Sahada uzun süre kalamadılar ya da daha uzun kalabilirlerdi. Kimi sakatlıklar yüzünden futbolu bırakmak zorunda kaldı, kimi artık futbol oynamak istemediğini fark etti, kimininse futboldan daha çok sevdiği şeyler vardı…
Yetenekleriyle herkesi hayran bırakan bu yıldızlar belki sahadan erken ayrıldılar ama yıllar sonra hala akıldalar…
George Best, futbol sahasını gösteri sahnesine çeviren ilk oyunculardan biriydi. Futbolun ilk büyük süperstarı, sahaların James Dean’i; sadece ayağındaki topla değil sahada tüm varlığıyla arzı endam ederdi.
Best bu kadar yakışıklı olmasa kadınlar onu bu kadar çekici bulmasa ya da alkole bu kadar düşkün olmasa belki de gelmiş geçmiş en iyi futbolcu olabilirdi.
O da bunu biliyordu ama kendi olmaktan vazgeçmedi. Futbolu seviyordu ama zevklerinden vazgeçecek kadar da değil.
Best, 1968’de Avrupa Şampiyonu olan Kırmızı Şeytanlar’ın yıldızıydı. Aynı sene Avrupa’da yılın futbolcusu ödülünü de almıştı. Herkes onu konuşuyordu. Kariyerinin zirvesindeydi. Düşüşünün de başlangıcında…
Eğlence sektörüne adım atan, alkol kullanımını iyice artıran Best, futbolu boşlamaya başladı. Antrenmanlara geç kaldı, bazılarına çıkmadı hatta bir gün bir maçı dahi kaçırdı. Busby’nin United’dan ayrılmasıyla da takımdan kopmaya başladı. Futbol, artık arabalar ya da kadınlar kadar ilgisini çekmiyordu.
United’ın başına Tommy Docherty geldi ve bir maçtan önce Best’e “Bugün kadroda değilsin” dedi. O gün, “Bugün yoksam bir daha yokum” diyen Best’in Manchester’daki son günüydü.
Futbola devam etti, birçok başka takımda forma giydi ama artık Düşler Sahnesi’nde değildi. Gittiği her yeri fethetmişti ama hiçbir yerde kendini evindeymiş gibi hissetmedi. Manchester’dan ayrıldığı gün, aslında futbolu da terk etmişti.
Best, United’da sadece 7 numarayı giymedi hatta aslında 11 numarayla özdeşleşmişti, ama United’da 7 numaraya kıymetini o verdi. United, Avrupa Şampiyonu olurken Best 7 numarayı giyiyordu ve ondan sonra 7 numarayı giymek başka bir mertebeydi. Cantona, Beckham ve Ronaldo için 7 numarayı özel kılan, o formayı Best’in giymesiydi.
Eric Cantona futbolu bıraktığını açıkladığında 31 yaşındaydı. 18 Mayıs 1997’de herkes şaşkındı; kariyerinin zirvesindeydi, İngilizler ona tapıyordu ve daha kazanılacak kupalar vardı. Ama o bırakıyordu. Ve bu sefer dönüşü yoktu…
Cantona gençliğinde Fransa’da oynarken de ciddi vukuatları vardı – antrenörüne küfretmiş, takım arkadaşlarıyla defalarca kavga etmiş, bir gün oyundan alınmasına kızıp formasını atmıştı; ama topu alıp hakeme fırlatması Fransızlar için bardağı taşıran damlaydı. Bir ay futboldan men edildi. Ama bu onu kesmedi, cezayı verenlere beyinsizler deyip cezasına 1 ay daha ekledi… Yaşananların ardından Fransızlar onun bir daha futbol oynamaması gerektiğini düşünüyordu. Cantona da öyle.
