Johan Cruyff’un yakın arkadaşı ve otobiyografi kitabının gölge yazarı, kitabın yazım sürecini ve Cruyff’un son zamanlarını anlattı.
“Johan’a otobiyografisinin yazımında yardım ederken daha başlangıçta kitabın 300 sayfayı aşmasının hatta bunu ikiye katlamasının işten bile olmadığını anladım. Herkesin malumu olduğu üzere, Cruyff’un söyleyecek çok sözü vardı… Otobiyografisi üzerinde çalıştığımız süre boyunca Hollanda’da yayımlanan De Telegraaf gazetesinin spor bölümü olan Telesport’taki köşe yazıları için Johan’la yıllarca süren mesaimizden çokça faydalandım.
Cruyff analizleriyle kamuoyunda etki yaratmayı severdi, sadece Hollanda futbolu hakkında da değil üstelik. Bir keresinde Hollanda hükümetine karşı da enteresan bir silkelenme çağrısı yapmıştı. Zamanında vergi yasalarıyla ilgili bir konuda Hollanda Ekonomi Bakanı’nı da eleştirmişti. Bahsettiğimiz kişi Cruyff olunca bir ay içerisinde eleştirdiği yasada değişiklik yapıldı.
Herkesin bildiği üzere Johan olağanüstü bir futbolcu ve inanılmaz bir antrenördü. İnsanlar onun ne kadar idealist biri, nasıl bir öncü ve de isyankar olduğunu bilir. Ama çoğu insan onun ne kadar harika biri olduğunu görme şansına erişemedi. Barcelona sonrası dönemde Johan bir vakıf kurup faaliyete geçirdi ve Cruyff Spor Çalışmaları Enstitüsü’nü kurdu. Bu kurumların her ikisi de onun insanlar için ilham kaynağı olmaya devam etmesini sağladı. Ama bununla kalmadı ve bu girişimler, sporculara seçtikleri spor dalı dışında çok daha başka fırsatlar sağladığı gibi insanlardaki klasik ‘aptal futbolcu’ algı ve önyargısının değişmesine de yardımcı oldu.
Günlük Program
Hayatın getirdiği zorluklar ve yeni maceralar üzerinde tartışmak ve onları gerçekleştirmek için ilham bulmak arkadaşlığımızın önemli unsurlarından biriydi. Bu maceralardan biri de Benim Oyunum’un yazılışıydı. Kitap için Pan Macmillan ile 15 Ekim 2015’te sözleşmeler imzalanmıştı, planlar hazırdı; ama yedi gün sonra Cruyff’a akciğer kanseri teşhisi kondu.
Planlarımızı değiştirmek zorundaydık. Röportajlara kasım ayında başlar aralıkta da devam ederiz, ocakta da ilk taslak metni yazar şubatta son dokunuşları yaptıktan sonra martta taslağı teslim ederiz diye planlamıştık. Ama Aralık’ın 27’sine kadar röportaj yapamadık. Kitap için ilk röportajı Johan’ın üçüncü kemoterapi seansından sonra ancak o aralık günü yapabildik. Nispeten hassas fiziksel durumu nedeniyle Barcelona’daki evinde şöyle bir çalışma takvimi oluşturduk; sabah iki saatlik bir röportaj, öğle yemeği, iki saatlik siesta, akşam iki saat daha röportaj ve bir kadeh kırmızı şarap ya da İspanyol şampanyasıyla kapanış.
Johan aşırı profesyonel bir insan olarak daha röportajlara başlarken en başta kitabının ana temasının ve mesajının ne olması gerektiğini bana net bir şekilde ifade etti. 15 dakika içerisinde hayatının özünü, kitabın ana fikrini izah etmişti. “Ben üniversite görmüş, diplomalı bir adam değilim,” demişti. “Ne öğrendiysem bu hayattan edindiğim tecrübelerden öğrendim.”
O akşam bunları kağıda döktüm ve Benim Oyunum’un önsözü böyle ortaya çıktı. Johan’ın okuduğu tek bölüm, bu önsöz olacaktı. Okuduktan sonra şöyle dedi; “Müthiş! Aynen böyle devam etmelisin.”
