Başka bir Monaco

1

Monaco kilometre başına en çok milyarderin düştüğü şehirlerden biri.  Spor dünyasında daha çok Grand Prix’iyle anılan şehrin futbol takımı inişli çıkışlı bir tarihe sahip. Özel statü gereği katıldıkları Fransa Ligue 1’de son 20 yıl içerisinde şampiyonluğu da gördüler, Şampiyonlar Ligi finaline de çıktılar, küme de düştüler, ikinci lig şampiyonluğu da yaşadılar, yıllarca orta sıralara da mahkum oldular. Son 3 yıldır da Psg’nin kurduğu hanedanlığı yıkmanın en büyük adayı olarak gösterilmelerine rağmen bir türlü özlenen kupayı Prensliğe getiremediler. Ancak lige heyecan ve rekabet getirdikleri yadsınamaz. Son olarak bu sezon oynadıkları başarılı hücum futbolu ve potansiyelli oyunculara yaptıkları yatırımlarla dikkatleri çektiler.

Monaco’nun Yakın Dönem Futbol Tarihi

Monaco Prensliği’nin tek temsilcisi olan takım, 1924’de başlayan futbol maceralarına, 1933 yılından beri profesyonel düzeyde ve Fransa Futbol Federasyonunun bünyesinde devam etmektedir. 1953’de ilk kez Ligue 1’e çıkmayı başardıktan sonra, 7 lig şampiyonluğu kazanmayı başardılar. Sonuncusu 1999-2000 sezonunda gelen bu şampiyonlukları, bir Şampiyonlar Ligi şampiyonluğuyla taçlandırmaya çok yaklaştılarsa da, karşılarına futbol dünyasında yeni yeni isim yapmaya başlayan Mourinho ve takımı Porto çıktı.

Monaco’yu çalıştıran Fransızların efsane kaptanı Didier Deschamps ve o sezon Avrupa futbolunu fethe başlayan Mourinho’yu karşı karşıya getiren sürprizlerin finalinden kupayla ayrılan, bildiğimiz üzere Portekiz temsilcisi oldu. Monaco ise final sonrası, geçmişte yaptığı bonkör harcamaların bedelini ödemek zorunda kalacaktı. 80 milyon Euro’ya varan borçlarını kapatmak uğruna onları finale taşıyan isimler Fernando Morientes, Ludovic Giuly ve Jerome Rothen gibi dönemin önemli futbolcularını sattılar.

Ertesi sezon neredeyse 10 yıl sürecek karanlık dönem başlamış oldu. Her geçen yıl futbola ayrılan fonları kademeli olarak kısan Prens Albert, 2008 global ekonomik krizinden sonra bu alana daha fazla para ayıramayacağını belli edince, bu büyük eksikliği sponsor katkısıyla da kapatamayan Monaco için felaket çanları çalmaya başladı. 35 bin nüfuslu bir ülkeyi temsil eden takım gereken desteği taraftarlarından da alamayınca kaçınılmaz olan ancak 2010-2011 sezonuna kadar ötelenebildi ve Monaco küme düştü.

İkinci ligdeki futbol maceraları da hiç iyi başlamamış, kulübün daha da aşağılara sürüklenmekten kurtulamayacağı konuşulmaya başlamıştı ki milyarderlerin şehrinin takımının yardımına, bir diğer milyarder koştu. Hem de uzak diyarlardan, Rusya’dan.

Rus Oligarşisi Şehre Gelir

Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından ortaya çıkan büyük Rus işadamlarından biri olan Dmitry Ribolovlev’un servetinin 9 milyar dolar olduğu söyleniyordu. Şimdilerde Amerikan Başkanı seçilen Donald Trump’ın evini 100 milyon Dolar karşılığında satın aldığında dünyada ismini duyurmuştu. Kızına da yakın bir meblağ karşılığında New York’dan bir daire almıştı ve görünüşe göre alışveriş listesinde sonraki satırda Monaco Futbol Kulübü vardı.  Çoğunluk hissesini açıklanmayan bir ücret karşılığında almasıyla İngiltere’den sonra Fransız futboluna da Rus zenginler el atıyordu.

2

Claudio Ranieri’nin çalıştırıcılığında, Rus milyarderin de gücünü arkasına alan Monaco, Ligue 2’de geçen ikinci sezonda yukarıya doğru yolunu bulabildi ve bir alt ligde şampiyon olarak ait olduğu seviyeye dönüşünü ilan etti.

