Beşiktaş, Şenol Güneş idaresinde şampiyon tamamladığı 2015-16 sezonunun ardından yoluna yeni sezonda da emin adımlarla devam ediyor. Vodafone Arena’nın da rüzgârını arkasına alan takım, namağlup seri yakalamaktan tutun da SSC Napoli’yi deplasmanda mağlup etmeye kadar uzanan bir performansı geride bıraktı şimdiye kadar.
Üstelik bu durum Beşiktaş tarihinde çok uzun yıllar sonra gerçekleşiyor. Mustafa Denizli ile zirvede bitirilen 2008-09 sezonunu takip eden yıl böyle bir atmosfer ne lig ne de Şampiyonlar Ligi çatısı altında yakalanamamıştı örneğin. Bugünkü mevcut hava tam 13 yıl önce, 100. yıl şampiyonluğunu izleyen 2003-04 sezonunda karşımızdaydı; ta ki sezonun ikinci yarısındaki Samsunspor karşılaşmasına kadar. Türkiye 1. Ligi’nde ilk ve tek olacak şekilde tam beş kırmızı kartın çıktığı 25 Ocak 2004 tarihli Beşiktaş-Samsunspor maçı, Türk futbolu için bir dönüm noktası olmasının yanı sıra Beşiktaş tarihinin en berbat yıllarından birinin de başlangıç noktasıydı. Bugün, yıllar sonra yaşanan dejavu hissinin “beyaz” boyutuna kapılmışken “siyah” günleri de akıldan çıkarmamak gerektiğinin hazin bir tecrübesi niteliğindeydi 2004’te yaşananlar.
Acıya şerbetli Beşiktaş’ın neden böylesine güçlü bir yıkım yaşadığını anlayabilmek için yapılması gereken ilk şey ise 2004’e giden yola göz atmak… Nitekim 2004; 100. yılla onu takip eden sezonun ilk yarısındaki seyrüsefer neticesinde camiadaki beklentilerin tavan yaptığı bir yıldı ve yaşanacakları öngörebilmek için Nostradamus kehanetlerinden çok daha fazlasına ihtiyaç vardı.
YIKIMIN ARKAPLANI: 100. YIL VE 101. YILIN İLK YARISI
Beşiktaş, 100. yaş gününe merhaba diyeceği 2002-03 sezonunda Rumen teknik adam Mircea Lucescu ile anlaşmış, Ronaldo Guiaro, İbrahim Üzülmez, Ahmet Yıldırım, Tayfur Havutçu, Tümer Metin, İlhan Mansız gibi isimlerin bulunduğu takıma Oscar Cordoba, Antonio Carlos Zago, Kaan Dobra, Sergen Yalçın, Daniel Pancu, Pascal Nouma ve Federico Giunti’yi (Devre arasında) katmıştı. Son şampiyonluğun yaşandığı 1994-95 sezonunun ardından iyice arsızlaşan özlemin sonlandırılması başlı başına bir motivasyon kaynağı iken buna bir de 100. yılında şampiyon olan ilk Türk takımı unvanını kazanma arzusu eklenmişti.
Böyle bir havayla girilen 2002-03 sezonunda tarihinin en başarılı dönemlerinden birine imza atan siyah-beyazlılar, sezonu tek mağlubiyetle kapatarak (Diyarbakırspor, 1-0) şampiyonluğa ulaşmıştı. Fenerbahçe ve Galatasaray derbilerinde gol dahi yenmemiş, toplamdaysa ağlarından 21 gol çıkaran takım, 20 gol yenerek tamamlanan 1991-92 sezonunun ardından günümüze kadarki en istikrarlı savunma performansını sergilemişti. Kara kartalların ilgili yıldaki başarısı Türkiye ile sınırlı kalmamış, UEFA Kupası’nda çeyrek finale kalan ekip, kulüp tarihinin Avrupa’daki en büyük başarımını ortaya koymuştu.
2003-04 sezonunda da kadrosunu büyük ölçüde koruyan Beşiktaş; Ramazan Kurşunlu, Emre Âşık, Gökhan Zan, Okan Koç, Sinan Kaloğlu, Ahmed Hassan gibi dönemin gözde oyuncularını kadrosuna katmış ve lige doludizgin bir start vermişti (10 maçta 9 galibiyet, 1 beraberlik). Chelsea, Lazio ve Sparta Prag’ın olduğu grupta üçüncü olan takım, Chelsea’yi Stamford Bridge’de Sergen Yalçın’ın golleriyle 2-0 yenerek büyük sükse yapmıştı.
