Analiz | 2020 Avrupa Şampiyonası öncesi Türkiye

Elemelerde Fransa ve İzlanda’nın olduğu H Grubu’nu 23 puanla ikinci sırada tamamlayan Türkiye, tarihinde 5. kez Avrupa Şampiyonası’na gitme hakkı kazandı. Gerek Avrupa Şampiyonası eleme gruplarında, gerekse bir kaç ay önce oynanan Dünya Kupası eleme gruplarındaki oynadığı futbol ve aldığı sonuçlarla bizleri sevindiren millilerimiz, şampiyonanın grup etabında İtalya, İsviçre ve Galler ile karşı karşıya gelecek. Turnuvaya yaklaşırken gerek kadrosu, gerekse oynadığı futbolla Türkiye’yi turnuvanın sürpriz adaylarından biri olarak gösterebiliriz. Zira A milli takımımızın oynadığı futbol Avrupa Şampiyonası, Dünya Kupası gibi eliminasyon sistemine dayalı turnuvalara son derece uygun bir oyun. Peki nedir bu oyun?

Bu soruya cevap aramak adına milli takımımıza Metrica Sports‘un geliştirdiği Play yazılımı ile yakından bakalım.

Muhtemel ilk 11 ve oyun planı

Milli takımımızın ilk 11’i büyük ölçüde belli gibi. Kaleci ve savunma 4’lüsünün yerlerinin garanti olduğunu söyleyebiliriz. Ön taraftaki 3’lünün de Hakan, Kenan ve Burak’tan oluşması oldukça muhtemel. Soru işareti olan tek mevki ise orta sahadaki üçüncü isim. Okay ve Ozan’ın yanını tamamlayacak üçüncü oyuncu için en büyük aday bu sezon Lille formasıyla şampiyonluk yaşayan Yusuf Yazıcı. Ancak gerek İrfan Can, gerekse Dorukhan’ı oyuncu profilleri itibariyle oraya aday olarak görebiliriz. Yusuf bu üçlü içinde sezon boyunca düzenli oynayan tek isim ve diğer iki oyuncuya göre daha iyi bir sezon geçirdi. Ancak birazdan daha da detaylı değineceğimiz üzere İrfan Can ve Dorukhan, Şenol hocanın oyun planına daha uygun isimler. Haliyle özellikle İtalya ya da eleme turlarında karşılaşabileceğimiz Almanya, Fransa gibi sürpriz bir tercih de görebiliriz.

Türkiye’nin temel oyun planı orta alanda yapılacak 1’e 1 eşleşmeler üzerinden gerçekleşen yoğun baskı ve hızlı hücumlar üzerine kurulu. Dorukhan ve İrfan’ın, Şenol hocanın oyun planına daha  uygun oyuncular olmasının sebebi de bu zira gerek Dorukhan, gerekse İrfan Can oyunun iki yönünü oynamak konusunda Yusuf’un önünde. Sahanın içindeki oyuna dönecek olursak, topa sahip olarak oynamak gibi bir kaygısı olmayan, hatta topu rakibine bırakmaktan memnun olan millilerimiz özellikle 2. bölgede yaptığı 1’e 1 baskılarla rakiplerini hataya zorlayan ve kazandığı toplarla rakip savunmaları hazırlıksız yakalayıp hızlı hücumlar üzerinden gol arayan bir takım. Bu planın bir parçası olarak oyuncuların zaman zaman ön alanda da yoğun baskı yaptığını görüyoruz. Savunmada genel olarak 4-1-4-1 şeklinde dizilen milliler, rakip orta saha oyuncularını da 1’e 1 markaja alıyor. Türkiye bu sayede hem rakiplerine geriden rahat oyun kurma imkanı tanımıyor, hem de zaman zaman bu baskılar sayesinde kapılan toplarla rakiplerini açık alanda yakalayabiliyor.

Bu duruma bir örnek üzerinden bakmak gerekirse Türkiye, Avrupa Şampiyonası elemelerinin 3. maçında karşılaştığı Fransa’yı sadece mağlup etmekle kalmamış, oyun olarak da 90 dakika boyunca sahaya istediklerini yansıtan taraf olmuştu. A milli takım o maçta Fransa’ya karşı kendi ana planını başarıyla uygulamış ve son dünya şampiyonunu yenmişti. Millilerimizin bu galibiyetindeki kilit noktalardan biriyse orta sahadaki 1’e 1 eşleşmelerdi. Fransa’da savunma önünde oynayan ve oyunu kurması gereken Pogba-Sissoko ikilisi topla her buluştuğunda yoğun bir baskıyla karşı karşıya kaldı. Türkiye orta sahalarının yaptığı bu yoğun baskı sebebiyle geriden oyun kurmakta bir hayli zorlanan Fransa, haliyle maç boyunca pozisyona girmekte de sıkıntı yaşadı. Maçı %63 topa sahip olma oranıyla tamamlayan Fransızlar buna karşın akan oyunda yalnızca 1 net gol fırsatı yakalamış ve maçın da büyük bölümü orta sahada geçmişti. Rakibini başarılı bir şekilde 2. bölgeye sıkıştıran Türkiye, ayrıca zaman zaman yaptığı ön alan baskılarının da karşılığını aldı. Millilerimiz ön bölgedeki şok preslerle kaptığı toplarla 2 net gol pozisyonu yakalamış ve bunlardan birini golle sonuçlandırarak skoru 2-0’a getirmişti.

