Juventus günlerinin Real Madrid teknik direktörü Zidane’a etkisi

Zinedine Zidane, Fransa ve Real Madrid için oynadığı dönemde kilit anlarda ortaya çıkmasıyla hatırlanıyor. 1998 Dünya Kupası ve 4 yıl sonraki Şampiyonlar Ligi finalleri unutulmazları arasında.

Yine de 1996- 99 sezonları arasında Marcelo Lippi yönetimindeki Juventus dönemi, onun gelişiminde daha büyük etkiye sahip. Özellikle şu an oynatmak istediği oyun anlayışının büyük bir kısmını burada edinmiş.

Lippi, 2018’de İtalyan La Stampa gazetesine verdiği röportajda Zidane’ı göz bebeği olarak tanımlıyor. Diğer göz bebekleri ise Didier Deschamp ve Antonio Conte. “Üzerlerinde bir etki bıraktığımı düşünmüyorum ama insanların etki bıraktığımı düşünmesi hoş.”

Lippi’nin, Deschamps ve Conte üzerinde teknik direktörlük felsefesi anlamında etki bıraktığı çok açık. İkisi de taktiksel sistemlerle ve rakibi kontrol etme ile ilgileniyorlar. İkisinin de oyunculuk dönemlerinde orta saha pozisyonunda oynaması şaşırtıcı değil.

1998 Dünya Kupası ve 2000 Avrupa Şampiyonası’nda Fransa Milli Takım kaptanlığını yapan Deschamps, o takımın grup ve eleme maçlarının mentalitesini Seria A’nın şekillendirdiğini söylüyor.

“Bizim neslimiz her şeyini İtalyan futboluna borçlu. Teknik ve mental anlamda karşılaştığımız zorlukları zaten daha önceden İtalya’da deneyimlemiştik. Bu yüzden sorumluluklarımızın ve ne yapmamız gerektiğinin fazlasıyla farkındaydık. Farkındalığımız, takıma da özgüven kazandırmıştı.”

Zidane, 1998 Dünya Kupası öncesi, Bordeaux’dan sonra Juventus’ta geçirdiğin 2 yıllık sürede neyi daha çok geliştirdin sorusuna: ” Mental gücümü geliştirdim. Kendi evimizde yapılacak bu turnuvada göreceksiniz. Mental güç için Lippi’ye teşekkür ederim.” yanıtını vermiştir.

Deschamps ve Conte rakibi orta sahada bozarak onları domine eden bir görevde oynuyorlardı. Zidane ise daha çok kırılma anlarında bireysel yeteneği ile ön plana çıkıyordu. Ancak Lippi, Fransız oyuncunun verilen talimatlara da sadık kalması konusunda ısrarcıydı.

“Zidane, modern bir 10 numaraydı. diyor Lippi. “Topu kaybettiğinde, daima, anında topu kazanmak için baskıda bulunurdu. Takım arkadaşlarına yardım etmek için elinden geleni yapardı. Fiziksel olarak kendini antrenmanlarda buna çok iyi hazırlıyordu.”

Lippi’nin takımlarında oyuncular, bireysel yeteneklerini bir plan dahilinde takımın iyiliği için ön plana çıkarmakta özgürdür. Zidane’a göre onu aydınlatan isim: Lippi. “Eğer onun öğrencisiyseniz, önemli bir iş için çalışmanın ne demek olduğunu çok iyi anlıyorsunuz.” diyor Zidane. “İtalya’ya gitmeden önce futbol benim için sadece eğlenceli bir işti. Torino’ya geldikten sonra bu düşüncem değişerek yerini tamamen kazanma arzusuna bıraktı.

Zerafet ve bireysel dahilikle süslediği yirmi yıllık yıldız kariyerinin ardından ilk menajerlik görevine Haziran 2016’da Rafa Benitez’in yerine geçerek başladı.

