rağmen takımların grup aşamasında iki maça çıkması oldukça gariptir. Ve tabi bu kadar garipliğin bir araya geldiği turnuvanın bizim katıldığımız ilk dünya kupası olması da pek şaşırtıcı değildir. 6 Ocak 1954’de Madrid’de İspanya’ya 4-1 kaybeden Milli Takım, İstanbul’daki rövanş maçını 1-0 kazanır ve böylece durum eşitlenmiş olur. Kazananı tayin etmek için 3 gün sonra tarafsız bir sahada (Roma Olimpiyat Stadı) üçüncü bir maça çıkılır. Maçın 90 dakikası 2-2 sona erince ne uzatma ne de penaltı atışlarına geçilir. Bunların yerine tribünden rastgele seçilen 14 yaşındaki Luigi Franco Gemma’nın kura çekerek kazananı tayin etmesine karar verilir. İtalyan çocuk kurada bizi çekince bir önceki turnuvaya katılmaya hak kazanmasına rağmen maddi imkansızlıklardan dolayı katılamayan Milli Takım İsviçre biletini almış olur. Turnuvanın favorisi hiç şüphesiz ‘Sihirbaz Macarlar’dır. 1952 Olimpiyatlarının şampiyonu Macarlar, ayrıca aldıkları diğer sansasyonel skorlarla da turnuvanın açık favorisi haline gelmişlerdir. Wembley’de İngilizleri Ada dışından gelip yenen ilk takım olmayı başaran Macarlar, bunu 6-3 gibi net bir skorla elde etmişlerdir. Turnuvadan önceki son hazırlık maçında bu kez Budapeşte’de oynanan maçı ise Sihirbazlar 7-1 kazanarak İngilizlere unutamayacakları bir gece daha yaşatmışlardır.
DÖRT NALA GİDEN BİNBAŞI
2 Nisan 1927’de dünyaya Ferenc Purczeld olarak gelen minik bebek ilerde Macar ve dünya futbolunun unutulmaz efsanesi Puskas’a dönüşümündeki yolculuğuna babasının izinden giderek Kispest’de başladı. Kısa boyu, rakibin başını döndüren hızı ve dillere destan sol ayağıyla önce Macaristan sonra da bütün Avrupa’da tanınır hale geldi. 1949’da komünizm destekçisi parti başa gelince bir Doğu Bloğu klasiği olarak ülkenin gizli servisi kendisine bir futbol takımını seçme gereği duydu ve MTK Budapeşte böylece Macar gizli servisi AVH’nin oldu. Bunun üzerine Macar Ordusu Kispest’e el koyarak adını Honved olarak değiştirdi. Takımdaki bütün futbolculara rütbe verildi ve takımın en rütbelisi Binbaşı Puskas olurken ‘dört nala giden binbaşı’ gitgide popülerliğini artırıyordu. Puskas’ın futbol becerisinin yanında ordu takımı olan Honved’in beğendiği futbolcuları transfer etmek için yalnızca askere çağırmasının yeterli olması, Honved’e başarılı sezonlar yaşattı. İkinci Dünya Savaşı sonrası dünya futbolunun parlayan yıldızı Macaristan Puskas önderliğinde 1952 Helsinki’de kazandıkları altın madalyayla dönemin en büyük favorisi haline geldiler. Wembley’de İngiliz futbolcuların kısa boyu ve göbeği sebebiyle dalga geçtikleri Puskas gecelerini kabusa çevirmişti.
1954 DÜNYA KUPASI
İsviçre’de düzenlenen turnuvaya 16 takım katılır. 1954 Dünya Kupasından en akılda kalıcı ayrıntılar bol gollü karşılaşmalar ve Bern Mucizesi’dir. Macaristan, Batı Almanya, Türkiye ve Güney Kore’nin yer aldığı B grubundaki maçlarda tam 41 gol atılır. Turnuvanın statüsü gereği her takım grubundaki üç rakibinden yalnızca ikisiyle maça çıkmıştır. Batı Almanya ilk maçında Türkiye’yi 4-1 ile geçerken Macarlar Güney Kore karşısında 9-0 galip gelir. İkinci maçlarda Türkiye Güney Kore’yi 7-0 yenerken finalde de karşılaşacak olan ikilinin maçında Macarlar 8-3 gibi oldukça net bir skorla üstündür. Bu skorlar sonucu Macaristan’ın grup lideri, Güney Kore’nin ise grup sonuncusu olduğu kesinleşir. Türkiye ve Batı Almanya birer galibiyet ve birer mağlubiyet ile eşit durumda olduğundan bu ikili bir Play-Off karşılaşmasına çıkar. Batı Almanya’nın 7-2 kazandığı maç sonrası gruptan çıkacak ikinci takım artık belli olmuştur. Son 8’de Macaristan son Dünya Kupası finalisti Brezilya’yla, İngiltere son şampiyon Uruguay’la, Batı Almanya Yugoslavya’yla, ev sahibi İsviçre ise Avusturya’yla karşı karşıya gelir. Yarı final maçları Macaristan-Uruguay be Batı Almanya-Avusturya karşılaşmalarına sahne olurken finale B grubunda mücadele eden iki edip Macaristan ve Batı Almanya çıkar. İsviçre’nin başkenti Bern’de temmuz ayının dördünde oynanacak karşılaşma tarihe Bern Mucizesi olarak geçerken aynı zamanda teknolojinin futbolda ilk kez önemli etkiler meydana getirdiği müsabaka olmuştur.