Son olarak Fransa maçından bir pozisyona bakalım. Türkiye’nin, geriden oyun kurmaya çalışan Fransa’ya karşı getirdiği 1’e 1 eşleşmelerle rakibine merkezden oyun kurdurmadığını görüyoruz. Top almaya gelen Sissoko ve Matuidi ikilisinin markajda olması sonucu Fransızlar rakip yarı sahaya bek üzerinden geçmeye çalışmış fakat millilerimizin alanı doğru anda daraltması sonucu Hasan Ali topu kapmıştı.
Bu kurguyu akıcı kılan önemli detaylardan biriyse Dorukhan ve Mahmut’un adam değişimini sorunsuz bir şekilde yapması. Bu pozisyonda sol ön oyuncusu olan Matuidi’nin önce merkeze, sonra da top almak amacıyla savunmasına yaklaştığını görüyoruz, merkez ikiliden biri olan ve Dorukhan’ın 1’e 1 eşleşmesi gereken Pogba’ysa daha önde konumlanmış. Burada sanırım Matuidi öne yanaşarak eşleşmeleri bozmak ve bu sayede topun ön bölgeye taşınmasını istemiş fakat Dorukhan ve Mahmut’un savunmadaki uyumlu görüntüsüyle millilerimiz bu olasılığın önüne geçmiş. Bu maçta zaman zaman Mbappe’nin de, toplu ya da topsuz merkeze kat ettiğini ve Türkiye’ye merkezde eşleşme problemi yarattığını görmüştük.

Savunma kurgusunu adam adama eşleşmeler ve orta saha baskısı üzerine kuran Türkiye’nin hücum planı da doğal olarak geçiş hücumları üzerine kurulu. Yaptığı baskıyla gerek kendi yarı sahasında ya da orta bölgede, gerekse zaman zaman yapılan ön alan baskısıyla topu kapıp hızla rakip kaleye inmeyi düşünen millilerimiz, bu konuda oldukça da başarılı. Yukarıda da Türkiye’nin yaptığı 2 geçiş hücumunu görüyoruz. Son olarak bu iki hücumda da Kenan’ın payına dikkat çekmekte fayda var.

Türkiye’nin zaafları

Türkiye’nin oyunu genel olarak güçlü bir oyun ve özellikle bu tip kısa süren, eliminasyon sistemine dayalı turnuvalara oldukça uygun. Fakat bu oyunun bazı zaafları da var. Milli takımımızın adam adama eşleşmeye dayalı savunma kurgusu yüzünden zaman zaman takım boyunun uzadığını ve oyuncuların rakip stoperleri karşılamakta zorlandığını görüyoruz. Milliler 4-1-4-1 şeklinde rakibini karşıladığı için rakip stoperlerden birine alan bırakıyor ve özellikle topla ilişkisi iyi olan stoperler Türkiye’yi zorlayabiliyor. Ayrıca milliler savunma geçişlerinde de sıkıntı yaşayabiliyor.

Türkiye’nin, Varane’a alan bıraktığı iki farklı pozisyon görüyoruz. Topla ilişkisi üst seviye bir stoper olan Varane, ilk pozisyonda bağlantıya gelen Giroud’a havadan oldukça iyi bir pas yolluyor ve Fransa önemli bir pozisyon yakalıyor. Sissoko, Giroud’un indirdiği topu iyi kontrol edebilse Fransızlar, rakibini 2’ye 1 yakaladığı bu pozisyonu daha farklı değerlendirebilirmiş.

İkinci pozisyondaysa Varane’ın önündeki boş alanı değerlendirdiğini ve sonunda da İrfan Can’ı üstüne çekerek Pogba’yı markajdan kurtardığını görüyoruz. Devamında Mbappe’nin önce Pogba, sonra da Giroud’la yaptığı verkaçların ardından Fransa ciddi bir gol şansı yakalamış.

Türkiye’nin 2. bölgede yaptığı baskı sonucu topu kazandığı fakat tekrardan kaybettiği bir pozisyon görüyoruz. Okay’ın ise alan savunması yerine Wijnaldum’la bire bir eşleşmesi ve Wijnaldum’un da orta sahaya yaklaşması sebebiyle merkezde bir boşluk var.  Burada yapılan top kaybının ardından Hollandalı Malen’in alanı değerlendirdiğini görüyoruz. Türkiye, adam adama eşleşmeye dayalı kurgusu sebebiyle savunma geçişlerinde bu tip boşluklar verebiliyor.