2013-2014 sezonunda astronomik bir transfer bütçesiyle yolan çıkan takım, kısa sürede heyecan veren transferleri ardı ardına gerçekleştirmekte gecikmedi. Porto’dan genç yıldız adayı James Rodriguez ve istikrarlı orta saha oyuncusu Joao Moutinho için toplamda 70 milyon Euro ödediler. Atletico’nun yırtıcı golcüsü Falcao da 43 milyon Euro’ya kadroya katıldı. Genç yıldız adayları Kondogbia ve Anthony Martial da bu dönemde Prensliğin yolunu tuttu. Bu isimlere tecrübeleriyle katkı vermeleri amacıyla eklenen Eric Abidal, Ricardo Carvalho, Dimitar Berbatov ve Jeremy Toulalan’ın da katılımıyla oldukça iddialı bir kadro bir araya getirilmiş oldu.

Sezonu 80 puan toplayarak ikinci sırada bitirmiş olsalar da teknik direktör Ranieri ile yollar ayrıldı ve sonraki sezonlar için takımın başına Leonardo Jardim getirildi. Yapılan dev harcamalara rağmen şampiyonluk bir anda gelmemiş, kat edilen yola rağmen yalnızca yüksek bonservisler ödeyerek başarının garanti altına alınamayacağı denenerek öğrenilmişti. Bu noktada Ribolovlev’un cebinin de, sansasyonel bir boşanma sonrası ödenen milyarlarca dolarlık bir tazminat nedeniyle önemli ölçüde hafiflemesi, Monaco’yu musluğu biraz kısmaya ve para akışını daha idareli ve mantıklı bir şekilde yöneltmeye itti.

İlk etapta 45 milyona gelen Rodriguez, 75 milyon Euro’ya Real Madrid’e gönderildi. Falcao’yu satmak mümkün olmayınca yıllık 14 milyon Euro’luk maaşının külfetinden kurtulmak uğruna Manchester United’a kiralandı.

Özellikle takıma katılan genç yıldız adaylarının, onlar için ödenen yüksek bonservislere rağmen birer transfer başarısı olduğunun fark edilmesi üzerine, odağını genç yıldızlara yatırım olarak değiştiren Monaco takımı, sonraki sezonlarda bu yönde bir transfer politikası izlemeye başladı. 20 yaşındaki Portekizli yetenek Bernardo Silva’ya önemli bir yatırım yapıldı. 15.75 milyon Euro’ya Benfica’dan takıma katılan oyuncu, bugün de Monaco hücumlarının etkili silahlarından biri olmayı sürdürüyor ve transfer piyasasının da gözdelerinden biri olarak gösteriliyor.

Bernardo Silva’yı Aymen Abdennour, Bakayoko izledi. Ertesi sezon onlara Fabinho, Jemerson, Lemar, Allan Saint-Maximin gibi yeni gençler katıldı. Bu dönemde genç yıldız adaylarını oldukça iyi ücretlere satmayı sürdüren kulüp, bu satışlardan elde ettiği geliri yeni isimlere yaptığı yatırıma yönlendirdi. Martial (50 milyon Euro), Kondogbia (36 milyon Euro), Kurzawa (25 milyon Euro), Abdennour (22 milyon Euro), Carrasco (17 milyon Euro), Ocampos (7.5 milyon Euro) potansiyelli isimler olarak öne çıktı. Bu transferlerden elde ettiği gelirle dünya çapında yetenek avına çıkan Monaco, çeşitli isimlere önemli meblağlar ödeyerek portföyüne kattı ve forma şansı bulup gelişimlerini sürdürmeleri için çeşitli kulüplere kiralık gönderdi.

Gol Fırtınası Monaco

2016-2017 sezonu öncesinde de kadroyu Djibril Sidibé, Benjamin Mendy ve Kamil Glik gibi doğrudan ilk on bire yapılan transferlerle güçlendirdiler. 2 yıllık kiralık İngiltere maceralarının ardından başarıyı Monaco formasıyla kovalayıp aldığı ücretin karşılığını bu sezonki performansıyla vermek isteyen Falcao ve takımın gençlerinin formuyla sezona hızlı bir giriş yaptılar.

3

Monaco bu satırlar yazılırken Avrupa’nın 5 büyük liginde en çok gol atan takım olarak sivriliyor. Hem de en yakın rakibine tam 13 lig golü fark atarak. Ki bu rakibin Barcelona olduğunu göz önüne aldığımızda onların hücumdaki başarıları daha da açık bir şekilde ortaya çıkıyor. Barcelona’yı bir gol geriden Kloop’un tempolu futboluyla hücum eden Liverpool ve Zidane’nın bileği bükülemeyen Real Madrid’i takip ediyor. Kendi ligindeki rakipleriyle kıyaslandığında ise fark daha da artıyor. 34 gol atan lider Nice ve 33 gol bulan 3. sıradaki Psg’den oldukça öndeler.

