Milan denince akla görkemli kadrolar gelir. 80’lerin sonundaki Van Basten, Maldini, Gullit, Rijkaard, Baresi, Costacurta ve Donadoni’li kadro ne zaman bahsi açılsa özlemle anılan bir kuşaktır. Bir sonraki dalgada Albertini, Galli, Rossi, Desailly, Boban, Panucci, Savicevic, Baggio, Weah gibi isimlerin de katıldığı kadrolar 90’lı yıllarda fırtına gibi esmiş, birçok şampiyonluk yaşamış, futbolseverlerin takdirini kazanmıştır.
Benim yakından tanıyıp sevdiğim Milan ise 2000’li yılların başına tesadüf eder. Brezilyalı milli oyuncular Dida ve Cafu; yılların eskitemediği isim Maldini, savunmanın sigortası Nesta, orta sahada baklava diye tabir ettiğimiz formasyonda yıllarca başarıyla oynayan Pirlo-Gattuso-Seedorf-Kaka; ilerde ise Shevchenko, bazen Inzaghi bazen Jon Dahl Tomasson. Ayrıca o ekipten Serginho, Ambrosini, Kaladze gibi isimler de saygımı kazanmış, hatırımda kalmıştır. Unuttuklarım da vardır illaki.
Önlenemeyen Düşüş
Bugün Milan eski başarılı günlerini mumla arayan kulüpler arasında. 90’li yıllar ve 2000’lerin başına damga vuran takımın dünya futbolundaki etkisi, inanılmaz işler çıkaran sağlık ekibinin adeta gençlik iksirini icat etmesi sayesinde oldukça uzun sürdü. Ancak gençleştirme operasyonuna girişen Milan’ın lüks kadro ihtiyacını karşılamakta güçlük çeken Berlusconi, elindeki parayı da yanlış isimlere yatırınca Milan futbol dünyasındaki ağırlığını büyük bir hızla ve sevenleri için acı verici bir şekilde kaybetti. Yüksek meblağlar ödenerek yapılan Redondo, Ronaldinho, Robinho, Gilardino, Pato, Ronaldo, Ricardo Oliveira, Klaas-Jan Huntelaar, Matri, Pazzini gibi transferlerden verim alınamaması İtalya’nın dev kulübünün düşüşünü hızlandırdı. Kendilerine ödenen paranın hakkını hiçbir zaman tam olarak veremeyen Rui Costa ve Inzaghi ikilisini de bu fiyaskolar listesine eklemem gerek. İkili halen kulüp tarihinin en pahalı transferleri listesinde ilk 2 sırayı paylaşıyor.
Kötü transfer tercihleriyle yılları heba eden Milan, son Serie A şampiyonluğunu 2010-11 sezonunda kazanırken, sonraki yıl şampiyonluğu ucu ucuna kaçırdı. Kulübün sevenleri iyiye gidiş için umutlanmışken asıl düşüş başladı. Son şampiyonlar ligi şampiyonluğunu 2006-07 sezonunda elde eden İtalyan temsilcisi, o zamandan beri Avrupa’da herhangi bir kupa kazanmadı. Son yıllarda ligdeki vasat performans sonrası Avrupa kupalarının uzağında kalınmasıyla takım, yıldız futbolcuların ilgi odağı olmaktan çıktı. Çok sayıda teknik adam değişikliği ve yapboza dönen kadro planlamaları sonucu Milan’ı daha ileriye taşıyamayacağını, eski güzel günleri de geri getiremeyeceğini kabullenen Berlusconi, takımı Çinli yatırımcılara satarak sahneyi terk etti.
Değişim Vakti
Kısa özetin ardından gelelim günümüze. Geçtiğimiz hafta sonunda San Siro’da ağırladığı son 5 sezonun şampiyonu Juventus’u tek golle deviren Milan, rakibi karşısındaki 9 maçlık mağlubiyet serisine son verdi. Maçın ardından tribünlerdeki coşku, San Siro’da başarının ne denli özlendiğinin ifadesiydi.
90’larda futbolu keşfedip o yılların sonu ve 2000’lerin başında müptelası olanlar için Manchester United ve Milan’ın yerinin ayrı olduğunu düşünüyorum. Herkes sevmese de herkes bilir. Birçok oyuncusu ezberden sayılabilir. Bu iki kulüpten en az birinin taraf olduğu dev maçlar hatırlanır. Futbol sevginizi besleyen figürler San Siro’nun veya Old Trafford’un çimlerinden illaki geçmiştir. Ev sahibi olmayanlar rakip olarak uğramışlar, hafızalarda yer eden maçlara çıkmışlardır.
