Monaco – Marsilya maç analizi

monaco_1

Monaco geçen sezon tam saha baskısıyla ünlenen, iki çok üst düzey atleti saha merkezine yerleştirerek rakibi hep kanatlara püskürten ve orada da bekleriyle erken dublaj yapan bir takımdı. Kazanılan topları Lemar-Silva ikilisini saha merkezine sokarak yönlendiren (Guardiola’nın yeni takıntısı, half-space) Monaco bu vesileyle Avrupa sahalarının en hareketli ve izlenesi takımlarından birisi olmuştu. Marsilya teknik direktörü Rudi Garcia bunu düşünerek bir önlem almaya çalıştı kendi çapında, sonucu ise kendisi ve takımı açısından tamamen fiyasko oldu.

Rudi Garcia’nın Marsilya’sı karşılaşmaya 5-4-1 tertibiyle çıktı ve Florian Thauvin dahil orta dörtlünün tüm oyuncuları merkeze kümelenerek savunmaya kalktı. Bu iki şey anlamına geldi. Monaco’nun merkezden direkt pasla çıkmasını engelledi, ayrıca topun sürekli Glik’te kalmasını sağlayarak Monaco’nun çıkarken top kaptırma ihtimalini de arttırmak demek oldu. Kısa pasların kalitedeki eksiği, saha içerisinde oyun açmak için yaptığı dönüşlerin yavaşlığı ve topla oynarken rahat olmaması Glik’i bir rakip teknik direktör için ‘’top onda kalabilir’’ dedirteceği bir opsiyon yapıyor. Burada Abdullah Avcı’nın geçtiğimiz sezon kazanılan Galatasaray maçından sonra Sabri-Semih Kaya bağlantısını nasıl riske ettiğini de bir hatırlamakta yarar var bence.

kamil glik

Karşılaşma içinde Monaco adına en çok pas trafiğine giren isimlerden biri Kamil Glik’ti (88), bu şaşırtıcı bir veri değil. Maçın başında Fabinho’yu, daha sonra ise Moutinho’yu (diğer oyuncu öne doğru hareketlenecek şekilde) stoperlere yaklaştırıp top çıkarmaya çalıştı Monaco. Marsilya’nın devamlı merkezi kapatmasından dolayı ise geri püskürtülen Monaco’da uzak ara en çok pas trafiğinde bulunan üç ismin de Glik, Moutinho ve Fabinho olması şaşırtıcı olmadı. Marsilya bununla yetinmedi, bir de yerleşimini (baskı demiyorum, çünkü hiç topa baskı yapmadılar) bir tarafa odakladı. O da Lemar’ın devamlı top almaya geldiği sol iç koridor. Saha içi yerleşim bakımından Germain ve Thauvin’in hareketlenmelerinin ağırlıklı olarak Jemerson-Jorge-Lemar üstünde kalması bu bakımdan şaşırtıcı olmadı.

monaco

Marsilya’nın karşılaşmadaki temel amacı, topa baskı yapmadan alan savunmasına oturmak ve sadece yerleşimi kaydırarak rakibi top kaybına zorlamak. Daha basit bir tabirle, kimse mesafeden ödün veremiyor, agresif olamıyordu. Monaco topa sahipken ilk 50 metrede Marsilya sadece karşılama yapıyordu, sonrasında ise alanı daraltarak topu kazanmaya çalışıyordu ama net, agresif hamleler bu noktada da yoktu. Topun olduğu yöne takım halinde hareket vardı sadece. Kazanılan toplarla Thauvin hedefleniyordu.

Peki bunca savunma planına rağmen Marsilya neden fark yedi? Belki de birinci müsebbibi Doria. Maçın bir noktasında, alan savunmasını tamamen unutup normalde orta alan oyuncularının bulunması gereken noktada Falcao’ya (rakip kaleye 30 metre kala) baskı yapmaya çalışarak gerideki beşliyi bozmuştu. Bu baskıda topu da kazanamayan, Falcao’nun pasını da bozamayan Doria, karşı atağa sebep olmuş ve hızlı dönememesinden ötürü de Monaco’nun uzun aradan sonra ilk defa tehlikeli biçimde yerleşmesine ve kaleye yaklaşmasına sebep olmuştu. Sonucunda Fabinho ceza sahası içinde yerde kalmış, penaltı vuruşundan da Monaco farkı ikiye çıkarmıştı. İlk golde de duran topta çizgi halinde yakalanan Marsilya savunmasında Glik ile teması sağlayamayan, bundan ötürü de Glik’in koşarak topa vurmasına engel olamayan Doria’ya yine golün bir kısmı yazılır ki o noktadan sonra maç da koptu zaten. Not düşelim, Falcao inanılmaz gezdi mücadelede, bitirici niteliği zaten kamuoyu malumu ama ‘’oynatan santrafor’’ rolünün de hakkını net şekilde verdi. Doria’yı sadece koşularıyla bile perişan etti.

