Avrupa Şampiyonası’nda ilk iki maçında istediğimiz sonuçları alamayan Milli Takımımız, bu akşam Çekler ile yapacağı turnuvanın kader maçı öncesi, ülke basınımızda yer alan haberlere baktığımızda saha haricindeki problemleri, saha içine yansıttığından dolayı büyük sıkıntılar yaşıyor.
Bu sıkıntılardan kurtulmak ve halkın milli takımı felsefesinin oluşması için aklıma gelen bazı maddeleri yazmadan önce, turnuvaya geliş serüvenimizi değerlendirmek ve buna bağlı beklentilerimizde gerçekçi olmamız gerektiğini söylemek isterim.
Biz bu turnuvaya, olağanüstü bir mucize ile geldik. Bu mucizeden çıkarmamız gereken ders, buraya gelmemizin bir şans olduğuydu. Bunun tadını, özellikle kaoslarla hergün beslenen bir ülke olarak 15 – 20 gün çıkarmalı ve eğlenmeye bakmalıydık. Ama biz eğlencesinden çok, takımımızı o kadar yüksek dağlarda gördük ki, kendilerine şampiyonanın sürpriz yapabilecek takımları arasında yer vermeye başladık.
Ne de olsa bizim imparatorumuz vardı, zor dönemde çağırıp, bizi kurtar dediğimiz, kendisi gerekirse kendini öne atar takımını kurtarırdı. FC Barcelona’da oynayan süper yıldızımız vardı, 6 ay gibi bir süre top oynamasa da, bu üst düzey performans gerektiren turnuvada yıldız üstü kıvama gelirdi. Ligi şampiyon bitiren takımımızın genç starı vardı ama arkasında bir Sosa’sı ve önünde bir Gomez’i var mıydı? Sağ tarafta Türkiye’nin ve Avrupa’nın en önemli sağ beki vardı, kulübü ile anlaşamamıştı ama Avrupa’dan da bir alıcısı var mıydı? Golcüsü vardı, Çin’e gitmişti, stoperi yoktu çünkü Avrupa’da üst düzey oynayan bu mevkinin adamı, yaşanan bir silah olayından dolayı milli takıma gelmeyeceğini açıklamıştı. Hatta silahı çeken kadroya girecek derken, o da erken tatile çıkmıştı. Bu listeyi sıralamaya devam edersek, uzadıkça uzar, gittikçe gider..
Kısa özetle baktığımızda, olmayan bir milli takımı, varmış gibi göstermek, maçları seyrederken heyecanlanmak isteyen, HAYDİ ÇOCUKLAR şeklinde bağıran insanları çileden çıkarıyor. Teknik heyetimiz , futbolcularımız her eleştiride, ülkemizin temsil gücü en kuvvetli olan stilini yani “dayılanma” havasını ortaya koyuyorlar ama kendileri artık basından çok halkının sesine kulak verirse, en azından milli takım olarak toplumdan ne kadar uzak olduklarını anlarlar.
Bu açıklamalarımdan sonra, şunları da aktarmak isterim. Yenildiğimiz Hırvatistan Milli Takımının 19 oyuncusu Avrupa’nın İspanya, İtalya, Fransa başta olmak üzere farklı ülkelerinde, üst düzey takımlarında oynuyorlar. Hırvatlarla bugüne kadar oynadığımız maçlar sonucunda, 1 galibiyetimiz var o da 2008 turnuvasında penaltı atışları sonrası. İspanyollara baktığımızda zaten Avrupa ve Dünya Şampiyonu bir takım. Takım değeri ve felsefesi olarak, çok çok üzerimizdeler. Kısaca bu iki takıma yenilmekte, olağanüstü değil olağan bir durum. Ancak dikkat edilmesi gereken durum, yenilirken hiç terlememek olağanüstü bir durum.
Peki halkın takımı nasıl olunur? Bu felsefe nasıl oluşturulur? Kendi aklımca 9 madde de bunu açıklamaya çalışacağım.
- Kulüpçülükten uzak anlayış: Milli Takım ana kadrosu 3 büyük kulübün çevresinde inşa edilebilir, ancak Süper Lig ve PTT 1. Lig’de yer alan takımlardan da en azından ayrılacak % 35’lik bir kontenjan ile tüm ülke takım ve taraftarlarının işin içine çekilmesi sağlanabilir. Kulüp ve taraftarları bu şekilde küstürülmez.
- Olmayacak şeyleri, olacakmış gibi göstermemek: Topluma karşı gerçekçi olunmalı, şampiyonalara katılmanın anlamlı olduğu ama şampiyonalarda her daim başarı için daha çok ekmek yenmesi gerektiği anlatılmalı.
- Çıkıp, prim için değil artık milli takımın sportif başarısı için ter döküleceğini halka anlatmak: Her Milli Takım dönemi ana konu başlığı alınan paralar ve prim ise, artık futbolcular kendileri çıkıp, bu prim meselesini halka anlatıp, çözmeliler. Ne de olsa büyükleri bu işi çözemiyor.
- Futbolcuların özellikle milli takım döneminde elitist davranışlardan uzak durup, halkın içine girmesi ve destek talep etmesi: Toplum için futbolcularımız ulaşılmayan yıldızlar ama en azından milli takım dönemleri, özellikle ülkemizde halkla bütünleşecek daha fazla etkinlik yapılabilir. Örneğin sinema kapatıp takımca film seyretmek değil, halkın bulunduğu bir sinemaya sürpriz yapıp, sinemaya gitmek gibi.
- Basının eleştiri yapabileceğini öğrenmek ama zaferlerden de beslenecek en büyük kaynak olacağını bilmek: Dünyanın her yerinde basın başarılı iseniz sizi okşar, kötüyseniz yerer. Bunu profesyonel olarak bu işi yapan herkes artık öğrenmeli. Bu hep böyle kalacaktır.
- Siyasetten uzak kalmak: Bu ülke insanının en fazla bölen unsurlardan biri siyaset. Milli Takım tam kadro ile siyaset ve siyasetçilerden uzak kalmalı
- Reklam işini artık taraftara bırakmak: Sponsorlar sağolsunlar, oyuncularla sürekli reklam peşindeler ama fazlası da taraftarı negatif etkiliyor. Artık mesajı futbolcular vermesin, futbolculara mesajı taraftarı versin.
- Yurtiçinde daha fazla milli takım kampı yapmak ve halka açılmak: Tüm kamplarımızı yurtiçinde yapmalıyız, Avrupa’da nasıl halka idmanları açıyorsak, Anadolu’da da taraftarı idmanlara çağırmalı, oyuncularımızın yalın halini insanlara göstermeliyiz.
- Ne olursa olsun sahada koşmalıyız, pes etmemeliyiz, üzerinde milli forma varken tribüne değil sahaya odaklanmalıyız.