Milan’ı izleyip de “ahh eski günler” diye hayıflanmadan bitirdiğim en son maçı hatırlamıyordum. Son üç sezondur yokları oynayan Milan, daha öncesinde bile eski günlerini özleten bir futbol sergiliyordu. Juventus maçını izlemek için televizyon karşısına geçtiğimde, Montella yönetiminde lige hiç de fena başlamamış olmalarına rağmen, çocukluğum ve gençliğimde imrendiğim takıma dair bir iz bulmak için umutlanmaya artık cesaret dahi edemiyordum. Ancak dakikalar ilerledikçe belki de uzun zamandır ilk kez kırmızı siyahlı formayı giyen oyuncuların takıma benzer bir şekilde uyum içinde hareket ettiğini fark ettim. Maçın gidişatına kapılıp giderek artan bir heyecanla Milan’ı destekler halde buldum kendimi. 18’lik Locatelli’nin golüyle havalara uçtum. 17’lik Donnarumma’nın 90+5’teki inanılmaz kurtarışıyla derin bir nefes aldım. Galibiyet sonrası Milan için umutlanmaktan kendimi alamadım.
Milan’ın bu sezon ligi kasıp kavuracağı veya kadrosuyla fark yarattığı gibi iddialı yorumlarda bulunmayacağım. Fakat zirveye giden yolda yürüyebilecek bir takım gördüm ki, bu bile San Siro’da özlenen bir manzaradır. Eski günlere epey yol olsa da, doğru istikameti bulmuş bir Milan bile kabulümdür. Beni heyecanlandırmaya yeter.
Umudun Tohumları
Yeni bir takım bana göre önce savunmadan kurulmaya başlanmalı. Hele ki İtalya’da bu adeta bir gereklilik halini alıyor. Savunmalarıyla gururlanan İtalyanlar geçmişten beri iyi savunmacıların hayranıdırlar. Onları kendi topraklarında yetiştirme konusunda da son derece başarılı olmuşlardır.
Milan’da geleceğe dair beni umutlandıran isimlerin başında da genç bir İtalyan savunmacı geliyor. Geçen sezon 25 milyon Euro’ya Roma’dan transfer edilen Romagnoli, Milan savunmasının bugünü ve geleceği. Henüz 21 yaşında olan sol ayaklı stoper Juventus maçında da yerinde müdahaleleriyle sahanın en iyilerinden biri olarak sivrildi. Ayrıca kariyerinin başında olmasına rağmen şimdiden 85 Serie A maçında forma giydi. Takıma katıldığından beri de Milan savunmasının belkemiği olmayı sürdürüyor.
Yönetim genç oyuncuya aynı jenerasyondan bir partner bularak savunmasını yıllar boyunca sağlama almak düşüncesiyle 22 yaşındaki Rodrigo Ely’i geçen yıl, 23 yaşındaki Paraguaylı savunmacı Gustavo Gomez’i ise bu yıl takıma kattı. Henüz her ikisi de istenilen performansı gösteremese de transferlerin ardındaki mantığı destekliyorum. Rodrigo veya Gomez’in, Romagnoli’ye ayak uyduracak seviyeye gelmesi Milan’ın geleceğe daha umutla bakmasını sağlayacaktır.
Kaleyi teslim edecek ismi ise şimdiden buldular. 17 yaşındaki İtalyan eldiven Donnarumma geçen sezon devraldığı kaleyi bırakmaya hiç de niyetli değil. Milan kalesine geçerek rüyalarını gerçekleştirdiğini ifade eden Donnarumma, gözünü kaptanlık pazubandına diktiğini söylüyor. Altyapısından yetiştiği kulübüne gösterdiği bu bağlılık ve henüz reşit dahi olmadan takımı için gösterdiği üstün performans Milan için harika haber.
Beklerden en az biri, belki her ikisi de altyapıdan kazanılmış olabilir. 2011 yılından beri A takımda oynayan De Sciglio her geçen yıl futbolunu geliştiriyor. İtalya Milli Takımına kadar yükselen oyuncu sağ veya sol bekte forma giyebiliyor. Hangi kanatta olursa olsun kalitesini fark edebiliyorsunuz.
24 yaşındaki De Sciglio’nun ayak izlerini takip eden 19 yaşındaki Davide Calabria da geçen sezondan itibaren A takımda şans bulmaya başlayan bir diğer altyapı çıkışlı oyuncu. Sağ bekte forma giyen Calabria, takımın geleceğinde yer alabilmek için gelişimini sürdürmeli. Kadrodaki bir diğer sağ bek oyuncusu Abate’nin ve genç yaşta elden kaçan ancak şimdilerde Manchester United formasıyla izlediğimiz Darmian’ın da Milan altyapısının ürünleri olduğunu yeri gelmişken belirteyim. Son zamanlarda Milan altyapısı iyi iş çıkarıyor.
