Atina’da Stockholm Sendromu

200820152253479850369

Atina’da maçın sonları yaklaşıyor. Taraftarlar iki yüz milyon dolarlık rakibin o âna dek sevinç yaşamadığına memnun. Otelden telefon geldi mi bilinmez ama kale arkasında ısınan oyunculardan biri kenara çağrılıyor. Gol atmaya namzet bir isim. Belki de daha önce konuşuldu bu; “Olur ya maç 80’e dek eşitlikle geçilir, hemen ona başvurun.” Kendisi daha önce epik dokunuşlara imza atmış. Buna rağmen kendisini ispat etme derdinde yeni yurdunda. Beklentiler yüksek, o da bunu biliyor…

Edgar Allen Poe da celladına âşıktı belli ki;

“Kalemin yoksa al, benim artık ihtiyacım olmayacak.

Zaten sen de bir daha kullanmazsın.

Ya kıyamazsın dokunmaya, ya da kırarsın.”

Poe yazdığında bu dizeleri “Stockholm Sendromu”nun daha adı konmamıştı o zamanlar. Konduğu olayda ise şunlar yaşanmıştı: İsveç’te bir adam banka soymaya karar verdi. 1973’ü gösterirken takvim yaprakları Stockholm’de altı gün boyunca birkaç kişiyi rehin aldı. Daha sonra yakalandı bu şahıs. Ama olan olmuştu. Kadın rehinelerden biri soyguncuya âşık oldu. Onu savundu. Hatta o dönemde nişanlısı olduğu adamı terk etti. Başarısız soyguncuyu hapisten çıkana dek bekleme kararı aldı.

Stockholm’den Atina’ya dönelim. Zamanda da ileriye gidelim… Dün oyuna girerken Robin van Persie sadece Fenerbahçe taraftarı alkışlamıyordu kendisini. Yunan taraftar da dünya yıldızını görmekten hoşnuttu. Gol atmasa o aşk 20 dakika değil, sonsuza dek sürecekti belki de. Sahada bir başka aşk da Pereira ile birkaç futbolcusu arasında devam ediyordu. Hatta şunu 90 dakikaya indirgemeyelim. Sezon başı diyelim. Yoksa Bruno Alves, Meireles ve Sow’un sahada yer almamasının başka açıklaması uzak ihtimal. Bir Stockholm Sendormu da sarı-lacivertte yaşanmakta. Ve bu sendrom gelecekteki Pereira’nın sorunu olabilir. Neyse biz bu sorunu şimdilik irdelemeyelim. Geri dönelim van Persie’ye.

vanpersie_sevinc_fenerbahce_atromitos_20082015B

İstifralar zuhur gösterebilir

Van Persie oyuna dahil olurken gol atabileceği muhtemeldi. Avrupa’da yüzüncü golünü kovalayan birini, -her ne kadar hazır olmasa da- yabana atamazsınız, atmamalısınız. Uçan Hollandalı değil, İten Hollandalı diyenler de var fakat, kendisi öyle ya da böyle meşin yuvarlağı enfes bir şekilde hayal edilemeyecek noktalara yuvarlayacaktır. Lafı açılmışken söylemekten beis duymayalım. Pozisyonda faul yok diyenlerdenim. Belki futbol mantalitesinden, belki gerçekten dengesini kaybetti ya da o pozisyon bu coğrafyada hep fauldü; defans oyuncusunun kendini bırakması van Persie’yi şaşırttı. Zira İngiliz futboluna âşina olanlar bilecektir, o pozisyonda van Persie faul dahi yapsa, karşısındaki adam kendini kolay kolay yere bırakmazdı, Hollandalı da öyle alışmıştı. Zira aslında rugby’den evrilen futbol bunu gerektirir idi. Öyle ya, bir asır önce İngiltere’de ya da İngilizlerin top götürüp, misyonerlik yaptığı Hollanda’da, Brezilya’da, Belçika’da kan sporu şeklinde seyreden bu temaşa sporuna ucundan nazar etseler, nazik bünyeleri bu denli mukavemeti muhtelemen kaldıramayacak, istifralar zuhur gösterecekti.

