Futbol tarihinin gördüğü en büyük rekabetlerden biri hiç şüphesiz Merseyside ‘ın aman vermez Liverpool-Everton mücadelesidir. Bir liman kentinin takımları olarak komşu sayılabilecek iki stadı kullanan aynı mahallede büyümüş iki çocukluk arkadaşının rekabeti Hillsborough faciasının ardından hala hatırlanan çok güzel bir dostluğa sahne olmuştur.
Tarihler 15 Nisan 1989’u gösterdiğinde Liverpool ve Nottingham Forest’lı futbolcular İngiltere’nin Sheffield kentinde karşı karşıya geldiklerinde sıradan bir maçtan farksız olacağını düşünürken birazdan dünya futbol tarihinin en acı hadiselerinden birinin yaşanacağından tabi ki haberdar değillerdi.
Stadyuma biletsiz gelen binlerce taraftar stada girmek istemesine polisin bariyerleri kaldırması da eklenince akla gelebilecek en kötü senaryo gerçekleşti. Tribünlere hücum eden binler ve altta kalan yüzlerce insan sahadakiler tarafından maçın yedinci dakikasında fark edilse bile artık çok geçti. İçlerinde Liverpool’un efsane kaptanı Steven Gerrard’ın kuzeninin de bulunduğu 96 taraftar feci şekilde can verdi. O dönem ki başbakan Tatcher ve bir grup medya kuruluşu tarafından günah keçisi ilan edilen taraftarların isimlerinin aklanması çeyrek asırdan uzun sürdü.
1985’te Heysel ile oldukça kötü bir izlenim bırakan Liverpool taraftarının suçlu ilan edilmesi en olağan hikayeydi. Liverpool o maçta tur atladı ve finalde rakip ezeli rakip Everton’dı. Şimdilerde Ultra olarak adlandırılan fanatik taraftarların belki de en güzel davranışlarından birini sergilediler.
Facia’dan 5 hafta sonra oynanan finalde Liverpool ve Everton taraftarları maçı birlikte izledi. En ufak bir tatsızlık yaşanmadı. Taç çizgisinin kenarında bile maçı birlikte takip eden taraftarlar belki de FA Cup tarihinin en güzel görüntüsüydü. Hillsborough faciasının üzerinden geçen 27 yılda İngiliz futbolu ve tribünleri gitgide sağ duyuya eğilirken bu durum bizde ters istikamette ilerledi. Yarı yarıya izlenen derbilerden deplasman yasaklarına varan bir süreç yaşandı. Yaşanan acıların insanları bir araya getirmesinin futbol dünyasındaki en güzel örneklerinden biridir 1989 FA Cup finali.
Hikayenin bize bakan noktasında ise kelimelerle ifade edilemeyecek kadar büyük bir acımız var ortada ve bu acının en büyük ortaklarından biri normal şartlar altında hafta sonu derbide Galatasaray forması giyecek olan Umut Bulut. Patlamada bir insanın yaşayabileceği en büyük acılardan birini yaşayan milli futbolcu başta olmak üzere yakınlarını kaybeden herkesin bu acısının paylaşıldığını hissettirmek için bu derbi tıpkı 1989 FA Cup finali gibi karma tribünlerle oynanmalı ve ihtiyacımız olan kardeşlik zeminini bize hatırlatmalı.
Federasyon tarafından Passolig’in en azından bu maçlık devre dışı bırakılması ve kulüplerin karşılıklı adımlarıyla sağlanabilecek bu ortamla acılarımızı paylaşmayı öğrenmeliyiz. Bu noktada sunulan maçı boykot etme fikri terörün insanlara korku salma ve hayatı durdurma amaçlına hizmet edeceği kanaatindeyim. Martin Luther King’in de dediği gibi “Ya kardeşçe yaşamayı öğreneceğiz ya da aptallar gibi öleceğiz.” Yıllardır tribünlerde söylenen omuz omuza bestelerinin, ezeli rekabet ebedi dostluk sloganlarının vaktidir.
Hayatını kaybedenlere ve onların değerli hatıralarına selam olsun.
Belki derbimizden bir “Umut” geçer yazısı için TIKLAYIN