Lucescu’nun öğrencileri, sayıp döktüklerimizin yanı sıra 100. yılın da ötesine geçen bir performans ortaya koymuştu. 2002-03 sezonunun ilk yarısını Galatasaray’ın beş puan önünde 41 puanla tamamlayan takım, 101. yılda ise ligin ilk yarısını 35 puanlı Fenerbahçe’nin tam sekiz puan önünde 43 puanla kapatmıştı. Yaşananlar, tek mağlubiyetle sonlandırılan 1990-91 sezonunun ardından gelen namağlup şampiyonluğu (1991-92) anımsatmıştı taraftara.
Beşiktaşlı oyuncular tarihi yeniden yazarken Şampiyonlar Ligi’ndeki grubunda üçüncü olan takım, aynı yıl La Liga’yı zirvede bitirecek Valencia CF ile UEFA Kupası’nda (ki Valencia daha sonra UEFA Kupası’nı da kazanacaktı), henüz ayağa düşmemiş Türkiye Kupası’nda da Gaziantepspor ile eşleşmişti yeni yıl öncesi. Ancak Beşiktaş açısından yılın ilk resmî maçı olan Samsunspor maçı, sezonun açılış maçı olduğu kadar sezonun sonlanış maçı da olacaktı.
SONUN BAŞLANGICI: SAMSUNSPOR MAÇI
Tarih 25 Ocak 2004, yer İnönü Stadı. Türkiye Süper Ligi 18. hafta mücadelesinde Beşiktaş, ligin ilk yarısında 3-1’lik skorla geçtiği Samsunspor karşısında yeni yıldaki ilk resmî maçına çıkıyor. İlk yarıyı 42 gol atıp 15 gol yiyerek tamamlayan kara kartal ligin en çok gol atan ve en az gol yiyen takımı konumunda. Erdoğan Arıca idaresindeki Samsunspor ise Serkan Aykut’lu, Celil Sağır’lı kadrosuyla klasik orta sıra takımı hüviyetinde.
Dolmabahçe’de karlı bir akşamüstü, tribünler buz kesen havaya rağmen fazlasıyla dolu. Günümüzde Ahmet Çakar’ın Beşiktaş için kullandığı, “Kartopu oynayarak şampiyonluğu kutlarlar” sözünün gerçeğe en yakın olduğu anlardan biri… Ama gelgelelim o gün kartopu bir eğlence aracından ziyade bir tepki unsuru olarak kullanıldı İnönü’yü dolduran taraftarlarca.
Maçın ilk dakikalarında Samsunsporlu oyuncuların rakibi yıldırma maksatlı sertliklerine izin veren Cem Papila, Beşiktaşlı futbolcuların benzer müdahalelerinde müsamaha göstermezken, Zago’nun 23. dakikada ikinci sarı kart sonucu oyundan atılması yaşanacakların işaret fişeğini yaktı adeta. İşlerin çığırından çıkması ise kaptan İbrahim Üzülmez ile Ahmet Yıldırım’ın 40. ve 43. dakikalarda gördükleri kırmızı kartların sonrasında gerçekleşti. Yenilgisiz Beşiktaş sahada sekiz kişi kalırken taraftarların zihninde, “Seri, böyle mi bitecek?” sorusu hâkimdi.
İlk yarısı 1-1 biten maçın ikinci yarısına hızlı başlayan Samsunspor, Adnan Güngör (49) ve Serkan Aykut (54) ile golleri bulurken iplerin tamamen kopması Kirita’nın 67. dakikadaki golünden sonra gerçekleşti. Tribünlerin öfkesini “Vur, vur…” sesleriyle yansıttığı anlarda 68’de Pancu, 84’te de İlhan Mansız sahneye çıktı ve maç Beşiktaş’ın altı kişi kalmasıyla sona erdi. 4-0’lık skorla tescillenen maç, Beşiktaş tarihinde bir hezimetten çok daha fazlasını ifade etti yıllarca.
Kamuoyunun gündeminden uzun bir müddet düşmeyen maçın akabinde Beşiktaş Kulübü Başkanı Serdar Bilgili’nin yapmış olduğu açıklamada geçen, “Bu hakemin hangi amaçla maça çıktığı sorgulanmalıdır. Öncelikle Fenerbahçe-Çaykur Rizespor maçının tekrar edilmesi, bu karşılaşmada yeni transflerin de oynatılması* ve açık puan farkının kamuoyunda ‘Ligin tadı kaçtı’ diye yorumlanması sonucu ortam gerildi ve Beşiktaş takımı ile taraftarı bu stresle maça çıktı” sözleri, konunun camiadaki algılanışını ortaya koyması bakımından kayda değer bir bilgi olarak önümüzde duruyor bugün.
