“Ronaldinho beni kandırıp Manchester’a gönderdi, ama kendi sıcak Barcelona havasını seçti.”
Four Four Two UK dergisi için Kleberson’la yapılan röportajı Türkçe’ye çevirdik. Keyifli okumalar.
2002 Dünya Kupası’na dair neler hatırlıyorsunuz?
Profesyonel futbolcu olarak en güzel tecrübemdi, şüphesiz. Turnuvadan önce Brezilya efsanesi Falcao, benimle müthiş bir konuşma yapmıştı. Kendime güvenmediğim yüzümen anlaşılıyordu ve bana “Kleberson sen çok yetenekli bir futbolcusun, sadece o fırsatı yakalaman lazım,” demişti. Çok mutlu olmuştum. O Dünya Kupası boyunca kendimi geliştirmeyi sürdürdüm ve en yüksek seviyede en iyi oyunculara karşı neler yapabileceğimi gösterdim. O turnuvada bir sürü özel an vardı ama şimdi aklıma gelen en önemlisi finalde attığımız ikinci goldü. Topu sağ kanattan getiriyordum, pası Rivaldo’ya verdim, vücut çalımıyla topun üzerinden atladı ve Ronaldo golü attı. O an aklıma kazındı ve hafızamdan hiç silinmeyecek.
O takımın en genç oyuncularından biri olmak nasıl bir duyguydu? Daha 22 yaşındaydınız?
Kaka’yla aynı odada kalıyorduk. Yıldızlar arasında kayan iki çocuk! O zamanlar Kakazeteler vardı, Kaka’ya deli olan kızlara öyle diyorduk. Bazen balkona çıkıp gelen hayranlara el sallıyorduk. Kaka yapınca kızlar aklını kaybediyordu, ama ben ondan hemen sonra çıktığımda gördüğüm muamelenin uzaktan yakından alakası yoktu.
2003’te Manchester United’a transferiniz nasıl gelişti?
Atletico Paranaense’nin başkanı İngiltere’ye gitmişti ve bana benimle ilgilenen iki takım olduğunu söyledi: Manchester United ve Leeds. Benim için kolay bir seçim oldu, ama bunula ilgili de komik bir anım var. United’ın bana ilgisi resmi olarak açıklandığında milli takımla birlikte Konfederasyon Kupası için Fransa’daydım. Çok net hatırlıyorum: Yanımda Ronaldinho ve onun aynı zamanda menajeri de olan abisi Asis vardı. Ronaldinho “İkimizle de sözleşme imzalamak istiyorlar,” dedi. Ben de “Tamam gidelim o zaman!” dedim. Benimle birlikte geleceği için o kadar sevinmiştim ki. Brezilya’ya geri döndüğümüzde United’la görüşmeler devam ediyordu ama sonra Ronaldinho beni kandırıp Manchester’a gönderdi, sonra kendi Barcelona’nın o ılıman ikliminde oynamaya gitti! [Gülüyor] Halen aramızdaki bir şakadır. Bana borçlu olduğunun farkında.
Manchester’da geçirdiğiniz zaman boyunca en çok neyi sevdiniz? Bir şey değiştirme şansınız olsa neyi değiştirirdiniz?
En çok neyi sevmiştim? Kesinlikle Old Trafford’daki maç günleri. Kabul edelim Manchester soğuk bir şehir olabiliyor ama eğer o gün United’ın maçı varsa… Şehir başka bir yere dönüşüyor. Eğer bir şeyi değiştirecek olsam Türkiye’ye Beşiktaş’a gitmektense başka bir Premier Lig takımına kiralık olarak gitmeyi talep etmiş olmayı isterdim. Bana kalırsa kulüpten ayrıldığım dönemde aslında ilerleme kaydediyordum. İngiltere’de kiralık olarak başka bir kulübe gitsem gerçek potansiyelimi gösterebilirdim. Ama dürüst olmak gerekirse eşimle birlikte Manchester’daki günlerimizi büyük bir özlemle anıyoruz ve o günleri çok özlüyoruz. Bazı şeyleri başka şekilde yapabilirdik ve işlerin seyri değişebilirdi ama o zamanlar biz de çok gençtik ve ben Brezilya’dan dışarı ilk kez çıkıyordum.
Manchester’da Cristiano Ronaldo’yla birlikte basına tanıtılmıştınız. O günden aklınızda neler kaldı?
