Belki ilk defa klavyenin başına bu kadar isteksiz oturuyorum. Bunun sebebi tek maçlık mağlubiyet veya kaçırılan bir turnuva değil, yıllardır ülke milli takımının bir türlü ileri gidememesinin ağırlığını hissediyor olmam. Satırlarımın ilk defa bu kadar ağır bir yükü taşıyabileceğinden emin değilim. Birçok kişinin de böyle hissettiğine eminim. Peki neden olmuyor? Bu yazının içeriği beni çok düşündürdü. Maç içeriğine sadık kalıp sadece oyun anlamında mı yazsam yoksa saha dışı sebepler üzerinde mi dursam karar veremedim. Biraz İzlanda’dan biraz oyundan biraz da saha dışı sebeplerden bahsedip çok uzatmadan bitirmek istiyorum.
Başarılı mıyız?
Geçmişten günümüze tarihin tozlu sayfalarını inceleyerek gelirsek milli takım sandığımız kadar başarılı mı? Tarihi değerlendirirsek tarih içerisinde bu kadar göklere çıkarılmayı hak ediyor mu? İki büyük turnuvada gelen üçüncülükler bu başarısızlığın üzerini mi örtüyor? Milli takım olarak 2002 Dünya Kupası’ndan sonra düzenlenen 8 turnuvanın sadece 2 tanesine gitmeyi başarmışız, bu oransal olarak %25 yapıyor. Uluslararası şampiyona siteminin 1980’den sonra düzene girmeye başladığını düşünürsek bu tarihten sonra gerçekleşen 20 şampiyonanın sadece 5 tanesine katılabildik. Yine bunu orana vurursak %25 yapıyor. Öyleyse şunu rahatlıkla söyleyebiliriz sadece 4 turnuvadan 1 tanesine katılabiliyoruz. Bu oranı genele vurursak gittikçe düşüyor. Katıldığımız turnuvalarda da biraz şanslı olduğumuzu kabul etmeliyiz. 2002’de harika bir başarı yakaladık. Dünya 3. olmak gibi bir başarıyı kimse beklemiyordu. Fakat baktığımız zaman yarı finale sadece Çin, Japonya ve Senegal galibiyetleriyle geldik. Finalde Almanya’yı yenen Brezilya ise yarı finale kadar Türkiye, Çin, Kosta Rika, Belçika ve İngiltere maçlarını kazandı. Dünya Kupaları’nda ki takım çeşitliliği gibi parametreler de bunda etkili tabi. Kelimelerle anlatılamayacak kadar büyük bir başarı bir rüya fakat biraz şanslı olduğumuzu da kabul etmemiz gerekiyor.
İzlanda
Sigurdsson hariç diğer oyuncularının değeri Barcelona’nın Arda’ya verdiği bonservis kadar olan bu küçük ada ülkesi nasıl bu kadar başarılı olabiliyor. Eski milli oyunculardan birinin “Rakibimiz de İzlanda baktığımız zaman elle topu kale götürseler 3 defa götürürler.” dediği bir takım bize içerde 3 gol dışarda 3 gol atmayı başarıyor? VICE Sports’tan Brian Blickenstaff’ın İzlanda Federasyonu’ndan aldığı bilgilere göre 2013 yılının sonu itirariyle ülkede 563 B lisanslı antrenör ve sadece 165 A lisanslı antrenör var. Küçücük bir ada ülkesi bu kadar başarılı olabilirken bizim neyimiz eksik?
Eğitim? Sistem? Taktik? Liyakat? Adalet? Düzen? Hangisine ne kadar sahibiz. Gelin bu başlıkları birer birer açalım.
Eğitim
Geçen gün U17 Dünya Kupası’nda Yeni Zelanda-Türkiye maçını izledim. İnanır mısınız genç takımımızda şu oyuncu potansiyelli değil diyebileceğim tek bir kişi bile yoktu. Hepsi birbirinden yetenekli egosunu ön plana çıkarmamış takım için savaşan oyuncular. Bir futbolcunun hem yıldız hem de savaşçı olması ender rastlanan bir durumdur. Genç nesiller her zaman yetenekliydi. Peki böyle potansiyelli bir genç nesil kaliteli bir eğitim sürecinden geçebilecek mi? 2005’te 17 Yaş Altı Avrupa Şampiyonası’nda şampiyon olan gençleri ne kadar işleyebildik? 2004 UEFA Avrupa 19 Yaş Altı Futbol Şampiyonası’nda İspanya ile başa baş oynayan finalde yenilen o kadro şimdi nerede? O turnuvanın yıldızlarından Sergio Ramos, David Silva, Juanfran, Piszczek’ler bu kadar yükselirken onlarla başa baş oynamış Olcan Adın’lar, Sezer Öztürk’ler ve Kerim Zengin’ler şimdi nerede?
Sistem/Taktik
Bir sistemimiz var mı? Belli bir taktiğimiz maç öncesinde belli bir oyun şemamız var mı? Rakiplerimizi maçtan önce ne kadar inceliyoruz? Dersimize ne kadar çalışıyoruz? Kısaca İzlanda’nın 2-0 kazandığı bizden bir önceki maçı olan Ukrayna maçına biraz değinmek istiyorum. Altta gördüğünüz iki görsel de bu maça ait. Birisi İzlanda takımının tüm paslaşmaları diğeri ise tehlike yarattıkları pozisyonlar.
