İngiltere Premier Ligi’nin başlamasına sayılı günler kaldı. 14 Ağustos’da başlayacak olan turnuva, bu yıl ayrı bir heyecanla bekleniyor. Bu heyecanı yaratan bir çok nedenden bahsetmek mümkün. Ligin gediklisi Wenger Arsenal’in başında, yıllardır hasret kaldığı şampiyonluğu kovalıyor. Dortmund sonrası Liverpool’da da coşkulu kişiliğiyle taraftarın sevgisini kazanan Kloop, Anfield Road’a eski görkemli günlerini tekrar yaşatma amacında. Juventus ve İtalya milli takımına oynattığı 3’lü savunmayla özdeşleşen Conte, kendini Premier Lig seviyesinde test etmeye hazırlanıyor. Bale’in satışından elde edilen gelirle takıma yaptıkları yatırımın meyvelerini toplamaya başlayan Tottenham, geçen sezon sonuna kadar kovaladığı şampiyonluk için yeniden yarışacak. Ve Ranieri yönetiminde tarih yazan Leicester’ın peri masalının sürüp sürmeyeceği merak ediliyor. Ancak tüm bunların ötesinde, sezonu özel kılan en önemli faktör Guardiola-Mourinho rekabetinin Manchester kentine taşınması olarak göze çarpıyor.
Geçmişte Barcelona çatısı altında yolları kesişen Guardiola ve Mourinho, yıllar sonra İspanya’nın ezeli rakiplerinin başında karşı karşıya gelmiş, olaylı El Clasico’lar sonrasında kendi şahsi rekabetleri, Real Madrid-Barcelona çekişmesinin sembollerinden biri olmuştu. Bu kez Manchester derbisinin iki tarafında yer alacak iki teknik adam için de bu sezon büyük önem taşıyor. Gururu incinmiş Mourinho ve United yeni bir çıkış ararken; Guardiola ise City’le, İspanya ve Almanya’dan sonra İngiltere’de de oynattığı futbolla iz bırakmanın peşinde. Bizlerse yıllarca hatırlanması muhtemel bir Premier Lig sezonunu iple çekiyoruz.
Peki iki teknik adam İngiltere’deki yeni maceraları öncesinde yaz transfer dönemini nasıl geçiriyor? İlk raundu kazanmak için kimin kadrosu kağıt üzerinde daha çok umut vadediyor? Mourinho’nun United’ı mı yoksa Guardiola’nın City’si mi daha iyi? Buyurun bu soruların peşine birlikte düşelim.
Transfer Hareketliliği
Her iki takımın da muazzam bir finansal gücü olduğunu söyleyerek başlayalım. Arap sermayesi tarafından satın alındığından beri gösterişli transferler gerçekleştiren Manchester City, financial fair play kuralları sonrasında daha temkinli davranma mecburiyetinde kalsa da, hala kaliteli bir kadroya ve önemli oyuncuları takıma katmaya yetecek ekonomik olanaklara fazlasıyla sahip.
Guardiola yaz transfer döneminin ilk hamlesini Türk asıllı Alman oyuncu İlkay Gündoğan’ı transfer ederek yaptı. Bu transfer için 27 milyon Euro ödeyen City, 18 milyon Euro’ya da Nolito’yu kadroya kattı. İspanyol oyuncu geçen sezon Celta Vigo formasıyla başarılı bir futbol sergilemiş, 29 maçta 12 gol 7 asistlik performans göstermişti. Rusya’nın Ufa takımından Manchester kentinin yolunu tutan 19 yaşındaki oyuncu Oleksandr Zinchenko ise Guardiola’nın son keşfi olarak görülebilir. City genç Ukraynalı için 2 milyon Euro ödedi.
Manchester United ise dünya üzerinde popülerliği çok yüksek bir takım ve bu itibarı paraya dönüştürmek konusunda da oldukça başarılı bir strateji izliyorlar. Hatta öyle ki, Forbes dergisi tarafından dünyanın 3. en zengin futbol kulübü olarak gösteriliyorlar. Ancak efsane teknik direktör Sir Alex Ferguson’un emekliliğinin ardından, pazarlama faaliyetlerinde yakaladıkları başarıyı sportif açıdan bir türlü yakalayamadılar. Tam da bu nedenle tamamen başarı odaklı bir futbol adamı olan Mourinho’yla anlaştılar.