Oyuncuların beklenen seviyenin altında kalması, topa baskının teknik adam tarafından hiç uygulatılmaması, rakip beklere çok alan tanınması, kompakt oynaması gereken takımın sadece pas kesme odaklı mücadele etmesi. Marsilya’nın kabahatleri, Lemar ve Monaco’yu (ilk yarıda) hücum sayısı anlamında biraz olsun frenlemesine rağmen çok fazlaydı. Öyle ki takım alan paylaşımı olarak bir noktada oyunu çok uzun alanda oynamaya başlamış, göbeğe top gelmesin de nereden delinirsek delinelim mantığını benimsemeye başlamıştı. Maçın daha rekabetli olduğu noktada Marsilya sadece bir kez tehlikeli alana gelmiş (Jorge’nin arkasına sarkan Sanson ile), bunda da başarısız olmuştu ki sadece durdurmak için geldiklerinin bir kanıtı. İnsan Lille’i şampiyon yapan adamın bu tutucu Rudi Garcia olduğuna inanamıyor bazen.

Monaco’nun en güçlü silahlarından bir tanesi, penaltı noktası ve altı pas arasına net kesilen duran toplar. Bu noktada Lemar gibi inanılmaz bir kozları var. Top 3-4 kez birinci direk hizasında kısa düşüp karşılansa da bir tanesi mutlaka net denk düşüyor ve koşan oyuncularını iyi koşturacak setleri var ceza sahası içinde (Glik ve Falcao, bir nebze de Fabinho). Tabii çoğu duran topu Marsilya’nın ofsayta düşürme amaçlı olarak çizgi halinde karşıladığının da ekmeğini yediler bu maçta fazlasıyla. Kısmen skoru çok erken bulmaları, kısmen ise ‘’yavaş ayaklı’’ Moutinho’nun varlığından ötürü o alışılan boğucu ön alan presini de yapmadı Monaco. Bireysel kabiliyet ve duran top etkinliği ile skora gittiler rahatlıkla. Hücumda çok özel, çok çeşitli bir takım, Jovetic ve Balde Keita takviyeleri ile de bu pekişecek.

Ancak gerek Jorge’nin dönüşlerde sıkıntı yaşaması (bel yavaş dönüyor), gerek ise top Glik’te patladığında sorunun çok kolay çözülemiyor olması, onları da belli ölçüde defolu yapıyor. Artık topu güçlü ve uzun adımlarla taşıyacak Bakayoko ve Mendy de yok üstelik. Monaco’nun maç özelinde beliren güçlü yönleri ve defoları bu şekilde belirdi. Marsilya’nın ise üçlü savunma deneyinin patlak verdiği, tutkulu kültürü ile bilinen Marsilya’nın agresyonu da arttırması gerektiğinin kabak gibi ortaya çıktığı bir maç oldu. Tüm Luiz Gustavo-Fabinho mücadelelerinde Fabinho’nun baskın çıkmasının Gustavo ile de alakalı olduğunu düşünsem de son bir detay daha var.

Kalması halinde Fabinho’nun, yerine transfer gelirse de zikredilen Dendoncker ve William isimlerinin sahip olduğu bir özellik. Topu stoperlerden ilk alan rakip oyuncuya yapılan inanılmaz birebir baskı. Oğuzhan Özyakup ve Atiba Hutchinson’a (ya da oynarsa Tolgay Arslan’a), şimdiden uyarı mesajı. Ama sadece onlar için değil, Doria’nın hız zaafı, üçlü savunmayı delme, Thauvin’i frenleme, Germain’e top aldırmama ve Gustavo’ya birebir baskı unsurlarından ötürü Reşit Akçay tarafından da dikkatle irdelenmesi gereken bir karşılaşma.

Konuk Yazar: Oğuzhan Oğuz