Düşüşün kalkışı
2015/2016 sezonu, Galatasaray için sportif ve mali hedeflerin uzağında kalınan bir sezon olarak geride kaldı. Dördüncü yıldızın kazanıldığı başarılı bir sezonun ardından yeniden şampiyonluk hedefiyle yola çıkılan sezon ligde şok bir altıncılıkla, 1 TL de olsa kar etmenin hedeflendiği mali yıl ise 76 milyon TL zararla sonlandırıldı. Hedeflerden bu kadar uzak kalınan bir sezonu ‘başarısız’ olarak tanımlamak çok da acımasız bir yorum olmayacaktır.
Sezon tamamlandığında ortada kazanılan Süper Kupa ve Türkiye Kupası’na rağmen teknik yönetimi belirsiz, sportif bir projesi olmayan, taraftarla kulübün arasının oldukça açık olduğu ve Finansal Fair Play cezası ile şaşkına dönmüş bir Galatasaray vardı. Üstelik FFP cezasının bir neticesi olarak bu tablonun futbolcu giderlerinin azaltılarak tersine döndürülmesini gerektiren zor bir sınav söz konusuydu.
Kulüpteki problemlerin temelinde işlevsel bir liderlik modelinin yeni yönetim döneminde bir türlü oturtulamaması, iletişim yetersizliği ve sportif alandaki düzensiz yönetim yatıyordu. Bu bağlamda Sportif A.Ş. yönetiminde seçim dışı bir usulle yapılan yetki devri her ne kadar şekli sebeplerle eleştirilebilir olsa da şirket yönetimindeki yeni isimlerin kulübe taze kan gibi geldiği de oldukça açık.
Dursun Özbek yönetimi, göreve getirildikleri seçimde rakipleri olan listenin en önemli iki ismini Sportif A.Ş. yönetiminde yetkili kılarak hem genel kurul içerisindeki muhalif seslerin biraz olsun sesini kısmak hem de kendi yetki alanlarını daha çok finansal ve idari bölgeye kaydırarak yepyeni bir sportif yönetim oluşturma noktasında oldukça başarılı bir operasyon gerçekleştirdi.
Yeni organizasyon modeli ve sonuçları
Levent Nazifoğlu’nun futbol takımı konusundaki otoriter figür haline geldiği, Dursun Özbek’in arka planda finansal ve idari işlere odaklandığı ve Jan Olde Riekerink’in yetki ve görevinin tümüyle teknik alana sınırlandığı bu organizasyon modelinin Galatasaray’da kısa vadede başarılı sonuçlar verdiğini söyleyebiliriz. Transfer sezonunun başında yüksek profilli bir teknik adamla anlaşılamaması belki de Galatasaray adına beklenenin aksine kazançlı bir durum oluşturdu.
Levent Nazifoğlu, futbol takımına liderlik edebilecek otoriter bir figür açığını kapamanın yanısıra yönetim-taraftar arası iletişim problemlerini minimuma indirme konusunda önemli bir etkiye sahip oldu. Teknik konularda geçtiğimiz sezon takımı doğru bir şekilde analiz etme fırsatı bulan teknik direktör Riekerink’e güvenerek takım içi planların bu doğrultuda yapılması da Galatasaray’a plan-program istikrarı bakımından büyük fayda sağladı.
Galatasaray futbol takımına transfer sezonunun öncesinde ve sonrasında bakıldığında geçirilen dönemin Türkiye standartlarında gayet başarılı olduğunu kabul etmek gerek. Geride bırakılan yaz transferi operasyonunun Galatasaray’ı bambaşka bir noktaya getirdiği açık. Teknik direktör Riekerink’te ısrar edilmesi, psikolojik olarak çöküşte olan bir ekibe sayıca bol miktarda transferle şok tedavisi uygulanması, yüksek seviyede bir ilk 11 çıkaramayan takımın kadrosal derinliği olan bir hale getirilmesi, fiyat-performans endeksi en düşük oyuncularla kararlı şekilde yolların ayrılması bu dönem Galatasaray’da en doğru yapılan işlerdi.
Geçtiğimiz sezon çoğu lig maçında 5 yabancı oyuncudan fazlasından katkı alamayan Galatasaray yapılan operasyonun ardından fayda üretebilecek 11 yabancı oyuncuya sahip oldu. Ayrıca yerli oyuncu tercihlerinde genel olarak Avrupa kökenli yerlilerin ön plana çıkması da takımı mental ve temel taktiksel alanlarda bir adım daha öne götürebilecek bir diğer detay.
Diğer yandan yapılan bazı transferlerin ideal seviyelerden çok daha yüksek maliyetlerle gerçekleştirildiğini ve bu konuda daha iyi bir performansın mümkün olduğunu da söylemekte yarar var. Endoğan Adili, Umut Gündoğan ve Salih Dursun gibi isimlerin her ne kadar takımın çok kazanan isimlerinden olmasalar da elde kalmaları Galatasaray’da bu dönemde eksiler hanesine yazılan durumlardan biri.