Yeni formasyona alışma süreci, yenilerin adaptasyonu, gri bulutların içinde arz-ı endam edenlerin aramıza dönmesi gibi etkenlerle birlikte takımın ahenkli bir futbol oynaması için en az üç ay gerekiyor. O sabır için Avrupa Ligi önemli bir ‘checkpoint’. Pereira, Avrupa Ligi’nde gruplara kalarak atari salonunda 60 saniye daha kazanan çocuk kadar mutludur muhtelemen. Son 90 dakikaya girerken arabayı bir yere çarpmadan götürmesi gerek. Ligde tökezlemek sıkıntı yaratmaz ilk etapta, ama van Persie’nin o golü Portekizli’nin akıbetini belirleyebilecek niteliktedir. Unutmamalı.

fenerbahce-atromitos_(1)_104740632155d64b99b035e

‘TATİSTİK

  • Takımın eğer bir maç içinde sadece beş faul yapıyorsa ya takım disiplininde problem vardır ya da oyuncuların defans yapmayı bilmiyordur. Atromitos’u daha önce izlemedim. Ancak sahasında 22 müsabaka yenilmeyen bir takımın bunu bilmediğini söylemek abes olacak. Demek ki Fenerbahçe karşısında rakip doğru şekilde defans yapmamış. Fenerbahçe ise rakibini 12 kez faulle durdurdu. Caner’in rakibine yaptığı faullü hareketi (Penaltı pozisyonu) de sayarsak 13… Fena değil.
  • Sarı lacivertliler 547 kez topu takım arkadaşına iletilmeye çalışılmış, bunların 438’inde de başarı sağlanmış. Atromitos da başarılı pas yüzdesi yüzde 75 iken, Fenerbahçe’de yüzde 80 dolaylarında. Topla oynama yüzdelerinde de Fenerbahçe’nin üstünlüğü maç öncesi de malumun ilamıydı. Şaşırtmadı.
  • Bireysel performanslar Fenerbahçe açısından oldukça öne çıkacak bu sene. Oynanan dört resmi maç bunu gösteriyor. Bu maç için de aynısı geçerliydi. Nani bu şekilde oynamaya devam eder ise formayı Volkan’a kaptırır. Acilen fiziksel olarak toparlanmaya ihtiyacı var. Düşündüklerini sahaya yansıtamıyor. Moussa Sow ise mental olarak kötü. Bu istatistiklere şöyle yansıyor: 21 kez topla buluşma, 10 isabetli pas, 7 top kaybı. Çok ama çok kötü.
  • Bardağın dolu tarafına bakacak olursak Pereira’nın muazzam bir rotasyonu olacak. Forma savaşı formsuzlara olumlu yansıyacak. Diego ve van Persie gibi iki dünya devi gençlere ibret-i âlem olacak. Yine de Pereira bu formasyonda ısrar ederse sorunlar yaşayacak. Caner’in yokluğunun ne kadar acı verici olduğunu gösterdi maç. Öyle ki golün asistini yaptı, 2 şut çekti, 60 pasın 48’ini takım arkadaşına ulaştırdı. 67 kez topla buluştu, topla tam 3 dakika 57 saniye oynadı. İkili mücadelede top kazanamadı belki ama geçmişteki kadar çok kaybetmedi. Sadece iki kez.
  • Diego’ya gelecek olursak… 77 kez topla buluştu. 4 dakika 13 saniye topla oynadı. Kendisinden beklenmedik şekilde savunmaya katkısını sürdürdü, pres yaptı. 67 pasta 56 isabet sağladı. Dikkat çekici olan bir detay, Sow’a sadece bir kez pas verebildi. Bu sayı Fernandao’da altı.