(* 8 Kasım 2003 tarihli Fenerbahçe-Çaykur Rizespor maçı, hakem Ali Aydın’ın Rizesporlu Victoria’ya maçın 85. dakikasında ikinci sarı karttan kırmızı kart göstermesine rağmen oyuncuyu sahadan atmaması sonucu TFF tarafından alınan karar gereği tekrar edildi. İlk olarak 3 Aralık’ta oynanacağı açıklanan maçın Tahkim Kurulu’nca yürütmesi durduruldu ve daha sonra 18 Ocak 2004’te oynanacağı açıklandı. Bu tarihte oynanan maçta, bir ilk olacak şekilde yeni transferler de sahadaki yerlerini aldı ve sarı-lacivertlilerin yeni transferlerinden Marcio (Mert) Nobre, takımı adına iki gole imza attı.)
Bilgili’nin beyanatında geçen yoğun stres ve baskı ortamı, Samsunspor maçını takip eden haftalar içerisinde de sürdü ve açılan gedikten içeri önce Türkiye Kupası’ndaki 4-1’lik Gaziantespor yenilgisiyle su girdi, UEFA Kupası’nda Valencia’ya elenilmesiyle de gemi yan yatmaya başladı. Beşiktaş’ın başında ikinci sezonunu geçiren Mircea Lucescu’nun kontrollü ve disiplinli bir futbol mantalitesi kazandırdığı Beşiktaş’a hâkim olan yegâne şey, kaos futboluydu artık.
Nitekim 17. haftayı 42 gol atıp 15 gol yiyerek tamamlayan kara kartallar, ikinci yarıda -Samsunspor maçı dâhil olmak üzere- skor hanesine 23 gol daha ekleyebilirken ağlarından tam 30 gol çıkardı. Ligin sonunda oluşan tabloya, atılan golün 65, yenilen golün 45 olarak yansıdığı sezonu üçüncü sırada, Fenerbahçe’nin 14 puan gerisinde bitiren Beşiktaş’ta gerek Serdar Bilgili, gerek Mircea Lucescu, gerekse de takımın belkemiğini oluşturan oyuncuların çoğu kulübe ardı ardına veda ettiler. Beşiktaş’ta sezon sonunda beliren ana gündem, başkanlık seçimleriydi.
Süleyman Seba sonrası ateşten gömleği üstüne geçiren Serdar Bilgili’nin 25 Nisan 2004 tarihli Fenerbahçe maçında Beşiktaşlı taraftarların kendisine ve ailesine küfrettiği gerekçesiyle aday olmadığı 30 Mayıs 2004’teki olağanüstü genel kurul, Yıldırım Demirören’le Fikret Orman’ın rekabetine sahne oldu. Seçimde kullanılan oyların 3272’sini alan Demirören, 3110 oyda kalan Fikret Orman’ın önünde zafere uzanırken, Demirören’den gelen ilk demeç, “Kazanan Beşiktaş oldu” cümlesinden ibaretti. Ancak 20 milyona yakın borçla devralınan ve 100 milyonları aşan bir borçla devredilen sekiz yıllık idare sonrasında kazananın Beşiktaş olduğunu söylemek hayli güç olacaktı.
BORÇ EKONOMİSİNE GEÇİŞ VE DEL BOSQUE’YE ÖDENEN REKOR TAZMİNAT
Seçimden galip çıkan Yıldırım Demirören yönetiminin ilk işi, Mircea Lucescu’dan boşalan teknik direktörlük koltuğuna en uygun ismi getirmekti ve seçim kampanyasında koz olarak kullanılan Lothar Mattheaus, bu doğrultuda öne çıkan kişiydi. Fakat Macaristan Millî Takımı’nı çalıştıran Mattheaus’un yerine beklenmedik şekilde Vicente del Bosque’nin getirilmesi, Demirören döneminde gösterime girecek dramanın gizli bir ön izlemesiydi.
Real Madrid’in müzesine Şampiyonlar Ligi, Süper Kupa, La Liga ve İspanya Kupası’nı katan İspanyol teknik adamdan duyulan beklentiler fazlasıyla büyüktü ilk günlerde. Takımın sil baştan şekilde kurgulandığı bu yeni dönemde camiadaki ölü toprağın atılması amaçlanırken bunu sağlamak adına ardı ardına “transfer bombaları” patlatıldı. John Carew, Juanfran gibi yabancıların yanında İbrahim Toraman, Çağdaş Atan, Koray Avcı, Fatih Sonkaya, Okan Buruk, Ali Güneş gibi yerli oyuncuların takıma katıldığı bu ortamda, siyah-beyazlıların çehresi de büyük ölçüde değişmiş oldu.