Hayaller ve gerçekler: Finansal Fair Play
Tablo ve Projeksiyon: Volkan Yılmaz (@Baltali_İlah_05)
Oyunculara taahhüt edilen 45 milyon Euro’ya yaklaşan garanti ücretin maç başı ücretler, primler ve vergi giderleri de eklendiğinde hemen hemen UEFA tarafından dikte edilen 65 milyon Euro’luk sınırın içinde kalacağı öngörülse de Galatasaray’a sıkıntı yaratacak asıl mali kriterin bu 65 milyon Euro’luk ücret sınırı olmadığının da farkına varmak gerek.
2016/2017 sezonunda Galatasaray’ın başını Finansal Fair Play konusunda ağrıtacak konu bir türlü önüne geçilemeyen ve bu sezon ani bir yükselişe geçmesi yüksek ihtimalli olan zarar tehlikesi. Bu riskin temelinde Galatasaray’ın dört sezon sonra ilk kez mahrum kalacağı ve geçtiğimiz yıl Galatasaray’ın gelirlerinin yaklaşık %22’sine tekabül eden Şampiyonlar Ligi gelirleri yatıyor. Galatasaray FFP anlaşmasında belirtilen personel gideri sınırının içerisinde kalmayı başarsa dahi mali yıl sonunda zararın geçtiğimiz yılların üzerine çıkmayacağının garantisi ne yazık ki yok.
Böylesine büyük bir mali krizle karşılaşmamak adına Galatasaray 110 milyon TL seviyelerine çıkan Şampiyonlar Ligi gelirlerinin amortismanı amacıyla sportif başarı gelirleri, maç günü gelirleri ve mağazacılık gelirleri bakımından ciddi bir atılımı sezon içerisinde gerçekleştirmek zorunda. Maç günü ve mağazacılık gelirleri konusunda kulüp yönetimine büyük iş düşmekle birlikte sportif başarının sağlanması ihtimali üzerine birkaç satır karalayalım.
Riekerink’in takımı ve yönetimin sınavı
Riekerink’in tasarımları çerçevesinde Galatasaray her şeyden önce homojen bir takım yaratmayı başardı. Homojen takımdan kasıt takımın teknik direktörünce oynatılmak istenen oyuna takımdaki baskın oyuncu grubunun yatkınlığı. Galatasaray bugün elinde pas futboluna oldukça yatkın, derinliği ve hepsinden önemlisi geleceği olan bir kadroya sahip hale geldi. Eldeki ürün çok üst düzey olmasa da gelecek yıllarda üzerine yapılacak bazı eklemelerle farklı seviyelere çıkma potansiyelini taşıyan bir kadro olduğunu söylemekte yarar var.
Takımını tanıyan, stratejik bir planı olan bir teknik direktöre sahip olması Galatasaray adına büyük avantaj. Riekerink’in futbolun temel doğrularından fazlasıyla uzaklaşmış Galatasaray takımına ilaç gibi geldiğini kabul etmek gerek. Altyapı hocası kimliğinin Riekerink için Galatasaray’ı tekrar bir takım haline getirme sürecini oldukça hızlandırdığını belirtmek lazım. Yaşanan Süper Kupa zaferi ve ligde ilk iki haftada gelen 6 puan da Riekerink’in en zor dönemi olacağını tahmin ettiğim sezon başını krizsiz bir şekilde atlatması adına önemliydi.
Özetle; Dursun Özbek yönetimi çalkantılı ilk sezonun ardından o veya bu şekilde Galatasaray’da sportif anlamda desteklenebilir bir proje yaratmayı başardı. Özellikle Avrupa yarışında olunmayan bu sezonda Galatasaray’ın her iki kupada da rakiplerine nazaran ciddi bir avantajı olduğu da söylenebilir.
Finansal anlamda ise Galatasaray yönetimini 2016/2017 sezonunda zorlu bir sınav bekliyor olacak. Gelirlerin kısa vadede bir şekilde sıçrama gerçekleştirmesi mecburiyet haline gelmiş durumda. Bu kadar kısa vadede bu kaynak da ancak maç günü ve mağazacılık gelirlerindeki artışla mümkün olacaktır. Yaz döneminde yapılan çalışmaların kombine satışlarına ve sponsorluk anlaşmalarına olumlu yansıması iyi işaretlerden bazıları. Yine de bu gelişme tek başına yeterli olmayacak ve Galatasaray yönetimine sezon boyunca pazarlama ve iletişim alanlarında üstün performans gösterme konusunda büyük sorumluluk düşecektir.