Futbolun izleyicileriyle ilişkisi oldukça kişisel bir hal alıyor. Zamanla çoğu futbolseverin, taraftarı olduğu takım dışında kalbinde özel bir yer atfettiği takımlar, oyuncular ve teknik direktörler birikiyor. Örneğin 2005 yılında İstanbul’da oynanan Şampiyonlar Ligi Finali’nin hikayesi, bir çok Türk futbolsever için Liverpool’u özel bir takım haline getirdi. Futbol tarihinin en büyük geri dönüş hikayelerinden birinin baş kahramanları da bizler için İstanbul’daki o geceyle bütünleştiler.
Benim için bu isimler arasında başı çekenlerden biri de takımın hocası Rafa Benitez. İspanyol teknik direktör daha önce Valencia ile ülkesinin iki büyük takımı Barcelona ve Real Madrid’e kök söktürmüş, 2 kez onların önünde ligi bitirmeyi başarmıştı. O Valencia, Avrupa’da da ses getirerek Uefa Kupası’nı müzesine götürdü.
Valencia o yıllarda her ne kadar bugünkü haline kıyasla çok daha kuvvetli bir kadroya sahip olsa da, geçmişte kayda değer hiçbir başarısı olmayan bir teknik direktör yönetiminde, 30 yıl aradan sonra şampiyonluğa uzanmanın hiç de sıradan bir hadise olmadığının altını çizmek gerekiyor. Özellikle iki futbol hanedanının taht mücadelesinde, eşsiz yeteneklerle bezeli süper kadrolara karşı mücadele ederken bunu başarması nedeniyle özel bir başarıya imza attıklarını rahatlıkla söyleyebiliyoruz.
Benitez o yıllarda, genç bir teknik direktör olarak Real Madrid ve Barcelona’ya karşı isyan bayrağını açmasıyla adını duyurdu. Görünüşüne oldukça aykırı bir biçimde, onu futbol asilerinden biri olarak nitelemek bana doğru geliyor. Bir anlamda onun izinden gidip Real Madrid ve Barcelona’nın burnunun dibinden şampiyonluğu çalan Diego Simeone’nin, İtalyan kökenlerinden gelen tehditkar duruşuyla asi tanımlamasını çok daha iyi taşıdığı bir gerçek. Öte yandan Benitez, Napoli’deki halefi Sarri’den bile daha bankacıymış gibi görünüyor. Detaylara büyük önem veren bir futbol adamı ve stratejist olarak biliniyor.
Yine de Valencia’da başardıkları ile yıllardır bir başka futbol hanedanlığının boyunduruğu altında yaşamaya mahkum olmuş Liverpool’un tercihi oluyor. Sir Alex Ferguson’un Manchester United’ının gölgesi altından kurtulup eski görkemli günlere dönmek isteyen Liverpool, umutlarını Benitez’e bağladı. Ve böylece 2005 yılında rüzgarı bol bir tepede oynanan o unutulmaz finale geliyoruz. Dudek’in kurtarışları, Gerard’ın hırsı ve futbol tarihi yeniden yazılırken bile bunu mümkün kılacak taktiksel detaylara kafa yorduğu bakışlarından belli olan ufak tefek bir İspanyol. İlk 11’deki tercihleri ve ikinci yarıdaki değişiklikleriyle bu zaferin hikayesinin en büyük belirleyicilerinden olan bu adam, büyük zaferlere rağmen yapmaya geldiği işte başarılı olamayınca buruk bir şekilde takımdan ayrılmak durumunda kaldı. Liverpool’un şampiyonluk hasretini dindirmek, bugün de futbolun bir diğer asisi Jurgen Klopp’un görevi olmayı sürdürüyor.
Rafael Benitez içinse kariyerinde yeni bir sayfa açılıyordu. Ancak bu kez önceki dönemlerde benim kendi dünyamda ona atfettiğim isyankar rolüyle çelişkiye düşen bir dizi tercihte bulunuyor. Mourinho’nun zirveye taşıdığı İnter’i devralıyor ve Mourinho sonrası serbest düşüşün önüne geçmekte yetersiz kalıyor. Chelsea’nin başına geçmesiyle Liverpool taraftarını ve beni biraz hayal kırıklığına uğratsa da, sonraki durağı Napoli’de yeni bir misyon üstlendi: İtalya’nın en büyük futbol hanedanlıklarına kafa tutmak.
Napoli’nin başında geçirdiği süre boyunca takımı bir umutlandırıp bir üzerken ne yazık ki beklenen peri masalı bir türlü gerçekleşmedi. İspanya’ya dönüşü, antrenörlüğe başladığı ve bir zamanlar yıldızlarla bezeli kadrosunun karşısına dikildiği Real Madrid’le oluyor. Ancak takımın simge ismi Cristiano Ronaldo’yla kimyası bir türlü uyuşmadı. O dönemde Ronaldo’nun basına yansıyan açıklamalarından anladığımız kadarıyla, adeta bir basketbol koçu edasıyla çizdiği taktikleri antrenmanlarda defalarca tekrarlatması, en ufak bir hatada pozisyonu yarıda kesip her şeyi baştan alması futbolculara yaka silktiriyordu.