  1. haftası geride kalan Fransa Ligue 1’de 12 galibiyet, 3 beraberlik ve 3 de yenilgi elde eden Monaco, sürpriz bir şekilde lideri olan Favre önderliğindeki Nice’i 4 puan geriden takip ediyor. Geçen sezona oranla, bu sezonun ilk bölümünde bambaşka bir Monaco izledik. Önceki yıl 38 haftada rakip kalelere 57 gol atabilen takım, bu yıl daha sezonun yarısında ligdeki gol sayısını 54’e çıkarmış durumda. Ancak geçen yıl başlarına bela olan savunma problemleri, bu sezon da onları zirveden alıkoyuyor. 2015-2016 sezonunda 50 kez kalesinde gol gören Monaco’lu futbolcular, yeni sezonda da 19 kez kalelerini savunmada başarısız oldu. Bu alanda da bir ilerleme olduğu muhakkak. Fakat savunma performanslarını ligdeki rakipleriyle kıyasladığımızda bu konu üzerinde çalışmaları gerektiği açığa çıkıyor.

Takımın en golcü oyuncusu, sağlığı yalnızca 17 maçta sahada olmasına izin verse de tüm kulvarlarda attığı 14 golle tecrübeli santrafor Falcao. Genç Fransız hücum oyuncusu Lemar’ın 8 gol 5 asistlik katkısı ile Germain’in 8 gol 4 asistlik desteği dikkat çekici. Brezilyalı orta saha oyuncusu Fabinho, takımın hem pas trafiğinde, hem takım savunmasında önemli roller üstlenirken gol yollarında da 7 gol 2 asistlik katkısıyla üstün bir performans sergiliyor. Bernardo Silva’nın 5 gol 6 asisti, Guido Carrillo’nun 7 gol 4 asisti ve 20 yaşındaki ofansif orta saha Gabriel Boschiello’nun 6 gol 2 asistlik istatistiklerinden de bahsetmek gerekiyor.

Takımın savunma hattı da hücumdaki arkadaşlarına ayak uydurmuş görünüyor. Yeni transfer edilen stoper Milik şimdiden 4 gol attı ve bir diğer yeni transfer sağ bek Sidibe onu 3 golle izliyor. Takımın skor yükünün kadro içinde gayet dengeli bir şekilde paylaşılıyor oluşu önemli. Takımın kolektif hücum anlayışını ortaya çıkaran bir tablo oluştuğunu görüyoruz.

Parlak Bir Yetenek

Sezonun en hesapta olmayan katkılarından biri ise takımın altyapısının son ürünlerinden biri olan, 18. yaşını yeni dolduran Kylian-Mbappe’den geldi. Genç oyuncu hem en uçta, hem de sol kanatta oynayabiliyor. Hızı, tekniği ve isabetli vuruşlarıyla fark yaratan Mbappe, forma bulduğu anları çok iyi değerlendirerek adını duyurdu. Bu sezon tüm kulvarlarda toplam 535 dakika sahada kalan oyuncu, 6 gol 5 asistlik performansıyla futbol severleri heyecanlandırdı.

Üst düzey futbolda her 49 dakikada bir gol katkısı veren genç yetenek, şimdiden birçok takımın iştahını kabartıyor. Dünya basınında onun adını Barcelona, Real Madrid, Bayern Munih, Chelsea, Liverpool, Dortmund ve Manchester City ile ilişkilendiren haberler yapılıyor. Talip takımların isimleri bile transferin yüksek bir meblağ karşılığında gerçekleşeceğinin habercisi olarak kabul edilebilir. Son 2 aylık periyotta artan performansıyla fiyat etiketinin yukarı yönde hareket ettiğine şüphe yok. Onu Monaco’dan koparmak isteyen kulübün elinin cebinin derinliklerine kadar uzatması gerekebilir.