Şimdi bakınca komik. Menajerime şurdaki çocuk kim diye sorduğumu hatırlıyorum. Daha sonra neye dönüşeceğine dair hiçbir fikrim yoktu; Cristiano herkes için bir rol-model oldu. Ama daha ilk antrenmanda ne kadar acayip yetenekli ve teknik bir oyuncu olduğunu görebiliyordunuz. Birlikte çekildiğimiz o fotoğraf bayağı meşhur oldu değil mi? 2002 Dünya Kupası madalyasını bir kenara koyarsak kariyerimde başardığım şeyler arasında en kıymetli şeylerden biridir o fotoğraf. Cristiano ve tarihin gördüğü en iyi menajerlerden birinin Alex Ferguson’ın yanındaydım Manchester’da.
Roy Keane nasıl biriydi? Çok sert bir kaptan mıydı?
O kadar kararlı ve hedefe odaklanan bir insandı ki! Çok güçlü bir karakteri ve bağlı olduğu fikirleri var. Oyuncu grubu için hayati derecede önemli bir insandı, Manchester United’da oynamanın ne demek olduğunu herkesin anlamasını sağlardı. Ama bazen Keane’in ne istediğine çok dikkat etmem gerekirdi. Soyunma odasında çok kere benim adımı ve Brezilya dediğini duyardım ama ne dediğini anlamak çok zordu. İyi şeyler söylemediğini tahmin edebiliyordum.
Old Trafford’da Alex Ferguson yönetiminde çalıştınız. Ferguson’la nasıl anılarınız var?
Çok şey öğrendim. Ama maalesef United’daki iki sezonum çok parlak değildi. Orada rahat etmem için elinden gelen her şeyi yaptı, kendimi geliştireyim diye çok uğraştı ama işler plana göre gitmediğinde Ferguson daha da talepkarlaşıyordu. Onu anlamak çok büyük bir zorluktu benim için, ikinci sezon yardımcısı Carlos Queiroz bana çok yardımcı oldu.
Arabanızı yanlış yere koyduğunuz için Ferguson’ın hışmına uğradığınız doğru mu?
Doğru. [Gülüyor] Kendi arabamı almadan önce bir şoförüm vardı, ama arkadaşlarımı izliyordum: Rio Ferdinand her gün başka bir arabayla gelirdi. Gary Neville da öyleydi. O havalı arabaları gördüm ve ben de kendime bir tane almaya karar verdim. Bir gün Carrington’a vardım ve güzel bir park yeri buldum. Yarım saat sonra menajer bağıra çağıra geliyordu. Biri onun yerine arabasını koymuş! Sadece araba ve park laflarını anladım. Deli gibi korktum ve hemen gidip arabayı oradan çektim.
Ferguson daha sonrasında sizin yeterince olgun olmadığınız ve sezon öncesi kampında vaktinizin çoğunu Portekiz’deki kayınpederinizin yanında geçirmenizden şikayet etmişti. O zaman neler olmuştu?
Aslına bakarsanız kulüp bize istersek akrabalarımızın da bizle gelebileceğini söylemişti. Karım son anda gelemedi. Öyle olunca ben de kayınpederimi çağırdım ve vaktimizin çoğunu beraber geçirdik orada. O zamanlar İngilizcem çok iyi değildi, ondan hep kayınpederimle takıldım. Sanırım bu durum Ferguson’ı rahatsız etti ama böyle olacağını tahmin etmemiştim. O andan itibaren kadro içerisinde benim nasıl olgunlaşabileceğime dair bir şüphe oluşmuştu.
Chelsea’ye giden Juan Sebastian Veron’un yerine United’a gelmiş olmak üzerinizdeki baskıyı artırmış mıydı?
Veron da İngiltere’de biraz zorlandı. Güney Amerika’da biz sahada bazı hareketleri doğaçlamaya alışmışızdır ve fakat İngiltere’de bundan çok hoşlanılmıyordu. Gösterebildiğimden çok daha fazlasının beklendiğini biliyorum benden. Şunu söylemem lazım, benden beklenti Veron’dan daha fazlaydı.
Şu sıralar ne yapıyorsunuz?
Bir kulübün U-12 takımının baş antrenörüyüm ve Philadelphia Union’ın U-19 takımının yardımcı antrenörlüğünü yapıyorum. Geçtiğimiz sezon da U16 takımının yardımcı antrenörüydüm…
Bu röportaj Caio Carrieri tarafından yapılmış ve Four Four Two UK dergisinin Ocak 2020 sayısında yayımlanmıştır.