Conte’nin Chelsea ile anlaştığı haberini bir arkadaşımdan aldım. Arkadaşım, Conte’nin beraberinde 3’lü dizilişte katı bir savunma anlayışını da getireceğini ve Premier Lig’de alışık olduğumuz tempo ve seyir zevkinin altında bir Chelsea yaratacağı iddiasındaydı.
Hemen karşı çıktım. “Olmaz o iş.” dedim.” Dünyanın en çok izlenen ve en tempolu liginde öyle İtalya’dan ithal ettiğin katı bir 3’lü savunma formatıyla başarı gelmez.” diye ısrar ettim. Hatta “Bana kalırsa bu algıyı kırmak için bile 3’lü savunma oynatmaz.” diyerek arkadaşımınkilere taban tabana zıt olan öngörülerimi sıraladım.
Ben yanıldım. Conte 3’lü savunma oynattı. Arkadaşım yanıldı. Hiç de öyle kaleye otobüs çekip seyir zevkini katlederek de yapmadı üstelik. Her ikimizin de hesaba katmadığı şeyler vardı. Değişim ve adaptasyon gibi. Ne Conte artık İtalya’daki adamdı, ne de 3’lü savunma eskiden oynandığı gibi oynanıyordu.
Geçtiğimiz son birkaç yıl, hatta bir tek Euro 2016 bile, gösterdi ki 3’lü savunmaya dayalı sistemler dünya futbol gündemine geri döndü. Hem de ne dönüş. Bugün onu farklı şekillerde yorumlayan takımları adeta parlatıyor. Galler kendi yorumuyla Euro 2016’da yarı finali gördü. Conte yönetiminde, son yılların en mütevazi İtalya’sı gösterdikleri performansla futbol anlamında beklentileri aştı. Juventus zaten İtalya’daki hanedanlığını geri 3’lüsüne ve önlerindeki Pirlo ile arkalarındaki Buffon’a borçlu desem kim karşı çıkar? En güncel örneklere yönelmek gerekirse, Hoffenheim hala Bundesliga’da yenilgi yüzü görmedi. Örnekleri çoğaltmak mümkün, sonuç gösteriyor ki 3’lü savunma günümüz futboluna başarıyla uyarlanabiliyor.
Yeni Düzen
Conte’ye Chelsea’deki ilk basın toplantılarından birinde arkadaşımla bizim aklımızı meşgul eden soruyu sordular. Kafalardaki soru aynıydı. Acaba takımı nasıl bir dizilişle oynatacaktı? Conte’nin cevabı onun görevine bakış açısını açıkça ortaya koyuyordu: “Bir menajer terzi gibidir. Takım için en iyi elbiseyi dikmeli ve oyuncularının karakterlerine saygı duymalısınız.”
Conte sezonun ilk maçlarında takımın alışık olduğu sistemi bozmamayı yeğledi ve sezona 4’lü savunmayla başladı. Futbol anlamında lige tutuk başlayan Chelsea, son dakika gollerine kaderini teslim etmek durumunda kaldı ve kör topal ilerleyebildi. Üst üste alınan Liverpool ve Arsenal mağlubiyetleri Conte’yi yeni bir elbise dikmeye teşvik etti. Eski dost David Luiz’in takıma geri kazandırılmasıyla takımdaki stoper kalitesinin hem sayı hem de nitelik olarak artması da kararını kolaylaştırmış olabilir.
Sonuç olarak Conte hem Juventus ve hem de İtalya milli takımındakinden farklı olarak, yeni bir 3’lü savunma yorumuyla karşımıza çıktı. Değişikliğin etkisi anında hissedildi. 5 maçta rakip filelere bırakılan 16 gol, oyunu domine eden yaratıcı bir futbol ve belki de şampiyonluğun habercisi bir savunma kalitesi. Bu 5 maçta kalelerini gole kapatarak potansiyel 15 puanın tamamını aldılar. Rakipler arasında Manchester United, Southampton ve geçen yılın şampiyonu Leicester da vardı. Özellikle Mourinho’nun Mancshester United menajeri olarak Stamford Bridge’ye döndüğü maçın 4-0 kazanılması taraftarı mest etti. Mavi bayrakları asın.