En son şampiyonluğunu 2012/2013 sezonunda yaşayan United’da yönetim, başarı için elini cebine atmaktan çekinmedi. Şimdiye kadar 3 oyuncuyu kadroya katan Kırmızı Şeytanlar, bu transferler için toplam 80 milyon Euro ödedi. Orta sahaya Mkhitaryan’ı (42 milyon Euro) ve savunmaya Eric Bailly’i (38 milyon Euro) aldılar. Gündem yaratan transfer ise Zlatan İbrahimoviç oldu. Tıpkı Mourinho gibi başarı odaklı bir karaktere sahip Zlatan, PSG ile kontrat yenilemeyerek kariyerinde ilk kez Ada’ya ayak bastı. Ancak dedikodulara göre takıma seviye atlatacak asıl büyük transfer henüz resmiyete dökülmedi. Manchester United’ın Pogba için 100 milyon Pound’un üzerinde bir teklif sunduğu söyleniyor. Bu transfer gerçekleştiği takdirde, geçmişte şans bulamadığı için United’dan bedelsiz ayrılan Pogba, Old Trafford’a transfer rekoru kırarak dönmüş olacak.
Kaleciler
United’da kale De Gea’ya emanet. Geçen yıl yaz transfer döneminde Real Madrid’e transferi belgelerin yetişmemesi nedeniyle son dakikada suya düşen İspanyol kaleci, o defteri şimdilik kapatıp takımıyla 2019 yılına kadar kontrat yeniledi. 25 yaşındaki file bekçisi, 5 yıldır Manchester United kalesini koruyor ve jenerasyonunun en yetenekli kalecileri arasında gösteriliyor. Geçen sezon ligde 34 maçta forma giyen De Gea, bu karşılaşmaların 15’inde kalesini gole kapatmayı başarırken, maç başına 2.24 kurtarışa imza attı. İspanyol eldiven, milli takım kalesini de şimdiye kadar 13 kez korudu.
City tarafında ise aynı zamanda İngiltere Milli takımının da kalecisi olan Joe Hart’ı izliyoruz. 29 yaşındaki kaleci geçen sezon 35 lig maçına çıkıp 15 kez 90 dakikayı gol yemeden tamamladı ve.maç başına 1.91 kurtarış gerçekleştirdi. Zaman zaman yediği hatalı goller sebebiyle ilk 11’deki yeri tartışılsa da 302 maçlık Premier Lig tecrübesi hiç de yabana atılacak bir kariyer değil. Yine de bana göre iki takımın kalecileri kıyaslandığında, yetenek açısından De Gea bir adım önde duruyor. Guardiola’nın da Joe Hart’a tam anlamıyla güvenemediği ve Barcelona kalecisi Claudio Bravo’yu gündemine aldığı konuşuluyor.
Sağ Bek
City kadrosuna baktığımızda savunmanın sağı için adaylar arasında Sagna ve Zabaleta’yı görüyoruz. Sagna geçen yıl ilk tercih olarak öne çıktı ve 28 lig maçında forma giydi. Hücumda 27 kez gol şansı yaratırken, bu pozisyonların 3’ü asiste dönüştü. Fransız oyuncu, defansif anlamda da maç başına 6 müdahalede bulundu. Girdiği ikili mücadelelerin %52’sinden de başarıyla ayrılan Sagna’nın, oldukça iyi bir sezon geçirdiğini ve gelecek sezon için de formanın bir numaralı adayı olduğunu söyleyebiliriz. Basına yansıyan dedikodulara göre ise Zabaleta, yeni hocasının gözüne girmeyi başaramamış. Arjantinli oyuncunun takımdan ayrılması veya ikinci tercih olarak kadroda yer alması ihtimaller dahilinde.