Altyapı demişken Juventus maçının kahramanı, tek golün sahibi Locatelli’den bahsetmeden olmaz. Geçtiğimiz yıl A takıma yükselen İtalyan orta saha oyuncusu bu sezonki yalnızca üçüncü şutunda ikinci golünü atmayı başardı. 18 yaşındaki Locatelli olgun ve basit oyunuyla sağlam bir orta saha oyuncusu olma yolunda ilerliyor. Ayrıca hücuma çıkışlarındaki özgüveni ve isabetli şutlarıyla gelecekte kritik gollere imza atabileceğinin işaretlerini veriyor.
Milan’ın hücum bölgesinde de potansiyelli oyuncuları var. Sağ kanatta forma giyen Suso, geçen sezonun ikinci yarısında kiralık gittiği Genoa’daki performansıyla yeni sezonda Milan 11’ine girmeye hak kazandı. 22 yaşındaki İspanyol oyuncunun sol ayağından çıkardığı etkili şutlar ve ince paslar takımın hücum gücünü arttırıyor. Şimdiye kadar 9 maçta 1 gol 3 asistlik katkı sağlayan Suso, gelecekte çok daha fazlasını takıma verebilir. Biraz daha takım için oynamayı öğrenmesi gerekiyor.
Genç yaşında Caen’de gösterdiği performansıyla dikkatleri üzerine çeken Niang, 2012 yılının yazında Milan’a katılmıştı. O günden beri Milan taraftarı genç yeteneğin yolunu gözlüyor. Sakatlıklar boğuştuğu geçen sezonu 21 maçta 8 gol 5 asistlik istatistiklerle tamamlayan Niang takıma katkı vermeye başlamıştı. Bu yıl 8 maçta 3 gol 3 asistle kaldığı yerden devam ediyor. Güçlü fiziği, hızı ve sert şutları oyuncunun olumlu yönleri olmakla birlikte, bencilliği ve saha içerisinde konsantrasyonunu çabuk yitiriyor oluşu eksileri olarak göze çarpıyor.
Ve bir takımı ayağa kaldırmak için gereken en önemli parça: doğru teknik direktör. Milan kadrosu Montella’ya emanet. Saygıdeğer bir futbolculuk geçmişine sahip Montella, teknik adamlık kariyerine oyuncu olarak formasını giydiği Roma’da başladı. Özellikle Fiorentina’nın başındayken oynattığı futbolla takdir toplayan 42 yaşındaki çalıştırıcı başarıya aç bir isim. Milan’ın başında ilk 9 maçından 6 galibiyet 1 beraberlik 2 mağlubiyet çıkardı. Takımın kaptanı ve pas organizasyonunu yöneten isim konumundaki Montolivo’nun uzun süreli bir sakatlığa kurban gitmesi ve ligin kıdemli oyuncularından Mati Fernandez, Bertolacci ve Antonelli’nin sakatlıklarına rağmen bu başlangıcı yapması da ayrıca kıymetli.
Son Söz
Gerçek şu ki 18’lik Lucatelli esaslı bir sutla golü atıyorken, 17’lik Donnarumma son dakikada 3 puanı getiren harika kurtarışı yapıyorken, 21’lik Romagnoli savunmayı başarıyla idare ediyorken, 22’lik Suso sol ayağıyla öldürücü şut ve paslar deniyorken, 21’lik Niang sert şutlarıyla sol kanattan golü kovalıyorken; Milan’ı sevenler uzun bir aradan sonra tekrar geleceğe umutla bakmaya cesaret edebilirler. Yıllardır kulübün belini büken şişkin kontratların bir kısmı da son buldu. Alex, Mexes, Matri, Fernando Torres, Boateng, Jeremy Menez gibi fazla katkı vermeyen ancak yüksek ücret alan oyuncular takımdan ayrıldı. Çinlilerin yaptığı yatırım da finansal açıdan ellerini kuvvetlendirdi. Altyapının ilerleyen yıllarda yeni yetenekleri A takıma kazandırma ihtimali de yüksek.
- Hafta itibariyle ligin zirvesinin yalnızca iki puan gerisinde yer alan Milan, yıllar sonra ligi üst sıralarda bitireceğine dair oldukça olumlu mesajlar veriyor. Juventus’u tahtından indirmek çok zor. Ancak bir kaç istikrarlı yıl ve Çin sermayesinin doğru yerlere harcanmasıyla neler olabileceğini kim bilebilir.
Tüm bunların geçmişe kıyasla yeterli olmadığını düşünüyor olabilirsiniz. Ama bir yerden başlamak gerek. Şimdi değilse ne zaman?