Sükunetimi korumamı söyleyen eşimdi. ‘Bir şeyler çıkacak,’ derdi. ‘Ve çıktığında hazır olacaksın.’ Haklıydı, ama her zaman kolay değildi.
Futbola Lezama’da başladım, 10 yaşındaydım ve 33 yaşıma kadar futbol oynadım. Tüm hayatın boyunca bir şeyler yapmaya alışıp sonra birden durduğunda her şey daha da zorlaşıyor.
Futbolcuydum, sonra Alicante ve Castellon’da antrenördüm. Şimdiyse işsiz.
Herkes gibi ben de İş Kurumu’na gittim. İşsizlik yardımından faydalanmak için kayıt yaptırmaya. Bana şans verildiğinde hazır olmalıydım. Her şeyden önce inancımı kaybedemezdim. Daha üst seviyelerde iş bulmak kolay değildi, ama umutsuzluğa kapılamazdım.
O ilk sene hiçbir iş alamadım. Aylar bana hiçbir şey getirmeden geçip gidiyordu. Antrenörler kovuluyor, ama sen yine seçilmiyorsun… Zor zamanlardı. O sıralar Alicante’de yaşıyordum. İspanyol Futbol Federasyonu’ndan bir teklif aldım. Bana Federasyon’un takımını yönetip yönetemeyeceğimi sordular. Takımsız oyunculardan kurulu bir takım.
Benim için yeni bir deneyimdi. Hayatımda ilk kez bir soyunma odasında 20 oyuncunun önündeydim. Kampın sürdüğü 10 günü aşkın süre boyunca onları sabah ve öğleden sonra antrenmanlarında çalıştırdım. Bir de diğer milli takımlarla 5 maç oynamamız gerekiyordu.
Futbolun diğer yüzünü o zaman gerçekten gördüm.
Futbolda hep çalışacağını düşünüyorsun. Her zaman oynayacağını sanıyorsun. Ama sonra bu oyuncuları görüyorsun; kendilerine şans verilmeyen oyuncuları. Antrenör olarak bana da şans verilmiyordu.
Oradaki herkes benzer hedeflerle yola koyulmuştu. O hedeflerin ne olduğu üzerine düşünmek için bir ön toplantı gerçekleştirdiğimizi hatırlıyorum. O dostluk maçlarında onları izlemeye gelen bir sürü insan olduğunu biliyorduk. Onlar için iş bulmak adına bir şanstı. Ama benim kendime dair şüphelerim vardı.
Her şeyden önce Benidorm’daydık. Oyuncular dışarı çıkıp partileyecekler miydi? Çalışma planını nasıl yürütecektim? Yemek vakitleri, antrenman saatleri? Ama onlara hiçbir şey söylememe gerek kalmadı. Daha sıkı çalışmayı kendileri istediler. İnanılmazdı. Her biri diğerine karşı çok destekleyiciydi. Oyunda egolar yoktu ve hepsi de çok iyi rekabet etti. Sanırım hepsi iş buldu. Bunun çok iyi bir tecrübe olduğuna ikna oldum. Aradan geçen bunca zamana rağmen hala bazıları beni arar. Bu tecrübeyi yaşadığım için çok mutluyum.
Buradan sonra İspanyol üçüncü ligindeki Orihuela’ya geçtim. İş bulmak kolay olmadı ve bu fırsat için başkana minnettarlığımı hiçbir zaman gizlemeyeceğim. Sezon başlamadan takımı devraldığım ve onlarla sezon öncesi çalışmaya başlayabildiğim için de ayrıca çok şanslıydım. Sezon öncesi takımı kurma imkanım olmuştu. Bu benim için çok önemliydi. Ve inanılmaz bir sezondu. Oradan aynı ligde mücadele eden Alcoyano’ya gidip sezona orada devam ettim. Sonra yaklaşık beş yıl önce bir gün bir telefon aldım: “Asier, Leganes seni arayacak.”
Şans eseri tam da o zamanlar Madrid’e gitmek için Alicante’den ayrılacaktım. Üç gün Madrid’teydim. Leganes’in başkanı Victoria Pavon ile buluşmak için sözleştik. Plaza Mayor’da, Madrid’in merkezinde. Birer kahve aldık. Dün gibi hatırlıyorum. Futbol dünyasında kadın bir başkanla ilk kez tanışıyordum. Benim için yeni bir şeydi. Yanında iki çocuğunu da getirmişti. Victoria bana Leganes’te neler olup bittiğini anlattı. Bir önceki antrenör Pablo Alfaro, Huesca’ya gitmek için takımdan ayrılmış ve birçok futbolcuyu da kendisiyle birlikte götürmüştü. Daha önce yaptığım işler ve fikirlerim hakkında konuştum. Sonrasında bir yanıt için beklemeliydim. Görüşmeden birkaç saat sonra başka bir takımla bir görüşmem daha vardı. Ama ertesi gün bir telefon aldım, Leganes’teki işi istiyorsam işin benim olduğunu söylüyordu. Onları ikna etmiş olmalıyım.