Mourinho’nun sağ bek seçenekleri ise Matteo Darmian ve Antonia Valencia’dan oluşuyor. Her iki kanatta da oynayabilen Darmian, geçen yıl zaman zaman sol bekte de görev aldı. Ligde 28 maça çıkan İtalyan oyuncu, 12 kez gol şansı yaratırken, maç başına 4 defansif müdahalede bulundu. Sezon içerisinde bir büyük hata yapan Darmian, bir gol atıp bir de asist üretti. Girdiği ikili mücadelelerin %52’sinden başarıyla ayrılan oyuncu, Mourinho’nun birinci tercihi olmaya yakın isim olarak göze çarpıyor. Geçen sezon ligde 14 maçta görev alan Valencia ise ortalama 3 müdahalede bulunmuş ve ikili mücadelelerin %53’ünü kazanmış. Genç oyuncu Timothy Fosu-Mensah da bu pozisyon için bir alternatif olabilir.
Sağ bek karşılaştırmasında iki takım kadrosunu birbirine oldukça yakın görsem de Sagna’nın geçen yılki istatistikleri ve tecrübe faktörü nedeniyle Guardiola’nın biraz daha şanslı olduğunu söyleyebilirim. 33 yaşındaki oyuncu, Premier Lig’de bek oynamanın gerektirdiği fiziksel yetenekleri her geçen gün yitiriyor olsa da hala üst düzey performans sergileyebiliyor. Öte yandan Darmian’ın Premier Lig’teki ikinci sezonunda performansını arttırması halinde bu küçük farkın kapanabileceğini de ekleyeyim.
Sol Bek
United kadrosunda Luke Shaw sağlıklı olduğu takdirde sol bekte forma giymesi beklenen oyuncu. 2 yıl önce 37.5 milyon Euro gibi büyük bir rakama transfer edilen İngiliz futbolcu , henüz 21 yaşında ancak kadroya katıldığından beri sağlık problemleriyle boğuşuyor. Geçen yıl sadece 5 lig maçında görev alabilen Shaw’ın alternatifleri olarak gerçek mevkisi stoper olan Rojo, çok yönlü oyuncu Daley Blind ve Darmian sayılabilir. Manchester United altyapısının son ürünlerinden Cameron Borthwick-Jackson’ın da Mourinho’dan forma bekleyen genç bir isim.
Guardiola’nın sol bek oyuncuları ise Kolarov ve Gael Clichy. Geçen yıl Kolarov’un forma yarışında bir adım öndeydi. 29 lig maçında forma giyen Sırp oyuncu, hücumda 3 gol 4 asistle oynarken, 38 kez de arkadaşlarına gol şansı yarattı. Oyunun defansif tarafında ise girdiği ikili mücadelelerin %54’ünü kazandığını, maç başına 5 müdahalede bulunduğunu ve aldığı süre boyunca bir büyük hata yaptığını görüyoruz. Clichy de aldığı süre boyunca oldukça iyi performans göstermiş, 362 Premier Lig maçı tecrübesi olan bir diğer isim olarak forma mücadelesi içinde olacak. Guardiola döneminde forma ortada görünüyor.
Sol bek karşılaştırmasında Guardiola’nın elindeki oyuncuları biraz daha iyi buluyor olsam da sağlık sorunlarını aşmış bir Luke Shaw’ın, kendisinden beklenen performansı ortaya koyması halinde durum dengelenebilir.
Stoperler
Guardiola’nın elinde Kompany, Otamendi, Mangala ve geçen yılı Galatasaray’da kiralık geçiren Denayer’den oluşan bir stoper dörtlüsü var. Gelecek sezon için yeri en garanti görünen isim Otamendi. Geçen sezon maç başına 11 defansif müdahalede bulunan Arjantinli oyuncu bu alanda takımının lideri. Partnerinin ise normal şartlarda Kompany olması bekleniyor fakat gerek sağlık problemleri gerekse formsuzluk gibi nedenlerle Mangala’ya da forma için bir hayli şans doğuyor. Ancak hem Mangala hem de Kompany’nin sezon öncesi kampında Guardiola tarafından fiziksel olarak yeterli bulunmadıkları söyleniyor. Bu durumda City’nin olası bir stoper transferi gündeme gelebilir. Everton’ın genç stoperi John Stones’la ilgilendiklerine dair basına yansıyan dedikodular var. Denayer ise rotasyon içerisinde zaman zaman rol alacaktır.