Yeni teknik adamıyla lige iyi bir giriş yapamayan Beşiktaş’ta “kazan” daha eylül ayında kaynamaya başladı ancak “Sabrın sonu selamettir” atasözüne imanı elzem kılan tazminatıyla Del Bosque, koltuğunu muhafaza etmeye devam etti. Yine de ilerleyen zaman diliminde İspanyol teknik adam, kulübün önde gelenlerince “Yeniköy Kasabı” unvanıyla anılmaktan kurtulamadı.
Ligin 10. haftasını 12 puanla 9. sırada geçiren ve lider Fenerbahçe’nin 16 puan gerisinde kalan Beşiktaş, devreyi de 29 puanla 5. sırada tamamladı. Kara kartallar, son iki yıldır sansasyonel galibiyetler aldığı Avrupa arenasında da Athletic Bilbao, Steua Bükreş, Standard Liege ve Parma’nın bulunduğu grupta 4. olarak UEFA Kupası’na grup aşamasında veda etti. 2005’e de Del Bosque ile başlayan Beşiktaş’ta, Türkiye Kupası’nda Konyaspor’a karşı alınan 3-1’lik mağlubiyet, bardağı taşıran son damla oldu, çünkü kara kartalın tutunacağı tek bir dal bile kalmamıştı.
Artık görünen köyün kılavuz istemediği günlere gelinmişti; zirve iddiası kalmayan, Avrupa ve Türkiye Kupası’na veda eden Beşiktaş’ta her ne kadar İspanyol teknik adamın arzusu olmasa da ayrılık kaçınılmazdı. Yıldırım Demirören ile çalışacak sekiz farklı ismin ilki olan deneyimli hoca, 8,5 milyonu aşan tazminatıyla, Türkiye’de bir teknik direktöre yapılan en yüksek ödemenin sahibi olacaktı ayrılık sonrası (2007).
Beşiktaş Kulübü eski yöneticilerinden Levent Erdoğan’ın aktarımına göre ayrılma bedeli olarak 700 bin avro isteyen Del Bosque’nin talebini reddeden yönetim, zararın asıl sorumlusuydu. Bunu, 27 Şubat 2005 tarihli Beşiktaş Olağan Mali Genel Kurul Toplantısı’nda konuşan Yıldırım Demirören’in, “Bosque’ye tazminatımız yok. Mayıs ayına kadar alacağı 1 milyon avro vardır, o kadar” açıklamasında da saptamak mümkün. Kısacası Beşiktaş, yöneticilerinin haklılığına inandığı bir davayı kaybederek ağır bir bedel ödedi ve Avrupa’daki imajını zedelemiş oldu.
SAHA DIŞI KONULAR: BURSASPOR’UN KÜME DÜŞMESİ VE CİHAT AKTAŞ CİNAYETİ
2004 yılı, etkisi senelerce süren saha dışı olaylara da gebeydi Beşiktaş açısından. Bunlardan ilki 2003-04 sezonunun son haftalarında, maçlarını “Bitse de gitsek” havasında oynayan siyah-beyazlıların, kümede kalma mücadelesi veren Akçaabat Sebatspor ve Çaykur Rizespor gibi rakiplerine yenilmesi ile baş gösterdi. Bu kulüplerle amansız bir mücadeleye girişen Bursaspor’un küme düşmesinin ardından Beşiktaş yeşil-beyazlılarca günah keçisi ilân edildi ve takip eden yıllarda siyah-beyazlı taraftarlarla Bursasporlular arasında pek çok kanlı olay meydana geldi, iki takımın birbiri ile oynadığı maçlarda deplasman yasakları uygulandı.
Aynı yıl bir başka acı olay da 21 Kasım 2004 tarihli Beşiktaş-Çaykur Rizespor maçında, 16 yaşındaki Cihat Aktaş’ın bıçaklanarak öldürülmesiyle yaşandı. Holiganizmin ulaştığı noktanın somut delillerinden biri olan bu cinayet sonrası futbolda şiddet temalı akademik çalışmalarda artış gözlenirken, medyada da tribün terörünü konu edinen pek çok yayın gerçekleştirildi, holiganizmin önüne geçilmesini amaçlayan yasalar TBMM’nin ana gündem maddelerinden biri oldu.