Her zaman ileri bakmak
Kısıtlı zamanımız olduğu için çok daha verimli çalışmamız gerekiyordu. Kısa sürede kayıt cihazımda 12 saatlik röportaj birikmişti bile. Ama buradaki asıl zorluk, okuyucuya Cruyff bizzat onlarla konuşuyormuş hissini geçirebilmekti. O yüzden onun kendine has konuşma şeklini kitaba yerleştirebilmem çok önemliydi.
27 Aralık – 2 Mart arasındaki görüşmelerimiz boyunca Johan inanılmaz olumluydu. Her zaman olduğu gibi yine ileri bakan bir adam olduğunu gösterdi. O zamanlar aslında kitap için onunla röportaj yapıyor olmak biraz zordu, çünkü attığı goller ya da geçmişte kalmış maçlar hakkında konuşmakla pek ilgilenmiyordu. Onun derdi muazzam deneyimlerinden öğrendiklerini, çıkardığı dersleri yeni nesle aktarabilmekti.
Bahsettiğim olumlu yaklaşım tipik bir Cruyff davranışıydı ve hayatının karanlık dönemlerinde daha da belirgin hale gelen karakterinin parçasıydı. 2012 yılında 65. doğumgününde bunu yine kendine özgü bir tarzda gösterdi: Yaklaşık 20 yıl önce ciddi kalp sorunları yaşamıştı ve 60’lı yaşlarını göremeyebileceği ihtimaliyle yüzleşmeye zorlanmıştı… Doğumgününde ona onca yıl içerisinde geriye dönüp baktığında ilk aklına gelen şeyin ne olduğunu sormuştum ve yüzünde gülümsemeyle “Başardım. 65 yaşına kadar geldim,” demişti.
Benim Oyunum kitabının sanki hala Johan buradaymış gibi okunabilmesinin sebebi de bu. Kitap için yaptığımız röportajlar süresince kansere karşı savaşını kaybedeceğine dair bir hisse asla kapılmadı. Başarabileceğine dair kendine güveni tamdı. Son günlerine kadar hala ileriye bakıyor olmasının sebebi de buydu. Kitap için çalışırken hala gelecekte doğacak yeni fırsatları düşünüyordu.
Kıymetli zaman
Birlikte geçirdiğimiz son günümüz 2 Mart’tı. Öğleden sonra genç Formula 1 pilotu Max Verstappen’ı ziyaret ettik. Katalonya pistinde test sürüşündeydi. İki yetenekli sporcu arasında müthiş bir buluşma gerçekleşmişti ve Johan Max’ın dedesi olabilecek yaşta olmasına rağmen ikisi daha ilk andan çok iyi anlaşmıştı.
Red Bull Racing evsahipliğindeki öğle yemeğinin ve Cruyff’un günlük siestasının ardından otobiyografinin son bölümlerini konuşmak için oturduk. Bitirdiğimizde eşi Danny kızarmış ekmek, havyar ve somonla birlikte İspanyol şampanyası getirdi bize. Bundan sonraki anlar ise muhtemelen arkadaşlığımızın en kıymetli saatleriydi. Üçümüz gece yarısına kadar konuştuk. Danny ve Johan yan yana oturuyorlardı. Büyüleyici, çok güzel görünüyorlardı; güçlü bir kadın ve ona şimdi her zamankinden çok ihtiyacı olan bir adam. Hayatlarımız boyunca yaşadıklarımızı, anılarımızın başrollerindeki insanları andık…
Birkaç hafta içinde olacakları düşündüğümüzde bu anlar hayatımın geri kalanı boyunca üzerine titreyeceğim ve sevgiyle ile anacağım anlar olarak kalacak. Kırılgan ve albenili Johan’la güçlü ve duygu dolu Danny ile geçirdiğim müthiş zamanları hiç unutmayacağım.