Cantona bu yüzden henüz 25 yaşında futbolu bırakmış olabilirdi. Neyse ki o dönem İngiltere’den bir transfer teklifi geldi, Cantona da futbolu bırakma kararından vazgeçti ve İngiltere’de her şeye yeniden başladı.Ülkesiyle ve taraftarıyla kavgalı Cantona, Leeds United’da gösterdiği performans ve asi tavrıyla İngiliz futbolseverlerin ikonu haline geldi. 92 yılında Kırmızı Şeytanlar’a transfer olan Cantona, Alex Ferguson yönetimindeki United’la bütünleşmişti. Artık ait olduğu yerde gibiydi. Kulübe kazandırdığı şampiyonluklar ona Kral unvanını getirdi. Fransa’dan sürülen Cantona, Britanya topraklarında krallığını ilan etmişti. Daha uzun yıllar da hükümdarlığını sürdürebilirdi, ama o bırakmayı tercih etti.
Aslında 97’de açıkladığı bu kararı Cantona çok önceden vermişti; 1995’te tribündeki taraftara attığı uçan tekmeden sonra futboldan uzak kaldığı 9 ayda resimle, şiirle, sinemayla ilgilenmiş ve bundan çok keyif aldığını söylemişti. “Aslında o zaman futbolu bırakmayı düşündüm” demişti sonradan.
Hayat onun için sadece futboldan ibaret değildi ve zirvede bırakmak tam ona yakışır bir hareketti. O da bırakmak için zirveye çıkmayı beklemişti.
Marco Van Basten yeteneği ve estetiği ile oynadığı dönemdeki santrafor tanımını değiştirmişti. Aslında kariyeri çok daha uzun sürebilirdi ama sahada kaldığı süre bile klasik 9 numara tanımını değiştirmeye yetti.
Utrecht kuğusu, 84-87 yılları arasında Hollanda’nın ve Avrupa’nın en golcü futbolcusuydu. Euro88’den sonraysa artık dünyaca ünlü bir futbol yıldızıydı..
Ama maalesef Van Basten’in kariyerinde sakatlıklar büyük rol oynadı. Başlangıcında da sonunda da…
Milan’a transfer olduğunda da sakatlıklar yakasını bırakmadı. Ajax’taki son sezonunda sakat sakat oynadığı ve tedavi olmadığı için, sakatlığının kronik hale geldiği konuşuluyordu. İlk sezonunda Gullit’le birlikte Milan’da şampiyon olmasına rağmen sakatlığı yüzünden takımdan uzak kaldığı için tatmin olmamıştı. Hala kendisini Avrupa’ya kanıtlamaya ihtiyacı vardı.
Euro88 onun kendini kanıtlama zamanıydı. Finalde attığı tarihi golse emeklerinin mükafatı…
Euro88’deki performansıyla 2. Ballon d’Or’unu alan van Basten, Milan’daki performansıyla 92’de 3. Ballon d’Or ödülünü aldı. Yetinmedi, daha da iyi olabilmek için yeniden ameliyat olmaya karar verdi. İlk günden bu yana yakasını bırakmayan sakatlıklardan temelli kurtulmak istiyordu. Ameliyattan sonra daha da iyi olacaktı. Belki en iyisi olacaktı. Ama öyle olmadı…
Ameliyattan sonra ağrılar bir türlü geçmedi, tedavi süreci uzadıkça uzadı. Sonunda Van Basten sahalara dönmeyi başardı, ama ameliyat işleri yoluna koymamıştı. Hatta daha kötü yapmıştı. Bu yüzden yeniden ameliyat olması gerekiyordu. Ama öncesinde 26 Mayıs 1993’te Kupa-1 finalinde sahada olmalıydı. O da finalden sonra ameliyat olmaya karar verdi.
Marsilya karşısında van Basten sahadaydı ama rakibin sert müdahalesiyle yerde kaldı ve 85. dakikada sahayı terk etmek zorunda kaldı. Bu, onun sahaya son ayak basışıydı.
Van Basten’in sakatlıkları hep gündemdeydi ama o maçın son maçı olacağını kimse tahmin etmemişti. 29 yaşında son maçına çıkan van Basten, yeniden sahalara dönebilse bize yeni anılar armağan edebilirdi. Ama o güne dek yaptıkları tarihe geçmesi için yeterliydi.
Tıpkı Best ve Cantona gibi van Basten de futbolu vakitsiz bıraktı ama futbol onları hiç bırakmadı. Yıllar sonra hala aklımızda ve hatıralarımızdalar. Futbol tarihindeki yerlerini çoktan aldılar…