Real Madrid sonrası kariyerine Newcastle’da devam etmesi sıra dışı bir tercih olarak görülebilir. Ne de olsa kariyerinde İspanya Şampiyonlukları, Uefa ve Şampiyonlar Ligi kupaları olan ve bunların hiçbirini favori olarak anılan takımlarla kazanmamış bir hocanın lige tutunma macerası veren bir takımın başına geçmesinin çok fazla örneği olmasa gerek. Daha az rastlanılanı ise bu takım düştükten sonra bir alt kümede de onlarla kalmaya devam etmesi.
Bana göre onu, kariyerinin başında özel yapan şeyi arıyor. 2005 mucizesinden bu yana daha çok başarısızlıklarla anılmaya başlanan kariyerine yeniden hayat vermek için belki de son şansını kullanıyor. O finalin anıları nostalji rüzgarları estirmeye devam etse de sağladığı itibar solmaya yüz tutmuş durumda. Newcastle’da da biz futbolseverlerin özel bulacağı bir takım yaratamazsa, onun hikayesinin de sıradanlaşacağının farkında olduğunu sanıyorum. Bunun için direktiflerine kulak vermeye istekli ve başarıya aç bir takımla kendini yeniden ispat etmenin peşinde. Takım geçen yıl Championship’de mücadele ederken bunun izlerini gördüğümüzü düşünüyorum.
Newcastle’ın Premier Lig’e yeniden çıkmasıyla birlikte Rafa Benitez için asıl mücadelesi şimdi başlıyor diyebiliriz. Ancak İspanyol teknik adamın, yaz dönemindeki transfer hareketliliğinden memnun olmadığı haberleri medyada yer buluyor. Yönetimin rekabetçi bir takım yaratmak adına gereken transfer hamlelerini yapmadığından şikayetçi olan Benitez, derinliği olmayan görece yetersiz bir kadroyla lige başlamaktan şikayetçiymiş gibi görünüyor. Newcastle’ın ligden düştüğü 2015-2016 yılındaki kadroyu düşündüğümüzde, kağıt üzerinde çok daha güçlü bir ekibe dönüşmedikleri bir gerçek.
O kadronun genç ve potansiyelli isimleri Mbemba, Shelvey, Ayoza Perez ve Mitrovic kadrodaki yerlerini koruyor olsalar da onlardan beklenen gelişmeyi gösterebilmiş değiller. Hatta özellikle Shelvey ve Mitrovic’in geriye gittikleri söylenebilir. Takıma yeni katılan isimlerden Jacob Murphy’i potansiyel vaad etse de henüz ilk 11 zorlayacak seviyede değilmiş gibi görünüyor. Joselu ise bana göre bu takımı ileriye taşıyacak golcü olmayacak. Shelvey’in sezonun ilk maçında sorumsuz bir şekilde oyundan atılması sonrasında aldığı cezanın Dortmund’dan kiralanan Merino’nun önünü açtığını görüyoruz. Formayı sırtına geçiren genç oyuncu, ilk kez bu seviyede mücadele ediyor. Yine de ortaya koyduğu performansla ilk 11’e çapa attı bile.
Hal böyleyken Newcastle’dan sıradışı bir takım çıkarmak Benitez’in ellerine bakıyor gibi görünüyor. O da şimdiden gözlerini Ocak transfer dönemine diktiğini dile getirmekte bir sakınca görmüyor. Haziran 2019’da bitecek kontratını yenilemeden önce de yönetimin ara transfer döneminde yapacağı hamleleri beklediği yazılıyor.
Pazar günü Türkiye saatiyle 18:30’da başlayacak maç iki eski dostu buluşturuyor. Benitez, eski takımını St James’ Park’da ağırlayacak. Dolayısıyla maçın bol bol Liverpool ve Benitez nostaljisi içereceği şimdiden belli. Bu nedenle gazetecilerin de tecrübeli çalıştırıcıya gelecekte Kırmızılarla yeniden buluşması ihtimalini sormaları son derece olağan. Benitez de bu ihtimali kesin olarak reddetmese de şuan Newcastle United’ın başarısına odaklandığını ve Klopp’a başarılar dilediğini dile getiriyor. Yine de geçmişe bakıp takıma yapılan yatırımları şimdikilerle kıyaslandığında kazanılan kupaların oldukça büyük başarılar olduğuna ve taraftarın onun dönemini takdir ettiğine inandığını söylüyor. İnsan o final dahi her şeye değerdi demek istiyor.