Benitez’in takımına, İspanyol taraftarlar tarafından bitmek bilmeyen bir eleştiri söz konusuydu. Zidane’ın takıma etki ederek büyük başarılara imza atacağını düşünüyorlardı. Zaten kulübün içerisinde ve dışarısında, Carlo Ancelotti’nin yardımcısı olmadan önceki Real Madrid B takımını çalıştırdığı 18 aylık dönemde saha içinde oyunculara rahatlık getirdiği konuşuluyordu.

Ancak Deportivo La Coruna’yı 5-0 mağlup ettikleri maçta dahi Zidane, hücum oyuncularına özgürlük tanımadı. Bunun yerine defansif orta saha Casemiro’yu James Rodriguez’in önünde tercih etti. Bireysel yetenekleri sergileyerek taraftarı heyecanlandırmak hoş olabilir ama ikinci plandadır. En önemlisi, tüm takımı kazanmaya odaklı hale getirmektir, Lippi’den öğrendiği gibi.

Zidane ayrıca fiziksel antrenmanlara ekstra ağırlık verdi. Bunu yapmak için Juventus günlerinde birlikte çalıştığı kondisyoner Antonio Pintus’u ekibine dahil etti. Pintus’un 1990ların ortasından sonra Juventus’ta birlikte çalıştığı Giampiero Ventrone’dan öğrendiği iki slogan vardı: “Öl ama bitir ve Zafer Acıya Bağlı.

Zidane, 1996 yılında Juventus’a transfer olmadan önce Ventrone’un sezon öncesi hazırlıklarını Didier Deschamps’tan dinlediğinde inanamamış, o kadar da zorlayıcı olacağını düşünmemiş. Ancak Ventrone ile çalıştıktan sonra onun antrenmanlarında sıklıkla kusma noktasına geldiğini ve çok yorulduğunu belirtiyor.

Bernabeu’da göreve başladığında Zidane, taktik olarak çok fazla değişikliğe gitmedi. Casemiro önderliğinde daha fazla topa baskı ve koşu mesafesini geliştirmeye yönelik çalışmalar yaptırdı.

Öyle ki Şampiyonlar Ligi’nde son 16 turundan haziran ayındaki Milano’daki final maçına kadar geçen 7 maçta sadece 2 maçta gol yediler.

Madrid, geçen iki sezonda 16-17 sezonundaki Şampiyonlar Ligi ve La Liga dublesinin de içinde bulunduğu tam 8 kupa daha kazandı. Bu süreçte farklı oyuncular dahil oldu veya dışarıda kaldı ama belirgin bir taktik anlayışı yoktu.

The Athletic, Zidane’ın basın toplantılarına yüzden fazla kez katılarak onun taktik anlayışını yerinde sorma şansı buldu. Muhabirlerin, maçın taktik analizini detaylıca sorduğu sorulara daima küçük bir gülümseme ile karşılayarak:

“Aşağı yukarı 4-4-2’ye benzer bir formasyonda oynadık ancak benim için orta sahada üçlü veya dörtlü oynamak fark etmiyor. ” ifadelerini Ekim 2016’daki 3-0’lık Atletico Madrid deplasmanı galibiyetinden sonra kullanıyor. “Saha içine yoğunlaşıp tam konsentre olursak kalitemizle beraber Atletico gibi zor deplasmanlardan rahatlıkla çıkacağımızdan hiç şüphem yok. Sadece birkaç takım burada (Atletico) 3-0 kazanabilir.”

Zidane’ı menajer olarak özetleyen ifadeler bunlar. Eğer oyuncuları rakipleri kadar zinde ve kararlıysa daha yüksek kaliteleri ile maçı kazanacaklardır. Bu durum, Pep Guardiola ve Jurgen Klopp gibi akranlarının süper taktik anlayışlarıyla karşılaştırıldığında çok basit görünebilir. Öyle ki modern taktik ve stratejik yaklaşımlardan pek fazla anlamadığı konusu Zidane’a yöneltilen eleştiriler arasında.

