Tüm zamanların en iyi futbol takımının hangisi olduğuna karar vermeye çalışan futbol yazarları, listeye 90’lı yılların başındaki AC Milan ve Barcelona takımlarını da eklerler. Bu iki Avrupa devi; inanılmaz bütçeleri, yıldız oyuncuları, derin kadroları ve taraftarlarıyla listeye girmeyi sonuna kadar hak ediyor. İki büyük kulübü karşı karşıya getiren ise 1993-1994 UEFA Şampiyonlar Ligi Finali oldu. Bu maça, takımların final yolculuklarına ve dönemin koşullarına ışık tutalım dedik ve sizleri bu yazıyla buluşturduk.
AC Milan
Arrigo Sacchi önderliğindeki AC Milan, 1987-1991 yılları arasında fırtına gibi esti ve “Gli Immortali” (“Ölümsüzler”) lakabıyla anıldı. Kadroda Baresi, Rijkaard, Ancelotti, Gullit, Van Basten gibi kilit isimler bulunuyordu. İtalya milli takımında boşalan teknik direktörlük koltuğu için en uygun isim Ölümsüzler’in antrenörü Sacchi idi. Sacchi bu teklifi kabul etti ve bir devir sona erdi. Ancak yeni antrenör Fabio Capello önderliğinde daha parlak bir devir başlayacaktı.
Serie A’da 1992-1994 arasında üst üste 3 yıl şampiyon olan Milan, bu başarısını harika defansına borçluydu. Takım; Baresi, Maldini ve Costacurta önderliğinde 58 maçlık bir yenilmezlik serisi yakaladı. Bu sayı, Arsenal’in unutulmaz 49 maçlık (2003-2004) yenilmezlik serisinden 9 maç fazlaydı. Bu seri, içinde namağlup kazanılan 1991/1992 Serie A şampiyonluğunu da barındırmaktaydı. Milan’ın “Gli Invicibili” (“Yenilmezler”) lakabını kazanmasında kilit rol oynayan diğer isimler ise Desailly, Donadoni, Savicevic, Boban, Papin, Van Basten gibi yıldız oyunculardı.
Capello önderliğindeki Milan, Şampiyonlar Ligi’nde ise 1992-1993 sezonunda finalde Marsilya ile karşılaştı. Maçı Marsilya 1-0 kazandı ancak Marsilya aleyhine şike skandalı patlak verdi. Bunun neticesinde Marsilya ceza aldı ve ülkesinde küme düşürüldü. Ancak Şampiyonlar Ligi Şampiyonluğu bundan etkilenmedi.
FC Barcelona
Futbolu takip eden herkesin artık aşina olduğu “Total futbol” söyleminin en iyi uygulayıcılarından biri olan ve günümüz Barcelona’sının mimarı olarak gösterilen Johan Cruyff, 5 yıl boyunca formasını giydiği Barcelona’ya 1988 yılında teknik direktör olarak geri döndü. Günümüz oyuncuları Messi, Iniesta, Xavi gibi yıldızları dünya futboluna kazandıran La Masia akademisinin temellerini attı. Bu akademinin ilk ürünlerinden biri de Josep Guardiola oldu. Bakero, Begiristain, Koeman, Laudrup, Romario, Stoichkov gibi döneminin en iyi oyuncuları Barcelona’ya kazandırıldı ve “Rüya takım” kurulmuş oldu.
Dümeninde Cruyff’un olduğu Rüya Takım, 1990-1994 yılları arasında 4 sene üst üste La Liga şampiyonu oldu. 1989 Kupa Galipleri Kupası ve 1992 Avrupa Kupası, 1992 Avrupa Süper Kupası gibi zaferler de Barcelona müzesinde yerini aldı. 1992-1993 Şampiyonlar Ligi’nde ise son 16 turunda CSKA Moskova, Rüya Takımı eleyerek bir sürprizi gerçekleştirdi. Bu unutulmaz takım için Şampiyonlar Ligi zaferi sürpriz olmayacaktı, gözler artık 1993-1994 sezonuna çevrilmişti.
Milan’ın Final Yolculuğu
1993-1994 sezonunda Şampiyonlar Ligi formatı şu şekildeydi: Ön eleme turundan sonra 32 takımlı Birinci Tur oynanacak; kazanan 16 takımlı İkinci Tur mücadeleleri gerçekleştirilecek. Bu sonuçlar neticesinde son 8 takım, 4’erli 2 gruba ayrılacak. Gruplarda ilk iki sırayı alan takımlar tek maçlı yarı finalde karşı karşıya gelecek ve kazananlar final oynayacak. 1. turda İsviçre ekibi Aarau’yu 1-0 eleyen Milan, 2. turda Danimarka ekibi Kopenhag ile karşılaştı. İlk maçta rakibini deplasmanda 6-0’la dağıtan Milan, ikinci maçta daha merhametli davrandı ve rakibini 1-0 yendi.
B grubunda Porto, Werder Bremen ve Anderlecht ile eşleşen Milan, oldukça kısır geçen maçlar oynadı. 6 maçta yalnızca 2 galibiyet alıp, 4 beraberlik elde eden Milan, gol sıkıntısı yaşamasına rağmen harika savunması sayesinde grubu 2 gol yiyerek lider olarak sonlandırdı. Yarı finalde A grubu 2.si Monaco ile eşleşen Milan, rakibini 3-0 gibi net bir skorla dağıtarak final biletini kazandı.