BERN MUCİZESİ VE ADOLF DASSLER
1900 yılının Kasım ayında bir ayakkabıcının çocuğu olarak dünyaya gelen Adolf, ilk ayakkabısını 1.Dünya Savaşı dönüşü annesinin çamaşır odasında yaptı. Adolf bir süre işlerini burada sürdürürken daha sonra babasından da yardım alarak önce bir imalathane ardından abisi Rudolph’un da katılmasıyla işleri iyice büyüterek Dassler Kardeşler Ayakkabı Fabrikasını kurdu. Özellikle spor ayakkabıları üzerine yoğunlaşan Dassler kardeşler bu konuda zirveyi 1938 Olimpiyatlarında yaşadı. Amerikalı atlet Jessie Owens’ın ayakkabılarını onlar üretmişlerdi ve Owens olimpiyatları 4 altın madalyayla tamamlıyordu. Çok geçmeden İkinci Dünya Savaşı çıktı ve her iki kardeşte askere gitti. Adolf bir yıl sonra geri dönerken Rudolph esir düşene kadar askerde kaldı. Eve dönen Adolf, Almanların silahlı kuvveti Wehrmacht için asker botu üretti. Savaşın sonlarına doğru esir düşen Rudoplh ile Adolf’un arası bozulmuştu. Çünkü Rudolph’un salınmamasının sebebi SS üyesi olduğunun düşünülmesiydi ve ağabeyin bu bilginin kardeşi tarafından verildiğine yönelik ciddi şüpheleri vardı. Kardeşler bir nehrin iki yanında hayatlarına ve üretimlerine devam ederken büyük kardeş Rudi Puma, küçük kardeş Adi ise Adidas isimlerini kendilerine marka edindiler.
1954’e gelindiğinde Alman Milli Takımının ayakkabıcısı küçük kardeş Adidas olmuştu ve Adidas bu turnuvada Almanya’ya daha önce görülmemiş bir teknoloji sundu; ayarlanabilir vidalı kramponlar. Diğer kramponların aksine yağmurlu zeminlerde uzun vidalarla değiştirilebilen vidalara sahip bu kramponlar ayrıca zamanlarının en hafif kramponlarıydı. Yazın ortasında temmuz ayının başında oynanan final mücadelesinde ise hatırı sayılır bir yağış maçın başlamasından 10 dakika kadar sonra kendisini hissettirdi. Son 4 yıldır hiçbir maçta mağlup olmamış ve gruplarda Almanya’yı 8-3 mağlup etmiş Macarlar maça fırtına gibi başladı. Önce sahneye Puskas çıktı. Gruplardaki Batı Almanya maçında sakatlanan yıldız solak, Brezilya ve Uruguay maçlarını kaçırmıştı ancak final maçına ilk 11’de başladı ve topu ağlarla buluşturduğunda dakikalar altıyı gösteriyordu. Sekizinci dakika bu kez sahneye Zoltan Czibor çıktı. Onuncu dakikada farkı bire indiren Almanlar, 18’de skoru eşitledi ve soyunma odasına 2-2’lik eşitlikle gidildi. Devre arası kramponlara uzun çivileri takan Almanlar ikinci yarıda oyunu üstün götüren taraftı ve 84.dakikada Helmut Rahn’ın golü ile öne geçtiler. Maçın sonlarına doğru Puskas’ın beraberlik sayısı gol değeri kazanmayınca Fritz Walter kaptanlığındaki Batı Almanya kupaya uzanan taraf oldu. Kaptan Fritz Walter’da İkinci Dünya Savaşı sırasında ülkesi Almanya için savaşanlar arasındaydı. Savaştan sonra esir düşen Walter, Sibirya trenine bindirilmeden önceki son durağı Ukrayna’da futbol oynayan subayları seyrederken bir anda kendisini futbol sahasında buldu. Futbol geçmişi nedeniyle rakiplerine üstün gelen Walter o sırada bir Macar subayı tarafından tanındı. Macar subay Walter’ı savaştan önceki bir Almanya-Macaristan maçından tanıdı ve onun Sibirya yerine Almanya gönderilmesini sağladı. Memleketine dönen Walter’ın ilk ve tek dünya kupasını kurtarıcısı olan subayın ülkesine karşı kazanıyor olması ise kaderin küçük bir cilvesiydi.