Yedi yıl. Bu kadar kısa bir süredir bu mesleğin içindeyim. Ama bu işte olduğum her gün için şükrediyorum. Üstelik en üst seviyede çalışabiliyorum. Sadece 20 antrenörün olduğu bu ligde, elitlerin arasında. İnanılmaz. Bunu oyunculara da geçirmeye çalışıyorum. Herbir gün onlara işlerini iyi yapmaları gerektiğini unutmamaları gerektiğini bir daha hatırlatıyorum. Yoksa bir anda kendilerini tüm bunların dışında bulabilirler.
Ben futbolla yaşamaya babamla başladım. Atotxa’da, Real Sociedad’ı izlemeye gittiğimiz yer, bilhassa Gaztelu’yu izlemeye gittiğimiz yerde. Gaztelu kulübün efsanevi futbolcusuydu ve babamın arkadaşıydı. Babamın sadece bir bileti olurdu, hatırlıyorum. Beni içeri almaları için stadyumun kapısındaki adama bir sigara alırdı. Maçta aynı koltuğu paylaşırdık sonra babamla. 10 yaşımdayken Lezama’daki Athletic Bilbao gençlik akademisine girdim. Babam benim yanımda olduğu için, hep benim yanımda olan bir babam olduğu için inanılmaz şanslıydım. Beni her zanan destekledi. Vergara’da yaşıyorduk ve Lezama’ya 60 km yol gitmemiz gerekiyordu. Kolay değildi. Yıllarca o yolu gidip geldi. Çok küçüklüğümden 18 yaşımda ehliyetimi alana kadar haftada üç veya dört gün beni o alıyordu. O yolculuklar için ona her zaman minnettar olacağım.
Oyuncu olarak oyunu oldukça iyi anladım. Hücuma dönük orta saha olarak oynayabiliyordum, ileride ya da sol kanatta. Her pozisyonda ne yapmam gerektiğini biliyordum. Teknik açıdan da oldukça iyiydim. Ama sanırım doğru zihniyete sahip değildim ve buradan kaybediyordum. En üst seviyeye çıkmak için daha fazlasına ihtiyacım vardı. Yine de içimde hep antrenör olmaya dair bir istek vardı. Bir oyuncu kadrosunda tüm oyuncuların aynı meraka sahip olmadığını görürsünüz. Futbolcuyken her şey hazırlanmış ve size verilmiştir: program, ne zaman yemek yiyeceğiniz, ne zaman oynayacağınız, yapmanız gereken işler. Ama ben tüm bunları niye yaptığımızı bilmeye dair bir ihtiyaç duyuyordum.
Notlar aldım ve maçları kaydettim. Maçları bir şeyleri analiz etmek için tekrar izlerdim. Tüm kayıtlarım halen ailemin evinde duruyor. Bu bana futboldan miras. Sevdiğim şeyi yaparak hayatımı kazanıyor olmaktan mutluyum. Birlikte çalıştığım her antrenör üzerimde bir iz bıraktı. 10 yaşımdayken Lezama’daki ilk antrenörüm olan Jesus Garay’dan bu yana sahip olduğum tüm antrenörlerden bir şeyler öğrendim. İyi antrenörlerle çalışma konusunda müthiş bir talihim vardı.
Antrenörlük yapmaya başladığımdan beri Real Madrid’in Copa del Rey’de beni takip ettiğini hep söyledim. Alicante’deyken elemelerde onlarla oynadık. Sonra Alcoyano’ya gittiğimde kupada yine onlarla oynamamız gerekiyordu. Geçtiğimiz sezon Leganes’te de aynısı oldu. Orihuela’daki görevim sırasında Mourinho Real Madrid’teydi ve onunla tanıştım. Bana çok iyi davrandı. Konuştuk ve kariyerim hakkında ne kadar çok şey bildiğine şaşırmıştım.
Yaptıklarımdan büyük bir övgüyle söz etti. Uzaktan bakınca biraz dayatmacı görünebilir ama gerçekte onunla yüz yüze tanıştığınızda arkadaş canlısı ve çok kibar biri.
Futbol tüm vaktimi alıyor, günde 24 saat. O an başka bir şey yapıyor olabilirim ama aslında futbol düşünüyorum. Başka şeyler yapabilen antrenörler olmasına şaşırıyorum. Çok iyi olmalılar. Ben? Ben sınavdan geçebilmek için çok çalışması gereken öğrencilerdenim.
Sonuçlara göre değerlendirildiğimiz bir mesleğin içinde olduğumun bilincindeyim. Üst seviyede oynamış antrenörler için bu daha kolay olabilir. Ama bir kere buraya geldiğimizde hepimiz aldığımız sonuçlara göre yargılanıyoruz. Oyuncuyken ne kadar iyi olduğunuzun bir önemi yok. Maçları kazanmazsanız, bu seviyede tutunamazsınız.
İleride futbol beni nereye götürür bilmiyorum. Hiçbir kapıyı kapatmıyorum ama şunu da biliyorum; değişen koşullara uyum sağlamak seni daha iyi yapar. Ve seni oyunda tutan budur.
Asier Garitano
Leganes, 2013-2018
Bu yazı Asier Garitano tarafından Coaches’ Voice için kaleme alınmıştır. Metnin orijinali için tıklayınız.