Gelecek sezon için Mourinho’nun elindeki stoper seçeneklerine baktığımızda bolca alternatife rastlıyoruz. Chris Smalling, Eric Bailly, Daley Blind, Phil Jones, Marco Rojo ve altyapıdan çıkmış Patrick McNair ile Tyler Blackett, Mourinho’dan forma bekleyen stoperler. Portekizli teknik adamın ilk tercihlerinin Smalling ve Eric Bailly olması beklenebilir. Ancak Jones, Rojo ve Blind de forma mücadelesinin içinde olacaktır. Bu mevkide Eric Bailly’nin lige ve takıma uyumu, Kompany’nin fiziki durumu ve Mangala’nın Guardiola yönetiminde sergileyeceği performans ya da transfer ihtimalleri gibi değişkenler göze çarpıyor. Bu aşamada özellikle City cephesinde çok fazla belirsizlik var.
Tüm bu saptamalara rağmen oyunun savunma tarafında asıl belirleyici olan faktörlerin takım savunması, taktik ve takımın saha içerisindeki mentalitesi olduğunu belirtmekte fayda var. Mourinho geçmişte sağlam savunma yapan takımlar oluşturmasıyla tanınan bir teknik adam. Futbol anlayışını “rakipten bir fazla gol atmak” olarak ifade etmesi, onun savunmaya verdiği önemi açıkça ortaya koyuyor. Guardiola ise topun rakipte olmasına tahammül edemeyen, topu kaybettiğinde hemen pres yapıp geri kazanmayı isteyen ve bol paslı, açık bir hücum futbolu oynamayı tercih eden bir anlayışa sahip. Her ikisinin ortak noktası olarak savunmayı yalnızca savunmacıların işi olarak görmediklerini söyleyebiliriz ki modern futbol zaten bunu gerektiriyor.
Orta saha
Bu kategoride iki takımın da ön libero ve orta sahanın ortasında oynayabilen oyuncularını karşılaştırmayı uygun gördüm. Guardiola’nın elinin altındaki opsiyonlar Fernando, Fernandinho, Yaya Toure, İlkay Gündoğan, Fabian Delph ve Bruno Zuculini. Mourinho’nun takımında ise Schneiderlin, Carrick, Ander Herrera, Fellaini, Schweinsteiger ve Timothy Fosu-Mensah yer alıyor. Çok yönlü oyuncu Blind de bu bölgede bir alternatif olabilecek özellikler taşıyor.
Orta saha için Guardiola’nın elinin altında daha iyi bir malzeme olduğunu düşünüyorum. Yaya Toure oyunun iyi yönlü oynayabilen çok yetenekli oyunculardan biri. Özellikle ofansif yönünü City’e geldikten sonra fazlasıyla geliştirdi. City formasıyla 268 kez sahaya çıkan tecrübeli oyuncu, 72 gol 45 asistle skora etki etmiş. Geçen sezon ligde 32 maçta yer alan Toure, %86’lık pas isabet oranıyla mücadele etti. Ayrıca Fernandinho da geçen sezon ligde %87 pas isabet oranıyla oynadı. Her ikisinin de maç başına ortalama 51 başarılı pas yaptığını da ekleyelim. Bu yıl bu ikiliye katılan İlkay’ın pas isabet oranıysa %88 ve maç başına ortalama 69 başarılı pas yapıyor. Bu orta saha, Guardiola’nın arzu ettiği bol paslı oyunu ortaya koyabilecek özellikler gösteriyor. Ayrıca Fernando’nun geçen sezon rakip yarı sahada en çok top kapan oyuncu olması, topu kaybettiğinde hemen geri kazanmayı isteyen Guardiola’nın işini kolaylaştıracaktır.
