Bir tarafta Premier Lig’i domine eden modern futbolun en büyük temsilcilerinden Pep Guardiola, diğer tarafta ise Manchester City’e göre daha güçsüz bir defans ve ortasaha hattına sahip olsa da bu sezon inanılmaz bir performans göstererek Premier Lig’de City’nin peşine takılan Jürgen Klopp’un takımı Liverpool. Fakat bu sefer arena farklı, iki takım Şampiyonlar liginde ilk maçı 3-0 biten Liverpool-City maçının rövanşı için Etihad’da zorlu bir maça çıkıyor. Saha değişse de Pep’in makus talihi değişmiyor ve Klopp İspanyol Guardiola karşısında kendi galibiyet sayısını 2-1’lik skorla tam 8 maça yükseltiyor.
Bu maçı global iş ortağımız Instat verileri eşliğinde inceleyeceğiz.
Ortalama pozisyonlar ve formasyon rotasyonları
Öncelikle Liverpool özelinde konuşmak gerekirse sahada 4-3-3’ün gerektirdiği normal bir diziliş var. Fakat ufak detaylar da göze çarpmıyor değil; Örneğin top kullanma yeteneği ortalama bir stopere göre gayet iyi olan Virgil Van Dijk’in yanındaki arkadaşı Lovren’e göre biraz daha önde konumlanmış olması onun ileri çıkarak top kullanma özelliğinin bir getirisi. Bekler ise olması gerektiği gibi açıkta konumlanmış. Forvet hattında ise Liverpool takımında her zaman görülen yüksek dozda hareketlilikten dolayı Firminho’nun sola yakın, Salah ve Mane’nin ise birbirine yakın konumlandığını göruyoruz. Manchester City’e gelecek olursak da Liverpool hücum hattının pres gücünden dolayı, Otamendi’nin sezon içinde olduğu gibi orta yuvarlağa yakın değil daha geride konumlanmış olduğunu görüyoruz ki bunda ilk yarı tek stoper olmasının etkisi büyük. Hücum hattına gelecek olursak da Sane’nin sezon genelinde olduğu bi sol köşeye daha yakın konumlandığını görüyoruz tabii bu da planlar dahilinde bir konumlanma. Sane’nin o çizgide kalması zaman zaman De Bruyne’un attığı toplarla oyunun genişlemesine faydada bulunan bir hamle. Ayrıca Sterling’in pozisyonu ise onun gizli bir santrafor rolünde olduğunu doğrular nitelikte. Ayrıca Manchester özelinde düne dair önemli bir konu ise reformist antrenör Guardiola’nın maç boyunca denediği formasyon rotasyonları ve sürekli arayış içinde olmasıydı.
Maça 3-2-4-1 ile çıkan, Sterling’i gizli santrafor gibi kullanan Guardiola 3’lü oynarken zaman zaman Fernandinho’yu stoperlerin arasına penetre ettirerek defansı da 4’lüyordu ki 2. Yarıda bunu ana formasyonuna dönüştürerek 4-1-4-1’e geçti ve Fernandinho’yu sol stopere aldı. Önlerinde ise Kevin De Bruyne’u tek adam olarak kullandı. 4-1-4-1’in hücum rotasyonunda ise 2-3-3-2’yi kullanan Guardiola 2 stoperini geride tutarak arkayı sağlama aldı. Beklerini ise De Bruyne ile aynı hatta kullandı ve stoperlerinin önünü 3’ledi. Daha sonra ise önlerindeki 4’lüden Sterling’i de forvete atan antrenör 2-3-3-2 dizilişini sağlamayı başardı. Fakat işler burada bitmiyordu. 66’dan sonra sahadaki iki Silva’yı oyundan alan ve yerlerine Agüero ve İlkay’ı sokan Guardiola bu sefer ise Agüero’yu merkez forvete koydu ve Jesus’u ise gizli bir santrafor rolüne büründürerek merkez 3’lünün içine yerleştirerek 4-3-3’e döndü. Fakat bu hamlelerin hiçbiri skora etki etmedi.