O geceden 11 gün sonra Danny beni aradı ve yolunda gitmeyen şeyler olduğunu söyledi. Saat sabah 11’di ve Johan köşe yazısını genelde bu saatlerde göndermiş olurdu. İsrail’de geçirdiği muhteşem bir haftadan sonra vücudunun sol kısmının tutmadığını fark ederek uyanmıştı. Konuşmada da güçlük yaşıyordu. Ben de daha önce konuştuğumuz bir konuyu köşe yazısı haline getirdim: menajerlerin genç oyunculara karşı sorumlulukları. Johan’ın iyiliği için Danny bu durumdan kimseye bahsetmememi istedi.
O pazar sabahından sonra her gün haberleştik. Beyninde bir başka tümör ortaya çıkmıştı ve doktorlar ne yapılabileceğine kafa yoruyordu. Sağlığı bir iyi bir kötü seyrediyordu; bir gün kendini iyi hissediyordu, sonraki gün bir terslik çıkıyordu. 23 Mart’a doğru bir şeylerin ters gittiği ortadaydı ve maalesef ertesi gün Johan Cruyff gözlerini sonsuza dek yumdu.
Sonuna dek aile babası
Onu uğurlarken sadece eşi, çocukları ve torunları vardı. Yatağının etrafı Johan’ın dilediği gibi sükunetle ile sarılmıştı. Çoğu insan için o bir kahraman olabilirdi ama her şeyden önemlisi o ailesini her zaman dışarıdaki dünyadan korumayı başarmış, ailenin sevgi dolu kaptanıydı.
24 saat içerisinde cesedi yakıldı. O sırada sadece sadece sevdikleri oradaydı… 18 aylık mücadelesi artık sona ermişti. Cruyff bu süreç boyunca kamuoyundan sağlık problemlerini saklamayı tercih etmişti. Her zaman son ona kadar kontrol onun elindeydi.
Ancak bu ilk değildi. Aralık 2014’te Hollanda Futbol Federasyonu tarafından düzenlenen bir sempozyumda konuşma yapması için davet edilmişti. Cruyff müthiş başlamıştı ama oturum uzadıkça konuşmasının seviyesi düşmüştü. O zamanlar bu yüzden ciddi anlamda eleştirilmişti, ama çok az insan o sırada Cruyff’un hafif bir kalp krizi geçiriyor olduğundan haberdardı.
Cruyff konferanstan sonra vakfının düzenlediği bir yardım organizasyonuna dahi katıldı ve ertesi gün Ajax’ın antrenmanını izledi. Sanki hiçbir şey olmamış gibi… Eve döndüğünde Danny hastaneye gitmeleri için ısrar ettiğinde ancak ikna oldu. Sonraki üç günü yoğun bakımda takip altında geçirdi, değerleri riskin altındaydı ama bu olay sağlığın kötüye gittiğinin bir işaretiydi.
Sağlam bir miras
Binlerce saatimizi futbol hakkında konuşarak geçirmişizdir ama sadece bu kadar değil. New Delhi’de iki taksiyle yarıştık ve Londra’da birlikte metroya bindik. İkincisi size alelade gelebilir ama bunu yaptık çünkü Johan daha önce hiç metroya binmemişti. Diğer yolcular bizi izlemiş olabilirler ama o bundan küçük bir çocuk gibi zevk aldı. Bu adam günün 23 saat 59 dakikası Johan Cruyff olduğunu fark etmiyordu; kendisinden sonraki nesillere ne denli ilham kaynağı olmuş bir adamdı, ama bilmiyordu.
Bir zamanlar birinin bana dediği gibi: “Para umrumda değil, ne kadar param olduğunu bile bilmiyorum.”
Cruyff’un otobiyografisinin sonunda şöyle diyordu; “Nasıl mı hatırlanmak istiyorum? Sorumlu bir spor adamı olarak. Eğer sadece bir futbolcu olarak değerlendirilirsem bu sadece hayatımın sadece 15-20 yılından ibaret olurdu. Ki bu da çok kısıtlı olurdu.”
Bu yazı Jaap de Groot tarafından fourfourtwo.com için yazılmıştır. Yazının orijinalini buradan okuyabilirsiniz.