Mourinho’nun ise elinde defansif yönü güçlü bir orta saha olduğunu görüyoruz. Ancak geçen yıl Manchester United takımının hücumdaki kısırlığının baş sorumlularından biri olarak bu mevkideki yaratıcılık eksikliği gösteriliyor. Schweinsteiger İngiltere’ye adım attığından beri kariyerinde büyük düşüş yaşıyor. Carrick pas bağlantıları konusunda oldukça önemli bir oyuncu olsa da ilerlemiş yaşı dolayısıyla yoğun maç trafiğini kaldıramayabilir. Ander Herrera ise oyunun defansif yönünde biraz eksik kalıyor. Schneiderlin defansif anlamda iyi işler yapsa da hücuma yeteri kadar destek olamıyor. Fellaini ise yeteneklerini çoğunu Everton’da bırakmış görünüyor. Ancak eğer yılın transferi gerçekleşir de Mourinho bu bölgeye Pogba’yı transfer edebilirse, o zaman ibrenin United tarafına döneceğine de eklemekte fayda var.
Hücum
Günümüz futbolunda ofansif oyuncuların artık bölgelere ayrılarak kıyaslanması giderek anlamını yitirmeye başladı. Zira takımlar hücumda çok daha değişik varyasyonlar sergileyerek, oyuncularını çok yönlü olmaya zorluyorlar. Bu nedenle de özellikle hücumda mevkiler arasındaki ayrımlar giderek silikleşiyor. Ben de takımın hücum hattını oluşturan oyuncuları bir arada değerlendirmenin yerinde olacağını düşünüyorum. Çünkü takımların nasıl bir taktikle sahada yer alacakları belli olmadığı gibi, kimin nerede maça başlayacağı ve maç içerisinde ne gibi değişiklikler yapılacağı da belirsiz. Ancak bütün halinde değerlendirildiklerinde takımın hücum gücü hakkında bir fikir verebiliyorlar.
United ile başlayalım. Mourinho hücum hattını kurarken Mata, Mkhitaryan, Depay, Januzaj, Ashley Young, Jesse Lingard, Rooney ve Martial seçeneklerinden yararlanabilecek. Rooney ve Martial her ne kadar santrafor olarak da forma giyebilecek oyuncular olsalar bile, Rooney’i daha çok orta saha civarında, Martial’ı ise geçen sezon olduğu gibi çoğunlukla sol kanatta izleyebileceğimizi düşünüyorum. Büyük umutlarla transfer edilip geçen yılki futboluyla hayal kırıklığı yaratan, tarihi 7 numaralı formanın sahibi Depay için, Mourinho döneminin yeni bir şans olduğu söylenebilir.
Guardiola’nın elinin altında da çok sayıda yetenekli hücum oyuncusu var. Kevin de Bruyne, David Silva, Sterling, Nolito, Jesus Navas, Samir Nasri öne çıkan isimler olarak dikkat çekiyor. Ancak Guardiola’nın bu bölgeye takviye yapmak için arayışta olduğu haberleri sıklıkla gündeme geliyor. İddialara göre Guardiola, Schalke’den genç yıldız Leroy Sane, Palmeiras’tan geleceği parlak oyuncu Gabriel Jesus ve Atletico National’den 19 yaşındaki genç yetenek Marlos Moreno’yla ciddi şekilde ilgileniyor.
Hücumcular konusunda da bir fikir birliğine varmak oldukça zor. Her iki takımın da faydalanacağı çok önemli oyuncuları olduğu ortada ve bu oyuncuların varlığı her iki takıma da hücumda oldukça yaratıcı davranabilme özgürlüğü verecektir. Yine de Guardiola’nın takımlarının geçmişteki hücum performanslarını ve gündemdeki transfer ihtimallerini göz önüne alarak, City tarafının sezon içerisinde hücum aksiyonlarında daha başarılı olacağını tahmin ediyorum.
Santraforlar
Elbette takımların hücum gücünü oluşturan etkenlerin en önemlilerinden biri de gole en yakın oynayan futbolcular, yani santraforlar. Hem bu mevkideki futbolcuların özellikleri, hem gösterdikleri performans, hem de takımın geri kalanıyla yakaladıkları uyum, atılan gol sayısını doğrudan etkiliyor.