Bu formasyon rotasyonları skora etki etmese de takımın bu oyun formasyonlarına üst düzey uyum gösterebilmesi ise City’nin üst duzey uyumunu, pozisyon oyunlarına ve bir çok formasyona yatkınlığını kanıtlar nitelikteydi.
Başlangıç formasyonu 3-2-4-1
İkinci yarı geçilen düzen 4-1-4-1
4-1-4-1’in hücum rotasyonu; 2-3-3-2
Son formasyon; 4-3-3
Şutlar
Burada ise Guardiola’nın ilk yarıdaki gol isteğini görüyoruz ki, özellikle de Manchester City takımı 30-45 arasında set hücumlarını ceza sahası içindeki vuruşlarla sonlandırmaktansa cezasahası dışından tam 7 şut deneyerek hızlıca tabela yapmayı denedi, fakat bunların isabet oranı bir hayli düşüktü. Tehlike yaratan tek şut ise 40. Dakikada direkten dönen Bernardo Silva’nın şutuydu.
Paslar
Pas verilerine göz gezdirecek olursak da City’nin bu alanda Liverpool’u domine ettiğini söylememiz gerekiyor fakat yapılan onlarca pas sonucunda golü getirmeyi başaramadı. Dikkat çeken veri ise yine City’nin kısa paslarla set hücumuna oturmaktansa orta metrajlı topları deneme sayısıydı. Kısa pasları 177 kez deneyen takım, orta metrajlı toplara ise tam 507 kez başvurdu ve yine bu orta metrajlı toplarla geçiş hücumlarını hızlı oynayarak kısa sürede skor üretmeyi denedi. Yine bu pas sayılarındaki suni şişkinliği yakalamak için de yan pas sayılarına bakmak gerekiyor ki fark da burada ortaya çıkıyor. Manchester City tam 405 yan pas yaparken, Liverpool’da ise bu rakam sadece 118.
Oynatmamak
Gegenpress’in mucidi ve forvetlere kaliteli presi öğreten adam Jürgen Klopp’un bu maçta da ustalığı City’nin oyun kuruluşlarında ortaya çıkıyor. Takımını 3. bölgede 5 vs 3 oynatan Klopp, Salah’a topu kullanan oyuncuya pres yapması görevini verirken Mane ve Firminho’ya ise stoperlerden sonra topları dağıtacak olan KDB ve Fernandinho’nun pas yollarını kapaması görevini vermiş gibi duruyor ki, Mane ve Firminho özellikle maç başında ve maçın genelinde KDB ve Fernandinho’nun etrafından ayrılmadılar.
Liverpool’un yediği gol
Evet, Virgil Van Dijk’in ayağına hakim -Ballplaying- bir defans oyuncusu olduğu gerçeği ortada fakat bu pozisyonda Van Dijk ayağından topu çıkarmakta bir hayli geç kalıp topu sol tarafa sıkıştırıyor ve topu ayağından çıkardığı anda yerde kalarak oyun alanı dışına çıkıyor. Bu nedenle de Liverpool’un sol stoper bölgesinde boşluk oluşuyor, sahipsiz topu kazanan City boşluğa doğru topu kullanıyor ve Van Dijk’den oluşan boşluğa penetre olan Sterling topla buluşuyor. Sterling topla buluştuğu anda Sterling’e prese gelen Lovren arkadaşının boşluğunu tolere ederken bu sefer de kendi mevkisinde boşluk oluşturmuş oluyor ve oraya çapraz bir koşuyla penetre olan Jesus Sterling’in topu ayağından çıkarmasıyla tek bir vuruş yaparak golü atıyor.
Bu da futbolda yapılan ufak zamanlama hatalarının bile bir zincirleme etki yaratabileceğinin ve takımlara nasıl gol yedirebileceğinin kısa bir özeti.