Her turnuvanın bir kırılma anı, akıllardan çıkmayan bir hatırası vardır. Bazen yanlış kalkan bir bayrak, gereksiz sert bir faulün sonucu eksik kalan bir takım ya da kaçan bir penaltı…
Yaşadığım dönemle doğru bağları kuramadığım için mi, yoksa elemi-sızısı geçip de şimdilerde aklımda sadece güzel anıları kaldığından mıdır bilmiyorum ama futbola dair anılar (hatırladığım, okuduğum, dinlediğim), bugün yaşadıklarımızdan hep daha güzel geliyor bana. Sanki her şeyin daha az para ettiği dönemlerde, futbol daha ön plandaymış ve kalan her şey taliymiş gibi geliyor. Neyse, bunun psikolojide falan bir adı vardır ama konumuz bu değil. Konumuz ülkemizden geçmiş, bu geçişte de hem oyunuyla hem de taraftarla ve oynadığı şehirle kurduğu bağ ile iz bırakmış bir solak, bir Romanyalı… Son cümleyi okuyan herkesin aklında canlanan Karpatların Maradona’sı Hagi ile aynı döneme denk gelmesi kariyerinin ikinci büyük şanssızlığı olabilir Daniel Timofte’nin. İlki mi? İlki hiç şüphesiz uzun süren travmalara sebep olan, İtalya 90’da kaçırdığı meşhur son penaltı…
Bir maden şehri olan ve Karpatların eteklerine kurulan Petroşani’de, madenci bir babanın oğlu olarak doğan Daniel, babasının tavsiyesine uyarak eğitimine ağırlık vermişti. Zira okuyamazsa alternatifi babası gibi madenci olmaktı. Futbolcu olduğunda aynı zamanda üniversitede elektrik mühendisliği okuyordu. Kıvrak oyun stili ve hafızalara kazınır cinsten sol ayağıyla kariyer basamaklarını tırmanmaya başladı. 19 yaşında profesyonel futbola adım atan Daniel, çok geçmeden Dinamo’nun, başkentin yolunu tuttu. Burada Rumen futbolunun gelecek vadeden hocası Mircea Lucescu ile şampiyonluk yaşayan Timofte, İtalya 90’a gidecek kadroya girmeyi başarmıştı.
Çavuşesku devrilmiş, ülke emekleyerek de olsa demokrasi yoluna girmişti ve bu tarz büyük dönüşümler yaşayan halklar için, geleceğe yönelik umutların yeşermesi adına bu tarz organizasyonlar bulunmaz fırsatlardı. (Almanya’nın savaş sonrası kazandığı Dünya Kupası, Macaristan’ın işgalcisi Sovyetleri yenerek altın madalya kazandığı Su Topu finali…)
Turnuvanın B Grubu’nda son şampiyon Maradona’lı Arjantin, kolay lokma gibi görülseler de sonradan efsane olarak hatırlanacak Kana-Bıyık’lı, Roger Milla’lı Kamerun ile gruptan çıkmak kolay görünmüyordu. Sovyetlere karşı ilk maçta alınan galibiyet ve son maçtaki Arjantin beraberliği gruptan çıkmalarına yetmişti. Son 16’da karşılaştıkları İrlanda, grup aşamasında hiç maç kazanamamıştı ancak oyunu beraberlikte tutma noktasında oldukça başarılıydılar. Nitekim golsüz sonuçlanan 120 dakikanın sonunda penaltı atışlarına gidilmişti. Son penaltıyı kullanmak üzere topa doğru yönelen Timofte’nin aklında her zaman kullandığı gibi merkeze, sert bir penaltı atmak vardı. Ancak takım arkadaşı Danut Lupu’nun ‘Kaleci atlarken zorlanıyor, merkezde kalıyor, bir tarafı seçip denemelisin’ demesi üzerine tercihini kalecinin sağından yana kullanmıştı. Kariyerini alt üst eden anlardan biriydi. Son penaltıyı kurtaran Pat Bonner, Yeşiller’i üst tura taşırken Daniel Timofte’yi atlatılması zor bir travmayla baş başa bırakıyordu.