United’ın geçen sezon en çok eleştirildiği konuların başında gol kısırlığı geliyordu. Van Gaal’ın takımı, sezonun bir bölümünde, evlerinde oynadıkları üst üste 12 maçın ilk yarılarında gol bulamayarak sonuca gitme konusundaki yetersizliğini gözler önüne serdi. Ligi yalnızca 49 gol atarak tamamlayabilen Kırmızı Şeytanlar, tarihlerinin en kötü hücum performanslarından birini sergilediler.
Dolayısıyla Mourinho takımı devraldığından bu yana daha yaratıcı ve hücuma yönelik bir futbol oynatması yönünde taraftar baskısıyla karşı karşıya. Geçen sezon Dortmund formasıyla harikalar yaratan Mkhitaryan ve gol makinesi Zlatan İbrahimoviç bu soruna çözüm üretmek adına kadroya katıldı. Bu iki oyuncunun geçen yıl lig maçlarında toplamda 49 gol atması, her şey yolunda giderse, United hücumlarına neler katabileceklerini gösteriyor.
Kimse İbrahimoviç’in yeteneklerini sorgulamıyor olsa da, daha önce hızlı futbol oynanan İspanya liginde potansiyelinin altında kalmış olması ve ilerleyen yaşı dolayısıyla İngiltere futboluna uyum sağlamakta zorlanabileceği gibi görüşler de ortaya atılmıyor değil. Ancak başarıya olan azmi, kariyeri boyunca sergilediği harikulade istatistikleri, Mourinho’yla tekrar çalışmaktan duyduğu memnuniyet ve Guardiola’ya olan nefretiyle yeni sezonda da ilgi odağı olacağı kesin. Ayrıca Mourinho’nun bu bölgedeki alternatifleri arasında genç İngiliz Rushford, geçen yıl takımın en golcü oyuncusu unvanını kazanan Martial ve veteran oyuncu Rooney’nin de olduğunu ekleyelim.
Guardiola’nın takımının ileri ucunda ise son 3 sezonun toplamına baktığımızda, attığı gol sayısıyla (67) zirvede olan bir oyuncu, Aguero var. City formasıyla geride kalan 5 yılda çıktığı 150 lig maçında 102 gol bulan Arjantinli oyuncu, 33 de gol pası verdi. Premier Lig’de 100 gol barajını 124’üncü maçında aşan efsane oyuncu Alan Sherar’dan sonra bunu en kısa sürede başaran oyuncu, 147. maçında 100’üncü golünü atan Aguero oldu. Bu da onun ne kadar istikrarlı ve etkili bir golcü olduğunu ortaya koyuyor.
Klasik anlamda santraforlarla çalışmayı sevmeyen Guardiola için Aguero bulunmaz bir nimet. Zira Aguero sadece rakip ceza sahasında sıkışıp kalmayarak geriye gelip top alan, arkadaşlarına attığı paslarla da hücumda etkinlik gösteren bir oyuncu. Ayrıca her iki ayağıyla da fileleri bulabilmesi, oldukça hareketli, teknik ve güçlü bir oyuncu olması diğer artıları. Guardiola’nın oynatmak istediği futbolun Aguero’ya olduğu kadar, Aguero’nun özelliklerinin de Guardiola’ya ve City takımına faydasının dokunacağını düşünüyorum. Alternatif olarak ise City’e geldiğinden beri bekleneni veremese de geçmişte Swansea formasıyla iyi bir görüntü çizen Wilfried Bony ve genç yetenek Kelechi İheanacho kadroda yer alıyor.
Son Söz
Yukarıda ayrıntılarıyla aktardığım gibi, aslında her iki teknik adam da üzerinde çalışabilecekleri oldukça kaliteli kadrolara sahip ve birbirinden iyi ekonomik imkanlarla donatılmış durumda. Zaten onların bu malzemeyle neler yapabileceklerini düşünmek bile futbol severleri heyecanlandırmaya yetiyor. Bunun üstüne bir de artan yayın gelirlerinin adil paylaşımı nedeniyle, kaliteli transferler yapabilen diğer kulüplerin rekabeti tırmandırması eklenince, lige olan ilgi zirve yapıyor. Premier Lig dünyanın en heyecanlı futbol ligi olarak tarif edilmeyi sonuna kadar hak ediyor.