Herhangi bir işte uzmanlaşmaktaki en önemli hususlardan biri o işe hayatınızdan ne kadar zaman ayırdığınızdır. Kanadalı gazeteci-yazar Malcolm Gladwell dilimize “Çizginin Dışındakiler” adıyla çevrilen kitabında bir işte uzman haline gelmek için o işe en az on bin saat emek vermek gerektiğinden ve başarı hikayelerini okuduğumuz bir çok insanın bu kurala uyduğundan bahsetmektedir. Gladwell tarafından ileri sürülen bu ‘on bin saat kuralı’ zamanla oldukça popüler hale geldi hatta Fatih Terim dahi bir basın toplantısında elit bir futbolcu yetiştirebilmek için çocukluğundan itibaren en az on bin saat futbol oynamasını sağlamak gerektiğini işaret etmişti.
Futbolculuğun şov dünyasının bir parçası olmasının sonucu olarak birçok meslek grubundan bu noktada ayrılan bir özelliği var. Futbolcuların antrenmanda veya düşük seviyelerde oynadıkları zamana ek olarak sahnede oynadıkları futbol dolayısıyla sahne tecrübeleri büyük öneme sahip. Sahneden kastım dolu tribünler önünde, televizyondan yayınlanan bir maçta ve yüksek seviyelerde oynanan futbol. Bahsettiğim sahne tecrübesinin tam anlamıyla kazanılabilmesi futbolda öğrenmenin hala en kolay olduğu 23 yaş altı döneminde A takım düzeyinde oynanan süreyle oldukça bağlantılı. 23 yaşından önce üst düzeyde oynama alışkanlığını tamamiyle edinmiş bir futbolcu onu elinde bulunduran kulüp için fiziki yeterliliğinin yüksek olduğu on sene boyunca semere alınacak bir değer haline geliyor. Bu tipte bir futbolcu yalnızca takımı için değil futbol piyasası için de aynı değeri ifade ediyor ve transfer piyasasında paraya dönüşen şey de modern futbolda bu değer oluyor.
Ekonomi biliminin futbolun içine iyice girdiği bu yeni devirde Türk takımlarının senelerce uyguladığı ve büyük oranda uygulamaya devam ettiği stratejinin aksine yalnızca 3 sene semere alınacak bir futbolcu parasal olarak büyük bir değer taşımıyor. Artık devir maaşa değil bonservise, tecrübeli yıldızlara değil erken yaşta tecrübe kazanmış gençlere yatırım yapma devri. Ticari ve yayın gelirleri yükümlülüklerini karşılamaya yetmeyen, tribünleri çeşitli nedenlerle hiçbir maçta dolduramayan takımlarımızın sürdürülebilir bir ekonomik modele sahip olabilmeleri için günümüz futbol piyasasının bu gerçeğini kabullenmeleri ve futbolumuzun tüketen düzenden üreten modele geçmesine yön vermeleri gerekiyor.
Süper Lig’in geçtiğimiz 10 senedeki transfer kar/zarar tablosu aşağıdaki gibi;
Göründüğü gibi Süper Lig geride kalan 10 sezonda bu sezon hariç sürekli zarar etmiş. 10 sezondaki toplam zarar 400 milyon Euro gibi inanılmaz bir rakam. Sadece bu rakam bile tüketen futbol modelinin Türk futbolunu bugünkü haline adım adım nasıl getirdiğini açıklamaya yeterli. Bu sezon ligin toplamda kara geçmesinde ise birçok yanıltıcı etken var. Galatatasaray’ın finansal sıkıntılarla uğraşması sebebiyle transferde tutucu davranmış olması ve Arap ve Çin sermayesine ileri yaşta oyuncuların yüksek bonservis bedelleriyle satılmış olmaları (Demba Ba, Burak Yılmaz, Ersan Gülüm, Moussa Sow, Stephane Mbia, Emmanuel Emenike olmak üzere toplamda 53,5 milyon Euro) bu etkenlerin başında geliyor. Diğer yandan iyi bir gelişme olarak yabancı sınırının kaldırılmasının da Ersan ve Burak örneklerinde olduğu gibi yerli oyuncuları kulüpleri tarafından rahatlık satılabilir ve yerleri doldurulabilir hale getirdiği için futbolumuzun transfer ekonomisine olumlu etki edeceğine şüphe yok. Senelerdir benim de bu sistemi savunmamın en büyük nedeni tam anlamıyla buydu.