Bu sorunların yanı sıra milli takımımız genel olarak Fransa, Hollanda gibi güçlü takımlara kök söktürürken, Avrupa Şampiyonası elemelerinde ya da Uluslar Ligi’nde karşılaştığı kendinden denk ya da zayıf takımlara karşı sıkıntılar yaşamıştı. Örneğin Türkiye, Avrupa Şampiyonası elemelerinin 7. maçında Arnavutluk’a karşı evinde oynadığı maçta bir hayli zorlanmış ve mücadeleyi bir son dakikada golüyle kazanmıştı. Peki son dünya şampiyonu Fransa’ya karşı bu kadar etkili olan millilerimiz neden Arnavutluk maçında zorlandı? Çünkü Şenol hocanın ana oyun planının işleyebilmesi için rakibin topla oynamak istemesi ya da zorunda olması gerekiyor. Fransa, Türkiye karşısında maça favori çıktığı için galibiyeti de daha fazla kovalayan taraf olacaktı. Haliyle Fransızlar galibiyet için insiyatif alıp topla oynayarak sonuca gitmeye çalışacaklardı. Bu sebepten ötürü topa sahip olmak gibi bir derdi olmayan milli takım da topu rakibine bırakabilmiş, yaptığı baskılarla topu kazanıp rakip tehlike bölgesinde istediği boşlukları bulabilmişti. Yani Türkiye baskı ve kontra ataklara dayalı kendi ana planını başarıyla ortaya koyabilmişti. Fakat iş topu alıp üretmeye geldiğinde milli takımımız sıkıntı yaşıyor. Nitekim Şenol hoca da yaklaşık 2 hafta önce Antalya kampı sırasında yaptığı bir açıklamada kapanan takımlara karşı sıkıntı yaşadıklarını belirtmişti.

Türkiye-Arnavutluk maçında da durum tam da böyleydi. Arnavutluk deplasmanına favori olarak gelen Türkiye, maçı da kazanmaya daha çok ihtiyacı olan takımdı. Arnavutluk için bu maçtan çıkacak bir beraberlik de iyi bir sonuç olacaktı. Haliyle Arnavutluk rakibini kendi yarı sahasında bekleyip kontra ataklarla pozisyon ararken, Türkiye maçı kazanmaya daha çok ihtiyaç duyan taraf olduğu için ister istemez topa sahip olarak oynamak ve bu şekilde pozisyon üretmek zorundaydı. Haliyle Fransa maçındaki gibi açık alana değil, kapanan bir Arnavutluk savunmasına karşı hücum etmek zorunda kalan milliler bu maçta beklediğimizden çok daha fazla zorlandı. Özellikle ilk 60 dakika boyunca akan oyunda neredeyse pozisyon dahi bulamayan Türkiye, maçı da Cenk Tosun’un son dakikada attığı golle 1-0 kazanabilmişti.

Son söz

Peki Türkiye bu oyunla turnuvada nereye kadar gidebilir? Bunu tahmin etmek pek tabi oldukça güç. Fakat Türkiye’nin iyi bir turnuva oyununa sahip olduğunu söyleyebiliriz. Son Dünya Kupası’nın sahibi Fransa ve son Avrupa Şampiyonu Portekiz de, milli takımımızınkine benzer, geçiş hücumlarına dayalı oyun planlarıyla oynamıştı. Milli takımımızın turnuva içindeki konumunu düşünürsek, bu oyunun bize daha da uygun olduğunu görüyoruz. Çünkü Türkiye turnuvaya favori takımlardan biri olarak gitmiyor. Yani millilerimiz gruplardan çıktığı takdirde muhtemelen kendisinden daha güçlü takımlara karşı mücadele etmeye başlayacak. Bu da bizim Fransa maçına benzer senaryolar görme ihtimalimizi arttırıyor. Buna karşın Türkiye’nin grup maçlarında oyun olarak sıkıntı yaşadığı anlar görebiliriz. Zira milliler grupta kendisine yakın güçteki Galler ve İsviçre ile karşılaşacak. Özellikle Galler’in son Avrupa Şampiyonası’nda kontra atak futboluyla yarı finale kadar yükseldiğini belirtmekte fayda var. Klişe olacak fakat bu tip birbirine yakın güçte olan ve yakın oyunlar oynayan takımların maçlarında oyun disiplininden taviz verilmesi, erken bir gol, duran toplar ya da bireysel beceriler belirleyici olabiliyor. Haliyle milli takımımız grup maçlarında İsviçre ve Galler karşısında oyun anlamında zor anlar yaşayabilir. Ancak gruplardan çıktığı takdirde gerek oynadığı futbol, gerekse kadro kalitesiyle turnuvaya iz bırakabilecek bir takımımız var. Ben, Türkiye’yi turnuvanın sürpriz adayı olarak görüyorum. 2002 Dünya Kupası ve 2008 Avrupa Şampiyonası’ndaki başarılarımıza bir yenisini ekleme ihtimalimiz hiç de az değil.

Sizler de dilerseniz Play analiz programını ücretsiz olarak aşağıdaki görsele tıklayarak indirebilirsiniz.