Conte’nin yeni elbisesi oyuncuların üzerine tam oturmuş gibi duruyor. Geçen sezon kabustan bir türlü uyanmayı başaramayan Matic, Hazard ve Pedro yeni sistemle birlikte kendilerini tekrar buldular. Hatta bu üçü arasından Matic özelinde konuşmak gerekirse hücum anlamında kendini aştığını bile söyleyebilirim.
Sırp oyuncunun son 5 maçta takımın hücum gücüne verdiği katkı kariyer ortalamalarının üzerinde seyrediyor. 11. Hafta itibariyle 5 asisti bulunan Matic, alışılmadık bir biçimde ligin en çok asist yapan oyuncuları arasında. Son hafta Everton maçında da oyunun her iki yönünü de kusursuz oynadı. Girdiği hava mücadelelerinin tümünden başarıyla ayrılıp %92 pas isabeti yakaladı. 3 kilit pas, 1 asist ve 1 top kapmayla maçı tamamladı.
Conte’nin 3-4-3’ünün en büyük kazanımı kuşkusuz takımın yıldızı Hazard’ın geri kazanılması oldu. Euro 2016 sürecinde de milli takımda merkeze geçtiğini gördüğümüz oyuncu, bu yeni taktikle birlikte Chelsea formasıyla da daha içte oynama imkanı buldu. Böylece daha özgür bir futbol sergileyebilen Hazard, yeteneklerini daha geniş ve kaleye yakın bir alanda sergileyebiliyor. Artık onu kontrol etmek daha zor.
Bahsettiğim etkinin izlerini istatistikler vasıtasıyla sürmek mümkün. Yalnızca son 4 maçta 5 gol bulan Belçikalı, geçen sezon 31 maçta bulduğu gol sayısını (4) geçmiş durumda. 11 haftanın bilançosu 7 gol 1 asist. Hadi geçen sezon Hazard kendinde değildi diyelim. İngiltere’de yılın oyuncusu seçildiği 2014/2015 sezonuyla kıyasladığımızda da 3-4-3’le birlikte daha golcü bir oyuncuya evrildiğini görüyoruz. O sezon Hazard 11. Hafta itibariyle 3 gol 2 asiste sahipti. Yetmediyse bir de oyuncunun damga vurduğu Everton maçındaki istatistiklerinden bahsedelim. %96 pas isabetiyle oynadığı maçta 3 şutta 2 gol, 3’ü isabetli 5 orta, 3 başarılı çalım, 1 kilit pas. Daha ne olsun.
Pedro da yeni düzende formunu geliştirenlerden. Everton maçında 71 dakikaya 2 asist ve 1 gol sığdıran İspanyol oyuncu, son haftalarda zincirlerini kırdı. Barcelona’dan büyük umutlarla transfer edilen Pedro, geçen sezon 29 maçta 7 gol 3 asistlik bir performans sergilemişti. Bu sezon 11. Hafta geride kalırken şimdiden 2 gol 5 asistlik katkı verdi. Bu katkının 2 gol ve 2 asistlik kısmı Conte’nin yeni düzeninde çıktığı son 4 maçta geldi. Hazard gibi Pedro’ya da merkeze daha yakın bir konumda sahada olmak yaramış diyebilirim.
Chelsea’deki değişim kanatlardaki isimlere de yaramış görünüyor. Solda Alonso sağda ise Moses hem ofansa katkı sağlayıp hem de savunma görevlerini layıkıyla yerine getiriyorlar. Everton maçında bu ikilinin toplam katkısına baktığımızda Chelsea hücumlarına ne denli çeşitlilik kattıklarını görebiliyoruz. %85 pas isabetiyle oynayan ikili, 13 orta üretirken 4 kilit pasla arkadaşlarına gol şansı yarattılar. 5 şutla Everton kalesini tehdit eden ikiliden Alonso bu sezonki ilk golünü kaybetmeyi başardı.
