Futbolda 90lar ve öncesini hatırlayanlar bilirler ki İtalya futbolunun dünü ve bugünü arasında dağlar kadar fark var. Zamanında Maradona’nın, Zidane’ın, Ronaldo’nun, Platini’nin Matthaus’un, Gullit’in, Van Basten’in, Zico’nun ve daha fazla uzatmamak adına adını zikretmeyip büyük ayıp ettiğim dönemin birçok süper yıldızının çat diye imza attığı bir ligin bünyesine son birkaç yılda katılan en yıldız oyuncunun Higuain olması, işlerin çizmede çok da iyi gitmediğini gösteriyor. Bu noktada Pogba’yı ayrı bir parantez açmak gerekiyor olabilir ancak Pogba transfer edildiğinde bu hale dönüşmesini çok fazla bekleyen olduğunu sanmıyorum. Aslına bakacak olursak da bir 10 yıl öncesinde Pogba seviyesindeki bir Patrick Vieira çat diye Arsenal’i bırakıp Juventus’a gelmekte ve hatta sonrasında Inter’de devam etmekte bir sakınca görmüyordu.
Fırsat eşitliğinin nispeten bulunduğu zamanlarda, yani Real Madrid ve Barcelona La Liga yayın gelirlerinin %70ine sahip olmadığı ve para babası kulüp sahiplerinin piyasada olmadığı zamanlarda, transfer cirosu konusunda inanılmaz işlerin döndüğü yer de yine İtalya’ydı. Örneğin geçen yılki bir listeye göre bonservisine 63.1 Milyon Dolar harcanan Hernan Crespo enflasyon değeri de hesaplanarak bugünün parasıyla 79 Milyon Dolar karşılığında Parma’dan Lazio’ya transfer olmuştu. Nerden nereye değil mi? 79 Milyon çok şaşırtıcı gelmediyse bu anlaşma çerçevesinde Sergio Conceiçao ve Matias Almeyda da Parma’ya verilmişti. Bu transfer o zamana kadar tarihin en pahalı transferi olarak tarihe geçmişti. Enflasyon değeri de hesaba katıldığında bu transfer futbol tarihinin en pahalı 9. transferi olarak göze çarpıyor. 2001 yılında Fiorentina’dan Milan’a transferi için 55.5 Milyon Dolar ödenen Rui Costa da uyarlanmış enflasyonla 68.2 Milyon Dolarlık etiketiyle 14. Sırayı alarak İtalya içinde astronomik rakama takım değiştiren başka bir oyuncu olmuştu. Ayrıca dönemi hatırlamayanlar için şunu da hatırlatalım; bu transfer bir nevi Fatih Terim’in Fiorentina’daki öğrencisini Milano’ya yanına aldırma operasyonuydu. Bunlar dışında Mendieta, Buffon, Batistuta, Veron, Thuram, Nedved gibi birçok oyuncu da uçuk rakamlara transfer oldular.
İtalyan futbolundaki çöküşü hatırlattıktan sonra yazının geri kalanında İtalya’da herhangi bir takım ne kadar çöktüyse o kadar çökmeyi öpüp başına koymak isteyecek bir takımdan bahsedeceğim. Zamanında inanılmaz paralara Crespo, Buffon, Thuram, Veron, Di Vaio gibi oyuncuları satmış, kadrosundan Fabio Cannavaro, Mutu, Adriano, Chiesa, Dino Baggio, Zola, Stoichkov, Gilardino ve hatta Alex de Souza, Hakan Şükür, Taffarel ve Appiah bile geçmiş olan ama şu an batması nedeniyle Serie D’de mücadele eden ve hatta bizdeki dört büyükler gibi, İtalya’nın 7 büyüğünden biri olan (ki bu büyüklere 7 kız kardeş anlamına gelen sette sorelle denir) Parma’dan.
Zamanın şanlı Parma’sı geçen sezon öyle bir hale gelmişti ki, iç saha maçında saha içi görevlilerin parasını ödeyemedikleri için seyirci almama ve sonrasında Genoa deplasmanına gitme harcamalarını karşılayamama gibi garip durumlara düşmüştü. Sonrasında da bildiğiniz üzere belirlenen zamana kadar bir alıcı bulunamadığı için iflas açıklandı. Kulübe ait araçlar ve hatta takımın medikal ekibinin ekipmanları bile satışa sunuldu. Hatta sonrasında alacaklılar 1995 ve 1999 senelerinde kazanılmış UEFA kupalarını, üç İtalya Kupası’nı, bir Kupa Galipleri Kupasını ve bir UEFA Süper Kupası’nı internet üzerinden satışa çıkartmıştı. Parma’nın üzerinde dolaşan kara bulutlar bunlarla da sınırlı değildi. 2015’in şubat ayında kulübü satın alan Giamperio Manenti ve diğer 21 kişi göz altına alınmıştı. Bu kişiler yasadışı fonları kullanmak, dolandırıcılık, sahtekarlık, kara para aklama ve mafya usulleri kullanarak kendini aklama gibi suçlarla itham edilmişti. Peki Manenti’nin Parma’yı satın almak için ödediği miktarın 1 Euro olduğunu söylesem ne dersiniz? Belki yaşanan bunca garip şeyden sonra taraftarlar kulüp binasının kapısına “chiuso per rapina” yani hırsızlık dolayısıyla kapalıdır yazmakta haklıdır.
Parma, çok zor zamanlar geçirmiş olsa bile bütün bunlar dünyanın sonu mu? Hayır değil. Serie D’de mücadele eden takım “bu devran böyle dönmez”in sinyallerini veriyor. Takımın başındaki 1994 Dünya Kupası’nda İtalya Milli Takımı’yla final görmüş Luigi Apolloni, futbol kariyerlerinin son demlerindeki ve kariyerinin henüz başındaki oyuncuları harmanlayıp Parma’yı Serie D’de liderliğe taşıdı. 38 yaşındaki ve kulüpteki 8. yılını geçiren Alessandro Lucarelli’nin kaptanlığını üstlendiği Parma, bitime 8 hafta kala bir maç eksik ve dört puanlık avantajla üst lige göz kırpıyor. Peki eski günlerine dönmesi mümkün mü? Aslında elimizde 2000lerin başında iflas etmiş ve geçen sezon UEFA Avrupa Ligi’nde yarı final görmüş Fiorentina örneği varken tabii ki mümkün. Ancak İtalyan futbolundaki gözle görülür çöküş devam ederse, bu tekrar Serie A’ya çıkmak için önünde kaç yıl olduğu bilinmeyen Parma için büyük bir dezavantaj olacaktır.