Barcelona’nın Final Yolculuğu
Barcelona ise ilk turda facianın eşiğinden döndü. Güçlü Dinamo Kiev deplasmanında bozguna uğrayan Barcelona, 3-1 mağlup olarak Katalunya’ya döndü. Camp Nou’da oynanan maç sonunda ise yüzler gülüyordu, Barcelona rakibine 4-1’lik skorla cevap verdi. İkinci turda Avusturya ekibi Wien ile eşleşen Barcelona, 3-0 ve 2-1’lik galibiyetlerle adını gruplara yazdırdı.
A grubunda Monaco, Spartak Moskova ve Galatasaray ile eşleşen Barcelona, grubu Milan gibi namağlup sonlandırdı. 6 maçta 4 galibiyet, 2 beraberlik elde elden Barcelona, duran toplarda etkili Koeman ve golcü Stoichkov önderliğinde gol sorunu yaşamadı. Yarı finalde B grubu 2.si Porto ile eşleşen Katalan ekibi, golcülerinin performanslarını devam ettirmeleri sayesinde 3-0’lık galibiyetle final biletini kazandı.
Final
Futbolun efsane isimlerinden Johan Cruyff’un oynattığı hücum futbolu, kadrodaki yıldız isimler ve süregelen başarı, final öncesinde Barcelona’nın net favori olarak gösterilmesi sonucunu doğurdu. Milan cephesinde işler iyi gitmiyordu: takımın kilit ismi Marco van Basten ve yıldız adayı Lentini sakat, takımın belkemiği ve kaptanı Baresi ile savunmanın önemli isimlerinden Costacurta ise cezalı idi. Ayrıca kurallar gereği kadroda İtalyan olmayan maksimum 3 oyuncu oynatılabilecekti. Capello; Boban, Desailly ve Savicevic’e şans tanıdığı için Papin ve Brian Laudrup gibi kilit isimler de maçta forma giyemeyecekti. Barcelona cephesinde ise yalnızca Michael Laudrup kadro dışında bırakılmıştı. İbre, açık bir şekilde Barcelona’yı gösteriyordu.
Barcelona maça klasik mavi-kırmızı şeritli formasıyla çıkarken Milan ise düz beyaz formayı tercih etti. Atina Olimpiyat Stadı’nda 70.000 kişi ilk düdüğü bekliyordu. İngiliz hakem Philip Don ilk düdüğü çaldı ve tarihe geçecek karşılaşma başladı.
Maça beklenilen şekilde Barcelona hızlı başladı. Cruyff’un istedikleri Barcelona oyuncuları tarafından uygulanıyordu ancak son vuruşlarda ve pozisyon yaratmada sıkıntı yaşayan Barcelona, öne geçemedi. Dakikalar 22’yi gösterirken Savicevic ceza sahası dışında topu aldı, harika bir kontrolle rakibini geçti. Hızla ceza sahasına yöneldi, arka direkte boşa çıkan Massaro’yu gördü ve Massaro bu harika pası geri çevirmedi: 1-0. Capello sakinliğini korudu, çünkü rakip takım Cruyff’un makine gibi işleyen Rüya Takım’ıydı.
İlk yarının uzatma bölümünde topu sol kanatta alan Donadoni, harika bir dribling ile ceza sahasına girdi ve yine boşa çıkan Massaro’yu gördü. Massaro sol ayağıyla düzgün bir vuruş yaptı ve Milan’ı iki farkla öne geçirdi. Soyunma odasına 2-0 önde giren Milan’da Capello sakinliğini korumaya devam etti çünkü Rüya Takım karşısında rehavete kapılmak intihar olurdu.
Soyunma odası konuşmalarında ne söylendiği bilinmez ancak Capello’nun oyuncularından prese devam etmelerini, rakibi bunaltmalarını istediği açıkça anlaşılıyor. İkinci devrenin hemen başında, 47. dakikada sol kanatta tehlikeli bölgeden topu uzaklaştıramayan Nadal’ın hatasını iyi değerlendiren Savicevic, ceza sahasına girmeden harika bir vuruşla topu kaleci Zubizarreta’nın üzerinden aşırttı ve İtalyan devini 3-0 öne geçirdi. Zubizarreta öfkesinde haklıydı, bu seviyede böyle bir hata affedilemezdi. Milan, rüya gibi başladığı maçta 3-0 öndeydi ve rakip Barcelona dahi olsa 3 farkın kapanması çok zordu.
3-0’lık skor Milan’ı daha da rahatlatmıştı ancak Capello takımını geri çekmedi. Hücuma devam eden Milan, Savicevic’le bir pozisyon daha buldu ancak top direkten döndü. Barcelona savunmasınu bunaltan pres sonuç verdi ve uzaklaştırılamayan top, 58. dakikada 4. kez Barcelona ağlarını havalandırdı. Bu gol sonunda Capello yine sakinliğini korudu ve oyuncularına talimat vermeye devam etti. Barcelona cephesinde ise şok hakimdi, bu gol hayalleri tamamen yok eden gol oldu. Kalan dakikalar ise orta saha mücadelesi şeklinde geçti ve Milan, Şampiyonlar Ligi zaferine ulaştı.
Tarihe geçen maçtan görüntüler;
Barcelona’ya göre daha mütevazı bir kadroya sahip olan Milan, Baresi ve van Basten gibi birçok kilit oyuncusundan yoksun çıktığı maçta tüm zamanların en iyi takımlarından birini bozguna uğrattı. Milan’ın gösterdiği bu performans, birçok gazeteci ve futbol yazarı tarafından UEFA organizasyonları tarihinin en iyi performansı olarak değerlendirilir. Ayrıca takımın en önemli oyuncularından olan Marcel Desailly, bir sezon önce Marsilya ile yaşadığı zaferi bu kez Milan’da yaşayarak bu kupayı farklı takımlarla üst üste kazanan ilk futbolcu olma başarısını göstermiştir.