Zidane’ın yaklaşımı belki de sadece doksanların sonundaki Juventus veya günümüz Real Madrid takımları içindir. O; Cristiano Ronaldo, Luka Modric veya Sergio Ramos gibi isimlere taktik veya stratejiden bahsetmeyi uygun görmüyor olabilir. Bunun yerine onların yapabilecekleri en iyi şeyler için uygun ortam sağlamayı tercih ediyor.

Juventus’taki son 2 yılında beraber çalıştığı Carlo Ancelotti ile yakın ilişki içindedir. Real Madrid oyuncusu olarak ise en kalıcı etkiye sahip teknik direktör ise Vicente Del Bosque’dir. O “Galacticos’u” çok fazla taktik talimatla boğmayan bir isimdi. Lippi sıkı bir disipline sahip olsa da bu yaklaşımı pek fazla hatırlanmaz.

“Elbette ki hücum aksiyonları için bazı talimatlar vermek zorundayım.” diyor Lippi. “Ancak oyun süresince tamamen benim talimatlarıma uymalarını beklemiyorum. Zidane, Alessandro Del Piero ve Christian Vieri gibi oyunculara menajerlik yapıyorsanız sadece verdiğiniz talimatlarla onların skor yapmasını bekleyemezsiniz.

Son zamanlarda Lippi’den sıklıkla duyduğumuz ve Zidane’ı destekleyen sözler bunlar.

“Hiçbir menajer Zidane’a teknik olarak bir şey öğretemez.” diyor 2018 yılında AFP’ye verdiği röportajda. Harika oyunculara antrenör; sadece belirli durumların ağırlığını anlamalarını, onlara belirli bir zihniyet ve kendilerini takımın hizmetine sunmanın önemini öğretmelidir.”

Ancak, geçen yıl Mart ayında Real Madrid işine döndüğünden beri Zidane, takımı şekillendirmeye daha fazla odaklandı ve Lippi’nin sıkı çalışma ve takım etiğine verdiği öneme daha da eğildi.

Ronaldo’nun ayrılışından sonra senede en az 50 golün eksikliğini hissetmenin verdiği bir reaksiyon olabilir. Artık sahadaki 11 oyuncu bu açığı kapatmak için daha fazla çalışmalı.

Ayrıca Real Madrid oyuncuları Zidane’dan, onun hem Del Bosque hem de Carlo Ancelotti ile çalışırken öğrendiği baskı anlarından çıkma deneyimlerini birebir öğrenme şansı buluyor. Pintus’un geçen yaz Antonio Conte’nin Inter’ine gitmesinin ardından Zidane, 2018 Dünya Kupası kazanan Fransa Milli Takımı’nın kondisyoneri Gregory Dupont’u ekibe dahil etti. Başta Gareth Bale olmak üzere takımın tamamını fiziksel olarak en iyi duruma getirmesini Dupont’tan bekliyor.

Sıkıntılı geçen 2018-19 sezonunun ardından Madrid, bu sezon daha sıkı çalışıyor. Geçen sezona göre daha az gol yediler. La Liga’da 27 maçta sadece 19 gol gördüler kalelerinde. Sezon devam etseydi eğer, ligin en iyi kalecisine verilen “Zamora” ödülünün sahibi muhtemelen Real Madrid kalecisi Thibaut Courtois olacaktı.

Gol yememe hassasiyeti, özellikle de büyük maçlarda kendini gösterdi. Barcelona ve Atletico Madrid’e karşı bu sezon çıkılan 5 maçta da Zidane’ın takımı kalelerini gole kapamayı başardı. Öteki taraftan bu 5 maçta gol atmakta da çok zorlandılar. İçlerinde Atletico Madrid ile golsüz sona eren ve uzatmalara giden İspanya Süper Kupa finali dahil olmak üzere 480 dakikada sadece 3 gol atabildiler. Ek olarak, çıktıkları 27 La Liga maçında attıkları 49 gol ile tarihlerindeki en düşük gol sayılarından birine ulaştılar.

