Gelecek İstasyon: Tottenham Hotspur

White Hart Lane… Kuzey Londra’da 1899’dan 2017 yılına kadar şehrin beyazlarına, Tottenham Hotspur’a, ev sahipliği yaptıktan sonra acı tatlı pek çok anıyla birlikte her gün endüstriyelleşme ve globalleşmeden daha fazla nasibini alan güzel oyun futbolun ihtiyaçlarını tam anlamıyla karşılayamaması sonucunda metamorfoz geçirmek zorunda kalan başka bir stadyum oldu. Yerine, hemen bitişiğine, yaklaşık 1 Milyar Pound’a mal olan Tottenham Hotspur Stadyumu inşa edildi. İlk belirlenen açılış tarihinden epey süre sonra taraftarlara kavuşsa da Londra’nın yeni göz bebeği, dünyanın teknolojik olarak en gelişmiş stadyumları arasında…

İşte şehrin kuzeyinde, beyazlarda, son durum böyle. Ben ise bu yazıda, Daniel Levy vizyonuyla Mauricio Pochettino dehasının birleşiminden doğan yeni Tottenham Hotspur’dan bahsedeceğim. ‘Yeni starlar ve başarılar için gelecek istasyon Tottenham Hotspur olabilir mi?’ sorusuna yanıt arayacağım. Keyifli okumalar dilerim.

Yepyeni bir dönem

Yazının çıkış noktasına dönersek, şunu söylemek mümkün ki Tottenham’da başkan Daniel Levy’nin göreve gelişinden sonraki yaşanan değişim ve dönüşüm yeni stadyumun açılışıyla adeta zirve yapmış durumda. Dünyanın en donanımlı stadyumlarından biri haline gelen Tottenham Hotspur stadı aslında bu kulüp için bir stadyumdan çok daha fazlasını ifade ediyor. Zira, stadı tamamen kulübün kendi imkanlarıyla finanse edebilmesi uğruna 2 transfer dönemini birden pas geçen Daniel Levy ve yönetim, gelecek döneme damga vuracak ve lokal anlamda en büyük rakibi olan Arsenal’ı da “Büyük Altılı”daki herhangi bir rakip haline getirecek hamleler yapmaya devam ediyor. Bu hamlelerin en dikkat çekenlerinden biri ise 1872’den beri White Hart Lane olarak bilinen metro durağının isim haklarını alarak onu ‘Tottenham Hotspur’ olarak değiştirmek.

Bu, kulübe kattıklarının yanında çok genel anlamıyla basit bir strateji olarak görülebilir fakat stadyum isim hakları için görüşme halinde oldukları Diageo, Aviva, Nike, Nike, Sony, Topshop gibi şirketler ve rakamlar düşünüldüğünde bu strateji kulüp için çok daha önemli bir hal alıyor. Stadyum ismini bir iş birliğiyle hatrı sayılır bir gelire dönüştürürken aynı zamanda stadın hemen bitişiğindeki metro istasyonunun ismini de Tottenham Hotspur olarak belirlemek, NFL maçlarının bir bölümünün burada oynanması için de bir anlaşma yapan ve Amerika’ya başka bir yoldan yelken açan kulübün ve Levy’nin markalaşma adına atılacak en önemli adımlardan biri olacak. Bu işlem için görüşmeler devam etmekle birlikte şimdilik telaffuz edilen rakam 11.7 milyon pound civarında.

62 bin kapasiteli yeni stadyumun getirilerinden biri de tabi ki maç günü gelirlerinde yaşanacak sansasyonel artış olacak. Kapasite olarak 2017 yılına dek ev sahipliği yapan White Hart Lane Stadı’ndan iki kat daha büyük olan Tottenham Hotspur Stadyumu bu anlamda da kulübün elit seviyelere ulaşabilmesi için adeta yeni bir maddi kaynak yaratmış olacak.

Özellikle Gareth Bale’ın Real Madrid transferinden elde edilen 100 Milyon Euro’ya yakın kaynağı saha içinde çok da iyi değerlendirememesi yönündeki eleştirilere maruz kalan Daniel Levy ve yönetiminin aslında kulübü üst seviyelere çekmeye başladığı dönem o süreçten sonra gerçekleşti. Spurs, her zaman Premier Lig’in keyif veren ekiplerinden biri olmuştu ama bu hep kısa periyotlar halinde gerçekleşen bir durumdu.

Kalıcı bir başarıdan ve Avrupa Kupaları’ndan bahsetmek çok zordu. Özellikle de Pochettino ile birlikte bu durum tamamen değişti ve önce Arsenal’ın yıllardan beri süren hegemonyasına meydan okuyarak son vermeyi başardılar ve şehrin beyaz yakasında artık Premier Lig şampiyonluğu ve Avrupa’da başarı somut hedefler haline geldi.

Tamamen organik

Büyükleri büyük yapan da hedefleri ve vizyonları değil midir zaten? Neticede Roma bir günde inşa edilmemiştir. Eğer mini denizler serisi oluşturacak kadar petrolünüz yoksa, bir günde PSG olma fikri de hayal ürününün ötesine geçemez. Öte yandan Premier Lig’in yarışmacı benliği de göz önüne alınırsa, planlarınızı hedefleriniz doğrultusunda ince ince işlemeden o sahnede başrol oyuncusu olmanız Fransa’daki kadar kolay olmaz. Ortaya ciddi anlamda bir vizyon koyup onun peşinden gitmek gerekir.