Süper Lig’in 27,3 yaş ortalamasıyla Avrupa’nın sayısız ligi içerisindeki en yaşlı lig olduğunu birçoğumuz sağda solda okumuşuzdur. Atlanılan nokta ise şu ki önemli olan bu yaş ortalamasından çok genç oyuncuların aldıkları süreler. Yaş ortalaması yalnızca lisans çıkarılan oyuncuların ortalama yaşını ifade ediyor. Bu anlamda kuvvetli bir işaret olsa bile çok da anlamlı bir istatistik değil aslında.
Aşağıdaki grafik 2015-2016 sezonunda Avrupa liglerinde geride kalan haftalarda toplam 1000 dakika ve üzerinde forma giyen tüm oyuncuların sayısı, bunlardan kaçının 23 yaşının altında olduğu, 23 yaşının altındakilerden kaç tanesinin 21 yaşının altında olduğunu ve 23 yaş altında olanların tümüne oranı gösteriliyor;
Görüldüğü gibi şu matematiksel hesapta dahi Avrupa’da en geride kalan lig Süper Lig. Bu sezon şu ana kadar 23 yaşının altındaki yalnızca 16 oyuncu takımında 1000 dakika üzerinde şans bulabilmiş, bu oyunculardan yalnızca 4 tanesi 21 yaşının altında. 23 yaşının altında olup 1000 dakika üzerinde şans bulabilmiş oyuncuların 1000 dakika üzerinde şans bulmuş tüm oyunculara oranı ise yalnızca %9.9 yani ligde düzenli olarak forma giyen her on oyuncudan yalnızca biri 23 yaşının altında.
Üst düzey ligler arasından bize bu anlamda en yakın lig %12,2 oranla Premier Lig. Premier Lig’in bu sezon transferdeki kar/zarar bilançosu ise -740 milyon Euro.Premier Lig takımları çeşitli gelir kalemleriyle bu zararı büyük oranda süspanse edebilmekle beraber ülke futbolu adına genç oyuncu yetiştirme görevini ise yine çok üst düzey bir lig olan Championship’e devretmiş durumdalar. La Liga, Bundesliga, Ligue 1 ve Serie A’da bu değerler birbirlerine oldukça yakın ve %20 dolaylarında.
Eredivisie’de ise genç oyunculara verilen süreler inanılmaz boyutlara ulaşmış durumda. Bu sezon Eredivisie’de 23 yaş altında 80 oyuncuya düzenli şans verilirken bunların 42’si 21 yaşının altında. Bu oyuncuların tüme oranı ise %42,3. Şaşırtıcı olmayan şekilde Eredivisie Transfermarkt’ın tahminiyle 583 milyon Euro değerinde bir oyuncu portföyüne sahip olmasına rağmen elde ettiği 91 milyon Euro karla yukarıdaki Avrupa Lig’leri arasından bu anlamda en iyi orana sahip olan lig yani tam anlamıyla bir ‘üreten lig’. Genç oyuncuları parlatmasıyla bilinen bir diğer lig olan Liga NOS(Portekiz) ise 779 milyon Euro’luk değerine rağmen elde ettiği 243 milyon Euro kar ile Avrupa’da bu alanda en başarılı lig durumunda ancak ligin ilgili istatistiki verilerine erişmek mümkün olmadığından tabloya katamadım.
Süper Lig’de 2014/2015 sezonunun tamamında 1500 dakikanın üzerinde forma giyebilmiş 23 yaşının altında oyuncusu sayısı sadece 11 ve bunlardan yalnızca biri 21 yaşının altında. O kişi de 2700 dakikanın üzerinde süre aldığı sezonun sonunda Bursaspor’dan Fenerbahçe’ye 7 milyon Euro bonservis bedeliyle transfer olan Ozan Tufan. Galatasaray’ın geçtiğimiz sezon 1000 dakikanın üzerinde şans verdiği Alex Telles muhtemelen sezon sonunda 10 milyon Euro satın alma opsiyonuyla Inter’e transfer olacak yine aynı seviyede süre alan Bruma’dan da beklentileri karşılayamayan performansına rağmen 10 milyon Euro gelir bekleniyor. Takımlarında az biraz forma bulabilen Atınç, Waris, Okay, Alper, Ali Adnan gibi oyuncular da kulüplerinden ciddi paralar kazandırarak ayrıldılar. Gençlerbirliği’nin 2520 dakika süre verdiği Ahmet Çalık milli takıma yükseldi aynı Kerim Frei, Oğuzhan Özyakup ve Yusuf Erdoğan gibi. Süper Lig için erken kabul edilebilecek olan bir yaşta henüz 19’unda Bursaspor’da 800 dakika üzerinde şans bulan Emre Taşdemir de Fatih Terim tarafından milli takıma çağırıldı. Fatih Terim’in de genç oyuncu oynatan kulüpleri bu seçimleriyle teşvik etmeye, ödüllendirmeye çalıştığını düşünüyorum.