4

Aslında Mbappe bir süredir dikkatli gözlere bu parlak performansın ipuçlarını veriyordu. 2013 yılında Zidane’nin dikkatini çeken genç oyuncu, henüz çocuk yaşta ülkesinin en önemli futbol figürlerinden biri tarafından dünyanın en büyük takımlarından biri olan Real Madrid’e davet edilmesine rağmen tercihini ülkesinde kalmaktan yana kullanarak Monaco altyapısının yolunu tuttu. Geçen yıl Aralık ayında ilk kez Monaco formasıyla sahaya çıktığında, bir diğer Fransız futbol efsanesi Thierry Henry’nin yerini alarak Monaco A takımında forma giyen en genç oyuncu olma unvanını kazandı. Şubat ayında takımı adına ilk golünü attığında ise bir kez daha kulüp tarihinde Thierry Henry’nin yerini alarak en genç golcü unvanını ele geçirdi. Ayrıca milli takımlarda da 19 yaş Altı Fransa Milli Takımı’yla Avrupa Şampiyonluğu yaşayan kadronun bir parçasıydı.

Mbappe modern futbolda bir hücum oyuncusunun başarılı olması için gereken yetenekleri bünyesinde barındırıyor. Hızının yanına kattığı kıvraklığıyla dar alanda da rakip savunmaları zor durumda bırakabiliyor. İyi bir top kontrolü ve hızını pozisyonun gereğine göre çabuk bir şekilde arttırıp azaltabilmesi ona, bu hususta yardımcı olan meziyetleri. İki ayağıyla da topu yönlendirmek konusunda rahat görünüyor. Pozisyona girdiğinde tereddüt etmeyerek sonuca yönelik pas, orta ya da şutu çabuk bir şekilde uygulamaya geçiriyor. Çoğunlukla doğru tercihlerde bulunuyor olması onun oyun zekasının da yaşının çok üzerinde olduğuna işaret ediyor.

Oyun stiliyle de Henry’e benzetilen ve onun halefi olarak gösterilen yetenekli futbolcu, bu kıyaslama hakkında özgüvenli yorumlar yapmaktan da geri kalmıyor: “Büyük oyuncularla kıyaslanmak her zaman gurur vericidir. Ancak bana göre her oyuncu kendi hikayesini yazmalı. Titi (Henry) kendininkini yazdı ve ben de kendiminkini yazmayı umuyorum. Umarım benimki daha iyi veya en az onunki kadar iyi, fakat farklı olur.”

Son Söz

Monaco ligde ikinci sırada ve Şampiyonlar Ligi’nde de Tottenham, Leverkusen ve CSKA Moskova’nın yer aldığı gruptan lider olarak çıkmayı başardı. İkinci turda City ile eşleşerek zor bir kura çekseler de Guardiola’nın onları hafife almayacağı kesin.

26 kişilik kadroda 30 yaş ve üzerinde yalnızca 5 oyuncu var ki, bunların ikisi kaleci pozisyonundaki Subasic (32) ve tanıdık bir isim Morgan De Sanctis (39). Yaş ortalaması 24.7 olan takım bir çok genç yeteneğinden üst düzeyde faydalanıyor olsa da tecrübesizlik faktörü onlara, özellikle büyük maçlarda konsantrasyon kaybı olarak yansıyabiliyor. Son haftadaki 2 farklı Lyon mağlubiyeti ve Nice deplasmanındaki 4-0’lık sonuç bu bağlamda değerlendirilebilir. Bu sezonki bir diğer yenilgilerini de Toulouse karşısında, ilk yarı buldukları golle öne geçmelerine rağmen, ikinci yarı kalelerindeki 3 gole engel olamadıklarından dolayı almaları da bu sorunla ilişkilendirilebilir. Dijon beraberliğinde de ilk yarı öne geçmelerine rağmen son dakikalarda yedikleri golle 2 puandan olmaları onları, şampiyonluk yolunda değerli puanlardan etti.

Monaco’da umutlar taze. Takım keyif veren, bol gollü karşılaşmalara imza atıyor. Daha istikrarlı olup savunmalarını biraz kuvvetlendirdikleri takdirde şampiyonluk yarışının içinde uzun haftalar kalabilecekleri düşünmek çılgınlık olmaz. İyimser bir günde, Favre’nin mucizeler yarattığı Nice’in tökezlemesi ve Emery yönetimindeki Psg’nin işleri yoluna koyamaması halinde, hatırı sayılır bir şampiyonluk şansları olduğu bile söylenebilir. Monaco’yu gelecekteki büyük transfer anlaşmalarının bir parçası olarak görmemizin ihtimali ise çok daha yüksek. Dünya devlerinin şimdiden göz diktiği birçok yetenekli oyuncuya sahipler.

Yazıda yer verilen transfer bedelleri için Transfermarkt verilerinden yararlanılmıştır.