Hücuma dair bunca istatistik vermişken yeni dizilişle birlikte kalesini tamamen gole kapatan savunmadan bahsetmemek olmaz. Merkezde David Luiz, sol stoperde Cahill, sağ stoperde her rolün adamı Cesar Azpilicueta’dan oluşan üçlünün arkasında Courtois, önlerinde Kante ve Matic ikilisinden duvar gibi bir orta saha var. Bu tabloda özellikle Cesar Azpilicueta’yı takdir etmek gerek. Chelsea’ye transfer olduğunda bir sağ bek oyuncusuyken, ihtiyaç anında sol beke geçip o kadar iyi oynadı ki, orayı da doğal mevkisi haline getirdi. Şimdi ise hocasının isteği üzerine sağ stoperde formanın hakkını veriyor. Kadrodaki Terry, İvanovic gibi isimlerin önünde ilk 11’de. Sakatlıktan döndükten sonra Zouma’yı çetin bir forma savaşı bekliyor.
Son Söz
Conte’nin geçen sezondan devraldığı enkazı kısaca hatırlayacak olursak onun yarattığı olumlu anlamdaki değişimin kıymetini daha iyi anlayacağımızı düşünüyorum. Daha görevi aldığı anda tabağında bir dizi problem buldu. İşteki ilk gününde Terry’nin takımdaki geleceğine dair bir karar vermesi, geçen sezonu kiralık olarak geçiren çok sayıda oyuncu arasında faydalanabileceklerini seçmesi, bir transfer politikası ve listesi belirlemesi, geçen yıl dökülen Hazard başta olmak üzere takımın önemli isimlerini mental olarak toparlaması ve hangi genç oyunculara ne kadar süre vereceğini planlaması gerekiyordu. Bunların hepsini Euro 2016 sonrası kısa bir süre içerisinde yapması da cabası. Ayrıca bu problemlere daha sonra takımın en önemli oyuncularından Fabregas’la bir türlü yıldızının barışmaması da eklendi. Fabregas’ı bu sezon yalnızca 4 maçta tercih eden Conte, Maviler’e katıldığından beri takımın değişmezlerinden olan İspanyol oyuncuyu toplam sadece 87 dakika sahada tuttu. Liverpool ve Arsenal yenilgilerinden sonra kötü gidişatı tersine çevirememiş olsa Fabregas’ı kulübede oturtması, Conte’yi sert eleştirilere karşı savunmasız bırakabilirdi. Cesur bir hamle.
Toparlayacak olursam, buralardan gelen takım dün akşam Everton’a sahayı dar etti ve izleyicilere 5 gollük bir futbol resitali izletti. Chelsea takım halinde %90 pas isabetiyle oynadığı karşılaşmada %60 oranında topa sahip oldu. Keoman takımına 70 dakika boyunca şut dahi attırmayan rakibine maç sonunda hakkını teslim etti: “Hayatta bazen rakibinizin sizden daha iyi olduğunu kabul etmek zorunda kalırsınız. Bugün olan da buydu.”
Chelsea yönetimi ve taraftarı tutkulu hocaları Conte ile doğru eşleşmeyi bulmuş görünüyor. Henüz 11. hafta geride kalırken geçen sezonun toplamında kendi evlerinde kazandıkları maç sayısını yakaladılar. Conte’nin yeni elbisesi Chelsea’ye yakışmış.
Chelsea böylesine formdayken Guardiola ve Mourinho’nun tökezlemeleri Premier Lig’de her hafta kartların yeniden karılmasına, yeni senaryoların dile getirilmesine sebep oluyor. 2004’den beri bu kupayı kaldıramayan Wenger, bu yıl aklındaki takımı kurmuş olan Kloop, Kuzey Londra’nın genç prensi Pochettino ve yazımızın kahramanı Conte ile bu yılki şampiyonluk yarışı tadından yenmiyor desem yeridir. Onların varlığı saha içini olduğu kadar saha kenarını da izletiyor.