İki ligin mentaliteleri bakımından bir karşılaştırma yapmak için takımlarının altyapılarından yüksek beklentilerle çıkan iki oyuncu Wesley Sneijder ve Emre Çolak’ın 23 yaşlarına kadar takımlarında aldıkları toplam süreyi karşılaştırmak açıklayıcı olacaktır. Sneijder’in 23 yaşını tamamlayıncaya kadar takımında aldığı süre 16800 dakikayken Emre Çolak için bu rakam tam olarak yarısı 8400 dakika. İki oyuncunun ciddi potansiyel farkına sahip oldukları söylenebilir ama bu süre farkı da o potansiyeli oldukça aşağıya çeken başlıca sebeplerden biri. Bununla birlikte örneğin Galatasaray’lı Sinan Gümüş için geçen sezon ve bu sezon Süper Lig’de toplamda aldığı 500 dakika ona A2 Ligi’nde 25-30 gol atarak oynadığı onlarca sezondan çok daha faydalı olmuştur şüphesiz.
Futbolumuzda genç oyunculara şans verilmesiyle ilgili bir diğer problem ise teknik direktörlerin kalede ve ileri uçta genç oyunculara şans vermeye çekinmeleri. Bu sezon Süper Lig’de 1000 dakikanın üzerinde şans bulan 23 yaş altı 16 oyuncunun 6’sı savunma 10’u ise orta saha ve kanat oyuncusu. Geçtiğimiz sezon 1500 dakikanın üzerinde şans bulanlarda ise sadece 4 defans ve 7 orta saha veya kanat oyuncusu var. Bu yaklaşım ligin kaleci ve forvet yetiştirmesi açısından oldukça zedeleyici bir durum.
Merak edenler için bu da bahsettiğim tüm liglerin bu sezon transferdeki kar/zarar bilançoları;
Hollanda ve Portekiz’in yanında dikkat çeken bir diğer lig de Ligue 1. Yüksek genç oyuncu oynatma verilerine sahip bir lig olarak bu sezon 106 milyon Euro kar elde etmiş durumdalar. İspanya’nın bu durumunda ise toplamda 150 milyon Euro’nun üzerinde zarar eden Real Madrid ve Valencia ikilisinin büyük etkisi var. Yine de La Liga açısından işlerin pek yolunda gitmediği ve değişmesi gereken bir şeyler olduğu söylenebilir. O durum da ayrı bir inceleme konusu.
Özetle; kulüplerimiz transfer ekonomisinin haliyle futbol ekonomisinin tartışmasız bir gerçeğinden oldukça uzak bir yönetim politikası izliyorlar. Süper Lig takımlarının toplam borç-alacak farklarının 4 milyar TL’nin üzerine çıkmış olduğu şu dönemde yukarıdaki veriler ışığında son 10 yıldaki transfer zararının 400 milyon Euro’nun üzerinde olduğunu göre göre hala aynı modelde ısrar etmeleri kabul edilebilir bir şey değil. Yıllar içerisindeki döviz kuru değişimini de göz önünde bulundurursak bu zararın yarısından fazlasının doğrudan hatalı transfer politikalarından kaynaklandığı sonucuna ulaşabiliriz. Aynı dönemde bilançonun -400 milyon Euro yerine +400 milyon Euro olarak gerçekleştiği senaryoda kulüplerimizin nasıl bir mali rahatlık içerisinde olacaklarını düşünmek bile durumun vahametini gözler önüne seriyor. Geçtiğimiz yıllara nazaran ufak çaplı bir ileriye gidiş gözükse de mali krizlerin kapıya dayandığı, kulüplerimizin UEFA Lisansı alamadıkları bu dönemde ufak çaplı gelişmeler yeterli olmayacaktır. En yakın zamanda tüm kulüplerimiz stratejilerini tüketmek değil üretmek üzerine şekillendirmeliler.
Tünelin ucundaki ışık gittikçe azalıyor.