Demir Perde döneminde yurtdışı transferi, yüklü kontratlar hayal edilebilir şeyler değildi. Rejimin yıkılmasından sonra yakın arkadaşı Michael ‘Mischa’ Klein ile Daniel’e Bayer Uerdingen yolu gözükmüştü. Bayer Uerdingen’i Bundesliga’da tutmayı başaramadılar, zaten sakatlıklardan dolayı pek forma şansı da bulamamıştı. Memleketine, Dinamo’ya döndü. Çok geçmeden Almanya’dan arkadaşı Michael Klein’ın, Mischa’sının antrenmanda hayatını kaybettiği haberi gelmişti. Kolay olmadı ama hem sakatlığını atlatmış hem de form tutmuştu.
Avrupa’da oynadıkları bir maç penaltılara gitmişti ama Timofte penaltı kullanmak istemiyordu. Hocasının gözüne görünmek istemediği için arkadaşlarının arkasına saklanmıştı. Lakin maç penaltılara gider gitmez, hocasının aklındaki ilk isim Daniel Timofte idi. Karşısına dikildi ve bütün bu saçmalıkları sonlandırmanın tek yolunun topu alıp beyaz noktaya gitmek olduğunu söyledi. Biraz öfke, biraz coşkuyla kullandığı penaltı, üzerinden adeta bir yükü kaldırmıştı.
Samsunspor’un genç başkanı İsmail Uyanık, Romanya Ümit Milli Takımı antrenörü Gheorghe ’Gigi’ Mulțescu ile anlaşmıştı. Multescu gelirken yanında, zamanında kaptanlığını yaptığı Timofte’yi de getirdi. (Ara bilgi: Multescu zamanında Hasellbaink’i Samsun tesislerinde antrenmana çıkartıp beğenmemiş, Sami Hyppia’yı da çelimsiz bulup reddetmişti.) 93-94 sezonunu Samsun’la 5.sırada bitirirken, Balkan Kupası’nın kazanılmasındaki payı da yadsınamazdı. Samsunspor o yıl Türkiye Kupası’nda da yarı finale kadar yükselmişti. Dünya Kupası elemelerindeki performansı da fena sayılmazdı. İyi geçecek bir Dünya Kupası her şeyi unutturabilir, 27 yaşındaki futbolcu için, ikinci bahar olabilirdi. Nitekim kadroda düşünüldüğü için vizesi bile hazırdı. Lakin dizindeki sakatlık nüksetti.
Timofte sakatlanmayıp turnuvaya damgasına vuran kadroya girebilse, kaçırdığı penaltı belki kariyerinde tebessümle hatırlanan, üzerine pek de düşünülmeyen bir anı olabilirdi. 94 Dünya Kupası, Avrupa’da yavaş yavaş dolaşıma çıkan Rumen futbolcular için adeta bir vitrin vazifesi görürken, Timofte muhtemelen – sakatlığı kadar uzun süren alkol problemleri göz önünde bulundurulursa – elinde birasıyla televizyon karşısındaydı. Kadronun önemli bir kısmı Avrupa’nın önemli takımlarına hatırı sayılır paralara imza attı. Samsunpsor’da geçirdiği 6 sezonda, tarihe geçen önemli bir jenerasyonun tecrübeli orta sahasıydı. Gigi’nin takımdan ayrılması sonrası Samsun’da geçirdiği son iki sezonu hem sakatlıklar hem de alkol problemleri sebebiyle çok parlak geçmese de Samsun şehrinde ve taraftarın zihninde hep güzel hatırlanan bir anı olarak kaldı. Dinamo’ya döndüğü sezon pek forma şansı bulamasa da kariyerini çifte kupa ile sonlandırdığında 33 yaşındaydı. Birkaç antrenörlük macerası olduysa da pek başarılı olamadı.
Şimdilerde birinin adı ‘Penaltı’ diğerinin adı isminin İtalyancadaki karşılığı ‘Daniella’ olan iki bar işleten Timofte, bir yandan da yardımcı antrenörlük yaparak Romanya’da mütevazı bir hayat sürdürüyor. (Barın adını özellikle Penaltı koyarak, ‘müşterilerden gelebilecek bütün ‘saçma yorumların’ önünü kesmek istedim’ diyor Timofte.)
‘Büyük bir Galatasaray taraftarı olmasına rağmen kalbinde hep önemli bir yere sahip olan Samsunspor’a ve Babam’a…’
Yazar: Oğuzhan Kuru