     ATILAN GOL

  1. Solari : 22 maçta ortalama 3.22 gol
  2. Benitez : 25 maçta ortalama 2.76 gol
  3. Ancelotti : 119 maçta ortalama 2.7 gol
  4. Mourinho : 178 maçta ortalama 2.67 gol
  5. Zidane (1) : 149 maçta ortalama 2.67 gol
  6. Zidane (2) : 50 maçta ortalama 1.94 gol
  7. Lopetegui : 14 maçta ortalama 1.5 gol

     YENİLEN GOL

  1. Solari : 22 maçta ortalama 1.68 gol
  2. Lopetegui : 14 maçta ortalama 1.42 gol
  3. Zidane (1) : 149 maçta ortalama 1.09 gol
  4. Zidane (2) : 50 maçta ortalama 1 gol
  5. Mourinho : 178 maçta ortalama 0.96 gol
  6. Benitez : 25 maçta ortalama 0.88 gol
  7. Ancelotti : 119 maçta ortalama 0.87 gol

Geçen yaz gerçekleşen yıldız transfer Eden Hazard’ın sakatlıklarla boğuşarak sezonu geçirmesi bu durumda etkili.Bale ve James’in neden bu kadar etkisiz kullanıldığı ise herkesin aklındaki soruların başında geliyor. Ek olarak Zidane’ın tarzına en çok benzeyen oyuncu Isco’nun sözleşme konusu ise akıllardaki bir başka soru.

Lippi, Juventus’un başındayken Zidane’ı en etkili şekilde kullanmak adına 4-3-1-2 formasyonunu yarattı. Bu formasyonda kendisine hem derine inmekte hem de kanatlara açılmakta özgürlük tanıyordu. Zidane ise Isco için tam bir belirli pozisyon bulamadı. Endülüslü futbolcu, kimi zaman elmas orta sahanın en ucunda oynarken kimi zaman ise 4-3-3’ün kanatlarında oynadı. Öyle ki 4-4-2’de merkezde bile kendine yer buldu. Sıklıkla da yedek kulübesinde gördük Isco’yu.

Bernabeu taraftarlarının yıllardır süregelen hücum futbolu beklentisinin aksine, Zidane’ın faydacı ve kazanmaya odaklı oyun anlayışı taraftarlar tarafından da benimsendi. Kulüp başkanı Florentino Perez dahi bu duruma alışmış görünüyor.

“Zidane saf bir yetenek ama aynı zamanda kazanmak için doyumsuz bir açlık duyuyor. Kupalar ve zaferler uğruna fedakarlık ortaya koyuyor.” diyor Perez 2017 yılında verdiği bir röportajda.

‘Kazanmak her şeydir.’ Lippi’nin de aynı fikirde olmaktan mutluluk duyacağı bir fikirdir.

Sonbaharda Real Madrid vitesi artırdığında 2020 yılındaki zorlu fikstüre rağmen her şey Zidane’ın planları doğrultusunda ilerliyordu. Ancak koronavirüs öncesi karşılaşılan 7 maçtaki 4 mağlubiyet düşündürücüydü. Üstüne bu karşılaşmalarda sadece 2-0’lık El Clasico galibiyeti hariç tüm maçlarda gol yenildi.

Özellikle şubat ayındaki Şampiyonlar Ligi son 16 ilk Manchester City maçındaki takım seçimi ve oyuna olan yaklaşımı eleştiri aldı. Bazı önde gelen İspanyol yazarlara göre koronavirüs arası, Zidane’ın ikinci kez düşünmek ve neler yapacağına karar vermek adına iyi oldu.

Ancak, Torino’da 1990’ların sonunda edindiği şeylerden çok uzaklaşması pek olası görünmüyor.

“Zizou’nun içinde her zaman biraz İtalya olacak.” diyor Lippi. O, ben ve Ancelotti gibi İtalyan teknik direktörlerden öğrendi. Hiç şüphesiz ki onun oyuncu ve teknik direktör olarak gelişiminde İtalya temel bir yerde duruyor.

Bu yazı; Dermot Corrigon ve Micheal Cox’un 9 Nisan 2020 tarihinde The Athletic için kaleme aldığı yazının çevirisidir.