Bunu son dönemde en iyi gösteren ekiplerden biri Liverpool oldu aslında. Doğru transferlerle ve doğru bir ekiple Premier Lig’de ilk defa şampiyonluk tatma hayalleri Liverpool denince akla gelen ilk 3 isimden biri olan Steven Gerrard’ın talihsizliği sonucu KOP’un önünde tarihe karışsa da Jurgen Klopp dönemini çok iyi değerlendirerek ve gelirleri de çok iyi kullanarak oraya bir kez daha yaklaşarak ülkenin kuzey batısında tarihlerinin en önemli sınavlarından birini veriyorlar şu anda…

Tottenham da doğru yapılanmayla ve doğru bir ekiple bu yolda ilerliyor. Her dönem kadroda en üst seviyede oynayacak sadece 2-3 oyuncuları olurken özellikle Levy ve Pochettino’nun güçleri birleştikten sonra bu rakam her yıl epey değişti. Pochettino’nun meşhur pozunu hatırlayanlar vardır değil mi? Kontrat yenilemeler… İşte bu noktada belki de Spurs’ün ne kadar yol kat ettiğini anlamak çok daha kolay olacak.

Diğer kulüplerin ilgilerinin ciddi seviyelere gelmesini beklemeden pek çok star potansiyelli oyuncularına doğru zamanda yaptıkları hamlelerle kontrat imzalatmayı başardılar ve bu kulübün hem finansal hem sportif anlamda geleceği için aslında çok şey ifade ediyor. Şöyle ki, Harry Kane ve Dele Alli başta olmak üzere kendini en üst seviyede kanıtlamış ve büyük potansiyellere sahip tüm oyuncuları kadrolarında tutmayı başardılar. En önemlisi, Eriksen, Alderweireld, Vertonghen, Son gibi oyuncuları da kulüple aralarında bir bağ kurmalarını sağlayarak bu projeye inandırdılar. Tek tek tüm oyuncuları saymaya gerek görmüyorum bu noktada ama en dikkat çeken şeylerden biri kadroda hiç düşünülmeyen ve pek çoğunun ‘overrated’ ilan ettiği Sissoko’nun bugün Tottenham için ne ifade ettiği ve aldığı süre. Pochettino bu konuda resmen bir ustalık örneği sergiliyor ve iki sezondur kadroya tek bir oyuncu dahil edilmemesine rağmen bu takım için hırsını ve azmini hiç kaybetmiyor. Elindeki tüm oyunculardan maksimum verimi alma ve kadroyu en efektif biçimde kullanma konusunda Pochettino’dan iyi çok az isim sayabiliriz.

Arjantinli teknik adamdan önceki 10 seneyi değerlendirdiğimizde görüyoruz ki Tottenham için elle tutulur tek hedef ligde dördüncülükten daha iyisi değildi. Bu da zaten sadece iki defa elde edilen ve süreklilik sağlanamayan bir başarının beraberinde getirdiği bir çeşit sarmaldı. Kalıcı başarılar elde edilemediği için üst düzey oyuncular alınamıyordu, üst düzey oyuncular alınamadığı için de kalıcı başarılar elde edilemiyordu. Kulüp, bölgenin diğer takımı olan Arsenal tarafından adeta köşeye sıkıştırılmış ve kaçınılmaz bir şekilde nakavt olmayı bekleyen bir boksör gibiydi. Ancak Daniel Levy ve Mauricio Pochettino her şeyi tersine çevirmeyi başardı. Tottenham geçtiğimiz birkaç yıl içerisinde düzenli olarak Avrupa Kupaları’nda boy göstermeye başladı, şampiyonluk için mücadele verdi ve Şampiyonlar Ligi’nde önemli noktalara gelerek Premier Lig’in ağabeylerine artık ‘ben de varım’ dedi.

Maddi olarak da hem saha içinde hem saha dışında yaptığı iş birliklerinin ve yatırımlarının karşılığını alan Spurs, en son açıklanan Deloitte Football Money League’de, elde ettiği 428 Milyon Euro’luk gelirle, Inter, Atletico Madrid, Juventus, Milan gibi devleri de geride bırakarak ilk 10’da kendine yer bulmayı başardı. Bu 428 Milyon Euro’luk gelirin 85 Milyon Euro’sunu maç günü gelirleri, 226.5 Milyon Euro’sunu naklen yayın gelirleri, 116.5 Milyon Euro’sunu da ticari faaliyetler oluşturuyor. Özellikle bundan sonraki dönemde stadyumun açılışıyla ve tam kapasiteyle faaliyete girişini de göz önünde bulundurduğumuzda maç günü gelirlerinin ciddi derecede artmasını beklemek ve Spurs’ün bu klasmanda ilk beşe girmesini ön görmek çok da zor olmayacaktır.

Transfer piyasasının çılgınlığını ve rekabet ortamını göz önünde bulundurduğumuzda bu rakamlar transfer bütçesini oluştururken doğrudan somut katkılar olarak bütçeye yansımasa da oluşturulan bu sağlam temelin üzerine inşa edilmeye devam edecek bir Tottenham Hotspur Futbol Kulübü, tarihinin hiçbir döneminde yakalayamadığı iştihamlı günleri yaşayabilir. Özellikle Şampiyonlar Ligi’nde böyle bir profille ve vizyonla var olmak, önümüzdeki dönemlerde Tottenham Hotspur’un elit seviyeye geçişinde, orada kalıcı olmasında çok önemli bir rol oynayacaktır. Sıradanlığını tarihin tozlu sayfalarına göndermeyi başaran ve bambaşka bir kimliğe bürünen Londra’nın beyazları, gelecekte biz futbolseverlere neler vadediyor hep birlikte göreceğiz…