Rakibi daha önce hiç incelememiş ilk defa izlemiş biri bile bu maça bu verilere bakarak oyunu kanatlar üzerinden kurduklarını çok rahat bir şekilde söyleyebilir. Maçtan önce “İzlanda’yı biraz izleme fırsatı buldum kanatları inanılmaz kullanıyorlar. Kesinlikle beklerimizin durumu maç için belirleyici olacak.” şeklinde yazmıştım. Kadroyu gördükten sonra ise“Bu kadroyla resmen intihar ediyoruz. Bu maça kanatsız veya kanadında eşleştiği bekini takip etmeyecek oyuncularda çıkmak fahiş hata.” şeklinde bir yazım oldu. Peki bunu bizim gibi insanlar bile görebiliyorken milli takımı yönetme yetkisini elinde bulunduran ve bu işten para kazanan insanlar göremiyor mu? Aşağıdaki görseli 3 parçaya ayırdım bizim takımda yan bölgelerde sadece 2 oyuncu varken rakibin bu bölgeleri kullanan tam 5 oyuncusu var. 5e 2 eşleşme ve bu maç öncesinden net bir şekilde görülebiliyordu. Bütün bunlara rağmen sahaya kanadındaki oyuncuyu takip edemeyecek Arda ve Cenk ile çıktık.
Liyakat/Adalet
Nedir bu liyakat? Liyakat sözlükte anlam itibariyle “bir kimsenin, kendisine iş verilmeye uygunluk, yaraşırlık durumu” olarak geçiyor. Peki milli takımda ilk 11 için kim uygun? Barcelona’da hiç maça çıkmamış fiziksel olarak hazır olup olmadığımı yarın göreceğiz diyen Arda Turan mı ilk 11’e layık? Fenerbahçe’de forma şansı bulmakta zorlanan ve mevkisi dışında oynayan Mehmet Topal mı? Adalet var mı, liyakat sahibi mi oynuyor takımda? Öyleyse Bundesliga’nın sadece 2 gol yiyerek lider olan takımın stoperi Ömer Toprak niye yok? Süper Lig’in lider takımının en formda stoperlerinden biri neden kadro dışı? Örnekler çoğaltılabilir fakat fazla uzatmayacağım.
Düzen?
Bugüne kadar elemelerde 9 maç yapıldı. Türkiye’nin 6 maç üzerinde 11’de oynayan oyuncu sayısı sadece 2, Mehmet Topal ve Volkan Babacan. İzlanda’ya bakarsak 8 tane oyuncuları 6 maç üzerinde ilk 11 oynamış. İzlanda kısas olamaz diyenler olabilir, haklılar diğer takımlara da göz atalım. Tek mağlubiyeti olan Polonya’da 7 oyuncu, henüz yenilgisi bulunmayan Avrupa’nın en geniş oyuncu havuzlarından birine sahip Belçika’da da 8 oyuncu 6 maçtan fazla ilk 11’de oynamış. Bu örnekler artırılabilir çok uzatmaya gerek yok. Öyleyse soruyorum, milli takım deneme tahtası mıdır? Madem bir şeyler deneniyor neden genç oyuncuları başlarken izleyemiyoruz?
Düzenden bahsediyorduk. Milli takımın elemelerde oynamış olduğu savunma kurgularını yukarıdaki görselden görebilirsiniz. Bu maça kadar kazanan Hırvatistan kadrosu hariç son maça kadar üst üste aynı savunma dizilimi ile maçımız yok. Toplam 9 maçta 3 farklı sol bek, 3 farklı sağ bek kullanmışız. Stoper ikilisinde ise toplam 6 farklı oyuncu görev almış. Öyleyse tekrar soruyorum milli takım deneme tahtası mıdır? Elbette rotasyon olacak farklı oyuncular oynayacak fakat bunlar çok absürt rakamlar. Ne denenecekse hazırlık maçlarında denenir ideal bir kadro kurgulanır daha sonra onun üzerinden rotasyon yapılır. Buraya defans hattını koymayı tercih ettik fakat diğer mevkilerinde bundan farkı yok. Yukarıda yazmıştım tekrar yazayım. Milli takımda 6 maç üzerinde 11’de oynayan sadece iki oyuncu var, Mehmet Topal ve Volkan Babacan.
Dünya üzerinde bu kadar farklı oyuncuyla oynayıp bu kadar ne yapacağı öngörülebilen başka bir takım var mıdır bilmiyorum. Aron Gunnarsson’un maç sonu açıklamaları bunu özetler nitelikteydi. ”Türkiye’ye karşı oynamak hoşumuza gidiyor. Zor olacağını biliyoruz ama bunu seviyoruz. Nasıl oynayacaklarını biliyorduk. Topu almalarına izin verdik daha sonra da dirençlerini kırdık.” Grupta dengimiz olan takımlara karşı
Bir sarmal, hayali bir dünya içerisindeyiz. 8 yılda bir ancak turnuvaya gidiyoruz fakat her turnuvada oynayan Almanya kadar egomuz var. Sarmalın iki ucu da başarısızlık, biz başarısızlıktan başarısızlığa giden bir kısırdöngü içerisindeyiz. Arada bir hayal görüyoruz(2002-2008) ve kendimize bu rüyaya kaptırıyoruz. Herkesin suçu birbirini atmasını izlemekten sıkıldık. Etrafı suçlayıp prim yapmak gibi bir derdim de yok, aynı gemideyiz, kendimi de suçlu görüyorum. Başkasını suçlamak hiçbir şey kazandırmıyor, çözüm bulmalıyız. Çözüm için önce başarısızlığın kabullenilmesi gerekir. Artık doğru sorular sorulmalı ve bunların çözümleri üzerinde çalışılmalı.